Kemal Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı olursa ne olur?

'ABD'nin Körfez'e müdahale döneminde tezkere geçsin diye kurdurduğu AKP, süreç içinde ABD'nin karşısında konumlanmış, CHP ve yanındaki ittifak partileri ise ABD'nin, emperyalizmin uşağı konumuna gelmiştir'

CHP Genel Başkanı ve Yedili Masa’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimin ilk turunda oyların yüzde 44,88’ini alarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2,5 milyon oy gerisinde kalmıştı.

Avrupa Birliği Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'ndaki çekinceler kalkar, Mustafa Kemal'den bize en büyük miras olan Türkiye'nin üniter yapısı bozulur, Türkiye şehir devletleri sistemine yani kantonlar sistemine geçer ve bir adım sonrasında federasyona evrilir, bunun da bir adım sonrası bölünme, muhtemelen iç savaş olur.

Kanun Hükmünde Kararnamelerle, devletin kendini koruma refleksinden kaynaklı, zorunlu olarak kamu görevlerinden alınan CIA bağlantılı tüm FETÖ'cü hainler ve bölgesine hizmet olarak kullanmaları için verilen paraları örgüte gönderen PKK'lı belediye başkanları görevlerine döner, Yerel Yönetimler Özerklik Şartı devreye gireceği için, Belediyeler Birliği tarzında bir örgütlenmeye giderler ve ayrılıyoruz kararı alınır, Birleşmiş Milletler (BM) bunu hemen tanır ve Türkiye'nin milli kuvvetleri de bu duruma müdahale etmeye kalktığında “BM'nin tanıdığı meşru bir yapıya müdahale edemezsiniz.” derler ve ABD, İngiltere ağırlıklı bir Barış Gücü yaratıp bölgeye asker çıkarırlar. Bu şu an size ütopik gelebilir, ancak emperyalizm gerçeği budur.

Kılıçdaroğlu'nun kendi deyimiyle, Irak'tan ve Suriye'den asker çekilir, ABD-İsrail 'Koridor Planı' devreye girer, o bölgede adı sözde 'Kürdistan' olan ama gerçekte ikinci bir İsrail devleti kurulur, yani Suriye bölünür ve başta Hatay olmak üzere Suriye sınırındaki tüm illerimiz tehdit altına girer. Neden başta Hatay diyorum; çünkü Hatay ABD-İsrail güdümünde kurulmak istenen kukla devletin Akdeniz'e çıkış kapısı olarak düşünülmektedir. Buradan özellikle Hatay'daki devrimci arkadaşları uyarmak istiyorum. Eğer bağımsız Türkiye diyorsanız, eğer bağımsız Suriye diyorsanız, Esad'ın yıllardır süren onurlu direnişinin boşa çıkmasını istemiyorsanız, Türkiye seçimlerinin tüm bölgeye etkisini hesaba katarak tercih yapmak zorundasınız. Bu konu, AKP'ye ya da Erdoğan'a veya tüm düzen partilerine karşı verilecek olan sınıf temelli mücadeleden bağımsız bir konudur.

Yine Kılıçdaroğlu'nun ve dış politikadan sorumlu başdanışmanı Ünal Çeviköz'un söylemleri üzerine, Kıbrıs'tan ve Libya'dan asker çekilir, Kıbrıs'ta meşhur Annan Planı'ndaki çözümler devreye girer, Kıbrıs Türk halkı yine ikinci sınıf vatandaş konumuna düşer, emperyalizm Karpaz burnuna bir üs kurar ve özellikle Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının işlerliği tehlikeye girer. Ayrıca Libya ile yapılan deniz yetki alanları anlaşması sona erer ve Doğu Akdeniz'deki haklarımızdan vazgeçmek zorunda kalırız.

Yine Kemal Kılıçdaroğlu'nun kendi söylemiyle Rusya'ya ambargo uygulanır ve enerji güvenliğimiz tehlikeye girer. Rusya ile aramızda üç büyük boru hattı var. Mavi Akım, TürkAkım ve TANAP. Buna şimdi Trakya'da kurulacak gaz merkezi de eklenecek. Ayrıca Akkuyu Nükleer Güç Santrali ve ortak üretim yapacağımız S-400 projesinin de sonlanacak olması ayrı bir tehlike. Turizm gelirlerini heba etmek ve örtü altı tarım yapan çiftçiyi mahvetmek de meselenin bir başka boyutu.

Sonuç olarak Millet İttifakı ve bileşenleri bir Amerikan cephesidir. Biden'ın ABD seçimleri öncesi basına verdiği mülakat ortada, YouTube'da videosu var, izleyebilirsiniz. Ne diyor orada Biden? “Erdoğan'ı artık darbeyle deviremeyiz, bu yüzden Türkiye'deki mevcut muhalefeti birleştirip onları destekleyeceğiz.” Neden artık darbeyle degistiremezler? Çünkü 15 Temmuz 2016 CIA bağlantılı FETÖ kalkışması ordu-millet dayanışması ile ezildi ve ABD, Türk devleti içindeki Gladyo yapılanmasını kaybetti.

Değerli arkadaş!

Bu yüzden bu seçim sıradan bir, 'o gitsin bu gelsin' seçimi değil? Bu seçim Amerika ile Türkiye arasında, Atlantik sistemi ile Avrasya arasında, vatanın bütünlüğünü savunanlarla, federasyon ve bölünme düşleri kuranlar arasında, özellikle milli savunma sanayinde ve enerjide tam bağımsız Türkiye diyenlerle, Batı'nın isteği doğrultusunda bu hamleleri engellemek isteyenler arasında.

Tekrar ediyorum, AKP'ye, Erdoğan'a ya da genel olarak sisteme, sistem partilerine karşı mücadele ayrı konu. Ama önümüzdeki tercih şu: Zaman zaman bir çok konuda yalpalamasına rağmen büyük düşmana karşı direnen, onun bölge planlarına taş koyan, yönünü Avrasya'ya çeviren bir cephenin mi, yoksa tamamen ABD'ye, Batı'ya biat eden bir cephenin mi yanında olacağız, şu aşamadaki temel tercih bu.

Yineliyorum, devrimci literatürde gerici olan emperyalizmdir ve dönemsel olarak emperyalizme direnen ya da onun bölgedeki planlarını bozan her kişi, kurum, parti ya da örgüt ilericidir.

Nihai hedef olarak bizimle aynı cephede olmayabilir ancak bizler tek tek olaylar karşısında alınan tavra bakmak zorundayız.

Şöyle bir örnek vereyim:

Farklı siyasi görüşten arkadaşların aynı masada oturup sohbet ettiğini düşünün. Bu kişiler TKP, CHP, MHP, BBP, TİP, EMEP, İYİ Parti vb. gibi parti taraftarı olmuş olsunlar. O anda mesela bir kadına şiddet olayına tanık olsunlar ve masada oturanlardan MHP'li olan bu olaya müdahale edip şiddeti engellemiş olsun. Burada devrimci tavrı kim almış oluyor? Her ne kadar sınıfsal temelde bizimle aynı görüşte olmasa da, o an ki koyduğu tavırla devrimci tavrı koyan o olmuştur.

Ülkemizdeki son süreçte yaşanan da budur. ABD'nin Körfez'e müdahale döneminde tezkere geçsin diye kurdurduğu AKP, süreç içinde (özellikle 2015'ten sonra) ABD'nin karşısında konumlanmış, CHP ve yanındaki ittifak partileri ise ABD'nin, emperyalizmin uşağı konumuna gelmiştir.

Devrimci arkadaşlara Lenin'in şu sözünü bir kez daha hatırlatıyorum:

“İktidarda kim olursa olsun, görüşü ne olursa olsun, emperyalizme vurulan her darbe objektif olarak dünya devrimine hizmet eder.”

Sonraki Haber