Almanya, Merkel’in Atlantik’ten bağımsız çizgisini sürdürecek!

Almanya’da dört dönemdir Başbakan olan Angela Merkel, 26 Eylül genel seçimlerinden sonra görevine veda ediyor. Başbakanlığı döneminde önemli adımlar atan Merkel’in adı aynı zamanda ‘krizleri çözen kadın’ oldu

Merkel, AB ülkeleri ve Alman halkı nezdinde kabul gören bir Başbakan olduğu gibi hegemonyacı Trump ve Biden’e karşı kararlı tutumuyla da iz bıraktı. Onun çizgisinin sürdürülmesi Avrupa için önem taşıdığı gibi, Avrasya’nın güçlenmesine de hizmet edecektir.

Merkel sonrası Almanya politikası, Türkiye ve Batı-Asya açısından da önem taşıyor. Almanya’da 3,5 milyon Türk yaşıyor. Bu kişilerin 1 milyona yakını seçmen ve politikada kritik bir ağırlığa sahip.

ALMANYA’NIN ÇIKARI,

MERKEL’İN ÇİZGİSİNDEN GEÇİYOR

Merkel, dört dönem Başbakanlık yaptığı 16 yıl boyunca mevkisini korudu. Başbakanlığı zamanında İngiltere ve Fransa beş kez, ABD dört kez başkan değiştirdi. İlk bakışta bu görünüm, Merkel döneminin istikrarlı olduğu şeklinde anlaşılıyor. Bu, Merkel döneminin sadece bir yönüdür, daha önemli yanı ise şudur; Merkel, Atlantik merkezi ABD’den bağımsız bir Almanya ve AB politikasına önderlik etti. Afganistan’ın Batı’ya karşı bağımsızlığını kazanması bu süreci hızlandırdı. Son AUKUS anlaşmasıyla birlikte Almanya liderliğinde AB ile ABD-Birleşik Krallık arasındaki yarılma, uçurum haline geldi. Hegemonyacılık önemli bir darbe daha aldı. Buna karşılık başta Almanya olmak üzere AB’nin Rusya, Çin, İran gibi Avrasya ülkeleriyle çok yönlü ilişkilerinin daha da güçlenmesinin önü açıldı.

Almanya’da ve onunla birlikte AB ortak ekseni konumunda olan Fransa’da, Merkel çizgisinin devamından yana eğilim güçlüdür. Ancak bu devamlılığın sorunsuz olarak süreceğine kesin gözüyle bakılamıyor. 26 Eylül seçimlerinden sonra ilk anda Almanya’yı tartışmalı bir dönem bekliyor. Bu gelişmenin habercisi seçim öncesi çalışmalardaki dalgalanmalarda kendisini gösterdi.

Hristiyan Birlik’ten Merkel’in yerine Armin Laschet aday gösterildi. Laschet, Almanya’nın en büyük eyaleti Kuzey Ren Vestfalya’nın başbakanı. Eyalet, aynı zamanda en çok Türk vatandaşının ve Türk kökenli seçmenin bulunduğu bölge. Laschet’in, Merkel’in konumunu yakalayamadığı dikkatlerden kaçmadı.

İLK ANKETLERDE HRİSTİYAN

BİRLİK (CDU/CSU) ÖNDE GİTTİ

25 Temmuz günü açıklanan The Economist verilerine göre, partilerin yaklaşık olarak oy oranları şöyleydi:

CDU/CSU yüzde 28, Yeşiller yüzde 18, Sosyal Demokrat (SPD) yüzde 16, Liberaller (FDP) yüzde 12, AfD yüzde 10, Sol Parti yüzde 7. Kamuoyu yoklama ibresi 22 Eylül günü dalgalanmalardan sonra yaklaşık şu rakamları gösterdi: CDU/CSU yüzde 22, SPD yüzde 25, Yeşiller yüzde 15, AfD yüzde 12, FDP (Liberaller) yüzde 12, Sol Parti yüzde 7.

Tartışma programlarındaki ve kamuoyu yoklamalarındaki soruşturmalarda üç partinin başbakan adayları öne çıkarılıyor: Armin Laschet (CDU-CSU), Olaf Scholz (SPD), Annalena Baerbock (Yeşiller). Ancak Laschet veya Scholz’un başbakan olması mümkün görünüyor. Bütün koalisyon tahminleri bu denklem üzerine kuruluyor.

Atlantik köprüsüyle bağları kuvvetli olan medya organlarında SPD, Yeşiller ve Sol Parti koalisyonu öne çıkarılıyor. Merkel ve partisi Sol Parti’nin bir koalisyonda bulunmasına kesinlikle karşı çıkılıyor. Bu bileşim, Atlantik etkisini sürdürme yönlü müdahalelere açıktır. Özellikle Yeşiller, Rusya ve Çin ile ilişkilerde bütünüyle Atlantikçi çizgide. Sol Parti ise PKK-PYD’nin en hararetli destekçisi ve koruyucusudur. Her ikisi de sert bir biçimde Türkiye karşıtıdır. Oysa önümüzdeki dönemde, Türkiye ile ilişkiler çok kritik bir rol oynayacaktır.

Merkel liderliğinde geliştirilen “Atlantik hegemonyacılığından bağımsız Almanya-AB politikaları”, hâlihazırdaki büyük koalisyonun (CDU-CSU+SPD) yeni şartlarda devam ettirilmesiyle güvence altına alınabilir ve geliştirilebilir. Büyük koalisyonda (oylar yetmezse Liberal Parti veya Yeşiller’in desteğiyle) bu iki adaydan hangisinin başbakan olacağı, büyük bir sorun olarak görülmüyor.

26 EYLÜL SEÇİMLERİ VE

ALMANYA-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ

3,5 milyon Türk için Almanya artık ikinci vatan olarak kabul ediliyor. Ayrıca bunlardan 1 milyonu seçmen olunca (ki bu sayı hızla artıyor), Türklerin seçimlerde ağırlığı her yönüyle hissediliyor. Bütün partiler mutlaka Türk kökenli aday gösteriyor. Türklere ait kitle örgütleri, esnaflar vb. ile ilişkileri geliştirmeye önem veriyorlar.

Seçim çalışmalarında tartışma yaratan birkaç noktaya dikkat çekmekte yarar var. Almanya için Alternatif (AfD) Berlin Adayı, Atatürk’le yan yana poster haline getirilmiş bir afiş hazırladı ve üzerine, “Atatürk de AfD’ye oy verirdi” mesajı yazıldı. Bir SPD adayı da “Ülkemizi, bayrağımızı sevmeyi Türk gençlerinden öğrendik” anlamında bir demeç verdi. Bu ve benzeri bütün girişimler, Türklerin Alman ve Avrupa siyasetinde dikkate alınmak zorunda olduklarının göstergeleridir.

Biz Almanya seçimlerine partilerin birbirlerine karşı yaptıkları değerlendirmeler açısından değil, Türkiye cephesinden ve uluslararası saflaşmalar açısından bakıyoruz.

TÜRKİYE VE TÜRKLERİN AĞIRLIĞI DİKKATE ALINMAK ZORUNDADIR

Vatandaşlarımıza önem verilmesini sadece oy kaygısıyla izah etmek yetersizdir. Türkler; sahip oldukları kültür, paylaşımcılık, vatanseverlik, birbirine bağlılık gibi özellikleriyle ilgi odağı oluyorlar, kurulan yeni dünyanın insanlık kültürüne katkı sağlıyorlar.

Merkel sonrası Türklerin Almanya’da politik ağırlıklarının artmasının yanı sıra Türkiye ile ilişkiler de çok daha önemli bir hâl alacaktır. Bölgesinde lider olan Türkiye, küresel alanda da her geçen gün ağırlık kazanmaktadır. Hızla etkisini kaybeden ABD hegemonyacılığının Rusya ve Çin ile birlikte Türkiye’yi birinci hasımları arasında sayması, kuşatması ve iç yıkıcılığı desteklemesi, bu tutumunun bir gereğidir. Almanya’nın Türkiye’ye karşı tutumu, ABD’den hızla farklılaşmaktadır.

ABD hegemonyacılığından bağımsız tutum geliştiren Almanya ve Avrupa, Türkiye ile eşitlik, karşılıklı yarar ve egemenlik haklarına saygı temelinde ilişkiler geliştirmeye özen göstermek zorunda kalacaktır. Türkiye de dış politika adımlarını buna göre atmaya özen göstermelidir.

Sonraki Haber