Almanya'da ırkçı saldırılar ve hedefteki Türkler

Almanya’da yabancı denildiğinde akla ilk önce Türkler gelir ya da getirilir. Her seçim zamanında veya işsizliğin artış gösterdiği dönemlerde ise yabancı düşmanlığı tavan yapar ya da yaptırılır. Kısacası her şart altında yabancılar ve onlar içindeki en büyük nüfusa sahip Türk toplumu hedeftir.

Yine ırkçı saldırı ve yine bilinenlerin tekrarı! Üzülmek, sıkıntılı yüz ifadeleriyle işi geçiştirmek ve aynı sözlerle taziyelerde bulunmak sorunu çözmüyor. Eğer siz ırkçılığın ana karargâhlarını dağıtmaz ve onlara destek verenlere karşı gerekli girişimlerde bulunmazsanız olacağı budur ve arkası gelecektir.

Sovyetler Birliği’nin çökmesi ve Doğu ile Batı Almanya’nın birleşmesinin ardından ırkçı faşist örgütler çoğalmaya, silahlanmaya ve saldırıların dozunu artırmaya başladılar. Türkler üzerine üretilen belden aşağı fıkralar, basın yayın organlarında akıl almaz çarpıtılmış analizler ve politikacıların aymazlığı birleşince iş çığırından çıktı. Möln, Solingen, Rostock ırkçı saldırıları Neonazilerin yuvalarından çıkmalarının ilk adımlarıydı. Sonraki yıllarda legal alanda çalışmalarına müsaade edilen Republikaner (REP) gibi yabancı düşmanı ırkçı partilere Baden Württemberg gibi güçlü eyaletlerdeki polislerin %10’nun üye olması dikkate alınmamıştı. Gayri resmi olarak REP’e polis eğiliminin bunun kat be kat üzerinde olduğu yazılıp çizildi. Ama her nedense Alman devleti “demokrasi maskaralığının” maskesi altında tüm bu gelişmelere sessiz kalmayı yeğliyordu.

Almanya’da birleşme öncesi ve sonrası ABD emperyalizminin her alanda tartışmasız etkisinin olduğu biliniyor. Zira iki Almanya’nın birleşmesinin ardından Neonazi örgütlerin pıtırak gibi bitmesi CİA’den bağımsız ele alınamaz. Çünkü ABD’de ki Neonazi faşit örgütler ile Almanya’da ki Neonazi örgütler nerdeyse iç içe geçmişti ve sonraki yıllarda iyice perçinleşecekti. Bugün faşizmin merkezlerinden önde geleni ABD emperyalizmidir. Bu olguyu tespit etmeden doğruyu yakalayamayız.

IRKÇI/FAŞİST ÖRGÜTLER

Almanya’da 1990’lı yıllarda WJ (Wiking Gençlik), NSDAP-AO, NF (Milliyetçi Cephe), NB (Milli Blok), DKB (Alman Arkadaşlık Birliği), HVD (Almanya Yurtseverler Birliği) gibi örgütlerin legal alandaki faaliyetleri yasaklandı ve kapatıldılar. Fakat bu örgütler eylemlerini değişik isimler altında devam ettirdiler. Bazıları diğer Neonazi örgütlerin içine girdi, kalanları ise başka isimler takınarak faaliyetlerini sürdürdüler. Bunlar içinde silahlı eğitim yapan örgütlerin listesi Federal Kriminal Dairesi’nin periyodik olarak yayınlanan bültenlerinde ve arşivlerinde mevcut.

Almanya’da NPD gibi, NSU gibi ve DVU, DL, DW benzeri yasal, yasaklanan ve illegal olarak bilinen 42 faşist örgüte karşı yeterli tedbirler alındımı, alınıyor mu? Die Tageszeitung’un 25 Ağustos 1999 yılında SPD arşivinden alarak yayınladığı Neonazi örgütlerin listesinde yer alan örgütlere ne oldu? Kapatılanlar hangi örgütlerle birleştiler ve şimdilerde hangi kılıflar altında faaliyet sürdürüyorlar. Buna yönelik sistemli çalışmaların yapıldığını şu ana kadar duymadık!

NSU Davasında ortaya saçılan, Alman istihbarat örgütünün elemanlarının Neonazi örgütlerin içindeki uzlaşan ve destekleyen tavırlarına karşı Alman devleti ne yaptı? Neden hala sözde kalıp fiiliyatta göz boyamaktan öte herhangi bir anlamı olmayan oyalanmalarla gün tüketiliyor. Neonazi örgütler daha nereye kadar idare edilecek?

Neonazi, ırkçı faşist örgütler sadece Almanya’da değil Avusturya, Fransa, İtalya, İspanya, Yunanistan ve benzeri ülkelerde de örgütlüler ve birbirleriyle istişareli hareket ediyorlar. Yine ABD’de ki Neonazi örgütler ile Almanya’da ki örgütler içi içe geçmiş durumda. Ukrayna’da ki kışkırtmalarda ABD/Almanya menşeli faşist örgütler kol kola provokasyonlarda bulundular, Rus kökenlilere karşı ırkçı saldırıları örgütlediler.

AFD VE PEGİDA

Almanya ırkçı/faşist örgütlerin kolayca eylem gerçekleştirdikleri ülkedir. Her yıl onbinlerce fiili ve pasif saldırılarda bulunan Neonazilerin pek çok eylemine müsaade edilmesi bile başlı başına büyük bir sorundur. Ellerinde gamalı haç’ı andıran paçavralarla “Türken Raus” (Türkler dışarı), “Auslaender Raus” (yabancılar defolun) benzeri sloganlarla Alman caddelerini, alanlarını kullanıyorlar. Buna geçit veren zihniyet demokrasi komedisinin ardına sığınarak kendini savunuyor. Kamplarında silahlı eğitim gören gürüh ellerinde süs olsun diye silah taşımıyor! Bunu bilen Alman devleti silah taşımayı zorlaştıran yasal değişikliklere gideceği yönlü açıklamalarda bulunuyor. Peki, bu yeterlimi? Faşistler zaten kanun tanımaz teröristlerdir.

Neonaziler ve rasist örgütler legal alanda yabancı ve Türk düşmanı aşırı sağcı AFD’yi desteklemekte ve PEGİDA’nın eylemleri içinde de yer almaktadırlar. Bu iki oluşumun Almanya’daki yabancıları hedef alan faaliyetlerinin durdurulması hayati önem taşıyor. Seçim zamanı Türkleri hedef alan bir sürü Neonazilerin ve ırkçıların AFD’ye destek sunmaları göz ardı edilemez. Burada bir parantez açalım; Alman milliyetçiliğinin okşanması yönündeki eğilimler son tahlilde Neonazileri güçlendiriyor. Alman milliyetçiliği ile Türk milliyetçiliği birbirine karıştırılmamalı. Emperyalist Alman milliyetçiliği saldırgandır ama Türk milliyetçiliği vatanseverdir.

Geçenlerde Doğu Almanya’nın Thüringen Eyalet seçimleri sonrası gerçekleşen liberal parti FDP, Hristiyan Demokrat Parti (CDU) ve Almanya Aleternatif Partisi (AFD) üçlü koalisyonu büyük tartışmalara neden oldu. Bunun üzerine Almanya’da kıyamet koptu! Almanya Şansölyesi Frau Merkel koalisyona karşı çıktı ve koalisyonu tebrik eden bakan yarıdımcısı Christian Hirte’yi görevden aldı. CDU’nun Başkanı Annegret Kramp-Karrenbauer (AKK) zehir zemberek bir açıklamada bulunarak AFD’yi hedef aldı ve seçimlerde CDU’nun başbakan adayı olmayacağını söyledi. Bununlada yetinmeyen Frau Karrenbauer gelecek CDU Kongresinde parti başkanlığınıda bırakacağını açıkladı. Hanau katliamı üzerine yaptığı açıklamadada AFD’ye karşı çıkmasında ne kadar haklı olduğunu söyledi. Tüm bu gelişmeleri Federal Almanya Anayasayı Koruma (Bundesverfassungsschutz) örgütünün dikkate alması gerekmezmi? Irkçı/faşist Neonazilerin desteğini alan ve Almanya’da güçlenen bu parti daha ne zamana kadar çalışmalarını sürdürecek?

HANAU KATLİAMI

Hanau’da ki katliamı gerçekleştiren 43 yaşındaki Tobias Rathjen üzerine yayınlanan haberlerde örgüt ve silaha dikkati çekiliyor. Irkçı/faşist örgütlerin silah temini için çalışmalarını yoğunlaştırdıkları ve silahlı eylemlere daha sık başvuracaklarını kayıt altına alan Alman polisi ve Federal Kriminal Dairesinin ne zaman harekete geçeceği belli değil! Her olay sonrası buna benzer tespitler ve açıklamalar yapılır ve sonrada olay soğutulmaya koyulur. Bu taktiğin artık bir işe yaramadığını Alman devletinin görmesi ve gerekli yasal girişimlere hemen başlanması gerekiyor. Bu da yetmez; ırkçı/faşist yeraltı örgütlerini dağıtmak ve onların çalışmalarını görmezden gelen devlet görevlileri ve benzerlerine karşıda önlem alınması kaçınılmazdır.

Faşist örgütlerin dağıtılmaması halinde daha büyük eylemliliklere ve hatta iç savaşı andıran girişimlere başvurmaktan çekinmezler. “Hitler yasalarına” itaat çerçevesinde hareket edenlere siz demokrasi adı altında yasaları uygulayamazsınız ve zaten kendileri uymazlar, uymuyorlar.

Hanau’da gerçekleştirilen ırkçı saldırı birkaç gün Alman medyasında işlenecek ve ardından sönümlemeye bırakılacak. Gündem hemen ve planlı bir şekilde değişecek. Yaşanan olay ise tüm acılara rağmen unutulmaya bırakılacak. İşte burada Türk toplumunun öncülerine görev düşüyor. Sorunu gündemde tutmak ve olabildiğince kurumları ırkçılara karşı daha sert önlemler almaya zorlamak gerekiyor. Aksi halde gelecekte yaşanacak daha vahim olaylara kapı aralanmış olacak.

AÇIKLAMALAR

Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’in olay yerindeki konuşması katılanlarca olumlu karşılandı. Saldırıyı lanetleyen ve “korkunç” olarak niteleyen Sayın Steinmeier’in Hanau’ya gelmesi önemli bir mesaj olarakta algılandı.

Almanya Başbakanı Andrea Merkel’in “Irkçılık zehirdir, nefret de zehirdir ve bu zehir toplumumuzda vardır” sözleri yerinde ve sağduyuyu çağrıştırıyor. Frau Merkel’in Doğu Almanya doğumlu olması ve sosyalist iklimde yetişmesini göz ardı etmemek lazım! Ayrıca Sayın Merkel Alman siyasetinin olumlu ve iyi bir politikacısı olarak tarihe geçecektir.

Alman partilerinin ve devlet yetkililerinin art arda açıklamaları yerindedir ve bu açıklamalar saygıya değerdir. Ancak her zamanki gibi sadece açıklamalarla yetinilecekse o açıklamaların hiçbir hükmü kalmayacaktır. Her saldırının ardından belirtilen üzüntüler söz olmaktan öte anlam taşımaz. Beklentimiz Neonazi örgütlere ve her türden ırkçı/faşit örgütlere karşı Alman devletinin yapılması gerekeni yerine getirmesidir. Irkçı/faşist örgütlerin sözden, yasadan anlamadıkları bilindiği halde, demokrasi kelimesinin ardına sığınarak bu faşist şiddeti anladığı dilden bertaraf etmek ne vakit akıllarına gelecek?

Alman devleti tüm faşist örgütleri ayrıntısıyla biliyor ve tanıyor. Onların nefes alışlarını dahi kontrol edebilme tecrübesine sahip! Hiç kimse bizleri Alman devletinin ve Alman derin devletinin böylesi örgütler karşısında çaresiz kaldığına inandıramaz.

SOL PARTİNİN BÖLÜCÜ TAVRI

Almanya Sol Parti (Die Linke) Milletvekili Sevim Dağdelen dün katıldığı bir Alman televizyon kanalında Hanau’da yaşanan katliama ilişkin olarak söze şöyle başladı; “Ölenlerden biri Kürt ve ben bunu Kürt derneğinden öğrendim (PKK). Ölen kişi Türkiye’de ki baskılar nedeniyle Almaya’da mülteci olarak yaşıyordu” Peki bu neyin nesi? Hanau’da ki saldırıyı ırkçı/faşit örgüt mensubu gerçekleştiriyor ama PKK/PYD sevicisi ve savunucusu Sevim Dağdelen (Alman Parlamentosunda PYD’nin sembolünü açmıştı) durduk yerde Türkiye’yi hedef tahtasına oturtuyor.

Sevim Dağdelen’in mensubu olduğu Sol Parti’nin Eş Genel Başkanı Katja Kipping (Katya Kipping), Almanya'da iki nargile kafeyi hedef alan ırkçı saldırılarda ölenlerin çoğunun Kürt olduğunu belirterek sayfasından Türkçe, Almanca ve Kürtçe bir mesaj paylaştı: Wir trauern, Yas tutuyoruz, Em xemgîn in. Daha şimdiden saldırıyı başka yönlere çekerek ve etnik kimlikleri öne sürerek açıklama yapılması anlamlıdır. Biz mesajın hangi dilde yayınlanıp yayınlanmadığına bakmıyoruz. Türkiye Kürtçeleride Anadolu dillerindendir ve bizimdir. Ancak, her platformda Türkiye’nin etnik ve dini hassasiyetlerini kaşıyarak Türkiye düşmanlığı yapanları görmezden gelemeyiz. Sol Parti yöneticileri, Almanya’da, PKK başta olmak üzere değişik adlar altında faaliyet sürdüren örgütlerin etkinliklerinde sıkça boy gösteriyor.

Hanau saldırısını sulandıran Sol Parti, Sevim Dağdelen üzerinden Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın arasına nifak tohumu ekmektedir. Almanya’da ne kadar Türkiye karşıtı örgüt varsa onların destekçisi durumundaki Sol Parti Hanau katliamını kullanarak Türkiye’ye saldırıyor.

YETER ARTIK

Almanya’da Almancadan sonra en çok konuşulan ikinci dil Türkçedir ve Türkler Almanlardan sonraki en kalabalık topluluktur ve bu gerçeği değiştiremezsiniz. Türkler Almanya’da kalıcıdır. Yabancı statüsü yerini göçmenliğe bırakmıştır ve artık gastarbeiter (misafir işçi) değillerdir. Onlar Alman ekonomisinin her yerinde ve her kademede görev almaktadırlar. Buna rağmen hala yabancı olarak görülmeleri ‘ırkçılığın’ başka bir boyutunu göstermesi açısından önemlidir.

2007 yılında başlayan NSU davasındaki zaaflar ve delil karartma başta olmak üzere pek çok olgunun hasıraltı edilmesi, Alman istihbaratının bu konuda bilgileri yeterince paylaşmaması Hanau katliamı üzerine vatandaşlarımızı tereddüde düşürüyor. Ölenler, ölüm yıldönümlerinde sembolik olarak anılır ve bir müddet sonra unutulur gider! Almanya’da yaşayan göçmen vatandaşlarımız esas olarak böyle düşünmektedir.

1990’lı yıllarda kapatılan Neonazi örgütler, NSU vb yapılanmalarda doğrudan yer alarak bugünlere geldiler. Alman devleti söz üretmek yerine pratik çalışmalara yönelmelidir. Ne demişti Sayın Süleyman Demirel ” Lafla peynir gemisi yürümez”! O halde lafa değil fiiliyata bakma vakti geldi. Alman devleti üç sacayağından biri olan istihbarat servislerini Neonazi örgütlerin takibinde doğru olarak kullansaydı pek çok saldırıyı engelleyebilirdi. Özelliklede aşırı sağa eğilimli görevlileri bu alandan uzak tutmak ilk adımı oluşturabilir. Ayrıca, AFD ve PEGİDA’ya sempatiyle bakan memurlarında aynı şekilde Neonazi örgütlere karşı mücadeleden uzak tutulmalıdır. Aksi halde ırkçı/faşist yapılanmalara karşı mücadele zafiyete uğratılır. Faşistlerin ve aşırı sağcıların devletin kritik yerlerinde görev almaları engellenmelidir.

ALMANLARLA OMUZ OMUZA MÜCADELE

Neonazi tipi faşist örgütlerin hiçbir eylemine ve girişimine izin verilmemeli ve engellenmesi için gerektiğinde zor kullanılmalıdır. Zorun tarihsel rolüne uygun davranılmaz ise altında kalınır. Dün faşist yapılanmalara göz yumanlar bugün onun ceremesini çekiyor! Bu noktada BND (Bundesnachrichtendienst) ne iş yapar? BVS (Bundesverfassungsschutz) nerede? BKA (Bundeskriminalamt) neyle meşgul? Almanya’nın en güçlü güvenlik kuvveti Polis Teşkilatı niye zamanında tedbir alamıyor? Bu soruların yanıtları ne yazıkki ortada duruyor.

Neonazilere karşı Almanlarla omuz omuza mücadele etmek mecburiyettir. Her kim ki dar çevre anlayışıyla meseleye yaklaşırsa hata yapar ve ırkçıların ekmeğine yağ sürer. Almanya’da Alman, Türk, İspanyol, Macar vb vb dosttur ve birlikte omuz omuza faşistlere direnilmelidir. Tersi eşyanın tabiatına aykırıdır.

Türk toplumunun Almanya’daki birincil eksikliği güçlü örgütlenmeye sahip olamamasıdır. Alman Yasaları çerçevesinde büyük konfederasyonlar, federasyonlar, dernekler kuramamaları faşistleri cesaretlendirmektedir. Kamplara ayrılmış topluluklar ayakaltında kalır. Bu bağlamda diğer yabancılarla ortaklaşarakta örgütlenmelere gidilebilir. Antifaşist platformların kurulması Alman devletinin Neonazilere karşı duruşunuda etkiler.

Türk toplumunu Türk/Kürt, Sünni/Alevi olarak bölen hatta etnik ve dini inançları kendi içinde de bölünmeye uğratan siyasetlere imkân tanımamak gerekiyor. Bölündükçe zayıflayacak bir topluluğun ırkçı/faşistlere karşı direncide o oranda azalacaktır.

SONUÇ YERİNE

Nationalsozialistischer Untergrund - NSU (Nasyonal Sosyalist Yeraltı) isimli Neonazi örgütün cinayetleri ve Türk işyerlerine saldırısı ile Hanau’da ki saldırılar Türklerin ticari hayatınıda olumsuz etkileyecektir. Bir işyeri sürekli saldırılara maruz kalıyorsa o işyerine müşteri gelmez.

Bu türden saldırıların artış göstermesi Türk toplumu içinde huzursuzluğu artıracak ve yerleşim yerleri olarak gettolaşma fikrini güçlendirecektir. Ev aradığında, bir işyeri açmaya çalıştığında Türklerin veya yabancıların yoğun yaşadığı mahalleleri tercih etmeye yönelecektir. Böylesi bir gelişmeden hem Türk toplumu ve hem de Almanlar yarar değil zarar görecektir. İki toplum arasındaki uyumun geliştirilmesi, bütünleşme (entegrasyon) yönünde adımların atılması getto ile değil karışarak mümkün hale gelir. Almanların ve Türklerin tarihten gelen dostluklarını pekiştirmek ve yanlış anlayışlara karşı ortaklaşa mücadele vermek Neonazilere karşı başarı getirir.

Almanya’da yaşayan vatandaşlarımıza T.C. devleti dünden daha fazla ilgi göstermeli ve kurumlarını daha aktif hale getirmelidir. Bir avuç FETÖ’cü ile PKK tipi bölücü örgütler ve bitme noktasına gelmiş sahte solcular dışında kalan tüm vatandaşlarımızı kucaklayan çalışmaları özendirmek hayati öneme sahiptir. Alman/Türk dostluğunu geliştiren ve yasalar çerçevesinde kalarak örgütlenmelere gitmek zaruridir. Üst çatı örgütleri inşa etmek ve meşru örgütler arası koordineyi sağlayacak mekanizmalar oluşturulmalıdır.

Türk toplumunun can güvenliği önceliklidir. T.C. Devleti yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğinin korunmasında üzerine düşeni layıkıyla yerine getirmek için harekete geçmeli. Vakit geçirmeksizin yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın yığılmış sorunlarının çözümünede yardımcı olacak “bakanlığın” oluşturulmasıdır. Eğer siz vatandaşlarınıza sahip çıkmazsanız, onlara elin adamı el atar ve paramparça eder.

Sonraki Haber