ABD’nin çatal çıkmazdaki hesaplaşmaları: Designated Survivor

ABD’nin çatal çıkmazdaki hesaplaşmaları beyaz perdeye yansıdı. ABD, gelecekte yaşayacağı iç sıkıntıları şimdiden kendi penceresinden anlatıyor. Dış tehdit ve iç mesele konularına ilişkin bolca itiraf var

Dizi-film sektöründe ABD’nin kendini “eleştirdiği” pek çok yapım ortaya konuldu. Ancak ABD’nin içinde bulunduğu bunalımı, geldiği yol ayrımını anlatan kaç yapım vardır? Designated Survivor (Seçilmiş Kurtulan) dizisi bunlardan birisi.

ABD-Kanada ortak yapımı olan dizide ABD’nin emperyalist sistemde yaşadığı sıkıntılar bir bakıma gözler önüne seriliyor. 3 sezon, 36 bölüm süren dizinin en dikkat çekici mesajı şu: Bu sistemde çare yok!

SUÇLUYU ASYA’DA ARAMAK

Dizi emperyalist sistemin sonuna geldiğini, son çırpınışlarını yaşadığı, bununla birlikte alternatif yeni yolların ve çözümlerin arandığını gösteriyor.

Çözümler emperyalist sistemin tamamen dışında olmamakla birlikte iç sorunlara dönüş, hegemonyacılıktan adım adım vazgeçiş işleniyor.

Dizi meşhur ABD Kongre binasının patlatılmasıyla başlıyor. Patlamada ABD Başkanı, Başkan Yardımcısı, Bakanları Kurulu, Senatörler ve Temsilciler Meclisi Üyelerinin tamamı hayatını kaybediyor. Yalnızca patlama sırasında binada olmayan Kentsel Dönüşüm Bakanı Tom Kirkman ve patlamadan önce şüpheli şekilde sığınağa giden bir senatör hayatta kalıyor. Kirkman, yasalara göre apar topar yemin ettirilerek ABD Başkanlığına atanıyor ve hemen olayın faillerinin araştırılmasına girişiliyor.

Dizi delil olmadığı halde patlama için İran, Çin, Rusya ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’ni suçluyor. Başkana bilgi veren yetkililer, “Bu ülkelerin yaptığını tahmin ediyoruz” diyorlar. Ama aylar süren soruşturmaya rağmen bu ülkelerin yaptığına ilişkin bir delil bulunamıyor. Oklar ABD emperyalizminin karşısındaki Asya ülkelerine çevriliyor ancak ok boşa düşüyor.

Patlamanın failini bu sefer El Kaide, IŞİD, Taliban içinde arıyorlar. Ancak yine delil bulunamıyor. Dizi “Eğer ABD’de böyle bir patlama oluyorsa faili Asya’dandır” algısını boşa düşürüyor. Fakat bu düşünceden hemen vazgeçmiyor.

Üçüncü olarak fail Afrika’da bir terör örgütünde aranıyor. Örgütün liderini yakalıyorlar ancak oradan da bir bulgu elde edilemiyor.

FAİL İÇERİDE

Patlamayı soruşturan FBI ajanı, ülkenin uzak köşesinde bir organize yapı keşfediyor. Bu yapının amacı Pax-Americana yani “Amerikan Barışı”. FBI patlamanın bu yapı tarafından düzenlendiğini bulunca dizinin rotası değişiyor.

Bu andan itibaren dizinin tehdit algısı “dış” değil “iç” güçler oluyor. ABD’deki eski sisteme karşı olan yapı, yeni bir Amerika için “mücadele” ettiğini söylüyor. Patlamadan sonra başkan olan Kirkman’a suikast düzenliyor fakat başarılı olamıyorlar. Ardından başkan yardımcılığına atanan ismi öldürüyorlar.

Ülkede iç karışıklık yaratmak isteyenlere karşı Kirkman, halka birlik ve beraberlik vurguları yapıyor, “Cumhuriyetçi-Demokrat rekabetine bir süre son verelim” diyor.

Aynı FBI ajanı, ilerleyen bölümlerde bu Pax-Americanacı yapının başka bir planını buluyor. Daha büyük bir kaos yaratmak için ülkenin sembolik merkezlerinde yeni patlamalar hedefleniyor. Bu noktalar Özgürlük Heykeli, Golden State Köprüsü ve büyük baraj... Plan engelleniyor ancak ABD Başkanı, bu sefer diğer iç meselelerden kafasını kaldıramıyor.

ZOR DURUMDA HERKES GÖREVE

Dizide dikkat çeken bir Türkiye vurgusu da var. Temsilciler Meclisi, Meclis Başkanını Türkiye’ye yasadışı silah yardımı yapılmasından dolayı yargılıyor ve görevden alıyor.

ABD’nin Türkiye’ye silahları neden yasa dışı sattığını anlamak güç. Belki de “Türkiye’ye” diye kastedilen Türk devleti değil, ABD’nin desteklediği terör örgütleridir.

Başkan Kirkman, ülke böylesine zor durumdayken Meclis Başkanının uzaklaştırılmasına karşın onu farklı bir görevde değerlendirmek istiyor. Meclis Başkanını, Eğitim Bakanlığına atayarak kadroları yine görevde tutuyor. Bir başka atama da Dışişleri Bakanlığına oluyor. Kirman, eski ABD Başkanına bu görevi teklif ediyor ve karşısındaki “Ben eski ABD Başkanıyım” demeden görevi kabul ediyor.

“Söz konusu iç mesele olunca, herkes göreve atılıyor” mesajı verilmek isteniyor.

IRAK VE AFGANİSTAN’TAN ÇEKİLME

Dizinin ikinci sezonunda yer alan Afganistan operasyonu da dikkat çekici. Başkan Kirkman, göreve geldikten 1,5 yıl sonra Afganistan ve Irak’taki askerlerinin yarısını geri çekiyor. Kalan askerleri de geri çekmek için oradaki “terör gruplarıyla” iş birliği yapıyor. Güvenli çekilme için “terörist başlarından” söz alıyor.

Sonuç olarak ABD, kalan askerlerini de çekiyor. 2016’da yani Trump’ın başkan seçildiği yıl yayınlanmaya başlayan dizide böyle bir vurgunun yer alması önemli. Trump’ın en önemli söylemi, ABD’nin iç meselelerine yöneleceği, yurt dışındaki askerlerinin sayısını azaltacağıydı.

GERÇEK DÜŞMANIN İLANI

ABD dizide sürekli saldırı altında. Bombalar patlıyor, suikastlar oluyor, siber saldırılar geliyor… Fakat hiçbirinde saldırının kaynağı dışarıda değil içeride. ABD’ye dışarıdan tehdit geldiğine dair neredeyse hiç vurgu yok. Bu yüzden daima iç meselelere odaklanılıyor. Ki Başkan Kirkman da dizide benzer bir söylemde bulunuyor, Kongre binasında yaptığı güven konuşmasında gerçek düşmanın dış terör tehdidi değil, içerideki muhaliflerin olduğunu söylüyor. Buna emperyalist ABD’nin, yeni dünyada, gerçek mesele konusundaki bir itirafı de denilebilir.

‘SİSTEMİN’ KİRKMAN’A ELEŞTİRİLERİ

Dizinin çarpıcı bir başka sahnesi de Dışişleri Bakanı ile Başkan arasında geçiyor. Dışişleri Bakanı (eski ABD Başkanı), Kirkman’ı son dönem politikalarında yanlış kararlar verdiğini söyleyerek eleştiriyor. Arap-İsrail cephesine gitmediğini, İsrail’in yanında olmadığını, gitmesinin gereken yolun tersine gittiğini söylüyor ve şunu ekliyor: “Sadece Amerikan halkına değil o makamda oturan eski başkanlara karşı da sorumluluğun var.”

O makamdaki eski başkanlardan kasıt aslında sistem. Yani “sisteme karşı sorumlusun” diyor. İsrail’in yanında olmadın, gitmen gereken yolun tersine gittin derken aslında sisteme karşı hareket ettiğinden bahsediyor.

Bu sahne, ABD’nin eski sistemiyle gelecekte yaşayacağı olası yeni sistemin çarpışmasını bizlere gösteriyor.

ABD’NİN ÇÜRÜMÜŞLÜĞÜ

Dizinin üçüncü sezonunda Suudi prensesinin ABD’ye yönelttiği sert eleştiriler, ABD’nin günümüzde yaşadığı çürümüşlüğü de anlatıyor.

Başkan Kirkman, Suudi prensesini Beyaz Saray’a çağırarak, Suudi Arabistan’daki çocuk evlilikler ve ülkede basın özgürlüğünün olmamasından kaygı duyduğunu belirtiyor. Prenses ise ABD’ye şu eleştirileri yöneltiyor:

ABD’de suç ve tutukluluk oranı çok yüksek.

Büyük dolandırıcılıklar cezalandırılmıyor.

Sivil silahlanma çok yüksek.

Cinayet oranı astronomik.

500 bin ABD vatandaşı sokakta yaşıyor.

Vatandaşlarınızın çoğu sağlık hizmeti almıyor.

Başkan eleştiriler karşısında prensese bir şey diyemiyor. Ardından bir gazeteci, basın toplantısı sırasında Beyaz Saray Sözcüsüne şunu söylüyor: “Başkan Kirman, diğer ülkeleri çocuk evlilikler yüzünden eleştiriyor ancak ABD yasaları, 18’in altındaki çocukların, aileleri ve hakimlerin izniyle evlenmelerini onaylıyor!”

ABD aslında bu sahneyle kendi çürümüşlüğünü seyircisinin yüzüne vuruyor. ABD’nin başkalarını eleştirmek yerine çuvaldızı kendisine batırması gerektiği itiraf ediliyor.

‘SİSTEM’ KAYBETTİ

Dizinin son bölümlerinde Kirkman, seçimlerde ABD Başkanlığına bağımsız olarak adaylığını koyuyor. Cumhuriyetçi veya Demokrat Parti’den girmediği için kimse kazanacağına ihtimal vermiyor. Kirkman ise bu iki partinin artık sorunlara bir çözüm önermediği için yola bağımsız olarak çıkıyor.

Kirkman’ın Demokrat ve Cumhuriyetçi Parti adaylarıyla çıktığı bir düelloda Cumhuriyetçi adayın şu sözleri sistemin çırpınışlarını gösteriyor:

“Amerika’nın güce ihtiyacı var. Cesur adımlar atmaktan çekinen bir başkana ihtiyacımı yok.”

Cesur adımlardan kasıt, eski sistemi sürdürme konusundaki adımlar. O adımları atmadığı için Kirkman, cesur olmamakla eleştiriliyor. ABD’nin de eski gücünde olmadığı vurgulanıyor. Kirkman ise özetle şu cevabı veriyor: “ABD’nin ihtiyacı güç değil, eski sistem değil. İhtiyacı halk belirler.”

Seçim çalışmaları boyunca Kirkman sürekli şu vurguları yapıyor: Şeffaflık, dürüstlük, adil olmak, insanı merkeze koymak. Diğer partilerde yani mevcut sistemde bunların olmadığını söyleyerek eleştiriyor.

Sonuç olarak Kirkman, sistemin iki büyük partisine karşı yarışı kazanıyor ve başkan seçiliyor.

NETFLİX’LE GELEN ‘DEĞİŞİM’

Dizi ilk iki sezonunda ABC kanalında yayınlanıyor. Seyirciden büyük ilgi görünce üçüncü sezon için Netflix diziyi satın alıyor. Netflix’e girmesiyle birlikte dizinin çehresi değişiyor.

İlk iki sezonda hemen hemen hiç öpüşme sahnesi bile görülmezken üçüncü sezonda LGBT aktivistler, eşcinsel ilişkiler, cinsellik, aldatma, entrikalar, dengesiz aşk ilişkileri vb. diziye giriyor.

Bu sezonda LGBT vurguları da sık sık yapılıyor. Hatta Başkan Kirkman, seçim çalışmalarında yeterince LGBT’ye ilişkin bir politika belirlemediği için eleştiriliyor!

Ayrıca Latin kökenli bir Beyaz Saray çalışanı aktivistin insana bakışı da Batı’daki çürümüşlüğü gözler önüne seriyor. Aktivist kadın, sevgilisi Aaron Shore’un ilk Latin Başkan Yardımcısı, ileride de ilk Latin Başkan olması için seçimlerde aday olmasını istiyor, etnik kökenini meta olarak kullanmasını istiyor. Sevgilisi bu yaklaşımından rahatsız oluyor ve etnik kökeniyle öne çıkmak istemiyor. Kendisine dayatılan bu fikirlerden sürekli kaçıyor. Ama bu konuda baskı görmekten de kurtulamıyor.

Diziye Netflix’le gelen başka bir özellik de insan davranışları… İlk iki sezonda karakterler daha umutlu, özgüvenli, çözüm odaklıyken son sezonda daha umutsuz, karamsar, birbirilerinin arkasından iş çeviren, psikolojik sorunlarla boğuşan insanlara bürünüyorlar. Mutlu değiller, sürekli ağlıyorlar, üzgünler.

WASHİNGTON, LİNCOLN ROOSEVELT VURGULARI

Teknik anlamda değerlendirdiğimizde oyunculukların yeterince iyi olmadığı, Hollywood klişelerinin de bolca yer aldığı bir dizi Designated Survivor. Yine de izleyip verilen mesajları dikkatle takip etmekte yarar var.

Dizi bir bakıma ABD’nin çatal çıkmazdaki hesaplaşmalarını yansıtıyor. ABD, gelecekte yaşayacağı iç sıkıntıları şimdiden kendi penceresinden anlatıyor. Dış tehdit ve iç mesele konularına ilişkin bolca itiraf var.

Dizide ABD, emperyalist devlet olma amacından vazgeçmiş değil. Diziyle hemen “ABD eski defterleri kapatıyor” diyemeyiz ancak emperyalist sistemdeki çatışmaları çarpıcı şekilde işlemesi de dikkat çekici. Beyaz Saray’ın duvarları eski ABD Başkanlarının tablolarıyla dolu olmasına rağmen sahnelerin özellikle Washington, Lincoln, Franklin Roosevelt resimlerinin önünde çekilmesi de çarpıcı bir mesaj. ABD tarihinin en önemli başkanları bilerek ve istenerek öne çıkarılıyor.

ABD bir çatal çıkmazda. Bu yol ayrımının anlatıldığı dizi tamamlandığında daha Kongre baskını olmamıştı. Bugün emperyalist sistemde sancılar çeken ABD, yükselen Asya uygarlığına karşı bakalım Kirkman’lar çıkarabilecek mi?

Sonraki Haber