Alman milliyetçileri anketlerde Scholz’un partisini solladı

Olaf Scholz liderliğindeki Alman hükümetinin oyları, göreve geldiği Aralık 2021’den bu yana her geçen gün düşüyor. Anketlere göre AfD Scholz’un partisi SPD’nin önüne geçerek ikinci sıraya yerleşti. Yazar Benedikt Kaiser hükümetteki kan kaybını ve AfD’nin neden yükseldiğini değerlendirdi

Artan yaşam pahalılığı, Scholz hükümetinin Rusya düşmanlığı ve koalisyon içindeki çatlaklar, artık anketlere de yansıyor. Geçtiğimiz haftalarda Almanya’da yayınlanan seçim anketlerinde, Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve Hür Demokrat Parti’den (FDP) oluşan üçlü koalisyon, çoğunluğu elde edemedi. Ana muhalefet partisi Hristiyan Birlik Partileri (CDU/CSU) açık ara birinci çıkarken, Almanya için Alternatif Partisi (AfD) ikinci sırada yer aldı.

Son anket sonuçları kamuoyunun da gündeminde. Ankette AfD’nin oyu yüzde 20’lere ulaştı. Bu yüzde beraberinde ‘ırkçı parti’ ‘kapatılmalı’ tartışmalarını da getirdi.

Aydınlık Avrupa’ya konuşan yayımcı-yazar Benedikt Kaiser ise AfD’nin Almanya’nın çıkarlarını merkeze oturtan bir çizgi izlediğine vurgu yapıyor. Mevcut sosyal-demokrat-sol-liberal koalisyonunun yıldızının söndüğünü vurgulayan Kaiser, AfD’ye düşen görevleri de değerlendirdi.

‘AŞIRI SAĞCILIĞI TRANSATLANTİKÇİLER KENDİLERİ TANIMLIYOR’

Benedikt Kaiser

AfD yüzde 20'ye ulaşır ulaşmaz olası bir parti yasağından söz edilmeye başlandı. Neden korkuyorlar?

Geleneksel partiler uzun zamandır iktidarı koruyamamaktan korkuyor. Yüzde 5'lik bir muhalefetle kolayca başa çıkabiliyorlar. Yüzde 10'luk muhalefetin artmasıyla birlikte, başlarına gelebilecekler konusunda endişelenmeye başladılar. Yüzde 15'te insanlar tedirgin olur, yüzde 20'de ise paniğe kapılırlar. Şu anda yaşadığımız da tam olarak bu.

Aşağıdan gelen muhalefete karşı yukarıdan gelen gerginlik tırmanışı başlangıçta bu şekilde gelişti: Federal Anayasayı Koruma Dairesi olarak bilinen hükümet koruma kurumu ilk kesimleri "gözlem" altına alıyor. Örneğin en başarılı teşkilat olan Thüringen teşkilatı "aşırı sağcı olduğu kesin" olarak listelenmiştir. Aynı durum, Ein Prozent (Yüzde Bir) girişimi ve düşünce kuruluşu Institutfür Staatspolitik (Devlet Politikası Enstitüsü) gibi vazgeçilmez AfD çevresi kuruluşlar için de geçerli. Amaç nifak tohumları ekmek, insanları karalamak ve genel bir zan altında bırakmak. Peki aslında "aşırı sağcı" nedir? Tüm partilerin sol-liberal Transatlantikçileri bunu rahatlıkla kendileri tanımlıyor! Bugün Ukrayna'da barış görüşmelerinden yana olmak ya da değerler Batı'sının sadece bir kutup olacağı ama artık hegemonya olmayacağı çok kutuplu bir dünya düzenini memnuniyetle karşılamak "aşırı sağcı" gibi görünüyor. Ve "aşırı sağcılık" artık aynı zamanda hükümetin "gayrimeşrulaştırılması" anlamına geliyor; başka bir deyişle, elbette her muhalefetin yaptığı şey. Ne de olsa kendi iktidar iddiasını dile getirmek istiyor, başka türlüsü saçma olurdu...

Trafik ışığı koalisyonu da güven verici bir izlenim vermiyor. Bu bağlamda düşük puanları nasıl açıklanabilir?

SPD (Sosyal Demokrat Parti), Yeşiller ve FDP'den (Hür Demokrat Parti) oluşan sosyal-demokrat-sol-liberal üçlü ittifak aslında güçlü bir şekilde yeşil etki altında. Yeşiller'in yıldızı şu anda büyük ölçüde sönüyor. "Klasik" ısıtma türleri yerine ısı pompalarının zorunlu kurulumu, ilerleyen sanayisizleşme ve dolayısıyla çok sayıda iş kaybının olasılığı, "herkese açık sınırlar!" ilkesi, yeni vatandaşlık yasası, ABD’ye saldırgan teslimiyetçilik, toplumsal cinsiyetin ana akımlaştırılması fetişi...Trafik ışığındaki kavramsal-teorik hakimiyet nedeniyle, pek çok kişi nihayet Yeşiller’in pratikte neyi temsil ettiğinin farkına varıyor. Dolayısıyla istikrarlı bir düşüş eğilimi söz konusu. Şimdiye kadar pek çok seçmen biraz safça Yeşiller’in çevre koruma, hayvan refahı, daha fazla yürüyüş parkuru, sevgi ve neşe vs. anlamına geldiğine inanıyordu. Şimdi görüyoruz ki Yeşiller genel olarak halktan uzak ideologlar ve kısmen de iklimci sekterlerden oluşuyor. Bu şimdi vatandaşa çok pahalıya mal oluyor! Birçok Alman, enflasyon ve alım gücünün azaldığı bu dönemde artık bunu karşılayamıyor. Bu nedenle hoşnutsuzluk artıyor. Mayalanıyor.

ALMANYA, ‘BATI DEĞERLERİNİN’ İLERİ KARAKOLU OLARAK KULLANILIYOR

Yükselişine rağmen AfD muhtemelen yakın gelecekte muhalefette kalacaktır. Geleneksel partiler neden bir hükümet ittifakı kurmak istemiyor?

Öncelikle şunu belirtmek gerekir: AfD vatansever güçlerin kolektif bir partisi olarak mükemmel değildir. AfD'nin ideolojik ve kişisel, niteliksel ve niceliksel eksiklikleri var. Ancak, bu çok önemli bir nokta: AfD parlamento çatısı altındaki tek halk yanlısı partidir. Ret cephesinin nedeni de burada yatıyor: Geleneksel partiler Almanya'yı genel olarak korunması gereken bir tarih öznesi olarak değil, açık bir yerleşim alanı ve ekonomik yerleşke, AB-ABD kompleksinin bir parçası ve dolayısıyla "Batı değerlerinin" bir ileri karakolu olarak görüyorlar. Bu durumun, ulusal egemenliği ve kendini savunmayı, çok kutuplu uluslararası işbirliğini ve Alman dış politikasının müdahaleci olmamasını savunan bir parti ile bağdaştırılması zordur. Tino Chrupalla'nın liderliğindeki AfD, küreselci düzene karşı bir antitezdir. Bu genel çizginin daha da geliştirileceği umulabilir. Çünkü farklı bir AfD içinde bile hala güçlü fikirli Transatlantikçiler ve batılılaşmış piyasaya inananları var...

AfD, GELENEKSEL PARTİLERDEN DAHA İYİ HALE GELMELİ

AfD yakın gelecekte hükümete katılma hedefi doğrultusunda nasıl çalışabilir? Bu yolda neleri daha iyi yapabilir? Dış politikada olduğu gibi rakipsiz olduğu program maddelerini daha da mı öne çıkarmalı? Sosyal politikaya daha mı fazla odaklanmalı?

AfD'nin tek başına hükümete katılım için çalışmaması ve bu konuya takılıp kalmaması iyi olur. Başka üç şey çok önemlidir. Birincisi, AfD'nin seçimlerde büyümeye devam etmesi gerekiyor. Hedef; ülke genelinde yüzde 25, Doğu Almanya'da ise yüzde 35 olabilir. O zaman koşullar değişecektir! Ve sonra kartlar yeniden karılacak, çünkü CDU ve CSU'daki (Hristiyan Demokrat Birliği/Hristiyan Sosyal Birliği) bazı ikinci kademe oyuncular da belki AfD ile – muhtemelen iktidarı korumak için – görüşmeler yapacaklar. Bu durumda Doğu'da hükümete katılım uzun vadede düşünülebilir. İkinci olarak, AfD programatik olarak girdiği rotayı sürdürmelidir. Trafik ışığına ve CDU/CSU yarı muhalefetine karşı net bir tutum, dış politikada tarafsızlık ve çok kutuplu yaklaşımlar için net bir tutum! Bu süreçte, tabii ki, çekimser olarak başlatılan sosyal vatanseverlik çizgisinin sürdürülmesi de tavsiye edilebilir. Yaklaşan krizlerin daha da artmasıyla daha da önem kazanan sosyal meseleler alanında partinin gerçekten işçilerin, ücretli çalışanların ve küçük esnafın halk partisi olarak algılanması için daha fazlası yapılmalıdır. Üçüncü olarak, AfD nihayet gençlik çalışmalarına, kadrolaşmaya ve eğitim programlarına daha fazla zaman ve kaynak ayırmalıdır. AfD her düzeyde geleneksel partilerden daha iyi hale gelmelidir. Bu da, Lenin’in ebedi düsturuyla ifade etmek gerekirse, şu anlama geliyor: Öğren, öğren ve tekrar öğren.

AfD kriz dönemlerinde yükseliyor

Haziran ayı anketlerinde ikinci sıraya yerleşen Almanya için Alternatif Partisi, geleneksel sistem partilerinden farklı olarak savunduğu siyasi çizgiyle de gündemde. Dış siyasette Almanya’nın Avrupa Birliği içinde bağımsız bir yer almasını savunan parti, küresel düzeyde de ABD’den bağımsız siyasetler uygulanmasından yana. Özellikle Kuzey Akım projeleri gibi stratejik alanlarda işbirliğini savunan AfD, Rusya’ya yönelik yaptırımlar ve Ukrayna’ya yönelik silah yardımlarını da açıkça eleştiriyor. Alman milliyetçiliğini de açıkça savunan parti, bu kapsamda düzensiz göç ve nitelikli işgücü eksikliğinin yurt dışından işçi getirilerek giderilmesine de itiraz ediyor. AfD’nin yükselişini yorumlayan uzmanlar, partiye desteğin özellikle kriz dönemlerinde arttığına dikkat çekiyor.

FPÖ Avusturya’da birinci

Avusturya’nın önde gelen gazetelerinden Der Standard, 5-7 Haziran tarihlerinde 800 kişiyle bir anket yaptı. Sosyal Demokrat Parti’deki genel başkan değişikliğinin ardından yapılan ankette, Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ), yüzde 27 oyla açık ara birinci çıktı. 29 Eylül 2019 seçimlerinde üçüncü sırada konumlanan partinin yükselişi, ekim ayından bu yana sürüyor. Aralık’tan bu yana yapılan anketlerde birinci çıkan FPÖ, en yüksek oy oranını ise mart ayında aldı. Unique Research kuruluşunun Profil dergisi için yaptığı ankette katılımcıların yüzde 31’i, tercihini FPÖ’den yana yaptı.

Rusya-Ukrayna gerilimi, düzensiz göç gibi çeşitli konularda FPÖ’nün siyasetleri, Avusturya’da diğer partilerden ayrışıyor. Rusya’ya yaptırımlara karşı çıkan FPÖ, Avusturya’nın tarafsızlığını savunuyor.  

Sonraki Haber