Akademisyenler BM kararına tepki gösterdi: KKTC'nin tanıtılması hızlandırılmalı
Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi tarafından, Kıbrıs’ta 1963 yılından bu yana görev yapan BM Barış Gücü’nün görev süresinin uzatılması, Kıbrıs konusunda uzman olan akademisyenler tarafından da “kabul edilemez” bulundu.
KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı Prof. Dr. Ata Atun ve Kıbrıs uzmanı Yeditepe Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Furkan Kaya BM kararını Aydınlık’a değerlendirdi. Akademisyenler, BM’nin taraflı davrandığını ve sorunu çözmekten uzak olduğunu vurguladılar. Ata Atun, tek taraflı uygulamaları sözle protesto etmek yerine, “Daha somut adımlar atmamızın zamanı gelmiştir.” dedi. Furkan Kaya ise, “BM kararı, kendi ilkesiyle çelişiyor. KKTC’nin rızası alınmadan karar alınıyor, şimdi de alındı. Bunun kabul edilmesi mümkün değildir.” değerlendirmesinde bulundu. Ata ve Kaya konuyu şöyle değerlendirdi:
‘ÇOK HATALI BİR KARAR’
- KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı Prof. Dr. Ata Atun: Kıbrıs'ta konuşlanan Birleşmiş Milletler Barış Gücü'nün (BMBG) görev süresinin altı ay süreyle uzatılması sürecinde Kıbrıs Türk tarafının rızasının alınmaması, BM’nin yıllardır üye ülkeler tarafından dile getirilmekte olan “tarafgirliğini” net bir şekilde gözler önüne sermektedir.
Geçici üyelerin göstermelik olmaktan öteye hiçbir yetkilerinin olmadığı BM Güvenlik Konseyi, veto hakkına sahip 5 daimi üye tarafından kendi ulusal çıkarları doğrultusunda yönetilmekte ve karar almaktadır.
Alınan kararın, son 58 yıldır alınan birbirinin aynısı olan kararlardan hiçbir farkı yoktur. Bu karar güncel gelişmeler ve BM’nin yapısına ilişkin yapılan itirazlar dikkate alınmadan taraflı olarak alınmış olup, 59 yıldır dünyanın siyasi gündeminde yer alan Kıbrıs sorununu çözmeye yönelik değildir.
BMGK iki devletin egemen eşitliğini ve eşit uluslararası statüsüne dayalı bir iş birliğinin tesis edilmesine yönelik Kıbrıs Türk halkının yaptığı öneriyi görmezden gelmeye devam etmekte olup, 45 yıl önce ortaya atılan başarısız ve tüketilmiş “federal çözüm" modelini empoze etmeye çalışmaktadır. Kıbrıs sorununun federal bir sitemle çözülemeyeceği gerçeği, 2017 yılında Crans Montana’da BM gözetiminde yapılan Kıbrıs Müzakerelerini Rum tarafının maksimalist istekleri nedeni ile masayı terk etmesi sonrasında net olarak ortaya çıkmıştır.
BMGK’nin gerçekte yapması gereken, 58 yıldır yapılan müzakerelerde uygulanması mümkün olmadığı ortaya çıkan “Federasyon çözümü”nde ısrar etmek yerine, KKTC Cumhurbaşkanının BM Genel Sekreterine ilettiği, yeni, önkoşulsuz ve hem adadaki iki halka yarar sağlayacak, hem de iki halkın ortak sorunlarına çözüm sunan nitelikteki iş birliği önerilerini dikkate almak ve buna uygun bir karar üretmek olmalıydı. KKTC Cumhurbaşkanının yaptığı teklifin tamamen göz ardı edilmesi, BM Güvenlik Konseyi'nin Kıbrıs konusunda son derece taraflı bir yaklaşıma sahip olduğunun en acık göstergesidir ve kabul edilemezdir.
Bizim artık. Rumları adada tek otorite olarak gören ve Kıbrıs Türklerini yok sayan tek taraflı uygulamaları sözle protesto etmek yerine, daha somut adımlar atmamızın zamanı gelmiştir.
‘BM KARARI TEK TARAFLI VE YANLI’
- Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Furkan Kaya: BM’nin bu kararı alırken sadece Rumları dikkate alması yanlıştır. BM Güvenlik Konseyi, Ada’da sadece Rumları muhatap aldığı ve sanki onlar Ada’ya hakimmiş gibi bir algı oluşturuyorlar.
BM Barış Gücü, Kanlı Noel olaylarından sonra Türklere yönelik katliamları ve çatışmaları önlemek amacıyla kurulmuş çok uluslu bir askeri birliktir. 180 km uzunluğunda oluşturulan Yeşil Hatta görev yapıyor. Ada’da Türkiye’nin garantörlüğü vardır ve bugün de devam etmektedir. Barış Harekâtını da buna dayanarak yaptık. BM kararı, kendi ilkesiyle çelişiyor. KKTC’nin rızası alınmadan karar alınıyor, şimdi de alındı. Bunun kabul edilmesi mümkün değildir.
Kıbrıs Rum yönetimi tarafından Türkiye’ye karşı provokatif eylemler oluyor. BM, bu konuda da uyarı yapmamıştır. BM’nin taraflı politikası olduğunu görüyoruz.
Bu konu ABD’nin bölgesel çıkarları çerçevesinde kullanılıyor. Algı yaratılmaya çalışılıyor. Sanki iki toplum birbiriyle savaşacakmış gibi bir hava yaratılmaya, bunu canlı tutmaya çalışıyorlar.
BM’nin Rumları tek taraflı temsilci görmesinden vazgeçmesi gerekiyor. Barış Gücünün görev süresinin tek taraflı uzatılması kabul edilemez. Bu yaklaşım Ada’da barışa katkı vermez. Bu haksız karar çözüme yönelik değildir. Türkiye’nin iyi niyetli adımlarına da aykırıdır. Çözüme değil, çatışmacı, her an savaşa dönüşecek gibi bu anlamda “Demokles’in kılıcı” gibi duruşun olduğunu görüyoruz. Maraş adımını da görmemiz gerekir. Cesur adımlar arkasından bu tür tepkilerin gelmesi, Kıbrıs’ın savunulması konusunda ne kadar doğru adımlar atıldığını gösterir.
BM’nin tek taraflı kararını, yanlı, adaletten uzak, çözümsüzlüğü çözüm olarak gören anlayışın tezahürü olarak görmek gerekir. Ada’da iki taraflı çözüm modelinden başka bir modelin kabul edilmeyeceğini bu vesile ile yine görüyoruz. KKTC’nin ayrı bir devlet olarak muhatap alınması gerekir.
BM gerçekten uluslararası hukuk kaidelerinde hareket etmek üzere bir anlayış ortaya koymak istiyorsa, o zaman gerçekliğe bakmak gerekiyor. Ada’nın tamamının Türklere ait olduğunu ve sadece Türklerin muhatap alınması gerektiğini savunması gerekir. Çünkü uluslararası hukuka göre Ada’nın tamamının Türkiye’ye bırakılması gerektiğini 1923 Lozan Antlaşması ve tabi ki İngiltere’nin Ada’dan ayrılma kararı vermesi, Ada’nın aslına rücu etmesi gerektiğini görmeleri gerekirdi. Eğer mesele siyasi bir meseleyse o zaman Ada’daki Türk varlığını tanımaları, Rumlarla eşit iki egemen toplum olduğunu kabul etmeleri gerekir. Tabi bunu savunacak bir BM karşımızda yok.
Diğer taraftan Türkiye’nin 1958-59 Zürih ve Londra anlaşmalarına bağlı olarak Ada’ya 650 asker gönderdiğini biliyoruz. Ada’daki TSK varlığı Zürih ve Londra anlaşmalarındaki garantörlük haklarından gelmektedir. Dolayısıyla Ada’da Türk askeri istemiyoruz demelerinin hiçbir hukuki dayanağı da yoktur. Türkiye’nin Ada’daki askeri varlığı siyasi olarak da ağırlığını garantileyen, koruyan ve söz hakkımızın olduğunun en büyük tezahürüdür demek, doğru olacaktır. Çünkü bir bölgede askeri olarak var olmazsanız, siyasi varlığınızı da koruyamazsınız. Türkiye, Kıbrıs’ın garantör ülkesidir. Kıbrıs adası üzerinde söz söyleme hakkına sahiptir.