Alçaktan Uçan Güvercin

“Yumulu gözlerinin içinde bir gazel kaçıyordu. Köpekler, ağızları açık ama hiç havlamadan –belki havlıyorlardı da sesleri kulağına kadar gelmiyordu– gazelin ardında koşuyorlardı. Atlı avcılar da vardı, hepsi de tüfekliydiler.

Gazel ordan oraya atıyordu kendini. Bir kurtuluş aranıyordu; bulurum, sığınırım umudunu yitirmemişti. (…) Avcılar geliyorlardı, köpeklerini çağırıyorlardı; köpekler, yaltaklanarak, dillerini yerlere kadar kıpkırmızı sarkıtarak sahiplerinin ayakları dibine koşuyorlar, yüzlerini gazele dönüp yırtıcı, yabanlık gözlerle bakıyorlardı.”

Alçaktan Uçan Güvercin, son yılların en çok konuşulan filmlerinden Kurak Günler ve Karanlık Gece’nin bir anlamda öncülü sayılabilir. Eser, yayınlanmasından hemen sonra, 1981’de senaryolaştırılmış, üç bölümlük bir dizi olarak TRT’de gösterilmiştir.  On yedi yaşındaki Menekşe Çalık, ailesinin, Kemaliye’nin Haydarbey köyü yakınlarındaki çadırından kaçırılır. Birkaç gün içinde yirmiye yakın erkeğin tecavüzüne uğrar. Oradan oraya sürüklenir, şiddet görür ve randevuevine satılmak üzere, otobüsle İstanbul’a götürülürken durumunu şüpheli bulan başka bir yolcu tarafından kurtarılır. 

Tarık Dursun K., Alçaktan Uçan Güvercin’de kimlikleri tek tek saptanan tecavüz ve şiddet faillerinin yargılanma sürecini anlatır. Geri dönüşlerle Menekşe’nin yaşadığı kan dondurucu olaylara da şahit oluruz. Roman, faillerin siyasi ve ekonomik güçlerini kullanarak kendilerini aklamaya çalışmalarını, toplumsal çürümeyi tüm iğrençliğiyle gözler önüne serer. Menekşe’den ve adaletten yana olan Cumhuriyet Savcısı Fahri Ergün ise bu vicdanlı, taviz vermez duruşunun bedelini, dava sürecinde geçmişinin ve özel yaşamının gözler önüne serilmesiyle çok ağır ödeyecektir. 

Sonraki Haber