Acil eylem planı eksik: Bakan Kurum’a iki öneri

Bir grup gazeteci arkadaşımızla birlikte Bakan Kurum’la buluştuk, sorularımızı yönelttik. Bu yazımızda yanıtları irdeleyeceğiz. Birinci konu kira yardımları. Artan maliyetler karşısında hangi adımlar atılacak? İkinci konumuz sıkça gündeme gelen büyük depreme hazırlıkta hangi aşamada olduğumuz.

Bakan Kurum, Türkiye'nin yüzde 71'inin deprem bölgelerinde yaşadığına dikkat çekiyor.

17 Ağustos 1999 depreminin yıldönümünde, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum'la, Esenler Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında tamamlanan 1'inci etap teslim töreni öncesi basın mensupları olarak bir araya geldik. Kurum'a konut projeleri, kira artışları, deprem hazırlıkları, Marmara Denizi'nin durumu hakkında pek çok soru sorduk. Bir sunum yapan Bakan Kurum, devamında sorulara samimi bir şekilde cevap verdi.

Kurum'un açıklamalarını 18 ve 19 Ağustos tarihlerindeki gazetemizde yer verdik.* Fakat biz burada, gözümüze çarpan iki eksikliğe ve çözüme değinmek istiyoruz.

KİRA YARDIMI NASIL OLMALI?

Birinci konu kira yardımları.

Kurum'a bir gazeteci arkadaşımız artan maliyetler karşısında ne gibi adımlar atacaklarını sordu. Bakan bu soruya, "Konut fiyatlarında son 1,5-2 yıllık sürece baktığınızda bölgesel olarak değişmekle birlikte yüzde 100’ü aşan oranlarda değiştiğini görüyoruz. Kentsel dönüşümle ilgili artan maliyetler çerçevesinde desteğimizi 600 bin liraya ve 600 baz puana, şu anda 400 baz puan, 600 bin liraya ve 600 baz puana çıkaracak çalışmayı yaptık." yanıtını verdi.

Bir diğer gazeteci arkadaşımız da günümüz şartlarında kira desteğinin yetersiz kaldığına dikkat çekti, "Bunu yeniden ele alacak mısınız?" diye sordu. Bakan soruyu, "İstanbul’daki konut kira yardımını bugün itibariyle 1,500 liraya çıkarıyoruz, yüzde 30 artışla." şeklinde yanıtladı. Kurum, 2 bin liralık destekte de aynı oran uygulanacağını söyledi. Böylece bu destek de 2,600 liraya çıkmış oldu.

Elbette kira desteklerinin güncellenmesi olumlu. Fakat burada bir noktaya dikkat çekmek istiyoruz. Kiracı vatandaş, kentsel dönüşüme girecek evinde nispeten daha ucuza oturuyor. Yeni bir eve çıkması ise maliyetli. Daha doğrusu aynı fiyattan bir eve çıkması olası değil. Bakanın da belirttiği gibi son birkaç yılda yüzde yüzü aşan bir fiyat artışı var konutlarda. Örneğin bir vatandaşın 2 bin lira kira verdiği evden çıkınca en az verebileceği ücreti 4 bin lira olarak hesaplayalım. Güncellenmiş fiyatlarla, 1,500 veya 2,600 liralık destek; vatandaşın yükünü azaltmamaktadır.

Ev kiraları yüzde yüz artarken, konut desteğinin yüzde 30 artması bu koşullarda bir çözüm değildir. Kaldı ki bunların hepsi kiracı değildir. Aralarında ev sahipleri de vardır. Ev sahibi olan bir vatandaş kiracı konuma düşmektedir. Bu destekleme sistemi, enflasyon ve konut fiyatlarında artış göz önüne alınarak vatandaşa artı bir yük getirmeyecek şekilde olmalı ve bu doğrultuda planlanmalıdır. Hatta kentsel dönüşüme uğrayan evlerde yaşayan vatandaşların sorunu, kamucu bir anlayış ve planlamayla -özellikle ev sahipleri- onlara mali yük getirmeyecek bir şekilde çözülmelidir.

DEPREME HAZIR MIYIZ?

İkinci konumuz sıkça gündeme gelen büyük depreme hazırlıkta ne aşamada olduğumuz. Bakan Kurum, Türkiye'nin yüzde 66'sının deprem kuşağında olduğunu, nüfusun yüzde 71'inin de deprem bölgelerinde yaşadığına dikkat çekti.

Kurum, "Türkiye’de 6,8 milyon bir yapı-konut söz konusu. Bunların 1,5 milyonu acilen dönüşmesi gerekiyor. Bugüne kadar hem yapı denetim sistemiyle, hem kentsel dönüşümle, hem sosyal konut uygulamalarımızla birlikte 3 milyon konutun dönüşümünü sağladık. Ülkemizdeki yapı stokunun yaklaşık yüzde 65’ini güvenli hale getirdik." bilgisini verdi. Burada ciddi bir emek olduğu muhakkak. Yüzde 65 azımsanmayacak bir oran. Öte yandan sayın Kurum, Türkiye genelinde 1,5 milyon, İstanbul’da da 230 bin "acil dönüştürülmesi" gereken konuttan bahsetti.

Biz de bunu ve kentsel dönüşümün zaman isteyen işlerden biri olduğunu hatırlatarak şu soruyu yönelttik: "Türkiye’de özel sektör dahil ne kadar boş stok bina stoku vardır? Acil durumlara karşı özel sektörle işbirliği halinde, kamu desteğiyle, bu stokları değerlendirerek, burada yaşayan vatandaşlarımızı buralara aktarma gibi bir planınız var mı? Yoksa nasıl bir acil durum planınız vardır?"

Bakan Kurum, acil durumlarla alakalı sektörün elinde bir stok olduğunu düşünmediğini belirtti ve stokun ihtiyaç doğrultusunda yapıldığını söyledi. Kurum şöyle devam etti: "Acil durumla ilgili bizim aksiyonumuz şu: Kira artışına bir sınırlama koyduk ve eylül ayında orta ve orta üstünde bir kampanyayı organize edeceğiz. Bu hem indirim hem destek kampanyası olacak. Onun dışında sosyal konut projemizle birlikte arzı arttıracağız. Bu da eylül ayında TOKİ Başkanlığımız eliyle başlayacak. Yine evi olmayan vatandaşlarımıza uzun vadede ödeyebilecekleri arsa imkânını sağlayacağız. İlk defa gençlerimize burada kontenjan ayıracağız, gençlerimiz ve alt gelir grubu vatandaşlarımız ev sahibi olabilecekler. Ve önümüzdeki sürece ilişkin de yine ortaya koyacağımız hedef doğrultusunda bu çalışmaları yürütüyor olacağız. Kentsel dönüşümle alakalı süreci de yürüteceğiz."

Acil dönüştürülmesi gereken yapı demek, büyük risk taşıyan yapı demektir. Bunlar beton tabutlardır. Bakanımızın da belirttiği gibi deprem kuşağında yaşayan bir ülkede, her kaybedilen zaman insan yaşamı için tehlike demektir. Fakat bakanın açıklamaları açıkçası acil bir eylem planı olmadığını göstermektedir. Kira yardımı, yeni projeler, arsa imkânı sağlama gibi adımlar değerli olmakla birlikte, zaman isteyen bir iştir.

Zaman kaybederseniz deprem kazanır. Zaman kazanırsanız deprem kaybeder. Türkiye'de yalnızca deprem kuşağında bulunma sorunu yoktur. Daha büyük sorun, yanlış ve çarpık kentleşmedir. Hükümetin hızlı bir biçimde, bütün kamu kaynaklarını seferber ederek acil dönüştürülmesi gereken yapı sorununu çözmesi gerekmektedir. Burada sektörel bakış değil, insan merkezli bakış geçerli olmalıdır.

Türkiye'de var olan birkaç milyonluk yapı stoku, doların yükselmesi karşısında, yabancı satışların artmasıyla hızlı bir biçimde azalmıştır. Bakanın belirttiği gibi stoksuz bir durumda ve bunları değerlendiremediğimiz süreçte kamucu, halkçı, hızlı, etkin önlemler alınması gerekir. Kamu kaynaklarının seferber edilmesi ve bir acil durumun planlaması hızlı biçimde yapılmalıdır.

Örneğin Esenler'deki kentsel dönüşüme İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB)'nin 9 kez iptal davası açması, İBB'nin deprem ve kentsel dönüşüm bütçelerinin yüzde 50 ve 60'ını kullanması, reklam bütçelerinin bu bütçelerin iki katı olması, ne kadar kısır tartışmalar içinde olduğumuzu ve bu konuyu yeterince önemsemediğimizi göstermektedir. Şehirleşme politikaları ekonomi politikalarından ayrı değildir. Serbest piyasa ile, şirketleşen belediyeler ile bu iş yürümez. Kentsel dönüşüm tek başına müteahhitlerle çözülemez. Devasalaşan kent-imar rantları bağrında gelişemez. Aksine yaparsın-yapamazsın gibi, 9 kez açılan iptal davaları gibi bu manzaralar ortaya çıkar.

Bu konu kısır tartışmalara alet edilemeyecek kadar millî bir meseledir. Bu da ancak kamucu, planlı bir şehirleşme ile yapılır. Türkiye'nin en büyük ihtiyaçlarından bir tanesi budur.

Sonraki Haber