ABD'nin demokrasi söyleminin çıkmazı

‘Demokrasi’ kavramını tekeline almaya çalışan ABD, ölçüleri de kendisi koyuyor. Hangi ülkenin demokratik olup olmadığına o karar veriyor. Doğal olarak küresel düzeyde bir kamplaşmaya yol açıyor ve baş düşman olarak Çin belirleniyor. Bu politika izlenirken sıkça dezenformasyona başvurulması da cabası

Geçen hafta ABD’li meşhur haber-analiz sitesi The Atlantic dikkat çekici bir makale yayınladı. Anne Applebaum’un kaleme aldığı ‘The Bad Guys Are Winning’ başlıklı değerlendirme yazısının spotunda yer alan ifade, içeriği çok güzel özetliyor: “20. yüzyıl liberal demokrasinin diğer ideolojiler -komünizm, faşizm, şiddetli milliyetçilik- üzerindeki zaferine doğru yavaş ve eşit olmayan bir ilerlemenin hikayesiyse, 21. yüzyıl şimdiye kadar tam tersi bir hikayedir.”(1)

ABD yönetiminin uluslararası arenada izlediği strateji, ‘demokrasi diskuru’ altında dünyayı kutuplaştırma hedefine dayanıyor. Buna göre bir tarafta demokrasiyi Batı tarzına uygun uygulayan ABD ve müttefikleri var, diğer tarafta bu kriterlere uymayan, rakip veya düşman kategorisindeki devletler. Her fırsatta bu stratejiyi dillendiren ABD Başkanı Joe Biden, bu yılın Haziran ayında şu ifadeleri kullanmıştı: “Batı demokrasileri otokratik hükümetlerle rekabet etme yarışında.”(2)

DOGMATİK BATI DEMOKRASİSİ

Bu stratejinin özü korku iklimi ve düşman imajı yaratmaya dayanıyor. Bunun için de ‘İyi bir devlet yönetiminin sadece Batı tarzı demokrasilerde mümkün olabileceği’ dogması kullanılıyor! Hangi ülkenin demokratik olup olmadığına ABD karar veriyor. Doğal olarak küresel düzeyde bir kamplaşmaya yol açıyor ve baş düşman olarak Çin belirleniyor.

Batı’da çok iyi tanınan ve itibar gören Singapurlu eski bürokrat ve akademisyen Kishore Mahbubani, “Has China Won?” adlı kitabında ABD’lilerin bu dogmatik bakış açısını çarpıcı bir şekilde yorumlamıştı:

“Çin'i kavramak ve anlamak söz konusu olduğunda, Amerikalı düşünürler ve entelektüeller gerçekten kapalı bir zihne sahip olduklarını gösteriyorlar. Siyasi sistemleri analiz etmeye gelince, Amerikalı analistler siyah ve beyaza bölünmüş bir dünya görüşüne yönelme eğilimindedirler: açık veya kapalı toplum, demokratik veya totaliter toplum, liberal veya otoriter. Hatta şu anda, dünya tarihinin iki yüz yıllık sapma niteliğindeki bir Batı egemenliği döneminden uzaklaşırken, siyah-beyaz bir dünyadan da uzaklaşıyoruz. Çin ve İslam toplumları da dahil olmak üzere dünyanın farklı yerlerindeki toplumlar, hürriyet ve düzen, özgürlük ve denetim, fikir ayrılığı ve uyum arasında farklı bir denge kurmaya çalışacaklar.”(3)

EN BÜYÜK İNSAN HAKKI

ABD’nin ortaya attığı ‘Çin demokratik değil’ tezini birkaç temel argümanla çürütmek münkün. Her şeyden önce Çin'de yoksulluğa karşı mücadele ve ekonomik kalkınma konusunda tarihsel gelişmeler kaydedildi. 2020 yılının sonunda mutlak yoksulluk altındaki nüfusu sıfırlandı. Son 8 yıllık çalışma sonucunda 100 milyon kişi, son 40 yılda ise toplam 700 milyondan fazla insan yoksulluktan kurtarıldı. Yaşam süresi 1960’ta 44 iken bugün 80’e yaklaştı. Yetersiz beslenme oranları düşerken eğitime erişim de arttı. Çin dünyada mutlak yoksulluğu sona erdiren ilk ülke oldu.

Çin’de kişi başına düşen harcanabilir gelir (yıllık) 1956’da 98 yuan iken, 1978’de 171 yuana ve geçen yıl da 28 bin 228 yuana yükseldi. Tüm bu iktisadi atılımların sonucunda Çin, tarihindeki en büyük zenginleşmeyi yaşadı ve bugün dünyanın en geniş orta sınıfına sahip. Mckinsey’in yaptığı araştırmaya göre 2000 yılında Çin’deki kentsel nüfusun % 4’ü orta sınıfa mensupken, 2012’de bu oran % 68’e çıkmıştı.(4) İlginç bir tezat olarak belirtmekte fayda var; toplumun daha az gelirli % 50’si dikkate alındığında son 30 yılda ortalama gelirin düşüş kaydettiği tek sanayi ülkesi ise ABD.

Sonuç olarak BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde de yer aldığı gibi; her insanın sosyal güvenlik, çalışma, işsizliğe karşı korunma, insan onuruna yaraşır bir yaşam sağlayacak düzeyde ücret elde etme, konut, sağlık ve eğitim hakkı vardır (22.-26. Maddeler). Demokratik olduğunu iddia eden her devletin öncelikli ve temel görevi budur.

EKONOMİK ÖZGÜRLÜK VE YARATICILIK

1995 yılında yurtdışına seyahat eden Çinli turist sayısı 5 milyon civarındayken, bu sayı 2019 yılında 169 milyona ulaştı.(5) Daha önemlisi ise bu 169 milyon Çinli turistin tamamı ülkesine geri döndü. Seyahat ettiği örneğin Batılı ülkelere yerleşmeyi veya iltica etmeyi tercih etmedi. Öne sürüldüğü gibi bu insanlar kendi ülkelerinde büyük baskı altında yaşıyor ve özgürlüklerinden mahrum bırakılmış olsalardı, Çin’e geri dönmezlerdi. Bir diğer ilgi çekici istatistik de yükseköğrenim alanında mevcut. 2011 yılının rakamlarına bakıldığında yurtdışında eğitim gören Çinlilerin ancak yarısı ülkesine dönüyordu, bugün bu oran % 80’i geçmiş durumda.

Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü verilerine göre, 2020 yılında en çok patent başvurusu yapan ülkeler sıralamasında Çin birinci sırayı aldı. 2020 yılı içerisinde Çin'in 68 bin 720 patent başvurusu bulunurken ABD'nin 60 bin başvurusu bulunuyor.(6) Şirket kurmak ve ticari faaliyette bulunmak Çin’de özellikle son yıllarda daha da kolaylaştı. 2019 yılında Dünya Bankası’nın yayınladığı önemli bir rapor özellikle küçük ve orta ölçekli şirketlere tanınan kolaylıklara işaret ediyor.(7) Bu ve benzeri veriler Çin toplumunun canlılığını ve bireysel yaratıcılığın üst düzeyde olduğunu gösteriyor. Kendini özgür hissetmeyen ve bağımsız karar verme iradesini kendinde görmeyen bir insan ekonomik veya ticari riske hiç girer mi?

HALKIN ÇİN HÜKÜMETİNE DESTEĞİ

Çin'de 2003-2016 yılları arasında hem kent hem kırsal kesimden 31 binden fazla kişiyle yüz yüze görüşülerek hazırlanan ve Çinlilerin Çin Komünist Partisi ile devlete bakışını inceleyen anket sonuçları 2020 yılında yayınlandı. 2003’te Çinlilerin %86.1'i ÇKP ve hükümetten memnun olduğunu belirtilirken, bu oran 2016'da %93.1 gibi rekor bir seviyeye ulaştı. Harvard Kennedy Okulu Demokratik Yönetim ve Yenilik Merkezi tarafından hazırlanan ankette, Çinli vatandaşların pek çok konuda ÇKP kadrolarını ve Hükümet'i her zamankinden daha yetenekli ve etkili bulduğunu gösteren sonuçlara ulaşıldı.(8)

Pew Araştırma Merkezi'ne göre, 2013 yılında Çinlilerin yüzde 85'i hükümetlerinden memnunken, Amerikalıların sadece yüzde 35'i hükümetleri hakkında aynı şeyi hissediyordu. Mayıs 2020'de bir California Üniversitesi araştırması, Çinlilerin yüzde 88'inin ülkelerinin siyasi sistemini tercih ettiğini tespit etti. Edelman Küresel Güven Barometresi Raporuna göre, halkın Çin hükümetine duyduğu güven oranı 2018'de yüzde 84, 2019'da yüzde 86 ve 2020'de yüzde 90 oldu. Aynı dönemde Amerikalıların ABD hükümetine olan güveni 37 ile 40 arasında değişiyordu. Bu araştırmaları yapanlar Batılı kuruluşlar.

KARAR ALMA MEKANİZMALARI

Çin’de köylerden eyaletlere, eyaletlerden ulusal yönetime kadar her düzeyde halk meclisleri eliyle yönetim sistemi var. En küçük yönetim birimleri, kırsal bölgelerde köy komiteleri, kentlerde ise mahalle komiteleri. Bu komitelerde aday olmak için ÇKP üyeliği koşulu yok. Köy ve mahalle komitelerinin seçimi gizli oy, açık sayım yöntemiyle yapılıyor. İlçelerden başlayarak, en üst yönetim organı, Halk Meclisleri. Seçilmek için ÇKP üyesi olma zorunluluğu yok. Yılda en az iki kez toplanıyor. Yönetim erki, Halk Meclisi’nde seçilen “daimi komite”ler eliyle kullanılıyor. Yerel Hükümet Başkanları, daimi komite tarafından atanıyor, Halk Meclisi tarafından onaylanıyor. Halk Meclislerinin yerel hükümet başkanlarını ve diğer yerel yöneticileri görevden alma hakları var.(9)

Çin’in en yüksek danışma ve yasama organları da ülkenin yönetim sisteminde belirleyici bir yer tutuyor. Çin'in en yüksek siyasi danışma organı olan Çin Halk Siyasi Danışma Konferansı (ÇHSDK), toplumun çeşitli kesimlerinden gelen 2 bin 158 üyeden oluşuyor. Bu üyeler çeşitli konularla ilgili önergeler sunuyorlar, onaylananlar hükümet birimlerine iletiliyor. 2019 Mart’ındaki Anayasa değişikliği ile ÇHSDK’ya yasa tasarısı hazırlama yetkisi verildi. ÇHSDK'nin işlevi, sıradan vatandaşın endişe ve beklentilerini hükümetin gündemine sokmak olarak tarif edilebilir. Eğlence, spor, iş dünyasından tanınmış isimlerin yanı sıra, ÇKP haricindeki partilerin temsilcileri de bu mekanizma içinde yer alıyor.

Çin'de en yüksek yasama organı konumundaki ÇUHM ise kanunların düzenlenmesi görevlerini yürütüyor. Kritik devlet görevlilerinin ve idari birim yöneticilerinin atamalarını yapıyor. ÇUHM, 2 bin 980 delegeden oluşuyor, bu delegelerin 742'si kadın, 468'i işçi ve çiftçi. Çin’in en üst yasama organı olan ÇUHM’nin temsilcileri eyaletler, özerk bölgeler, merkeze bağlı kentler ve ordudan seçilen temsilcilerden oluşuyor. ÇHSDK üyeleri ise demokratik partilerden ve bağımsız kişilerden seçiliyor. Öte yandan iki toplantı adı verilen bir mekanizma var ki, Çin'in bu en yüksek yasama ve danışma organlarının yıllık toplantılarını ifade eden bir terim. Örneğin bu yılki İki Toplantı’da, temsilci ve üyelerin görüşleri doğrultusunda Hükümet Çalışma Raporu üzerinde 81 değişiklik, 14. Beş Yıllık Plan ve 2035 Vizyonu taslakları üzerinde de toplam 55 değişiklik yapıldı.

SONUÇ

Her sistemin üstünlükleri ve noksanları vardır, bu tartışılabilir. Ancak bilimsel ve gerçek verilere dayanarak tartışmak gerekir. Çin’de idari anlamda demokratik bir işleyişin olmadığını, seçimlerin yapılmadığını, siyasi müzakere süreçlerinin hayata geçirilmediğini, insanların bireysel özgürlüklerinin olmadığını söylemek ya bilgisizlikten kaynaklanıyor olabilir ya da önyargılardan. ‘Batı tarzı demokrasinin’ dünya toplumları önündeki tek ve en doğru seçenek olmadığını başta Batılı aydınlar ve siyasiler kabul etmeli. Sonuç olarak günümüzde Çin toplumu, belki tarihinde hiç olmadığı kadar canlı, dinamik ve üretken bir niteliğe sahip. Son sözü yine Kishore Mahbubani’ye bırakalım: “Günün sonunda, bir toplum ancak insanlar kendi kişisel hayallerinin peşinden gitmek için yeterli özgürlüğe sahip olduklarını hissettiklerinde gelişebilir.”(10)

DİPNOTLAR:

(1) https://www.theatlantic.com/magazine/archive/2021/12/the-autocrats-are-winning/620526/

(2) https://www.reuters.com/world/biden-democratic-nations-race-compete-with-autocratic-governments-2021-06-13/

(3) Mahbubani Kishore, Has China Won? The Chinese Challenge To American Primacy, PublicAffairs, 2020, s. 172-173.

(4) https://www.mckinsey.com/industries/retail/our-insights/mapping-chinas-middle-class

(5) https://www.statista.com/statistics/277250/number-of-outbound-journeys-of-chinese-tourists/

(6) https://www.reuters.com/article/us-un-patents-idUSKCN2AU0TM

(7) https://www.worldbank.org/en/news/press-release/2018/10/31/doing-business-report-china-carries-out-record-business-reforms-edges-into-top-50-economies

(8) https://ash.harvard.edu/publications/understanding-ccp-resilience-surveying-chinese-public-opinion-through-time

(9) https://aydinlik.com.tr/haber/cin-de-demokrasi-var-mi-203784

(10) Mahbubani Kishore, Has China Won? The Chinese Challenge To American Primacy, PublicAffairs, 2020, s. 166

Sonraki Haber