Afganistan'a giden gazetecilerle konuştuk: Sokaklar kalabalık herkes konuşuyor

Taha Hüseyin Karagöz ve Ümmügülsüm Durmuş, Kabil'deki havayı anlattı. Gazeteciler, sokakların kalabalık olduğunu vurguladı. Karagöz, Taliban'lıların Türk askerinin NATO ile gelmesine çok içerlediğini fakat buna rağmen, Türkiye'ye önem verdiklerini söyledi.

Taha Hüseyin Karagöz, Yeni Şafak gazetesinin dijital ayağındaki ikinci isim. Unvanı 'Manşet editörü', fiilen de Genel Yayın Yönetmeni yardımcısı. Yanında Afgan uyruklu çevirmenle 27 Ağustos’ta yola çıktı, 35 saat sonra Kabil’deydi. O meşakkatli yolculuğu ve gözlemlerini Aydınlık’a anlattı.

İLK GÜNDEN GİTMEYE TALİP OLDU

  • Kabil’de henüz Taliban hakim değildi, havaalanına bombalı saldırı düzenlenmişti. Gitme kararını nasıl aldınız?

27 Ağustos’tu gidişim.

  • Gönüllü mü gittiniz?

Olayların ilk başladığı günlerde yöneticilerime başvurdum. Gitmek istiyorum, dedim, ama Genel Yayın Yönetmenimizin gitmesi uygun görüldü. E, benim üstüm, tabi abi, dedim. Ayın 23’ü falandı. Ersin abi (Genel Yayın Yönetmeni Ersin Çelik) için hazırlıklara giriştik. Çok da yoğun bir programdan çıkmıştı, halsizdi, ama habercilik refleksi olunca, hasta bile olsanız dinlemezsiniz. İki aşısını da olmuştu, ama ‘Kendimi pek iyi hissetmiyorum, orası akut bölge, ben bir test yaptırayım, dedi. Gitti test yaptırdı ve kovid çıktı! Ayın 26’sında biraz daha iyileşti, ama benim gitmemi önerdiler. Nasıl bırakırım bu halde? Biz konuşuruz, anlayışla karşılayacaktır, dediler. Gider misin? Giderim.

  • Tam da ortalığın karıştığı günlerde Afganistan’a nasıl gittiniz?

Yanımıza Afgan uyruklu bir tercüman ayarladık. Perşembe günüydü, Pakistan vizesini aldım. Cuma günü sabah konsolosluktan Afganistan vizesini aldım. Akşam, Umman üzerinden Musqat aktarmalı Pakistan uçağına binerek yaklaşık 22 saatte Pakistan’a vardım. Ordaki şirket yetkililerinin ayarladığı araçla Peşaver üzerinden Turkham sınır kapısına vardım. Gidişim bu şekilde oldu…

SINIRIN KAPANMASINA BİR KALA

  • İlk ayak basışınızda neler hissettiniz?

Asıl heyecanlı kısım sınırdan geçişimiz. Şöyle… İşler hızlı yürüsün diye, Pakistan’daki şirketimiz bize bir davet mektubu gönderdi, hakikaten de 10 dakika içinde Pakistan vizesini aldık. Ama ticari vize, business vize! Benim gri pasaportum henüz çıkmamıştı. Gümrükte, Pakistan tarafı bizi Afganistan’a geçirmek istemedi. Elimdeki vizeye bakıp ‘Siz gazeteci değilsiniz' dediler. Çıkartıyorum, çektiğim videoları, haberleri gösteriyorum. Yetmiyor. Kapıyı açmıyor! İş adamı, sivil geçemez, sadece gazeteciler geçebilir. Pakistan-Türkiye dostluğu falan dediysek de işe yaramadı, dinlemediler. Ben sizi geçiremem, diyor. Pakistan Enformasyon Bakanlığı’nın aldığı bir karar var: Gazeteci haricinde kimseyi geçiremezsin!

  • Saatler ilerliyor… Kaçta yaşandı bu bekleyiş?

Biz vardığımızda akşam karanlığı çöküyordu ve mesainin bitmesine 1 saat vardı. Büyükelçiliğimiz devreye girdi, ama ne yaptıysak işe yaramadı. Sonunda saat 18.40 ve sınırın kapanmasına 20 dakika var. O sırada aklıma daha önce röportaj yaptığım bir milletvekili geldi. Pakistan Devlet Onur nişanıyla taltif edilmiş bir vekil. Ona başvurdum, kimlik bilgilerimi verdim. Sağolsun devreye girdi. Pakistan'ın Türkiye büyükelçisi beni aradı, durumu anlattım. Yanlış yapmışsınız business vize alarak… Bir mucize lazım, dedi. Mucizelere inanırım! Sınır kapısının kapanmasına 15 dakika var. Beş dakika geçti, Büyükelçi, kendi el yazısıyla yazdığı bir metnin fotoğrafını attı. Bunu gümrük memuruna gösterin, sonra arayın beni, dedi. Gösterdim, memurun tavrı derhal değişti. Hemen çaylar, yemekler geldi, kusura bakmayın beklettik, dediler. Bir üstüme sorayım dedi, sordular. No letter no enter diye bir mesaj göndermiş. Yani Pakistan Enformasyon Bakanlığı’ndan mektup yoksa giriş de yok! O sırada sınır kapısı kapanıyor, kilit seslerini, duyuyorum. Afganistan-Pakistan sınırı kapanıyor. Son bir şey deneyeceğim Taha bey. İşe yarar mı bilmiyorum, ama İçişleri’ni arayacağım, dedi. Sabah İstanbul’dan yola çıkmışsınız! Umman’a uçmuşsunuz. Orada 7 saat aktarma beklemişsiniz. Ter, yorgunluk. Ordan İslamabad’a inmişiz, taksiye binip sınıra gelmişsiniz, daha 5,5 saatlik yolunuz var, ama bekliyorsunuz! Kapılar raydan ilerliyor, çat çat kilitler çalışıyor. Zifiri karanlık, bir tek vezne ışığı yanıyor. Arka tarafta konuşma sesleri var, hiç kimse yok.

  • Son sahne? Çok merakla bekliyoruz?

Tom ve Jerry çizgi filmlerinde bir sahne vardır, kedi öyle hızlı koşar ki tüyleri sonradan ona yetişir hani… Gümrük memuru vezneye öyle geldi. Come come come, (gelin, gelin) dedi. Hemen pasaportu verdim, resimler çekildi. Yanımıza bir Pakistan askeri verdiler. Bir sürü anahtarla kapılar açıldı. Karşıya geçtik. Taliban askerine durumu anlattılar. Türkiye’den önemli isimler aradı, dediler. Yardımcı olun, kapıyı açın, dediler. Türk olduğumuzu anlayınca fazla diretmediler, kapıyı açtılar. Ve biz Afganistan’a girdik.

TEK SİLAHLI GÜÇ TALİBAN

  • Ve 5,5 saatlik Kabil yolculuğunuz başladı. Yolda çevirmeler, kontroller, aksilikler? Taliban her noktada hakimmiydi?

Birçok kontrol noktasından geçtik. Silahlı güç olarak Afganistan sınırları içinde başka hiçbir güçle karşılaşmadım. Kontrol noktalarınının hepsi Taliban askerlerine aitti.

  • Nasıl tipler? Ürkütücü mü?

Birincisi, biz ilk defa Taliban görüyoruz. Sarıklı, sakallı, elleri keleşli adamlar! Alışık olduğumuz bir sahne değil.

  • Ellerinde telefon var mı? Eski akılsız telefonlar mı, yeni akıllılar mı?

Komutanların elinde telsiz var, erlerin elinde yok. Telefonları iki tip, biri eski tip, diğeri akıllı telefon. Takip edilmeyi önlemek amaçlı sanıyorum. Bazı noktalarda eskisini bazen de akıllıyı kullanmaları dikkatimi çekti.

  • Yabancı dil? İngilizce biliyorlar mı?

Bazıları çok çok iyi biliyor. İngiliz aksanıyla konuşan pek çok Taliban askeri tanıdım. Arapça bilenler var. Özellikle Taliban, tefsir, meal gibi Arapça ihtisas üzerine bayağı yoğunlaşmışlar. Kökü 'talebe'den geliyor ya… Çok yetişmiş insanlarıyla da, çok cahilleriyle de karşılaştım.

TÜRKOLOJİ UZMANI TALİBAN ASKERİ

  • Kolay geçirdiler mi sizi? Çok ince eleyip sık dokudular mı?

Yolda iki anekdot var. Birinde yolda durdurulduk. Elinde el feneri var, arabanın içine bakıyor. Diğeri de pasaportlarımıza bakıyor, inceliyor. Türk bayrağını görünce yanındakine döndü bir şeyler söyledi. Yola çıktıktan sonra çevirmene sordum ne dediğini. Bunlar Türk, feneri yüzlerine tutma, rahatsız olmasınlar, demiş. Bize moral oldu tabi.

  • İkinci anekdot?

Artık bayağı gittik. Mayapa dağları diye belalı bir yer var, ordan geçiyoruz. Kabil’in girişinde yine durdurulduk. Kimliklere bakılacak, devam edeceğiz diye beklerken Türk olduğumuzu fark edince arabayı emniyet şeridine çekin, dediler. Garnizon gibi bir yer, belli askeri bir merkez. Mihmandarım sağ ön koltukta, ben arka sağ koltukta oturuyorum. Yanımda çantalarımız var. Kendimize göre emniyete aldık, arka bagaja bırakırsak bir kaçma anında çantaları kapamayız, diye önlem almışız kendimizce… Taliban askeri mihmandarın yanına geldi ve benim için 'bu arkadaş nereden' diye sordu. İstanbul’dan. Müslüman mı? Müslüman. O zaman bana İstanbul’da yazılmış, el yazması üç tane İslami eser saysın.

  • Sınava bak sen! Sayamazsanız?

Bilmiyorum, dedim. Ben biliyorum, dedi ve 10 eser saydı. Türkoloji üzerine lisans eğitimi aldım, dedi. İslami bilimler üzerine yüksek lisans yaparken Taliban’a katıldım, dedi.

BANA TARİHİMİ ANLATTI

  • Eyvah, sınavda kaldınız…

Sonra ‘Vaktiniz var mı, dedi. Elinde keleşli bir adam gece karanlığında vakit soruyor, var tabi! Arka koltuktaki çantaları indirdi, geldi yanıma oturdu. Korkuyor musun, dedi. Bilmediğiniz bir yerde, gece karanlığında, bilmediğim bir yapının içindeyim. Tabi korkuyorum, dedim. Korkma dedi. Sen Türksün. Senin ecdadın 600 yıl boyunca elinde kılıçla dolaştı. Bizim de kılıcımız silahımız, dedi.

  • Bayağı bayağı tarih konuştunuz…

Abbasilerden bir aldı, halifelik dönemleri, Kanuniler, Yavuzlar… Kendi tarihimi bana anlattı adam. Son kertede şunu söyledi: Siz Türkiye’den geliyorsunuz. Halifeliğin son noktasıdır. Bugün yine İslamın önder ülkesidir. Ne olduğunuz benim için hiç önemli değil. Türkiye’den gelmeniz önemli. Numaramı alın. Bir yerde bir sıkıntınız olur, güvenlik ya da araç ihtiyacı olur. Kalacak yere ihtiyacınız olur, yemeğe ihtiyacınız olur, ben hizmetinizdeyim. Evimde de kalabilirsiniz. İlk tanıştığım kişi oydu, son röportajımı da onunla yaptım.

  • Hangi eksende yaptınız röportajı?

Bir Taliban askerinin bir günü. Ne yer ne içerler? Nasıl evlenirler? Hiç müzik dinlerler mi? Nasıl eğlenirler? Evlerine nasıl ekmek götürürler? Hiç kimseyi öldürdün mü? Ne hissettin? Taliban’ın hiç suçu yok mu?

'BATI MEDYASI BİZİ KÖTÜ GÖSTERİYOR'

  • Taliban’ın hiç suçu var mıymış?

Biz medyaya entegre olamadık, kabul ediyorum, diyor. Batı medyası bizi kötü göstermek için her şeyi yaptı, diyor. Mesela Türkiye’nin NATO ile gelmesine çok içerlemişler. Biz neredeyse her gün bir Amerikan askerini ortadan kaldırıyorduk, ama hiçbir Türk askerine dokunmadık. Onlar bizim kardeşimiz, diyor. Biz Türk askerini müstakil olarak davet ederiz, Türkiye Cumhuriyeti askeri olarak gelir. Ama NATO ile nasıl gelir? Çok üzüldük, diyor.

  • Bizden kayıp olmuştu sanki…

Bizim büyükelçimiz aktardı, Türk flamalı araçlara saldırı düzenlenmiyor, diye bir dönem İngilizler, Fransızlar, Kabil’de rahat dolaşabilmek için kendi araçlarına Türk flaması asıyorlarmış. Hatta bu yüzden bir yanlış hedef seçilmiş. Amerikan aracının Türk flaması taktığı zannıyla saldırı olmuş, meğer gerçekten Türk aracıymış. ‘Biz çok çok üzüldük, ama bizim hatamız değil Amerikalıların hatası' dedi. Öyle ki, Amerikalılar Taliban’ın hakim oldukları yerlere Türkleri yerleştiriyorlarmış ki, saldırı düzenlenmesin! O günden sonra Türkiye diğer devletlere nota vermiş, bayrağımızı kendi araçlarınıza takmayın, denmiş.

DÜĞÜNLERDE ŞATAFAT DEVAM

  • Sokaklar nasıl? Yollarda kum torbaları, delik deşik duvarlar var mıydı?

İnsanlar çatışmaya çok alışmışlar. Öyle görüntüler yoktu. Sokaklar kalabalık. Kabil merkezi daha önce de çok askerle donatılmamıştı. Eşreflerin döneminde Kabil’i polis teşkilatı koruyordu. Oradaki kontrol noktalarını Taliban devralmış. Sadece önemli kurumların etrafı bomba geçirmeyen duvarlarla çevrilmiş durumda. Trafik ışıkları var, ama hiçbiri çalışmıyor. Eşreflerin döneminde denemişler, kaos çıkmış, bırakmışlar. Atıl durumda duruyor. Dükkanlar açık. Fast food’dan kebaba kadar her yer açık. Gelinlik dükkanları hala açık.

  • Düğünler devam ediyor yani…

Tabi tabi. Düğün salonları, konvoyları gördük. Türkiye’de böyle düğün salonu görmedim. Şatafat! Bildiğiniz saray yapmışlar. Son 5-10 yılda yapılmış, bizdeki Çırağan’dan daha büyük saraylar.

  • Gelin başı bağlı tabi?

Tamamen değil, önden saçı görünüyor. Veya direk düğüne giden kadınlar kendi aralarında istedikleri kıyafetle eğlenebiliyorlar. Taliban döneminde, kadın-erkek beraber oynamak yasak. Erkekler ayrı kadınlar ayrı eğleniyor.

  • Beraber yemek yiyorlar mı mesela?

Kafelerde iki kısım var, erkekler ve aileler kısmı. Kadın oğluyla, eşiyle, babasıyla yiyebilir. Kadın tek başına gidip oturabilir, aile tarafında oturabiliyor.

TALİBAN’A KÜFREDEN KADIN

  • Sokakta kadınlarda korku var mı? Hareketlerini kısıtlayıcı sert uygulamalar?

Kadın için değişen çok şey yok. Afgan halkının kültürüyle alakalı. Eşin kafa yapısı neyse, kadın o kadar özgür. Kadınlar daha önce üniversiteye gidiyordu, ama babanın veya kocanın izniyle gerekti. Taliban sınıfları ayırdı. Sınıf 30 kişiye kadarsa paravan perdeyle bölüyorlar, fazlaysa ayırıyorlar. Ama babası izin vermeyen kız, şimdi de okula gidemiyor.

  • Yolda tek başına giden kadına yol sorabilir misiniz? Sizinle konuşur mu?

Tabi. Benim önümde Taliban askerine küfür eden kadın gördüm. Çevirmene ne diyor, diye sordum. Terbiyem müsaade etmiyor, çevirmeyeyim, dedi.

  • Taliban askeri ne yaptı?

Yallah yallah diye yolladı.

'HABER MÜDÜRÜMÜZE 3 GÜN YALVARDIM'

Ümmügülsüm Durmuş 10 yıllık gazeteci. Son 3 yıldır GZT'de özel içeriklerinde çalışıyor. Mesleği bilerek isteyerek mi seçti, diye merak ettim, hiç ikiletmeden yanıtladı: “Kendimi bildim bileli, 5 yaşından beri bu işi istiyordum. Okula gitmeden önce elimde parfüm kutularıyla haber sunardım. Haber yapmak!.. Ömrüm boyunca muhabir olarak yaşayabilirim.”

Belki bu girişten sonra gereksiz bir soruydu, ama ‘Afganistan’a gitmeyi sen mi istedin?' diyecek oldum. Heyecanla ve gülerek anlattı: “İlk önce ben talip oldum. Yalvardım haber müdürümüze. Hiçbir şekilde bana izin çıkmadı. Ama ben tırnaklarımı yiyorum. ‘Ben kendi paramla gideyim, dedim. Artık ne kadar yalvardıysam, sonunda ‘Hadi git! Başın göğe erdi mi şimdi?' dedi. Aradan kaynadım yani. Yoksa imkansızdı. Üç gün boyunca yalvardım…”

BENİ GÖRÜNCE GEÇ DİYORLARDI

  • Nasıl geçtiniz Afganistan’a?

Prosedürler ağır oldu. Afgan vizesi çıkmadı, bayağı uğraştık. Girişimiz yaptık ama en büyük sorun ülkeye para sokmak! Dolar sokamadık. Gazeteciyim, içerde ne harcayacağız? Çok da değil 200 dolar falan vardı, kayda geçmek lazım, diye almak istediler. Ancak 5 saatte Kabil'e vardık. Kontrol noktalarında beni görünce hemen geç diyorlardı, çünkü ekipteki tek kadın bendim. Aracı durdursa bile beni görünce geçin diyordu. Akşam saatlerinde Kabil’e geçtik, 5 günlük macera başladı.

  • Neler gözledin 5 günde?

Daha çok sokakta insan hikayeleri yakalamaya çalıştım, kadınlarla konuştum. Daha çekingen olmalarını bekliyordum, ama kadınlar beni elimde mikrofonla görünce kendileri geldi. Bağıra bağıra derdini anlatmaya çalışıyorlardı. Eğitimimiz yarım kaldı, diye yakınıyorlardı. Bir adam Taliban’ı övmeye kalkışınca kadın atladı, adamı tersledi hemen. Yani kadın konuşamaz falan deniyor, yok öyle şey! Herkes sorununu dile getirebiliyordu. Kadınlar, öncesindeki Taliban’dan çekiniyorlar, 1996-2001'deki senaryoların yinelenmesinden korkuyorlardı. Taliban özgür olacaksınız, diyordu, ama inanmıyorlardı.

  • Ne yaşamışlar? Neden korkuyorlar? Anlatabildiler mi sana?

Aslında eski Afgan kültüründe ne varsa devam ediyor. Haremlik-selamlık devam ediyor. Aman ne değişti diyordum. Geçmişte evlere kapatılmış, eğitim hakları elinden alınmış. İbni Sina Üniversitesi'nde okula giden kadınlar gördüm.

TÜRKİYE KAHRAMANLIKLA ANILIYOR

  • Türkiye sevgisi neden kaynaklanıyor? Müslüman ülke olduğu için mi? Cumhuriyet kurulurken bağımsızlık mücadelesinde aynı cephede olmamızın etkisini gördün mü?

Müslümanlıkla pek ilgisi yok. Sınır kapısı olsun, ana merkezde, kırsalında olsun, her yerde Türk deyince duruyor herkes. Ertuğrul dizisi diyor! Türkiye kahramanlık ile anılıyor. Bağımsızlık mücadelemize, bizim kahramanlık hikayelerimize hayranlar.

  • Bunları oraya gidince gördün. Peki giderken hiç korkmadın mı? Kız başına? Taliban yurduna?

Korka korka gidiyorum. Hem korkarım hem giderim. Suriye’de de öyle oldu. Zaten havası çarptı, otel deseniz fareli. Ama yaptığım haberi görünce rahatlıyorum. Kendimi açıp açıp izliyorum. Ben ne yapmışım, diyorum.

  • Ailen ne diyor senin bu gözü kararlığına?

Annemi 7 ay önce kaybettim, babama haber vermedim. Hep ofisteyim, dedim. Dönünce aradım, sen iyice kafayı yedin, dedi. Evin delisi benim.

Sonraki Haber