ABD emperyalizminin bölücü kafası nasıl çalışıyor?

18 Temmuz 2006 tarihinde, aydın olarak kabul ettiğim insanlar ile ünlü köşe yazarlarına gönderdiğim -ve tabii ki hiç kimsenin oralı bile olmadığı- bir mektuptaki “EK”i bilginize sunuyorum. Bu ek, bir ara haftalık Dünya Gündemi gazetesinde Türkçeye çevrilerek yayımlanmıştı. (Birçok dilde dünya basınını tarayarak önemli makaleleri Türkçe olarak bize sunmayı başarmış olan o gazetenin “ülkücü” mensuplarını burada saygıyla anıyorum).

Hemen belirteyim: Her ne kadar biz onları, dünya çapındaki kararların gerçek sahibi sansak da, aslında emperyalizmin basit birer piyonu olan yazarlarının “1 Mayıs Karşı-Eylemi” olarak kabul ettiğim bu makalesi, ABD yönetiminin nasıl hareket ettiğine dair eşsiz örneklerden biridir. Zaten aynı makaleyi 18 Mart 2016’da bir kez daha yayımlarken, “bakalım bu plan ne şekilde, hangi safhalardan sonra gerçekleştirilecek, göreceğiz” demek istemiştim… Çünkü ABD emperyalizminin düşünce merkezleri, geçmiş yıllarda, uluslararası alanda yapacaklarını, bir yerlerden sızmış/sızdırılmış görüntüsü vererek ifşa ediyorlardı. Yaklaşık son 15 yıldır da, bir vesileyle ilân etmekte/ettirmekte, yani dünyaya, dünya liderlerine açıkça duyurmaktadırlar. Herhalde bunu da eğer aksi fikirde veya engelleyecek olanlar varsa/çıkacaksa, o ülkelerin ABD planına karşı nasıl tedbir alacağını -her tarafta kol gezen işbirlikçileri, ajanları vasıtasıyla- kolayca görebilmek amacıyla yapıyorlar. Akıllıca, değil mi?

YILLAR ÖNCE YAZILAN YAZI

Aşağıdaki makalenin ABD’de yayınlandığı tarihten bu yana tam 14 yıl geçmiş. Büyük bölümü halledilmiş gibi gözükse de plan henüz bütünüyle realize olamadı; şiddetli karşı koymalar, itirazlar, çelmeler var. Özellikle de son dönemlerde Türkiye cenahından…

Makaleyi yazanlardan birisi, görüldüğü gibi, ABD emperyalizminin plan-program işleriyle görevli ve dünyanın en açık “gizli” örgütü olan “Dış İlişkiler Konseyi”nin başkanı. Diğeri ise, o tarihte senatör olan Biden. Hani şu taa Ecevit’ten beri ikide bir Türkiye’ye gelip Genelkurmay da dâhil olmak üzere bütün yetkililerle görüşen; yolda rastladığı herkese sarılıp duran adam. Türkiye üzerinde(n) yürüttüğü çabalarında pek de başarılı olduğu söylenemez; çoğunlukla refüze edildiği yolunda bilgiler var. Ne var ki son seçimleri kazanmış ve ABD Başkanı olmuştur; yani şimdi intikam zamanıdır… Şu anda uzun uzun Biden güzellemeleri yapan bizim medyayı izleyen okurların, izleyicilerin de dikkatini çekmek üzere, emperyalist niyetlerin nasıl oluşturulduğunu gösteren -ve o arada bölgenin incisi olan İsrail’den tek satırla bile bahsetmemeyi beceren- bu çok somut belgeyi sunuyorum:

‘IRAK’TA ÖZERKLİK YOLUYLA BİRLİK’

The New York Times gazetesi, 1 Mayıs, 2006.

Yazarlar: Joseph R. Biden, (Senatör) Senato Dış İlişkiler Komitesi Üyesi.

Leslie H. Gelb, Dış İlişkiler Konseyi (Council on Foreign Relations) Başkanı.

“Bundan on yıl önce Bosna etnik temizlikle kırılıyor ve yalnız bir ülke olarak yıkılışa sürükleniyordu. Epeyce bir tereddüdün ardından ABD, Dayton Anlaşmalarıyla kararlı bir müdahalede bulundu ve paradoksal bir şekilde ülkeyi Müslümanlar, Hırvatlar ve Sırplar arasında üç etnik federasyona bölerek Bosna’yı bir arada tutmayı başarabildi. [Bütün siyahlar ve italikler bana ait. CA.] Amerika ve diğer güçlerin yardımıyla Bosnalılar on yıldır görece bir barış havası içinde yaşıyor ve kendi ortak merkezi hükümetlerini yavaş yavaş kuvvetlendiriyorlar.

Irak’taki devasa boyutlardaki stratejik hatalarına rağmen şu anda benzer bir fırsat Bush yönetiminin de önünde duruyor. Ne var ki bu fırsatı kullanmak için Amerika’nın “Irak’ta kalmak” ve “askerleri eve getirmek” şeklinde özetlenebilecek iki seçeneğin ötesine bakması ve hem Irak’taki varlığımızı azaltacak ve kaosu önleyecek, hem de güvenliğe ilişkin kaygılarımıza cevap verecek üçüncü bir seçeneği görmesi gerekmektedir.

Tıpkı Bosna’daki gibi fikir, etnik ve dini gruplara, yani Kürtlere, Sünni ve Şii Araplara kendi işlerini yürütebilecekleri bir alan verirken, merkezi hükümetin de ortak çıkarların korunmasından sorumlu olacağı Irak’ı adem-i merkezi bir yapıda bir arada tutmaktır. Bu fikre, Amerikan askerlerini önce çekerek ve bölgesel bir saldırmazlık paktı oluşturarak Sünnilerin katılımı da sağlanabilir. Giderek daha da açık bir şekilde görülmektedir ki, Başkan Bush’un Irak’ta zafer için bir stratejisi bulunmamaktadır. Bush daha ziyade mağlubiyeti engellemeye ve sorunu halefine devretmeye çalışmaktadır. Bu arada Amerikalıların hayal kırıklığı her geçen gün artmaktadır. Öyle ki Kongre, bölgesel bir savaşa dönüşebilecek bir kaosu ve iç savaşı göze alıp Irak’tan derhal geri çekilme emrini bile verebilir.

Irak’ta büyük sayılarda Amerikan askeri oldukça asiler kazanamaz ve biz de kaybedemeyiz. Ancak halihazırda esas güvenlik tehdidi açısından Iraklı gruplar arasındaki şiddet, isyan hareketini katbekat geçmiştir. Irak topraklarını milisler yönetmekte, ölüm mangaları her gün düzinelerce Iraklıyı katletmektedir. Mezhepsel çizgiler temelinde yürütülen temizlik harekâtları on binlerce Iraklıyı evlerini terk etmeye zorlamıştır. Üstüne üstlük Başkan Bush ülkenin yeniden yapılandırılması için ilave yardım talebinde bulunmamakta ve demokrasiyi savunan gruplara verilen yardımı kesmektedir.

Irak’ın yeni ulusal birlik hükümeti kötüye gidişi durduramaz. Iraklılar son üç yılda bu türden üç hükümet gördü; her birinde Sünniler üst düzey makamlarda yer aldı, ancak buna rağmen bunların kayda değer hiçbir etkisi olmadı. Bu feci tuzaktan kurtulmanın alternatif yolu, içinde beş bileşeni barındırmaktadır:

İlk olarak, Bağdat’ta kalıcı bir merkezi hükümet ile büyük oranda özerk üç bölge kurulmalıdır. Kürt, Şii ve Sünni bölgeler kendi yerel hukuklarından, yönetimlerinden ve iç güvenliklerinden sorumlu olacaktır. Merkezi hükümet sınır güvenliğini, dış ilişkileri ve petrol gelirlerini kontrol edecektir. Bağdat federal bir alan olacak, nüfusun karmaşık bir yapı gösterdiği yerlerin güvenliğini farklı mezheplerin mensuplarından ve uluslararası unsurlardan oluşan bir polis gücü sağlayacaktır.

Böyle bir adem-i merkezi yapı göründüğü kadar radikal bir öneri değildir, zira Irak Anayasası zaten federal bir yapı ve eyaletlerin bölgesel hükümetler oluşturacak şekilde bir araya toplanması için gereken zemini sunmaktadır. Üstelik mevcut durum, gidişatın zaten parçalanmaya doğru olduğunu göstermektedir. Bütün cemaatler son çare olarak görseler de federalizme giderek daha çok destek vermektedirler. Yakın zamana kadar Irak’ta gücü yeniden elde edeceklerini sanan Sünniler buna muvaffak olamayacaklarını anladılar ve sıkı merkeziyetçi, yasaları milisler tarafından belirlenen Şii denetimindeki bir devlet istemiyorlar. Şiiler hükümete hâkim olabileceklerini biliyorlar ama Sünni isyanını kendi başlarına bastıramazlar. Kürtler ise 15 yıldır sahip oldukları özerklikten vazgeçmeyeceklerdir.

Bazıları güçlü bir bölgeci yapılanmanın mezhep temelli temizlik harekâtlarını tetikleyeceğini söylüyorlar. Ama şu anda olmakta olan şey de zaten budur. Öte yandan diğerleri ise bunun ülkenin parçalanmasına yol açacağını savunuyorlar. Ancak parçalanma çoktan başlamış durumda. Bosna’da olduğu gibi güçlü bir federal sistem, Irak’ta söz konusu her iki durumun da yaşanmasını önleyecek tutarlı ve yaşayabilecek bir çözümdür.

İkinci bileşen ise, geri çeviremeyecekleri bir teklifle Sünnileri federal sisteme katılmaya çekmektir. Başlangıç olarak Sünniler, merkezi bir hükümette Kürtler ve Şiilerin tahakkümü altında yaşamak, ya da bir iç savaşın esas kurbanları olmaktansa kendi bölgelerinin yönetimine sahip olmayı yeğleyeceklerdir. Ama ayrıca Sünnilere, petrol fakiri bölgelerini geçindirmek için para da verilmelidir. Sünnilere tüm gelirlerden yüzde 20 oranında pay verilmesini sağlayacak gerekli anayasa değişikliklerinin yapılması gerekir.

Üçüncü bileşen, kadınların ve etnik, dini azınlıkların haklarının güvence altına alınmasıdır. Bunun için Amerikan yardımlarının arttırılması, ancak yardımların söz konusu haklara saygılı olunması koşuluna bağlanması gerekmektedir. Bu hakların korunması bilhassa güneydeki Şii bölgesinde güç bir iştir, fakat Washington’un yaygın ihlaller durumunda para yardımının kesileceğini açıkça belirtmesi gerekir.

Dördüncü olarak ABD başkanı orduya 2008’e kadar Amerikan askerlerinin Irak’tan geri çekilmesini sağlayacak bir plan hazırlaması emrini vermelidir. Ancak bununla birlikte teröristlerle savaşacak ve Irak’ın komşularını samimi olmaya teşvik edecek boyutta etkin bir gücün de ülkede kalmaya devam etmesi şarttır.

Beşinci olarak, uluslararası bir organın ya da Birleşmiş Milletler’in çatısı altında Irak’ın sınırlarına ve federal sistemine saygı gösterilmesi taahhüdünün verileceği bir bölgesel konferans toplamamız gerekir. Irak’ın komşuları ülkenin parçalarına yönelik girişimleriyle kazançlı çıkacak olsalar da, her biri daha büyük bir savaş tehlikesiyle yüz yüze kalacaktır.

Büyük güçlerden oluşacak ve komşuların anlaşmaya uymalarını güvence altına alacak bir “temas grubu” kurulmalıdır. Sayın Bush, Bağdat’ta güçlü bir merkezi hükümet kurmak için üç yıl boyunca boşuna çaba gösterdi. Şu anda önümüzde giderek kötüleşen bir güvenlik problemi, çözümsüzlük ve alınması gereken zor siyasi kararlar var. Beş bileşenli alternatif plan Iraklılar arasında mutlaka sağlanması gereken siyasi çözüm için akla yatkın bir yol sunmaktadır. Tabii ki bunun yanında siyasi çözümün işe yaramasını sağlayacak gerekli ekonomik, askeri ve diplomatik manivelaların da olması lazımdır. Bu aynı zamanda Demokratlar ve Cumhuriyetçiler için güvenlik çıkarlarımızı koruyacak ve ülkemiz için kendini feda edenleri onurlandıracak makul bir çözüm yoludur.”

Sonraki Haber