Abdullah Gül’den inciler; kaçak dövüş, Arap Baharı övgüsü, İran düşmanlığı, emperyalizmi perdeleme…

Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, son röportajında mayınlı sorulara yuvarlak yanıtlar verdi. ‘Arap Baharı’ adı altındaki emperyalist kışkırtmaları övdü, Suriye’de savaşı Rusya İran’ın çıkardığını savundu. Yani Abdullah Gül bildiğiniz gibi…

Dergi, Gül'le İstanbul'daki ofisinde görüştü.

Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Suudi Arabistan’a ait, İngiltere merkezli Al-Majalla Dergisi’ne, İstanbul’daki ofisinde röportaj verdi. Türkçesini Şarku’l Avsat servis etti.

Gül’ün Türkiye’deki güncel konular, siyasi tartışmalar gibi riskli sorulara genel geçer yanıtlar verdiği görüldü.

15 TEMMUZ’A MUĞLAK YANIT

“Sizce şu an Türkiye’de hukukun üstünlüğü yok mu?” sorusuna “Ankara’da 2016 yılındaki başarısız darbe girişimi ve çeşitli dış siyasi ve ekonomik faktörler bu alandaki ilerlemeyi önemli ölçüde etkiledi. Cumhurbaşkanlığı görevimden ayrıldığım 2014 yılına kadar ciddi bir ilerleme kaydetmiştik, fakat o tarihten bu yana çeşitli faktörlerden dolayı bir gerileme yaşandı. Bu aksaklıkların etkili bir şekilde giderilmesi için doğru ve akılcı politikalara dönülmesi gerektiğinde şüphe yok. Şu an olan da bu.” yanıtı verdi.

İlerlemeyi etkileyen FETÖ’nün darbe girişimi mi yoksa ardından Türkiye’nin terörle mücadelede kararlı ilerleyişi mi, Gül burayı muğlak bıraktı.

Gül, Erdoğan ve Esad’ın görüşmesi gerektiğini söyledi. Suriye ile ilgili birkaç sorudan sonra Gül’e şu soru yöneltiliyor:

“İsrail konusuna döneceğim ama Arap Baharı ile ilgili iki sorum var. İlk sorum şu: Esad’in yönetimde kalmasına- ki Arap Baharı’nın yaşandığı ülkeler arasında yönetimde kalan tek başkan olduğuna inanıyorum- şaşırdınız mı?”

Gül buna karşılık “Bunun şaşırtıcı olduğunu söyleyemem ama Arap Baharı’na tanık olan bölge ülkelerinin olumlu ya da olumsuz bir şekilde değiştiğini düşünüyorum.” diyor.

‘RUSYA VE İRAN KENDİ ÇIKARLARI İÇİN…’

Arkasından gelen “Esad ile aranızdaki son temas ne zamandı?” sorusuna yanıtında Gül, Suriye’deki iç savaştan emperyalizmi değil Rusya ve İran’ı sorumlu tutuyor!

“2011 yılında Arap Baharı’nın başlangıcındaydı. Suriye'de görmek istediğim son şey, Suriye ordusu ile kendi halkından oluşan silahlı bir grup arasındaki çatışmaydı.

“2012 yılında olaylar geliştikçe ve Rusya ile İran’ın kendi çıkarları için Suriye’deki çatışmaya dahil olmalarıyla birlikte, Suriye'de hızlı bir rejim değişikliğinin gerçekleşmesi olasılığından şüphe etmeye başladım. Rusya'nın Akdeniz'de geleneksel bir politikası olduğu, İran'ın ise ulusal çıkarlarına ulaşmada kendi ajandası olduğu biliniyor. Rusya ve İran'ın rejime destek vermeye devam edeceği açıktı, oysa Suriye'deki silahlı hareketler aynı düzeyde güçlü bir desteğe sahip değildi ve bu da dengesiz hesaplara yol açıyordu. Bu görüşümü hükümetimle paylaştım ve uluslararası forumlarda da dile getirerek, bu çatışmanın diplomatik veya siyasi çözüme yönelmeden çözülemeyeceğini vurguladım. Durumun bugün gördüğümüz gibi sonuçlanacağını, her şeyin olduğu gibi kalacağını tahmin ediyordum.”

Ardından Arap Baharı adı altında bölgede ABD tarafından desteklenen kalkışmalarda da emperyalizmi perdeleyen yanıtlar veriyor.

Soru ve yanıtlar şöyle:

“Pek çok Arap ülkesinde yaşanan Arap Baharı’ndan 13 yıl sonra ne düşünüyorsunuz? Bu deneyimi nasıl değerlendiriyorsunuz? Gerçekten bir Arap Baharı mıydı, yoksa sonbahar ya da karanlık bir kış mıydı?”

‘SEÇİLMİŞ DİKTATÖRLER’

“Gençliğin ve Arap halklarının taleplerini kesinlikle meşru görüyordum. Bunu, onurlu bir yaşam için çabalayan ve iyi bir yönetim talep eden gençlerin ve vatandaşların asil bir hareketi olarak gördüm. Monarşiler de dahil olmak üzere bazı devletler, vatandaşlarının meşru taleplerinin çoğunu karşılamaya çalışarak krizi yönetebildiler. Seçilmiş diktatörler ise durumla gerektiği gibi başa çıkamadılar.”

“Arap Baharı’nın başarısız olduğunu düşünüyor musunuz?”

"Meselenin Tunus'ta başladığını ve Tunus'un şu anda geldiği noktayı, son Tunus seçimlerinde katılım oranının yüzde 27 civarında olduğunu gördüğümde, durum nasıl iyi olabilir? Raşid Gannuşi 83 yaşında ve daha önce seçimlere katılmış birisi. Bu adam şu anda cezaevinde."

"Sayın Cumhurbaşkanı Arap Baharı sizin için bir hayal kırıklığı mıydı?"

"Bir hayal kırıklığı değil ama işlerin vardığı noktaya üzülüyorum, çünkü Arap halklarının ekonomik ve sosyal anlamda iyi yaşama umutları ve arzuları var ve hükümetlerin hesap vermesini istiyorlardı. Arap halklarının Almanlar, Fransızlar, İngilizler veya diğerleri gibi ekonomik, siyasi, sosyal vb. konularda haklarını garanti altına alacak şekilde yaşama hakları yok mu? İşlerin bu noktaya gelmesi bizi üzüyor."

7 EKİM OPERASYONUNA ‘SİVİL’ İTİRAZI

Abdullah Gül HAMAS’ın 7 Ekim harekatıyla ilgili soruya verdiği yanıtta da “Silahsız ve masum sivillere yönelik saldırıları hiçbir şekilde desteklemiyorum.” itirazı koyuyor ve şöyle sürdürüyor: “Ancak BM Genel Sekreteri António Guterres'in bu bağlamda söyledikleri, konunun anlaşılması açısından oldukça önemli; bu saldırılar durduk yere ortaya çıkmadı. İsrail'in tüm politikaları 1967 sınırlarına çekilmesi meselesini ortadan kaldırmaya yöneliktir. İsrail hükümeti tüm eylemleriyle bu meseleyi bitirmek istiyor.”

Gül, Türkiye’ye yönelik tehditleri hafifletti. İsrail’in Türkiye’ye düşmanca davranmaya cesaret edemeyeceğini savundu. Ancak İsrail, sınırımızdaki kukla devlet girişiminin iki numaralı destekçisi!

‘MODASI GEÇMİŞ HAYALLER’

“Türkiye'nin son dönemde İsrail'in ‘Vadedilmiş Toprakları’ elde etmek istediği yönündeki açıklamalarını nasıl yorumluyorsunuz? Bildiğiniz gibi geçtiğimiz günlerde TBMM'de İsrail'in Vadedilmiş Toprakları ele geçirmeye yönelik bir planı olduğuna ve Türkiye'ye karşı tehdit oluşturduğuna dair bir oturum yapıldı. Bir bütün olarak bu söylem hakkında ne düşünüyorsunuz?”

“Modası geçmiş hayaller olduğu için bu ideolojik ya da mitolojik iddiaları önemsemiyorum. İsrail, Türkiye'ye karşı düşmanca davranışlar sergilemeye cesaret edemez.”

BÖLGE ÜLKELERİ, İRAN YÜZÜNDEN İSRAİL’E TEPKİ GÖSTERMİYORMUŞ

“Daha önce İsrail ile İran arasında bir “gölge savaşı” vardı. Vekiller ve müttefikler aracılığıyla savaşıyorlardı. Son aylarda ve özellikle de nisan ayında yeni bir aşamaya, İsrail ile İran arasında doğrudan savaşa geçiş yaptık. Nisan ayı sonunda İran, İsrail'i vurdu ve o da İran'ı bombalayarak karşılık verdi. Bölgesel bir savaş ve bir İran-İsrail çatışmasından endişeleniyor musunuz?”

“Biraz önce de belirttiğim gibi bölge birlik içinde değil. Ne yazık ki Ortadoğu'da İslam dünyasının kendi içinde bir bölünme var. İran'ın sert politikaları bölgedeki tehdit kaynaklarına ilişkin algıları değiştirdi. Arap ülkeleri geleneksel olarak İsrail'i ana tehdit olarak görürken, İran bu rolde İsrail'in yerini aldı. Bu durum bazı Arap ülkelerinin İsrail ile doğrudan veya dolaylı ilişkiler kurmasına yol açtı. İsrail'in istediği de buydu ve şimdi bu bölünmüşlüğü istismar ederek emellerini gerçekleştiriyor. Bu durum bölgeyi ve genel bütünlüğünü etkiledi.

İSRAİL’E DEĞİL İRAN’A ELEŞTİRİ

“Son dönemdeki tek olumlu gelişmenin Suudi Arabistan ile İran arasında Çin'in arabuluculuğunda diplomatik ilişkilerin yeniden başlaması olduğunu düşünüyorum. Bu adım bölgeye fayda sağladı."

“İsrail'in haritadan silinmesi ve İsrail devletinin sona erdirilmesi yönündeki İran’ın düşmanca söylem ve sloganlarına gelince, bunlar Tel Aviv'in lehine oldu. Bunları, ABD ve bazı Avrupa ülkelerinden gelen sınırsız askeri desteği meşrulaştırmak için bir bahane olarak kullandı.”

“İsrail bölgedeki savaşın kapsamını genişletmeye çalışıyor, çünkü bunun kendi çıkarına olduğuna inanıyor. Bu amaca ulaşmak için de başta İran olmak üzere bölgesel tarafları kışkırtmaya çalıştığını görüyoruz.”

Sonraki Haber