Abdal'ın mirası

Bu topraklar, bu ulus sayısız Pir Sultan’a sahiptir. Emperyalizmin soykırım yalanlarına karşı Lozan’da, Berlin’de direnenler de birer Pir Sultan’dır. Silivri duvarlarını yıkanlar Pir Sultan'lardır. Bu topraklarda ne Pir Sultan’lar tükenir, ne Mustafa Kemal’ler yenilir.

“Pir Sultan Abdal, Anadolu halkının bağrında açmış bir kızıl güldür.” Sabahattin Eyuboğlu

“Kimdir Pir Sultan Abdal” sorusunun yanıtı ile “Nedir Pir Sultan’ı böylesine unutulmaz kılan” sorusunun yanıtı aynıdır. Bu yanıt Eyuboğlu’na göre “Halkı söylemiş, halkı söyletmiş bir halk şairi olmasıdır. İlhan Başgöz ise görüşünü, Pir Sultan’ın şiirini en güzel “imece” sözcüğünün açıklayacağına vurgu yaparak belirtir. Halk, Pir Sultan’ı öylesine benimsemiştir ki, onun ağzından şiir söylemiştir. Bu yargıyı hem Eyuboğlu hem Başgöz hem de Cevdet Kudret paylaşırlar. Hatta Kudret bu kanaatini Pir Sultan’ın şiirlerinde saptadığı “dil ve söyleyiş ayrılıkları” ile destekler. Kısacası Pir Sultan, bir halk ozanı olmanın ötesinde halk için, halkla iç içe yaşamış, yaşamını da bu yolda noktalamış bir halk önderidir. “Gülündeki kızıllığın yüzyıllara meydan okumasının nedeni, bu olsa gerektir diye düşünüyoruz.(1)

“Bize de Banaz’da Pir Sultan derler”, “Uzundu, usuldu dedemin boyu/Yıldız’dır yaylası, Banaz’dır köyü” dizelerinde de açıkça ifade edildiği gibi yaşadığı yöre Sivas’tır. 16 yüzyılda Osmanlı feodalizminin köylü sınıfındandır. Ancak yaşamını belirleyen bir diğer etmen de Aleviliğidir. Bu dönemde Halk Edebiyatı içinde yer alan Alevi edebiyatı üç dal oluşturmaktadır: 1. Kentlerde yaşayan Alevi kültürünün edebiyatı. 2. Bektaşi tekkelerinin oluşturduğu edebiyat. 3. Köylü Alevilerin şiirleri. Bu bölünmenin yaşama ve sanata yansımasını Başgöz, Pir Sultan incelemesinde şöyle açıklamaktadır: “Bektaşilik, tekkeler çevresinde gelişen ve yaşayan bir tarikattir, bir yoldur. Tekke kültürü, gerek Osmanlı Devleti gerek medrese Sünniliği ile uzlaşmış, kurulu düzenin bir parçası haline gelmiştir. Bu yüzden tekkenin vakfı vardır. İster sultanlarca kurulsun, ister Osmanlı soyluları eliyle, tekke Osmanlı düzeninden pay alır. Daha 15. yüzyılda Hacı Bektaş Tekkesi’nin Karaman’da, Aksaray’da vakıf köyleri vardı. Vakıf malları vardı. Köylü bazı vergilerini (hukuk-ı şeriyye) tekkeye veriyor; bunlara tuz madenlerinden ve hanlardan biriken gelir de eklenince yılda tekkenin kesesine 5,650 akçe giriyordu. Bu gelir 16. yüzyılda 9,900 akçeye çıkacaktır.”(2) Köylünün bir nedenle vergiyi aksattığı ya da gelire beyler el koyduğunda Dede Efendi, İstanbul’dan durumun düzeltilmesini ister ve bu istek hemen yerine getirilirdi. Hacı Bektaş Veli, Baba İlyas’ın müridi olmasına karşılık tekkesini kurduktan sonra hiç Bektaşi ayaklanması olmamıştır. Bundan sonraki isyanlar “Kızılbaş isyanları” olarak adlandırılır ve İran bağlantıları nedeniyle de devlet tarafından kanlı bir şekilde bastırılır.

SÖMÜRÜYE KARŞI DİRENİŞ

İşte Pir Sultan’ın muhalif, muhaliften de öte isyancı kimliğini belirleyen nedenler, yoksul köylü ile iç içe yaşamış olması ve Kızılbaş-Aleviliğidir. Yani bir yandan feodal sömürünün ağır baskısı, diğer yandan da Sünni inancının dinsel kuşatması altındadır. Bu durum onun hem Osmanlı hem de kadılarla dinsel-ideolojik çatışmasına yol açar. Toplumsal koşullar köy Alevilerini toplumcu ve dayanışmacı değerlere yöneltir. “Görgü”ye alınan kişiye; “Başkalarını incitmiş midir, köylünün hakkını yemiş midir, komşulukta hoşnut olmayanı var mıdır” soruları sorulur yalnızca. Bu değerlendirmelerin dışına düşenler aralarında barınamaz ve “düşkün” sayılır. Ozanın kişiliği de işte bu ortamda şekillenir.

Pir Sultan Abdal, şiirlerinde kimi zaman, “Dağdan kütür kütür hezen indirir/İndirir de ateşlere yandırır/Her evin devliğin öküz döndürür/İreçberler hoşça tutun öküzü” diyerek köylüye kılavuzluk eder. Kimi zaman İslam öncesi dönemin kutsalı “ağaç”ı inancıyla bağdaştırır: “Nurdur Kabe’nin eşiği/Cihanı tuttu ışığı/Hasan Hüseyn’in beşiği/O da yine ağaçtandır.” Yaşama bağlılığını, “Gelin yiyelim içelim/Bu güzellik geçer bir gün” dizeleri ile dile getirirken sevgiliye olan sitemini de, “Nazlı yâre selam saldım almamış/Almazsa gam değil, almayıversin”, “Pir Sultan Abdal’dan vazgeçti ise/Bergüzar saldığım almayıversin” dizeleri ile anlatmaktadır. Ölümü de yine sevdikleri üzerinden anlatır: “Yürü bre yalan dünya/Yalan dünya değil misin/Hasan ile Hüseyin’i/Alan dünya değil misin”, “Bak şu kışa, bak şu güze/Ciğer kebap oldu köze/Muhammed’i bir top beze/Saran dünya değil misin.” Ona göre, “Ay Ali’dir, gün Muhammed”, “Ben gayrı nesne bilmezem/Allah bir Muhammed Ali/Özümü gayra salmazam/Allah bir Muhammed Ali” dedikten sonra Ali karşıtlarından “Gidi Yezit bize Kızılbaş demiş” diye söz eder. Kavgasında adeta kadılar baştadır: “Koca başlı koca kadı/Sende hiç din iman var mı/Haramı helali yedi/Sende hiç din iman var mı?” Gerçi kadılarla kavga eden bir tek Pir Sultan değildir. Halk Edebiyatı’nın birçok ozanı da hem kadılarla kavgalıdır hem de halkın dertlerini dile getirmektedir. Halk Edebiyatı dediğimiz köylü edebiyatı, feodal sömürü ve baskıya karşı adeta bir direniş barikatıdır. Dertli’nin dizelerinde de kavga aynıdır: “Telli sazdır bunun adı/Ne ayet dinler, ne kadı/Bunu çalan anlar kendi/Şeytan bunun neresinde”, “Abdest alsan 'aldın' demez/Namaz kılsan 'kıldın' demez/Kadı gibi haram yemez/Şeytan bunun neresinde.”

Seyrani ise, yaşanan toplumsal olumsuzluklarla düzenin bağını kurmaktadır artık: “Mahkeme meclisi icat olduğu/Çeşme-i rüşvetin akmaklığından/Kaza bela ile âlem dolduğu/Kazların kadıya uçmaklığından”, “Dünyadan ahrete gidip gelmemek/Olmazsa iktiza eder ölmemek/Balık baştan kokar, bunu bilmemek/ Seyrani gafilin ahmaklığından.”

Bütün bu çatışmaların isyana dönüşmesi, Pir Sultan için de beraberinde bilindik acıları getirir. Pir Sultan’ı da Pir Sultan yapan, halkın belleğinden silinmeyen dizeler de en çok bu isyan dizeleridir:

“Gelin canlar bir olalım/Münkire kılıç çalalım/Hüseyn’in kanın alalım/Tevekkeltü tealallah/Açalım kızıl sancağı/Geçsin yezitlerin çağı.” Görüldüğü gibi bağışlamasız bir öfke içindedir.

Yürüttüğü mücadelede yaşadığı hayal kırıklıklarını, “Hani benim ile lokma yiyenler/Canı başı dost yoluna koyanlar/Sen ölmeden ben ölürüm diyenler/Dostlar da geriye kaçtı bulunmaz” dizeleri ile dile getirse de asıl duygusu kararlılık ve direnme ruhudur: “Dost elinden dolu içmiş deliyim/Üstü kan köpüklü meşe seliyim/Ben bir yol oğluyum, yol sefiliyim/Ben de bu yayladan Şah’a giderim.”

“Kadılar, müftüler fetva yazarsa/İşte kement, işte boynum asarsa/İşte hançer, işte kellem keserse/Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan.”

Pir Sultan için umut, uzak geleceklerdedir. O umutla meydan okumaktadır Hızır Paşa’ya: “Yürü bre Hızır Paşa/Senin de çarkın kırılır/Güvendiğin padişahın/O da bir gün devrilir.” Denilebilir ki Pir Sultan’ın bu dileği, Mustafa Kemal’in eylemidir. Padişahın çarkını kıran odur ve Alevilerimizin Atatürk sevgileri bundan dolayı boşuna değildir. Cumhuriyet de Osmanlıca’ya karşı Türkçe’yi yüzyıllarca koruyup geliştiren köylüsünü bağrına basar , “yurttaş” yapar. Ne yazık ki Cumhuriyet’in kurucusunun ömrü, köylüsünü “milletin efendisi” yapmaya yetmeyecektir. Ve bu topraklar yeni Pir Sultan’lar yaratmak zorunda kalacaktır.

GÜNÜMÜZÜN PİR SULTAN'I ÂŞIK MAHZUNİ ŞERİF

“Pir Sultan’lar gibi dar ağacını/Bilmem boylasam mı, boylamasam mı” dizeleri ile Mahzuni hem toplumsal hem de sanatsal konumunu açıkça ilan etmektedir. Belki artık padişahlar yoktur ama sömürü ve zulüm sürmektedir: “Yoksulun sırtından doyan doyana/Bunu gören yürek nasıl dayana/Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana/Bilmem söylesem mi, söylemesem mi.”

“Ben insanım, benden başlar asalet” diyerek felsefesini açıkladıktan sonra her türlü gericiliği ve bölücülüğe karşı çıkar: “Edirne’den Kars’a efendim/Bu memleket takım takım bizim be/Bizi bölemezsin behey serseri/Toprak gibi büklüm büklüm bizim be.” Ülkenin yaşadığı sıkıntılar karşısında kurtarıcı olarak Mustafa Kemal’e sarılı, onu özler: “Kurban olam yürüdüğün yollara/Kara peçe yakışmıyor kullara/Uyan bak bizim hallara/Sarı saçlım, mavi gözlüm.”

Pir Sultan’ın asıl düşmanın Hızır Paşa değil, padişah olduğunu görmesi gibi Mahzuni de emperyalizmin asıl düşman olduğunu görmektedir: “Defol git benim yurdumdan/Amerika katil katil/Yıllardır bizi bitirdin/Amerika katil katil”, “Mahzuni der Türk milleti/Çeksin gitsin elin iti/Demedim mi bunlar kötü/Amerika katil katil.” Bu topraklar, bu ulus sayısız Pir Sultan’a sahiptir. Emperyalizmin soykırım yalanlarına karşı Lozan’da, Berlin’de direnenler de birer Pir Sultan’dır. Silivri duvarlarını yıkanlar Pir Sultan'lardır. Bu topraklarda ne Pir Sultan’lar tükenir, ne Mustafa Kemal’ler yenilir. Biz sözümüzü, yaşamı ulusa adanmış bütün Pir Sultan'ları saygıyla selamlayarak bitiriyoruz.

DİPNOTLAR:

(1) ve (2) Pir Sultan, Sabahattin Eyuboğlu, İlhan Başgöz, Cem Yayınları, 1977

(*) Nuran Güran'ın bu yazısı "Hacıbektaş Eğitim ve Kültür Derneği" dergisinde yayımlanmıştır.

Sonraki Haber