ABD'nin demokrasi oyununda Ukrayna

Biden Amerika’sı dünyayı demokrasiler ve otokrasiler olarak ikiye böldü. Amerikan bölücülüğü geçmişte olduğu gibi bugünde devam ediyor. Demokrasi zirvesi süreci diğer sistemleri, medeniyetleri, kültürleri ve farklı olanı hedef haline getirdi diyebiliriz

Bir süredir dünya ve Türkiye gündeminde demokratik ve otoriter ülkeler ayrımı üzerine makaleler, analizler ve haberler yer alıyor. ABD’nin Küresel Demokrasi Zirvesi ile bu durum tavan yaptı. Zirvenin kendisi, katılımcıları ve sonucu ayrı bir tartışma konusu oldu. Zirveye katılan ülkelerin Freedom House 2021 verilerine göre üçte biri demokratik değildi. Zirveye Çin, Rusya, İran, Türkiye, Azerbaycan, Macaristan gibi ülkeler davet edilmezken Angola, Gana, Filipinler, Polonya, Ekvator, Vietnam, Brezilya ve Hindistan’ın davetli olması oldukça tartışıldı. 193 devlet içinden 110 devletin nasıl ve hangi kriterler çerçevesinde seçildiği ise bilinmiyor. Küresel Demokrasi Zirvesini yapan ABD bile günümüzde kusurlu bir demokrasi olarak tanımlanıyor. Açıkçası Biden Amerika’sı dünyayı demokrasiler ve otokrasiler olarak ikiye böldü. Amerikan bölücülüğü geçmişte olduğu gibi bugünde devam ediyor. Demokrasi zirvesi süreci diğer sistemleri, medeniyetleri, kültürleri ve farklı olanı hedef haline getirdi diyebiliriz. Bu yüzden demokrasi zirvesi ayrıştırıcı, ötekileştirici ve kutuplaştırıcı bir yapıya sahip.

LİBERAL AMA DEMOKRATİK OLMAYAN KÜRESEL SİSTEM

21. yüzyılda ABD’nin saf bir demokrasi olduğuna inanan varsa bu dünyada yaşamıyordur. Amerikan demokrasisi içinde ırkçılık, ayrımcılık, cinsiyetçilik ve savaşlar gibi birçok bölümü barındırıyor. Günümüzün uluslararası sistemi bile liberal olmakla birlikte kesinlikle demokratik bir yapıya sahip değildir. Çünkü sistemin en tepesinde ABD var ve her şey ABD için ABD tarafından ABD’ye göre dizayn edildi. Bütün uluslararası kuruluşlarda ABD en yüksek oy hakkı oranına sahip olduğu gibi 20 yıl öncesine kadar bütün global kurumlarda Amerikalılar etkindi. Beyaz Avrupalılar bile beyaz Amerikalıların altında yer alıyordu. Amerikan sistemi primidal bir küresel sistem ve sosyal yaşam inşa etti. Piramitin en tepesinde beyaz Amerikan gücü ve beyaz Amerikalılar vardı. Sistem demokratik olmadığı gibi ırkçıydı. ABD ne kendi içinde ne de dünya genelinde demokratik bir yapıya sahipti. Liberal ama demokratik olmayan bir sistem tüm dünyaya dayatılıyordu.

DEMOKRATİK BATI OTOKRAT DOĞU YALANI

Resmi daha da büyüttüğümüzde demokratik batı, otokrat doğu gibi kavramların içi boş, alt yapısı olmayan ve yetersiz argümana sahip görüşler olduğunu söylemek gerekiyor. Despotizm, diktatörlük, monarşi ve otokrasi doğulu olmadığı gibi ne tek bir medeniyete ne tek bir ülkeye aittir. Geçmişin Yunan şehirlerindeki tiranlık, Roma’nın otokrasisi, Rönesans İtalya’sındaki tekrarları, Avrupa’nın mutlak monarşileri unutulmamalıdır. Hatta günümüzün popülist siyasetinin köklerini bile antik Yunan ve Roma’da görebiliriz. Daha 70 yıl önce Avrupa’nın dev ülkelerinden Almanya, İtalya ve İspanya totaliter diktatörlük ve otokrasi örnekleriydi. Bugün ise dünyadaki 29 monarşiden 10’u demokrasinin sözde beşiği Avrupa’dadır. İngiltere, İsveç, Hollanda, Norveç, Danimarka ve Belçika gibi ülkelerde hala krallar ve kraliçeler hüküm sürüyor. Daha da kötüsü 21. yüzyılda aklın ve insan haklarının merkezi sayılan Avrupa’da insanlar hala kral ve kraliçeye dua ediyor. Bu kralların ve kraliçelerin hala birçok ayrıcalığa ve nüfuza sahip olduğu biliniyor. Aklın, demokrasinin, eşitliğin ve insan haklarının en büyük düşmanları hâlâ aramızda yaşıyor. Bu nedenle ne monarşiler ne otokrasiler ne diktatörlükler Doğu’nun malıydı ne de batı dışı medeniyetlere özgüydü.

ABD’NİN OTOKRATİK MONARŞİK MÜTTEFİKLERİ

Bugün ABD’nin en derin müttefikleri olan Körfez monarşileri/otokrasileri ABD’nin en büyük askeri üslerine de ev sahipliği yapıyor. Mısır ve Suudi Arabistan Amerikalıların yılladır desteklediği ülkelerdir. Kaşıkçı cinayetine rağmen Amerikalı karar alıcılar Suudi Arabistan ile ilişkilerde herhangi bir sorun yaşamadı. Mısır’da darbe yapılmasına rağmen Amerikan gücü darbeci iktidarı destekledi. Bunlar dışında ABD tarafından Latin Amerika’daki darbeler ve diktatörler de çoğu zaman desteklendi. Anlaşılan Amerikan demokrasisi ilginç bir yapıya sahipti. Eğer Amerikan çıkarlarına zarar getirmeyen bir monarşi, bir diktatör, bir otokrasi varsa o artık demokrat oluyordu. Son olarak da batılı yayın organlarında Hindistan içinde otokrat eğilimlerin arttığı söylenirken Amerikalı karar alıcılar Hindistan ile herhangi bir sorun yaşamıyor. Hatta ‘otoriter’ Rusya’dan S-400 alınmasına bile karışmıyorlar.

MONARŞİ NATO’DA UKRAYNA NEREDE

Ukrayna krizinde ise Amerikan demokrasisi yine gerçek yüzünü gösterdi. Rusya’nın Ukrayna nedeni ile Avrupa’ya doğal gaz tedarikinin kesilmesi konusunda alternatif merkezler arayan Avrupa, Katar’a başvurmuştu. Lakin Katar Avrupa’ya gaz sevkiyatını artırmayacağını bildirdi. Hemen ardından ABD bir hamle yaparak körfez monarşisi ya da diktatörlüğü olan Katar’ı NATO’ya üye olmayan önemli müttefik ülke olarak ilan etti. Bu karara demokratik Avrupa Birliği ve NATO herhangi bir tepki göstermedi. Yanlış anlaşılmasın Katar ile bir sorunumuz yok ama Amerikan oyununu gözden kaçırmamak gerekiyor. Katar’ın durumu da ABD ve NATO için ilk değil. Daha öncede otoriter Mısır, Kuveyt emirliği ve Bahreyn monarşisi gibi ülkeler NATO’ya üye olmayan müttefik ülke ilan edilmişti. Sorulması gereken ise bu ülkeler arasında demokratik Ukrayna neredeydi?

Amerikalı meşhur siyaset bilimci ve eski ABD Dışişleri Bakanlığı görevlisi olan Francis Fukuyama’nın geçenlerde kaleme aldığı bir yazı da Ukrayna üzerinden Rusya-ABD karşılaşmasının otoriter ve demokratik ülkelerin çarpışması olarak tanımladı. Hatta Ukrayna’yı savunmanın küresel demokrasiyi savunmak olduğunu ilan etti. Demokrasinin sözde diğer beşiği ABD, Katar gibi otoriter-monarşi olan bir ülkeyi ABD ve NATO’nun müttefikliği seviyesine yükseltirken Rusya gibi çok partili temsili demokrasi ile yönetilen ve seçimlerin olduğu bir ülkeyi düşman ilan etti. İşte yaşanan düpedüz Amerikan ikiyüzlülüğü ve çift standart durumuydu. Karşımızda küresel büyüklükte bir manipülasyon çarkı dönüyor. Ne yazık ki olay ne demokrasi ne otokrasiydi. Ukrayna bile söz konusu değildi. ABD için demokrasi aynı diğer değerler gibi sadece bir araçtı. Esas olan Amerikan hegemonyası ve Amerikan çıkarlarıydı.

Sonraki Haber