Almanya sosyalist hareketindeki iki çizgi müdelesi: Wagenknechtçi geleneksel sol ve sol liberalizm

Sol Parti bugün Almanya sosyalist hareketinin en güçlü, en büyük temsilcisi durumunda. 2007'de Alman Demokratik Cumhuriyeti'nin iktidar partisi Almanya Sosyalist Birlik Partisi'nin ardılı olan Demokratik Sosyalizm Partisi ve sosyal demokratların partisi SPD'yi neoliberal olmak ile eleştirenlerin 2005'te kurduğu Emek ve Sosyal Adalet-Seçim Alternatifi Partisi'nin birleşmesi sonucu ile doğan Sol Parti dışındaki diğer küçük sosyalist partilerin (Alman Komünist Partisi, Almanya Marksist-Leninist Partisi) etkileri neredeyse yok kadar az.

Sol Parti’nin yönetiminde ve tabanında iki çizgi mücadelesi yaşanmakta. Bir yanda parti yönetiminde daha güçlü, daha etkili şekilde varlığını koruyan liberal solcuların çizgisi, bir yandan da 2019'un Ekim ayına dek Sol Parti’nin Grup Başkanvekili ve liderlerinden olan Sahra Wagenknecht’in öncülük ettiği ve parti tabanında çok büyük karşılık bulan, geneneksel sol çizgisi varlığını sürdürmekte.

KİMLİK SİYASETLERİ ELEŞTİRİLİYOR

Sahra Wagenknecht'in önderliğindeki “geleneksel solcular/sosyalistlerin” liberal solcular ile ilgili en büyük ve en haklı eleştirilerinden biri sınıf mücadelesi yerine kimlik siyaseti yapmaları. Avrupa Birliği ile ilişkin ise, ülkelerin egemenliğinin Brüksel'e teslim edilmesine karşı çıkıyorlar. Avrupa ülkelerinin egemenliğini koruyarak diger avrupa ülkeleri ile karşı çıkarlar korunarak iş birliği yapmalarını savunuyorlar.

Alman toplumunun ezici çoğunluğunun kendi vatanlarını sevdiklerini, vatansever insanlar olduklarını belirten Wagenknechtçiler, liberal solcuların milli devleti ortadan kaldırma siyasetlerinin, Alman toplumunun yüzde 80’nini oluşturan işçilerde, emekçilerde karşılık bulmadığını/bulamayacağını savunuyor. Bunun sebebininin ise, Almanya’da yaşayan işçi sınıfı mensuplarının, “milli devlet” kavramı altında geçmişten bugüne dek, kendilerinin lehine varlığını sürdürmüş olan “sosyal milli devleti” anlamaları olduğunu söylüyorlar. Wagenknecht ayrıca nisan ayında yayınlanan “Die Selbstgerechten” kitabında, Alman topraklarında iş/emek gücünü satarak yaşamlarını sürdüren insanların bir çoğunun AfD (Alternative für Deutschland/Almanya için Alternatif) gibi partilere oy vermelerini, sol liberalizmin etkisi ile SPD, Yeşiller gibi partiler ve Die Linke'ye hâkim olan yönetici kadrolar tarafından önemsenmemeleri ve kendilerine saygı duyulmaması ile açıklıyor. Yine aynı eserinde Wagenknecht, üst tabaka kökenli ebeveynlerin çocukları olan, iyi bir sosyoekonomik statüye sahip olan ve Duisburg gibi işçi, emekçi şehirlerin aksine, Düsseldorf gibi daha çok varlıklı insanların yaşadığı şehirlerde yaşayan insanların dünya görüşü olan sol liberalizmin ön gördüğü yaşam tarzının (eşcinselligin, vejeteryanlığın, tembelliğin, uyuşturucunun legal olmasını savunmanın vs.) kutsatlaştırılmasının aksine, işçilerin ve emekçilerin, Alman kültürüne daha uygun olan yaşam tarzını, yani geleneksel Alman aile yapısını savunduklarını aktarıyor.

Wagenknecht ve geleneksel solcuların/sosyalistlerin bu konuda haklı olduklarının altını çizmemiz gerekiyor, çünkü vaziyet bu şekilde olmasına rağmen, liberal solcuların, kendi ilerici(!) yaşam tarzlarını emekçi sınıflara dayattıkları Almanya’da var olan bir gerçek. Bu siyasetin sonucu olarak, Almanya’daki emekçi sınıflar, gün geçtikte sol partilerden daha fazla kopuyorlar. Bu kopma ile birlikte, özde neoliberal ve komprador burjuvazinin temsilcisi, ama sözde alt tabaka kökenli insanlarin, işçilerin, emekçilerin temsiclisi olan AfD'nin popülist söylemlerinden etkilenmeleri için gerekli olan şartlar ve koşullar yaratılmış oluyor. Bununla da kalmıyor; isyan etmek, karşı ses/muhalif olmak/olabilmek için, sistemi ve yine sistemin büyük partilerini kızdırmak için, sandığa gidip AfD’ye oy veriyorlar. Batı Almanya'da taşeron işçi olarak çalışan proleter ile Doğu Almanya'da -aynı işi yapmalarına rağmen Batı'daki vatandaştan yüzde 40 daha az maaş alan- “ikinci sınıf Alman, ikinci sınıf proleter” örneklerinde bu gerçeği açıklamak mümkün. Tüm bunlar ise küreselleşmeci kapitalizmin ürünü. Wagenknecht haklı olarak, küreselleşmeci kapitalizmi ve payandası durumunda olan sol liberalizmin, Almanya halkının ezici çogunluğu için aşılması gereken bir sorun olduğunu eserinde detaylı şekilde anlatıyor. Wagenknecht devamında, sol liberal partilerin ve liberal solcuların, kasıtlı olarak küreselleşmeci kapitalizm ile hesaplaşmaya girmediklerini paylaşıyor. Bu uzun zamandır böyle devam ettiği için de, Almanya’daki alt tabaka kökenli insanlar ya sandığa gitmeme kararı ya da AfD gibi partilere oy verme kararı alıyorlar.

Yeniden “milli devlet” konusuna dönelim. Wagenknecht çizgisinin emperyalist-kapitalist sistemi doğru analiz ettiğini, kapitalizmin en yüksek ve en son aşamada, yani emperyalizm çağında bulunduğunu tespit ettiğini, saptamamız gerekiyor. Wagenknecht çizgisi antiemperyalist duruşun gereği olarak, liberal solcuların aksine, sosyalizme giden yolun, sosyal olan milli devletin korunmasından ve güçlendirilmesinden geçtiğini savunuyor. Wagenknecht öncülüğündeki geleneksel solcular/sosyalistler, sözümona iklim sorunu ile en iyi mücadele eden liberal solcuların kutsalı olan ve ilerici bir gelişme olarak değerlendirdikleri küreselleşmeye karşı, çok doğru bir şekilde bölgeselleşme için mücadele edilmesi savını savunuyorlar. Bölgeselleşmenin var olan iklim sorunu bakımından doğru bir gelişme olacağı düsüncesindeler; bu konu da, haklı olduklarını belirtmek gerekiyor, çünkü bu şekilde nakliyat sebebiyle uzun yolların yapılmasına gerek kalmayacak ve bu da daha az karbondioksit (CO2) salınımın gerçekleşmesini sağlayacak. Bölgeselleşmenin gereği olarak, Wagenknecht’in de haklı olarak belirttiği üzere, bilimsel sosyalizm ideolojisi doğrultusunda, emekçi halkın lehine kar odaklı üretimden vazgeçip, uzun ömürlü mallar ve ürünler üretmek gerekiyor. Wagenknecht’in çok fazla destek bulduğunu ve işçilerin, emekçilerin, “Sahra tam da bizim demek istediklerimizi, bizim dertlerimizi, sorunlarımızı dillendiriyor” diyerek kendisini savunduklarını belirtmekte büyük fayda ve önem var.

ALMANYA'DA İŞÇİ SINIFININ GELECEĞİ

NATO, Avrasya ve Rusya siyasetleri ile ilişkin, Wagenknechtçiler ile liberal solcular arasındaki görüs farklılıklarını da inceleyelim. Wagenknechtçi çizginin, sol liberalizm tarafından savunulan NATO üyeliğine karşı, Rusya'nın da dahil olduğu ve Avrupa ülkeleri ile karşılıklı çıkar korunarak dış politikanın uygulanmasını savunduklarının altını çizmemiz gerekiyor. Son olarak eylül ayında yapılan seçimin sonuçlarına değinecek olduğumuzda da, Die Linke'nin öncülük ettiği Almanya’daki sosyalist hareketin büyük bir kriz içerisinde, daha açık bir şekilde söylemek gerekirse, varlık yokluk kavgası veriyor olduğunu söylemek gerekiyor.

Wagenknecht, çok doğru ve çok önemli bir tespit yaparak, sol liberalizm ile neoliberalizmin aynı madalyonun iki yüzleri olduğunu savunuyor. Bu yüzden de, sol liberalizmin gelecekte büyük hezimetler yaşayacağını “Die Selbstgerechten” kitabında detaylı bir şekilde anlatılıyor. Eylül ayındaki seçim sonuçlarını dikkatli bir sekilde analiz ettiğimizde de, gerçek ve samimi anlamda sosyalizm ve emek mücadelesi veren Wagenknecht’in haklı çıktığını tespit etmemiz mümkün. Wagenknechtçi çizgi, sol liberalizm çizgisinin, Die Linke'nin emekçi sınıflardan kopmasını sağlayacağını ve beraberinde de AfD'nin güçlenmesini getireceğini, haklı olarak çok uzun zamandır savunuyor idi.

Almanya sosyalist hareketinin ve işçi sınıfının geleceği bakımından, izlenecek iki farklı yol var. Birinci yol, sol liberalizm çizgisinin, şu anda olduğu gibi, her şeye rağmen Almanya’nın en büyük sosyalist partisi olan Die Linke'ye gelecekte de hâkim olması ve söz konusu partinin liberal solcuların yönetiminde, neoliberalizmin ikiz kardeşi olan sol liberal politikaları (emperyalist-kapitalist düzenin payandası durumunda olan) savunup, uygulumaları ve var olan başarısızlıklarına daha fazla ve daha büyük başarısızlıklar eklemesi. İkinci yol ise, Wagenknecht önderliğinde, geleneksel solcuların/sosyalistlerin partinin kuruluş döneminde (2007 yılı) olduğu gibi, parti yönetiminde yer almaları ve Die Linke'yi yeniden işçi sınıfının partisi yapmaları. Eğer parti ikinci yolu değil de, birinci yolu tercih edecek olursak, sosyalizm ve emek mücadelesinin zaferi için, tek çözümün geleneksel solcuların/sosyalistlerin, yani Wagenknechtçilerin gerçek ve samimi anlamda Alman işçi sınıfını temsil edecek, antiemperyalist bilimsel sosyalist partiyi kurmak olacağı kanaatindeyim.

Gelişmeleri bekleyip göreceğiz; ama Alman işçi sınıfının kurtuluşunun ve sömürüsüz bir düzenin, Wagenknecht önderliğindeki geleneksel sol/sosyalist çizginin zaferinden geçtiği kesin!

Sonraki Haber