Öğretmenlere öğrencilerini sorduk: Öğrencime kitap bile öneremiyorum!
AK Parti Hükümeti’nin ekonomi politikalarının eğitimde yarattığı tahribatı öğretmenlerle konuştuk. Öğretmenler, çocukların düzgün beslenmek şöyle dursun, kantindeki simite bile erişemediğini söyledi. Öğretmen K.Z., ‘Çocuklara kitap bile öneremiyoruz' dedi
Yeni müfredat tartışıla dursun, asıl mesele AK Parti Hükümeti ekonomi politikalarının eğitim üzerinde yarattığı tahribat. Aileler hemen her gün düşen alım gücü ve bir türlü düzelmeyen maaş politikaları nedeniyle pek çok kalem arasında eğitime de ‘çizik atmak’ zorunda kalıyor. Şubat depreminde büyük hasar alan Gaziantep’te bir pilot okulda öğretmenlik yapan K.Z, A.T ve C.N. ile görüşerek bu sorunun peşine düştük.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun ilgili maddesine göre öğretmenlerimizin adını açık şekilde veremiyoruz.
- Ailelerin geçim sıkıntısı öğrencileri nasıl etkiliyor?
K.Z. : Geçim sıkıntısı gençleri, öğrencileri aşırı derecede olumsuz etkiliyor. Özellikle öğrencilerimiz ailelerinden bir şey istememek için çoğu zaman boğazlarından kesiyor, öğlen yemek bile yemiyor. Biz öğretmenler olarak durumu fark ettiğimizde, destek olmaya çalışıyoruz ancak öğretmenlerin ekonomik durumu da belli. Her bir öğrenciye yetişmemiz mümkün olamıyor.
- Bu durumun direkt öğrencilere yansıması nasıl? Örneğin beslenme çantası, okul içi beslenme, harçlık taşıma, okul kantininden alışveriş yapabilme özgürlüğü gibi durumlar açısından değerlendirebilir misin?
K.Z.: Bizim okulumuz pansiyonlu olduğu için pansiyonda çıkan yemeklerden ücret karşılığı diğer öğrenciler de faydalanabiliyor. Fakat ona da her öğrencinin bütçesinin yettiğini söylemek mümkün değil. Ben kantin nöbetçisi bir öğretmen gözlemlerimi söyleyeyim. Çocuklar maalesef çoğu zaman simite bile erişemiyor. Su alamadığı için okul musluğundan su içen öğrencilerim var. Bu nedenlerle sağlıklı beslendiklerini de tam olarak söyleyemeyiz.
- Aileler arasındaki gelir uçurumundan söz ettiniz bunu biraz açabilir miyiz?
Aileler arasında bir gelir uçurumu var evet. Dar gelirli öğrencilerimiz genelde köylerden gelen öğrencilerimiz. Aslında orta düzeyli bir öğrencimiz yok. Ya zengin ya fakir öğrencimiz var. Genelleme yapmak istemiyorum ama ailesi zengin olan öğrenci ders çalışmak ya da dinlemek istemiyor, fakat fakir olan öğrenci ders çalışmaktan başka çaresi olmadığının farkında. Bu nedenle sürekli ders çalışıyor. Durumu çok kötü olan öğrencilerimize biz kendi aramamızda her ay para toplayıp veriyoruz. Neticede bunlar çocuklar, gençler. Çeşitli istekleri ve hevesleri var. Kendi ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyorlar.
Maalesef zaman da çok kötü öğrencilerin başka işlerle uğraşmalarını ya da akıllarının farklı yerlere gitmemesi için kendi çapımızda yardımcı olmaya çalışıyoruz. Tabii ki bu kesin çözüm değil ama elimizden de ancak bu gelebiliyor.
- Öğrencilere ek kaynak, kültür gelişimi için kitap önerememekten söz ettiniz bu gerçekten acı bir durum burayı biraz ayrıntılandırabilir misiniz?
K.Z.: Evet acı olan kısımlardan biri de bu. Çocuklar kaderlerini belirleyecek sınavlarla eğitim hayatlarını sürdürmek durumunda. Üstelik kolejlerde, özel okullarda okuyan öğrencilerle yarışmak durumundalar. Hayat onlara maalesef böyle bir görev biçiyor. Ailelerin de birçoğu çocuklarını adeta yarış atına çeviriyor. Ailelerin maalesef böyle bir baskısı mevcut, başarısızlığa ya da ortalama bir başarıya tahammülleri yok. Bizler ailelerle olabildiğince konuşup bu durumu baskılamaya çalışıyoruz fakat mümkün olamıyor. Ne acıdır ki çocuklara kitap öneremiyoruz. Bırakın sınavlar için hazırlanacak ek kaynak ve test kitabı önermeyi, hikaye kitabı, dünya klasikleri gibi bir takım kitapları öneremiyoruz. Elinde mevcut olan öğretmen ödünç vermeye çalışıyor.
GÖZLERİNDEKİ UMUT IŞIĞI SÖNÜYOR
- Bu yoksulluk hali öğrencilerin geleceğe bakışına, hedeflerine nasıl etki ediyor?
Öğrencilerin ekonomik durumlarının kötü olması onların gözlerindeki umut ışığını söndürmüş durumda. Kendi öğrencilik çağlarıma bakıyorum konuştuğumuz problemler arasında ekonomi hiç yoktu. Öyle ekonomik kaygılarımız umutsuzluğumuz hiç yoktu. Ne paradan konuşurduk be de paranın hesabını bilirdik. Memur çocuğu olmama rağmen her şeyimiz vardı. Şimdi öğrencilerde ekonomik zorluklar kaygıların en baş sırasında yer alıyor. Öncelikleri ders çalışmak değil, ailelerimize nasıl daha az yük oluruz kaygısı taşıyorlar. Gözlerindeki o umut ışığı yok beni bir öğretmen bir eğitimci olarak en çok yaralayan da bu…
- Öğretmen A.T. ise müfredat konusuna değiniyor.
A.T.: Yeni müfredat koskocaman bir hayal kırıklığından ibaret. Eğitimin içi adeta boşaltılmış. Sahada olan öğretmenlere hiç danışılmadı. Bizim düşündüğümüz en iyisidir mantığıyla öğretmenler, eğitimciler yok sayılmış. Bu yıl Tük Dili Edebiyatı ve yabancı dil dersinden yaşanan okul sınavları sıkıntısı. Öğretmen arkadaşlarımız sürekli sınav halindeler. Müfredatı yetiştirmekte sıkıntı yaşıyorlar. Matematikte felsefede içi boşalmış bir müfredat var.
- Peki okullarda eskisi gibi sosyal sorumluluk projeleri gerçekleştirebiliyor musunuz? Bunun bildiğim kadarıyla öğrencilerin ülke geleceğine dair sorumluluklarını artırmak adına olumlu yönleri kanıtlanmıştı.
- Evet. Proje olarak güzel fakat hem öğrenciler hem de öğretmenler için bunu herhangi bir ders saati ayrılmış durumda değil. Bu nedenle sosyal sorumluluk projesi yapmak hem öğrenciye hem de öğretmen için sorun oluyor. Gelen resmi yazılar muğlak. Milyonlarca öğrencinin gireceği çoktan seçmeli sorularla öğrenci seçileceği bir sınav sisteminde öğrenciye sadece klasik soru sorarak bilgisini sorgulamak çok saçma geliyor. Analiz edebilen öğrenci yerine ezber yapabilen öğrenciyi tercih etmiş oluyoruz. Eğitimde yıllarca ezberci eğitime hayır sloganının tam tersi bir durumla karşı karşıyayız. Sorgulamayan, düşünmeyen, analiz edemeyen, problem çözemeyen sadece itaat eden bir öğrenci tipi ile karşı karşıya kalabiliriz…
Öğretmen C.N. ise bir yabancı dil öğretmeni. Ekonomik sorunların öğrencilerin dil eğitimini de etkilediğini belirterek, şunları söylüyor:
“Ek kaynak alamadıktan sonra, özel kurslara gönderemedikten sonra okullardaki yabancı dil eğitimiyle yabancı dil öğrenmek mümkün değil. Bizim amacımız bu değil ama müfredattaki yabancı dil eğitimi, yabancı dil öğrenmek üzerine değil, adeta öğrenmemek üzerine. Konuşmak bir yana dursun ezberlenen kelimelerle nereye varabilir öğrenci. Dediğim gibi kaynak kitap aldıramıyoruz. Ekonomileri çok kötü. Biz elimizdeki kitapları vererek destek olmaya çalışıyoruz ama kaç öğrenciye yetişebiliriz ki?!”
KONFEKSİYONDA ÇALIŞAN BİLE VAR!
İstanbul’da görev yapan öğretmen P.R ise öğrencilerin okul çıkışında evlerine destek olabilmek için tekstil atölyesi ve konfeksiyon gibi yerlerde çalıştıklarını söyledi. P.R., şöyle devam etti:
Öncelikle öğrencilerin geçim sıkıntısından etkilendiklerini okula getirdikleri beslenmelerinde anlayabiliyoruz maalesef besin değeri düşük. Genelde evden ekmek arası getiriyorlar. İçinde bazen çikolata bazen zeytin oluyor. Bazen de sağlıksız hazır makarnaları görüyorum. Sağlıksız beslendikleri için derse odaklanma sorunları yaşıyorlar. Öğrencilerin bir diğer derdi, kantin fiyatları… Geçen dönem 50 lira bir tosta vermekte zorlanıyorlardı. Kantinle anlaşma olduğu için öğrenciler okul icinde kendi bütçemizden herhangi toplu yiyecek, çorba v.s gibi gıdaları dağıtma imkânımız da olmuyor. Diğer yandan kimi öğrenciler okul çıkışında tekstil, konfeksiyon gibi işlerde çalışıyorlar. böyle bir durumda da çocuklar okul çıkışı iş, sonra akşam eve geçiyor ve ders çalışmaya vakitleri kalmıyor. Böyle olunca akademik bir başarı beklemek imkânsız oluyor. Ertesi gün okulda ders dinlemeleri, derse katılmaları da mümkün olmuyor. Bir gün önceden yoruldukları için derste uyuma ve odak problemleri oluyor. Bir kısım öğrenci böyle işlere başladığı için akademik eğitimden kopup üniversiteye gitme veya eğitime devam etmeye motive olamıyor çünkü zaten okuduğumda daha iyi bir şey kazanamayacağını düşünüyor. Hal böyle olunca öğrencilerin temel eğitim süreçlerinde takip etmelerini beklediğimiz edebi okumalar yapmaya ne bütçeleri ne de halleri kalmış oluyor.
EĞİTİM İŞ SENDİKASI ANKARA 1 NOLU ŞUBE BAŞKANI TURGAY KAÇAN:
"Ekonomide yaşanan sıkıntılar herkesin malumu. İnsanlar temel ihtiyaçlarını gidermekte zorlanıyor. Bu durum çocuklara yansıyor. Bugün okullarda kantin fiyatlarının aşırı şekilde pahalı olduğunu görüyoruz. Aç kalan çocuğun derse odaklanması mümkün değil. Bu da derslerden geri kalınmasına sebep oluyor. Ekonomik sıkıntı içerisinde olan ailelerde bu durum çocuklara da yansıyor. Bu bir zincirin halkası gibi. Ayrıca kantinlerdeki fahiş fiyatlar da öğrencileri direk etkiliyor. Sağlıklı beslenme olmadığı için sağlıklı eğitim de olmuyor. Sorunun kapsamlı çözümü için enflasyonun düşürülmesi gerek. Devlet bir tasarrufa gitti. Tasarruf yukarıdan başlayıp aşağıya doğru gelmeli. Üretim ve istihdam olursa bolluk olacağından gıda fiyatları da düşer. Bu durumda ailelerin alım gücü de yükselir. Ancak hükümetin ekonomiyi yönetememesi nedeniyle bazı öğrenciler maalesef derslere odaklanamıyor"
TÜRKİYE LİSELİLER BİRLİĞİ GENEL BAŞKANI ELİF YILMAZ:
Ailelerin geçim sıkıntısı çekmesi elbette bizleri ve diğer öğrencileri derinden etkiliyor. Örneğin bir öğrenci arkadaşımız ailesinden 300 TL haftalık alıyor, okul kantininde bir tost 40-50 TL. İki gün tost yese elinde bir şey kalmıyor. Arkadaşlarıyla zaman geçiremiyor bu işin sosyal boyutu. Bir diğer boyutu da kaynak kitaplar. Bunları almak zorunlu ama en basit kaynak kitap bile 6000 TL tutuyor. Bunların haricinde bir de soru bankaları var. Onları da almaya kalktığınızda 10 bin liraya çıkıyor. Maddi durumu çok kötü olan öğrencinin velisi eğer öğretmene durumu belirttiyse bazen öğretmenler kendilerine verilen örnek kitapları verebiliyor ama kaç öğrenciye yetişebilirler ki. Maddi durumu çok kötü olan öğrenci bir kalem ya da arkadaşının aldığı bir ayakkabıdan bile etkilenebiliyor.