Körfez’de ABD hâkimiyetinin sonu ve etkileri

Rusya’ya bağımlılıktan kurtulma adı altında Avrupa’yı enerji sıkıntısına iten, yaptırımlara zorlayıp krizlere sürükleyen ABD, etkisini kaybettiği Basra Körfezi’nde Almanya-AB’nin yıllardır geliştirdikleri ilişkileri de tehlikeye attı.

Çin, Suudi Arabistan-İran arasında başarılı arabuluculuğuyla Basra Körfezi'nde yeni bir etki kazandı. Riyad, Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ)’ne katılmayı onayladı. 12 yıldır sürdürülen Esad’ın devrilmesi politikası da iflas etti. Riyad ve Şam yönetimleri yakınlaşmaya başladılar.

ABD’nin gerilemesi, Almanya ve AB’nin bölgedeki konumunu da zayıflattı. Atlantik’in uzantısı olarak bölgede etki yaratma politikaları gerçek anlamıyla tarihin çöplüğüne atılıyor.

ALMANYA ATLANTİK’İN KADERİNİ PAYLAŞIYOR

ABD tek kutuplu dünyada ısrarını sürdürmek için ileri ittiği Almanya ve AB ülkelerini de kaderine ortak ediyor. Rusya’ya bağımlılıktan kurtulma adı altında Avrupa’yı enerji sıkıntısına iten, yaptırımlara zorlayıp krizlere sürükleyen ABD, etkisini kaybettiği Basra Körfezi’nde Almanya-AB’nin yıllardır geliştirdikleri ilişkileri de tehlikeye attı.

ABD ile çıkarları için, politika ve güvenlik ilişkilerinde geri adım atan Almanya-AB derin bir çıkmaza düştü. Ekonomi ve güvenlik politikalarında kendisi olmak için adımlar atan Avrupa tersi yola yöneldi. Atlantik merkezi çökerken Avrupa’yı kaderine ortak etmek için zorluyor. Ancak küresel gelişmeler bunun tersini göstermekte, ABD hâkimiyet alanlarından kovulurken AB de kuyruğa takılmanın sonuçlarını yaşamaktadır.

Alman Dış Politika Bülteni (German Foreign Policy-GFP) Körfez’de ABD hâkimiyetinin sona ermesi ve bunun Almanya ve AB’ye etkilerini inceledi: “Çin'in, Suudi Arabistan ile İran arasında başarılı arabuluculuk yaparak Basra Körfezi'nde etkili olması, ABD'nin bölgedeki hâkimiyetine son verdi. Bu gelişme Almanya'nın bölgedeki konumunu da sarstı. Pekin, Riyad ile Tahran arasındaki yakınlaşma girişimlerini başarıya taşıdı; iki ülke diplomatik ilişkileri sürdürmek ve daha kapsamlı bir işbirliği için görüşmelere başladı. Böylece, ABD'nin İran'a karşı bir tür Arap NATO'su çabaları başarısızlık yoluna girdi.

Almanya yıllardır ABD'nin Orta Doğu'daki hâkimiyetinden yararlandı. Son olarak eski Siemens patronu, Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Salman'ın ekonomi danışmanlığını yaptı. ABD'nin nüfuzunu kaybetmesi yanında, Berlin'in Orta Doğu'daki çıkarlarının devam edip etmeyeceği belirsiz... Suudi Arabistan ile ABD arasındaki yakın işbirliği bir süredir kriz içinde.”

ÇİN’İN GİRİŞİMİYLE RİYAD VE TAHRAN YAKLAŞTI ABD DIŞLANDI

Suudi Arabistan, İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD ile yakın müttefik oldu. ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt ve Kral Abdülaziz İbn Suud Şubat 1945'te anlaşma yaptılar. ABD her an Suudi petrolüne erişebilecek, karşılığında Suudi yönetiminin güvenliğini garanti edecekti. Onlarca yıl süren anlaşma, Washington Çin'e karşı büyük güç mücadelesine odaklanmaya başlayınca duraksadı. ABD Başkanı Barack Obama, Kasım 2011'de Asya eksenini ilan etti. Bu, ABD birliklerinin Irak ve Afganistan'dan çekilmesi ve 2015 nükleer anlaşmasıyla İran ihtilafını sona erdirme girişimi ile birleştirildi. Bu, geleneksel olarak Tahran'ın sert rakibi olan Riyad için bir başarısızlıktı. Hâlihazırda Asya-Pasifik bölgesinde meşgul olan Washington'un acil bir durumda Suudi Arabistan'ı terk edebileceğine dair endişeler, 14 Eylül 2019'da İran'da üretildiğine inanılan insansız hava araçları ve füzelerin iki Suudi petrol tesisini vurup ülkenin petrolünü kesmesiyle doğrulandı. İki haftalık üretim yarıya indi. ABD kurtarmaya gelmedi. Riyad şok oldu.

2011 Kasım ayı ortasında AB Temsilcileri Asya-Pasifik Ekonomi Forumu (APEC) toplantısına gözlemci olarak katılabildiklerinde Atlantik’in Pasifik planlarının kenarında kaldılar. Çin, ABD ve Rusya başta olmak üzere Pasifik'e kıyısı olan tüm güçlü ülkeler toplantıya katıldığı için bu Berlin’e çok ağır geldi. Washington artık küresel siyasette Pasifik çevresindeki gelişmelere büyük önem vermeye başladı. ABD Dışişleri Bakanı günümüzü, “Pasifik Yüzyılı” ilan etti. Hillary Clinton bir makalesinde, "siyasetin geleceğine Asya'da karar verilecek" diye yazdı. Savunma Bakanı Panetta ABD'nin Asya'daki faaliyetlerini artırdığını duyurdu. Obama ABD elit birliklerinin Avustralya'da konuşlanacağını açıkladı. Berlin ve Brüksel, Güneydoğu Asya'da nüfuz kaybından kaygılanmaya başladılar.

İranlı General Kasım Süleymani, 3 Ocak 2020'de Bağdat havaalanında ABD insansız hava aracı tarafından öldürüldüğünde, onun da dolaylı müzakereler için Riyad'a gittiği duyuldu.

ARAP NATOSU GİRİŞİMİ DE ÇÖKTÜ

Washington İran'ı askeri olarak çevreleyecek bir tür Arap NATO'su yaratma çabasına girdi. Biden, Suudi Arabistan'ı Abraham Anlaşmalarına dâhil etmeye çalıştı. Karşılığında Riyad, güvenlik garantileri ve kendi nükleer programı için ABD'nin desteğini istedi. Washington’da, Riyad'a doğru küçük bir adım atılması ve onu NATO dışı bir müttefik haline getirmesinden söz edildi. Son gelişmelerin gösterdiği gibi bu girişim de çöktü.

Suudi Arabistan, 14 Eylül 2019 saldırılarının ardından dış ilişkilerini çeşitlendirmeye başladı. Riyad, 2013'ten itibaren AB'ye daha az odaklanırken, Çin ile yakınlaşmaya yöneldi. Bu, Neom projesinde Çin ile yoğun işbirliği yapmaya başlamak ve 5G ağlarını kurmak için Huawei teknolojisine güvenmekle gösterildi. Washington bunu engelleyemedi. Birleşik Arap Emirlikleri de Pekin ile kapsamlı bir işbirliğine yöneldi. Irak'ın arabuluculuğunda Bağdat'ta yıllardır gerçekleşen Suudi-İran görüşmelerine dair haberler vardı. İranlı General Kasım Süleymani, 3 Ocak 2020'de Bağdat havaalanında ABD insansız hava aracı tarafından öldürüldüğünde, onun da dolaylı müzakereler için Riyad'a gittiği duyuldu. Birleşik Arap Emirlikleri de İran ile işbirliğini ilerletti ve Ağustos 2022'de Tahran'daki büyükelçilik hareketliliği başladı.

ÇİN GÜVEN SAĞLAYAN MERKEZ

Çin, Riyad ile Tahran yakınlaşmasını o kadar sağlam başardı ki, her iki taraf da Pekin'de, kesilen diplomatik ilişkileri yeniden başlatacaklarını ilan etti. Bunun önkoşulu açıkça Çin'in hem Suudi Arabistan hem de İran ile kapsamlı ekonomik ilişkileri sürdürmesiydi. Uluslararası Kriz Grubu'na göre Çin "büyük bir güç olarak her iki taraf için de güvenlik sağlayabildi" ve halen var olan direncin üstesinden gelebildi. Şimdi iki ülke arasında geniş kapsamlı ekonomik işbirliğinin başlatılması tartışılıyor.

Çoğunluk açısından Çin, bir gerilim bölgesinin yeniden örgütlenmesini tek başına başardığını kanıtladı. Bunu yaparken, küresel bir düzenleyici güç olarak hareket etme potansiyelini tartışılmayacak şekilde ortaya koydu.

Riyad ve Abu Dabi Batı’ya yöneldiği sürece, Basra Körfezi ülkelerinden gelen petrol ve doğal gaz Almanya ve AB için her zaman mümkündü. Alman şirketleri Basra Körfezi'nde oldukça kazançlı anlaşmalar yapabiliyorlardı. Alman sanayisi, Suudi Arabistan'ın üç haneli milyar dolarlık Neom'daki siparişleriyle ilgileniyor. Eski Siemens patronu Klaus Kleinfeld, bir süre Neom projesinin başkanı olarak ve Suudi krallığının gerçek hükümdarı olan Veliaht Prens Muhammed bin Salman'ın danışmanı olarak çalıştı. Berlin, Suudi Arabistan'a Almanya'nın gelecekteki yeşil hidrojen tedarikinde önemli bir rol verdi. Körfez ülkelerinin dış politika öncelikleri değiştiğinde, Alman ekonomisinin Riyad'daki durumu belli değil. Alman hükümetinin Birleşik Arap Emirlikleri'nden büyük miktarlarda doğal gaz sipariş etmeye çalışmakta başarısız olduğu da ortaya çıktı.

Son gelişmelerin gösterdiği gibi Arap NATO’su girişimi de çöktü.

KÖRFEZDE ABD-AB HÂKİMİYETİNİN GERİLEME AŞAMALARI

GFP bülteninde (22.11.2021) daha önce de şu değerlendirme yapıldı: Bir sonraki Alman hükümeti, Basra Körfezi üzerinde etki yaratma çabalarını yoğunlaştıracaktır. Böylece "küresel rekabette aktif bir rol" sağlamak isteyecektir. Alman Dış İlişkiler Topluluğu'nun (DGAP) mevcut durum raporunda talep ettiği şey budur. Arka planda, Çin'e karşı güç mücadelesine giderek daha fazla odaklanan ABD'nin Orta Doğu'dan çekilme planı vardır. Çin ise sadece 25 yıllık “stratejik ortaklık” imzaladığı ve ABD yaptırımlarını aşmanın yollarını aradığı İran'la değil, Arap Körfezi ülkelerinde de konumunu güçlendiriyor. Pekin ayrıca Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan'daki faaliyetlerini genişletiyor ve Washington'un şiddetle mücadele ettiği Huawei grubundan 5G teknolojisi sağlıyor. DGAP, dünyanın "yeniden düzenlenmesi" sürecinde, "kimin düzeni ayakta kalacak" sorusunu önemli buluyor.

ÇİN ARAP YARIMADASINDA ETKİSİNİ GÜÇLENDİRECEK

Geçen yılın sonunda Alman hükümet danışmanları, Arap Yarımadası'nda Batı'nın dramatik etki kaybı olduğunu açıkladılar. Alman Güvenlik İşleri Enstitüsü'nden (SWP) Orta Doğu uzmanı Markus Kaim, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping'in bölgeye ziyaretine ilişkin olarak şunları söyledi: “ABD'nin başkaları tarafından doldurulan bir boşluğu geride bırakarak çekildiğini” tekrar tekrar gördük. Çin'in Suudi Arabistan ile ilişkilerini yeni bir düzeye çıkarmaya çalışan Xi, Körfez İşbirliği Konseyi ve diğer çeşitli Arap ülkeleriyle de zirveler düzenlemişti. Gelecekte daha sık Çin yuanıyla petrol ticareti yapılması öngörülüyor; Çinli şirket Huawei, Arap Yarımadası'ndaki etkisini güçlendirmeye devam edecek. Xi, Çin ile Arap dünyası arasındaki ilişkilerde "yeni bir çağ"dan bahsetti; Arap Yarımadası'ndaki eski ABD hâkimiyeti yanında Almanya'nın da Batı Asya’daki konumunu zayıflattı.

KÖRFEZDE BATI YERİNE RUSYA VE ÇİN İLİŞKİLERİ GELİŞİYOR

Libya ve Suriye'deki savaşların tırmanmasının ardından, Münih Güvenlik Konferansı başkanı Wolfgang Ischinger, 2016'nın başlarında AB çevresinde istikrarlı bir "güvenlik kordonu" oluşturmanın "büyük ölçüde başarısız kaldığını" belirtti. Bundan önce AB dış politika sorumlusu Josep Borrell, "Libya'dan Beyaz Rusya'ya kadar olan mahallemizin alevler içinde kaldığını" söyledi. Sınırlarında başarısız olan Berlin ve AB, dünya siyasetine Doğu Asya'ya kadar uzanmak istiyor!

Başbakan Olaf Scholz, Almanya'nın enerji arzını güvence altına almak için üç Körfez ülkesine iki günlük bir gezi yapmıştı. 2022/23 yılının başlangıcından itibaren Almanya, Birleşik Arap Emirlikleri'nden 137 bin metreküp likit gaz ithal etmeye başlayacak. Bu, Kuzey Akım 1 ile bir günde iletilen miktardan daha az. Ayrıca Almanya, 2023'ten itibaren Emirliklerden ayda 250 bin tona kadar dizel alacaktı. Bunların teslimat kapasiteleri var çünkü Rusya'dan yaptıkları petrol ithalatlarını beş katına çıkardılar. Batı baskısına rağmen Körfez ülkeleri her yönden Rusya ve Çin ile işbirliğini yoğunlaştırıyor.

Not: Arap Yarımadasında ABD etkisinin kaybolmasına ek olarak Riyad ve Şam arasındaki anlaşma uluslararası gelişmelerin yönünü ve hızını ortaya koydu. Suriye ile ilgili gelişmeyi bu yazının devamı olarak ele alacağız.

Sonraki Haber