Afette idari yönetim zaafı

İskenderun'a geleli bir hafta oluyor. Gördüğüm şu: Araya bir siyasi yakınlık, resmi kurumdan bir bağlantı sokmadan çadıra ulaşamıyor aileler. Bu yöntemle de garanti değil zaten. Bölgedeki çadır sayısının yetersizliği aşikâr.

Resmi sayılara göre Hatay'a 69 bin 766 çadır gelmiş. Hatay'ın nüfusu 1,6 milyonu geçiyor. Hasar görmeyen ev yok. Resmî açıklamalara göre yıkılan bina sayısı 5 bin 696; kullanılamayacak bina sayısı ise neredeyse dört katı. Depremler devam ettikçe evsiz kalan vatandaş sayısı artıyor. Uzmanlar sağlam görünse de evlere girmeyin diye uyarı yapıyor. Ama iki haftadır çadır bulunamıyor. Hasarlı binalara girmenin alternatifi arabada ya da sokakta ateş başında çoluk çocuk hasta olmak.

GÖZ YAKAN MANZARA

İskenderun'a geleli bir hafta oluyor. Gördüğüm şu: Araya bir siyasi yakınlık, resmi kurumdan bir bağlantı sokmadan çadıra ulaşamıyor aileler. Bu yöntemle de garanti değil zaten. Bölgedeki çadır sayısının yetersizliği aşikâr.

Hasarlı bir kilisede yardım çalışmasına katılıyorum birkaç gündür. Fotoğraflar çalıştığımız kilisenin manzarasından. Son iki gündür bu sokaklarda bir koku ki sormayın... Enkazlardan geldiği düşünülüyor. Çadır kentlerin üçü de bu yıkıntıların çevresinde. Yardıma giderken mobil banyo ve konteyner kurulduğunu gördüm ama sayısı bir elin parmakları kadardı. Arkadaşlarımızdan duyduğumuz kadarıyla bu durumda olan sadece İskenderun değil. Merkeze ulaşım zor, köy nüfusu fazla, çadır sayısı yetersiz.

Bir diğer sorun da ulaşan yardımların dağıtımında... Hâlâ bir sistem kurulmuş değil. İki gün önce enkazdan kurtarılan yakınımızı görmek için Arsuz'un bir köyüne gittik. Daha o gün ilk defa yardım dağıtımı yapıldığını öğrendik (o da süt ve unla sınırlı). Belediyede akrabası olanlar ise çuvalla götürdü çoktan... Maalesef ihtiyaç sahiplerine ulaşmayan erzakların başka evlerde nasıl stoklandığını görüyoruz. Yardım tırlarının bilgisi gün içinde çok dağınık bir biçimde geliyor ve çok hızlı bir şekilde tüketiliyor. Kimin ne kadar aldığının kontrolü yapılmıyor. "İletişim sorunu var." diyorlar.

KOORDİNASYONU KİM SAĞLAYACAK?

İlk günden beri fısıldanan koordinasyon sorunu artık çözülmeli. Bir an önce görev tanımı net olan ekipler kurulup devlet kurumlarının yönetiminde bir sistem uygulanmalı. Ekiplerin iletişimi için devletin kendi bünyesindeki imkanlarla kriz çözüm arayışlarına gidilmeli. Çadır kentlerde kurulan düzene bütün köylerde ve yerleşim alanlarında ihtiyaç var.

Çadırların bir arada kurulması birçok açıdan stratejik olarak doğru ancak hayvancılıkla uğraşan, soygun ihtimaline karşı evinden uzaklaşamayan, akrabalarından ayrı düşmek istemeyen ve merkeze ulaşım imkânı olmayan aileler için çadır dağıtımı yapılmalı ve bunların güvenliği sağlanmalı. Yerel yönetimin daha işlevli çalışmasına, mahalle ve köyleri hızlıca gezerek ihtiyaçların belirlenmesine ve bölge özelinde sayıca fazla ekiplere ihtiyaç var. Gezici ekiplerde sağlıkçı, güvenlik personeli, merkezle sürekli iletişim kuracak yetkili ve gönüllü dağıtım görevlileri olması ihtiyaçlara doğrudan müdahaleyi sağlar. İki hafta uzun bir süre, daha fazla vakit kaybedilmemeli. Bölgeler hızlıca denetlenmeli ve harekete geçilmeli.

Askerimizin özverisini çadır kentlerde ve şehir merkezinde görüyoruz ancak merkez dışı yerleşimlerde sayı yeterli görünmüyor. Güvenlik güçleri ve yine oluşturulan ekipler içinde özelleşen bir iş kolu; yağma, soygun, gasp, yetkiyi kötüye kullanma, düzen kıran eylemlere karşı cezalandırıcı (şiddet kesinlikle değil) tutum sergileyerek asayişi sağlamalı.

Bireysel önlemler ve yardımlar ihtiyacı karşılamıyor. Çok çeşitli kurum ve kuruluş; bireysel olarak vatandaşlarımız elinden geleni yapıyor. Destekleri güç veriyor. Ancak taşıma suyla değirmen dönmüyor. O bireysel yardımların toplanıp devlet eliyle dağıtılması, koordine edilmesi gerekiyor. Aksi halde şimdiki gibi şehrin yarısı aç ve evsiz kalmaya devam edecek.

Nasılsın diye soruyorsunuz; var olun, sağ olun. Öfkeliyim. Yalnızca iki haftadır süren sistemsizliğe, kayırmacılığa değil; imkânı olduğu halde görev almayan, oturduğu yerden devlete kızanlara da öfkeliyim. Bölge halkından imkânı olanlar kendini bu sürecin dışında tutmamalı. "Herkes kendi kapısının önünü süpürse yeter" anlayışıyla hareket etme, yakın çevresini sağlama alıp konuşma lüksü yok kimsenin. Anca beraber kanca beraber. Hepimize çok iş düşüyor. Yeniden inşa sürecinde görev almalıyız.

YARIM KALAN HİKAYELER DEVAM EDECEK

Enkazın birinde yağlı boyalara rastladım. Tüplerin yarısı dolu. Fırçalar az kullanılmış. Hiç tamamlanamayacak o resimleri düşündükçe boyayamadıklarımdan utanıyorum. Yarım kalan hikayeleri devam ettirmek bizim görevimiz artık. Kim bilir hangi hünerli ellerle kullanılan o dikiş makinesi de ağaca özenle dizilen kitaplar da bize emanet.

Umutluyuz, yaşıyoruz; bu cennet bizim. Üzgünüz, korkuyoruz, öfkeliyiz. Koca şehrimiz yerle bir oldu; bu cehennem bizim.

Canını dişine takan kurtarma ekiplerine ve askerimize minnettarız. Ama devletin gücünü, güvencesini daha çok hissetmek istiyoruz. Kayırmacılığın, yağmanın, açgözlülüğün olmadığı bir memleketi kurmak için görev istiyoruz.

Sonraki Haber