Ahmed Arif’in ‘Adiloş bebeleri’ Filistin’de ‘Domdom Kurşun’u altında

Anadolu’nun şairidir Ahmed Arif… Hasretin, sevdanın, dağların ve umudun şairi. Tek kitabı 60 baskı yaptı. Tüm şiirlerini bir kuşak ezbere okudu. ‘Adiloş bebe’leri hâlâ bombalar altında. ‘Ağzımdaki gül memeler değil domdom kurşunu’ diyenler, ‘Dağlarına bahar gelecek memleketim’in’ diye haykırıyor

Ahmet Arif’in tek şiir kitabı “Hasretinden Prangalar Eskittim” ilk baskısını 1968 yılında yaptı. Dönemin ruhuna, mücadelesine uygun şiirlerin yer aldığı kitap, Türkiye'de en çok satan şiir kitapları arasında yer aldı. Sonrasında gelişen devrimci gençliğin en sevdiği şairlerden oldu.

1950’li yıllarda şiir yazmak, bir yerlerde konuşmak, bir yerlere yazı yazmak hapse girmek için yeterli sebepti. Ahmet Arif de bu yeterli sebepleri taşıyan isimlerdendi. Onu tanıyanlar; “duygulu, yufka yürekli” diye anlatırlar. Şair, “33 Kurşun” şiirini 1950 yılında kaleme almıştı.

Şiirin hikayesine gelince. Söylenene göre, İran sınırı üzerinden kaçakçılık yapmakla suçlanan biri kadın 33 köylü, III. Ordu Komutanı General Mustafa Muğlalı’nın emriyle yakalanıp tutuklanır. Hepsi de Türk vatandaşlarıdır ve sıradan insanlardır. Ama Paşa bunların “ibreti alem için” cezalandırılmalarını kafasına koymuştur. Bunlardan 32 erkek, bir gün, bir başka cezaevine nakledilmek bahanesiyle Özalp ilçesi yakınındaki bir dereye götürülür ve elleri birbirine bağlı iken kurşuna dizilirler. Hikâyeyi gazeteden okuyan Şair “33 Kurşun” adlı şiirinde dizeleri kaleme alır. O, bu şiirine “ağıt” der Ahmet Arif. Gerçekten de destansı bir ağıt gibidir. İnsanı alır hüzünlü duyguların doruğuna çıkarır.

BİR GECE GÖRÜRLER ARİF’İ

O günlerde şiir henüz hiçbir yerde yayımlanmamıştır, ama elden ele dolaşır. Ve polisin de eline geçer.
Ve bir gece alıp götürürler Ahmed Arif’i...

Sabaha kadar döverler karakolda. Şiirini kendisine okutmak ister polisler. Ahmed Arif inatçı mı inatçıdır. Okumaz şiirini. Buna daha çok sinirlenir polisler. Kendileri yoruluncaya, Ahmed Arif de bayılıncaya kadar döverler. Sonra da götürüp bir arsaya atarlar. Ölürse orada ölsün diye...
Bir kadın bulur onu, kurtulur böylece.

Bu olayı, birlikte Öncü Gazetesi’nde çalışırken hemşerisi İhsan Fikret Biçici’ye şöyle anlatır; “Polisler ısrarla tanıdığım komünistleri soruyor özellikle de Can Yücel’in adını vermemi isterken bir yandan da “33 Kurşun” şiirimi okumamı istiyorlardı. Her seferinde bu isteklerini reddediyordum. Ben reddettikçe onlar dövüyordu. Bir gün hayalarımı bir kordonla bağladılar. Kordonu da boynumdan geçirip belime bağladılar. Onlar belime copla vurdukça hayalarımdan kan geliyordu. Ben bayıldıkça da su döküp ayıltıyor, yeniden başlıyorlardı...”
Bir ara Ahmed Arif’i, ünlü işkencehane Sansaryan Han’a alırlar. Burada tanınmış sanatçılar, edebiyatçılar, yazarlar da var. Kimsenin on beş günden fazla tutulmadığı bu işkencehanede Ahmed Arif aylarca kalır. Sonuçta burada hastalanır. Hastaneye kaldırılır...

Sansaryan Han günlerini de bir gün Canip Yıldırım’a, o da Cumhuriyet yazarı Mustafa Ekmekçi’ye şöyle anlatır: “Benim bulunduğum 9 numarada bir lağım geçiyordu. Üzeri ızgaralı bir lağım. Ne kadar akılsızmışım. Lağım buradan geçtiği halde ben bunu kullanmıyor, tuvalete gidiyordum. Bana günde bir çeyrek ekmek veriyorlardı. Kuru bir lokma ekmek. Bunu da yiyemiyordum. Sadece su içiyordum.

DUVARLARDA KAN LEKELERİ

Sakalım göğsüme gelmişti. Saçlarım keçe gibiydi. Pis pis kokuyordum da. Bu halimle kendimi o kadar çok merak ediyordum ki. Sonunda kırık bir kibrit çöpü buldum. Onunda nemli duvarları çiziyordum. Kendime bir takvim yapmıştım. Sonunda bu çiziklerden 128 adet oluştu.

Nemli duvarlarda kan lekeleri vardı. Sonra, isimler... Bunların çoğu ile sonradan Harbiye cezaevinde tanıştım.

Aylarca kaldım bu hücrede. İşkenceler giderek dayanılmaz hal almıştı. Bunalıma girdim. Çıldırmak üzereydim. Damarlarımı keserek intihar etmek istedim. Hastaneye kaldırdılar.

Sonuçta 2 yıla mahkûm ettiler. 8 ay da gözetim altında bulundurulmak üzere Urfa’ya sürgün... Oysa ben 38 ay kalmıştım ceza evinde. Yani, 3 yıldan fazla... Nihayet 7 Ekim 1954 günü tahliye edildim. Sürgün olarak da Urfa yerine Diyarbakır’a gitmek için başvurdum, kabul edildi. Diyarbakır’da 8 ay boyunca her gün mahallemizdeki Fatihpaşa Karakolu’na gidiyor imza veriyordum...”

Ahmed Arif’in 33 Kurşun şiiri yıllarca, bu şiiri yüzünden sık sık içeri alınıyordu. Yalnız Ahmed Arif değil, bu şiiri cebinde bulunduranlar, yemeklerde, toplantılarda okuyanlar da içeri alınıyordu.

DOMDOM KURŞUNU

Daha sonra yayımlanan 33 kurşun şiirinin sözleri şöyleydi:

(…)
Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki...
Vurun ulan,
Vurun,
Ben kolay ölmem.
Ocakta küllenmiş közüm,
Karnımda sözüm var
Haldan bilene.
Babam gözlerini verdi Urfa önünde
Üç de kardaşını
Üç nazlı selvi,
Ömrüne doymamış üç dağ parçası.
Burçlardan, tepelerden, minarelerden
Kirve, hısım, dağların çocukları
Fransız Kuşatmasına karşı koyanda (…)

ADİLOŞ BEBELERE NİNNİ

Adiloş Bebe şiirinde yoksulluğu, töreleri ve beraberinde getirdiği cehaleti anlatır Şair. Bacısını mısralara döker, Adiloş bebeğin dayısı

Ahmet Arif:

(…)
Doğdun,
Üç gün aç tuttuk
Üç gün meme vermedik sana
Adiloş Bebem,
Hasta düşmeyesin diye,
Töremiz böyle diye,
Saldır şimdi memeye,
Saldır da büyü...
Bunlar,
Engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar,
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır,
Tanı bunları,
Tanı da büyü... (…)

Şiir Cem Karaca tarafından bestelenir. Daha sonra Edip Akbayram ve birçok sanatçı tarafından da seslendirilir.

HASRETTEN PRANGALAR ESKİTMEK

Kitabına da adını veren “Hasretinden Prangalar Eskittim” şiirinde değme aşk şiirine taş çıkartacak sözlerle şöyle sesleniyordu Arif;

Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamdan,
Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...

‘DAĞLARINA BAHAR GELMİŞ MEMLEKETİMİN’

Türk edebiyatının önemli şairlerindendir Ahmed Arif. Toplumcu şiir geleneğinden olan şair lirik ve epik konulu çağdaş şiirler yazar. Geleneksel şiirimizin özelliklerinden de yararlanan serbest şiirleri ile tanınan şairin, şiirlerinde eski halk edebiyatından isimlerin izlerini de bulmak mümkün.
Sevdası dağlara yazılıdır. En sıkıntılı günlerinde bile bir gün baharın geleceğinin umudunu taşır şiirlerine.

Memleketin dağlarına bahar geleceğinden emin, yüreği kavga ve direnişe tapuludur.

Sevdan Beni şiirinde “Dağlarına bahar gelmiş memleketimin” diye seslenir. Türkülere söz olur bu şiiri, binlerce kişinin hep bir ağızdan söylediği.

Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere
Yastığım, ranzam, zincirim
Demir kapı, kör pencere
Yastığım, ranzam, zincirim
Uğruna ölümlere gidip geldiğim
Uğruna ölümlere gidip geldiğim
Zulamdaki mahzun resim
Haberin var mı?
Görüşmecim yeşil soğan göndermiş.
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin.

BEN ANADOLUYUM

Türk edebiyatının en usta isimlerinden biri olan Ahmed Arif'in sözleriyle Anadolu coğrafyasını resmettiği, Anadolu şiiri incelendiğinde Anadolu’nun coğrafyası, dini anlatıları ve tarihten izler görülür. Usta şair şiirinde özetle “Ben Anadolu’yum” mesajı verir. İşte Ahmed Arif'in Anadolu şiirinin sözleri.

Beşikler vermişim Nuh'a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana'n dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben,
Tanıyor musun?
Nasıl severim bir bilsen.
Köroğlu'yu,
Karayılanı,
Meçhul Askeri...
Sonra Pir Sultanı ve Bedrettin’i.
Sonra kalem yazmaz,
Bir nice sevda...
Bir bilsen,
Onlar beni nasıl severdi.
Bir bilsen, Urfa'da kurşun atanı
Minareden, barikattan,
Selvi dalından,
Ölüme nasıl gülerdi.
Bilmeni mutlak isterim,
Duyuyor musun?

EĞİTİMİNE DEVAM EDEMEZ

Şiire orta okul yıllarında başlayan Ahmed Arif, üniversite yıllarında dilden dile dolaşan onlarca şiir yazdı. İlk ve tek şiir kitabı “Hasretinden Prangalar Eskittim” 1968 yılında Bilgi Yayınevi tarafından yayımlanır. Kısa sürede ve peş peşe yeni baskılar yapar ve kendi alanında rekor kırar...

Ahmed Arif 1951’de tutuklanır. Çok acılar çektikten sonra serbest kalır. Fakat 1952’de yeniden tutuklanır, yargılanır. İki yıl hapis ve sekiz ay da Urfa’da kamu gözetimi altında bulundurulma cezasına çarptırılır. 1955’te tahliye olur, cezaları bittikten sonra Ankara’ya döner, ama sürekli polis gözetiminde olduğundan eğitimine devam edemez, çeşitli dergilerde yazılar yazar, değişik işlerde çalışır.
Maviye Çalar Gözlerin şiirini yazar. Mavi umudun rengidir. Atatürk’ün gözleri de mavidir.

Maviye
Maviye çalar gözlerin,
Yangın mavisine
Rüzgarda asi,
Körsem
Senden gayrısına yoksam
Bozuksam
Can benim, düş benim,
Ellere nesi?

FİLİNTA’NIN BABASI

1967’de Aynur Hanım ile evlenir ve 1972’de oğlu Filinta dünyaya gelir. Evladına Filinta adını koyması pek çok şeyi anlatır.

Arif, 2 Haziran 1991 Pazar günü geçirdiği bir kalp krizi sonucu hayata gözlerini yumdu.
Cenazesine katılan binlerce hayranı Onun “Dağlarına bahar gelmiş memleketimin” adlı şiirinden bestelenen türküyü söyleyerek ve alkışlar arasında uğurladılar...

Sonraki Haber