Almanya’nın yıldızını söndüren gerçek: Çalışana hibe, öğrenciye borç!

Korona salgını Almanya’da öğrencilerin sorunlarını daha da belirgin hale getirdi. Normalde hem okuyup hem çalışan gençler, işyerlerinin kapatılması sebebi ile zor günler geçiriyor. Çoğu dar ve orta gelirli ailelerden gelen yaklaşık 3 milyon öğrencinin 750 bini işini kaybetmiş durumda

Korona salgını tüm dünyayı olduğu gibi Almanya’yı da etkisi altında tutmaya devam ediyor. Ülkede 16 Mart’tan beri olağanüstü durum hakim. Hatta alınan tedbirler artık öylesine bir dönüşüm sağlamış ki, kamuoyu bugünlerde hayatın normale dönmesini bile tartışıyor. Üniversitelerde dersler geçtiğimiz hafta başladı fakat öğrencilerin tartışma konusu sadece dersleri değil. Gençliği geçim kaygısı sarıp sarmalamış durumda.

Salgın, Almanya’da öğrencinin sorunlarını daha da belirgin hale getirmiş durumda. Kapatılan iş yerleriyle geçimini sürdürmek için çalışmak zorunda olan gençlik sıkıntılı günler yaşıyor. Daha Nisan ayının başına kadar yaz döneminin nasıl geçeceği merak konusuydu. Öğrencinin yararına olacak farklı modeller üzerinde tartışılırken üniversitelerin ay sonunda açılacağı duyuruldu. Dersler için çözümün adı video konferans yoluyla uzaktan eğitim oldu fakat birçok öğrencinin geçim sorunu hala devam ediyor.

2008’DEN BERİ EN BÜYÜK KRİZ

Korona salgını, neoliberal Batı dünyasının asıl yüzünü ifşa etti. İngiltere’nin ‘sürü bağışıklığı’ modeli, ABD’nin insana düşman sağlık sistemi, Güney Avrupa ülkelerinin Avrupa Birliği’nden umudu kesmeleri birkaç haftadır Avrupa’nın gündeminde. Tüm ülkelerle kıyaslayınca yine en iyi durumda olan ülke ise Avrupa’nın lokomotifi konumundaki Almanya. Vaka sayısı yüksek fakat toplumda da ciddi bir duyarlılık var. İlk başlarda hem federal hem eyalet hükümetleri her ne kadar tehdidin büyüklüğünü göz ardı etmiş olsalar da 16 Mart’tan bu yana hayat durmuş durumda. Fakat salgınla mücadeleye rağmen varlığını ekonomik büyümeye dayandıran Almanya, kriz tehlikesiyle dize gelmiş gibi gözüküyor. Öyle ki önceki gün, siyaset ve ekonomide yön belirleyici vasfa sahip Ekonomi Araştırmaları Enstitüsü (Ifo) Başkanı Clemens Fuest beklenenden daha yüksek bir ekonomik düşüş yaşanacağını açıkladı. Münih merkezli Ifo, Almanya geneline yönelik her ay bir ticari iklim endeksi hesaplıyor. Yöntemi, Almanya genelinde farklı sektörlerdeki şirketlerin ekonomik durumu ile ileriki altı aya ilişkin beklentilerin form üzerinden tespiti. Çıkış noktası olarak 2005 yılının ortalama oranı kabul ediliyor. Açıklanan son verilere göre mart ayında 85,9 olan oran nisan ayında 74,3 puana geriledi. Bu gösterge, 2008 ekonomik krizinden sonra oluşan en düşük seviyenin de çok daha altında (84,6).[1]

İŞSİZLİKTE TEDBİR DİNLEMEYEN ARTIŞ

Büyük şirketlerin durgunluğu, Almanya’ya maske zorunluluğunu dayattı. Hafta başından beri toplu taşıma kullanımı ve alışverişlerde maske taşımamanın cezai yaptırımı uygulanıyor. Bugünlerde Volkswagen’in yeniden üretime başlaması tartışılıyor fakat tedbirler sadece büyük şirketleri değil, irili ufaklı herkesi, küçük üreticiyi ve esnafı da zorluyor. Öğrencilerin yoğunlukla çalıştığı restoran, dükkan ve benzeri işletmeler alınan tedbirler kapsamında kapatıldı. Birçok işyeri düşen gelirlerden dolayı işçi çıkarmak zorunda kaldı. Çoğu sektörde işçi alımı durduruldu. Deutsche Welle’nin 28 Nisan tarihinde yayınladığı bir haberde Ifo iş barometresinin önceki aya göre 93,4 puandan 86,3 puana gerilediği belirtiliyor. Farklı sektörlerdeki üç aylık eleman planlamalarını ölçen iş barometresi adeta Almanya’da işsizliğin habercisi gibi. Bugünlerde işsizlik daha da arttı. Halbuki Federal Hükümet önceki haftalarda tam da bu durumu engellemek için kısa çalışan ödeneği koşullarını hafifletmiş, işverene ve işçiye farklı kolaylıklar sağlamıştı. Buna göre çalışmadığı saatlerde alması gerektiği maaşın yüzde 60’ını, çalışan kişi evliyse yüzde 64’ünü devlet karşılıyor.

Öğrencilerin ise genel itibariyle büyük bir çoğunluğunun geçimini sağlamak için çalışmak zorunda olduğu biliniyor. Çoğu öğrenci, kısa çalışan ödeneğinden faydalanamıyor, dolayısıyla işveren maaşları çalışan öğrenci ile imzalanan sözleşmeye göre tam ödemek zorunda. Bu da çoğu işyeri için zorluk barındırıyor. Bugüne kadar çoğu dar ve orta gelirli ailelerden gelen yaklaşık 3 milyon öğrencinin 750 bini işini kaybetmiş durumda.[2] Peki kim bu öğrenciler?

TAŞRADAN GELEN KATOLİK İŞÇİ KIZI

1950’lerin Almanya’sı savaş sonrası yıkıma karşı kapitalist gelişmenin ülkesi olmuştu. Bu suretle beşeri sermaye de değer kazanıyordu. Orta ve yüksek öğretimde gerçekleşen değişiklik, Alman siyasetçi ve sosyolog Ralf Dahrendorf’un da bir tezine dayanak oluşturuyordu. Artık sadece şehirli zengin zümrenin çocukları değil, eğitimsiz ailelerin çocukları da daha yüksek eğitim alacaklardı. Dahrendorf bu eşitsizlikleri “taşradan gelen Katolik işçi kızı” tabiriyle tanımlamaya çalıştı. Öyle ki, eğitimde gelişen değişiklikler ile Hristiyan Demokrat merkezli hükümetin muhafazakar siyaseti, 1960’ların sonunda hükümet değişikliğine yol açtı. Savaş sonrası Alman tarihinde ilk defa Sosyal Demokrat SPD, Başbakan çıkardı.

Willy Brandt’ın başbakanlığının yüksek öğrenimdeki izleri hala duruyor. Dönemin SPD-FDP koalisyonu ile birlikte Almanya genelinde işçilerin yoğun yaşadığı merkezler ve daha küçük şehirlerde de üniversiteler kuruldu. Orta eğitimdeki geçiş de oluşturulan karma okullar sayesinde üçlü eğitim modeli içindeki geçişler kolaylaştı. Bu sayede artık her yıl dar gelirli ailelerin çocuklarının eğitim hayatındaki başarılarına tanık oluyoruz. Yaklaşık 3 milyon öğrencinin çoğu artık dar ve orta gelirli ailelerden gelen gençler, üstelik çoğu da yabancı kökenli. Aralarında çalışanların oranı ise yüzde 70 civarlarında. Geçimini sağlamak isteyen öğrencinin ihtiyaç duyduğu miktar ortalama 950 Avro.

AKIŞI DURAN GEÇİMKAYNAKLARI

Öğrencinin geçimi için farklı imkanlar da var aslında. Geliri düşük ailelerin çocukları, özellikle ayrı eve çıkmaları durumunda devlet yardımı alabiliyorlar. 1971 yılında Brandt hükümetinin çıkardığı Federal Eğitim Destek Yasası teşviki (BAföG), öylesine şartlar öngörüyor ki, üniversiteyi uzatmak ya da iş bulmak da dahil olmak üzere en küçük değişiklikte öğrenciye olumsuz yansıyor. BAföG’ün sağladığı miktar çoğu öğrencinin geçimine yetmiyordu. 2019/2020 döneminde bu miktar artırıldı fakat yarısı bu miktarın yarısı borç olduğundan dolayı borçlanma da bununla birlikte artmış oluyor. Kısmen ailelerinden destek de alsa, öğrenci büyük ölçüde çalışmak zorunda kalıyor.

Her öğrenci BAföG’den faydalanmıyor, nitekim öğrencinin üniversiteden sonraki hayatının büyük bir kısmı, alınan miktarın yarısı kredi olduğundan dolayı ilgili kısmı geri ödemekle geçiyor. Çalışamayan bir öğrenci için seçenekler ise iç açıcı değil, nitekim dayatılan çözümlerin hepsi, farklı yerlerden gelen krediler. Bu kapsamda öğrenci, Alman Devlet Kalkınma Bankası’nın düşük faizli kredilerinden faydalanabiliyor. Üniversitelerin sosyal kurumlarının faizsiz kredi destekleri de bir yöntem. İstisnai durumlarda çalışamayan öğrencilere borç olarak işsizlik parası bile veriliyor.

SOSYAL DEVLET NEREDE?

Üretim fazlası ve markalarıyla Avrupa’nın lokomotifi olan Almanya, geleceğini açlık sınırında yaşatıyor. Harcamaların büyük çoğunluğu ev kirası ve gıdaya yönelik fakat düşük gelir miktarı öğrenciyi bir hayli zorluyor. Geçim sıkıntısından dolayı üniversiteyi bırakma oranı ise yüzde 20’ye yakın. Korona krizi bu sorunu daha belirgin hale getirmiş durumda fakat dayatılan çözümlerin hepsi borçlanmaya yönelik. Üniversite hayatı boyunca bir öğrencinin borçlandığı miktar yaklaşık 10 bin Avro. Borçlanan öğrenci oranı ise yüzde 60’tan fazla.[3] Gerçi geri ödeme imkanlarının çoğu öğrenci dostu şartlar taşıyor fakat üniversite sonrası işsizlik ya da düşük gelirli bir yerde çalışma imkanı bir hayli fazla. Yani Almanya’nın eğitim sistemi hayatta kalmak için bireyciliği dayatıyor.

ÖĞRENCİNİN TALEBİ

Öğrencinin bu durumu, Eğitim Bakanı Anja Karliczek’in de gündeminde fakat nasıl bir çözüme varılacağı belli değil. Salgınla birlikte düşen gelirlerden dolayı birçok öğrenci ailelerinden de destek alamıyor. Önceki günlerde Bakan Karliczek, karşılıksız ödenek ihtiyacını sesli olarak düşünmüştü fakat hükümet bununla da pek alakadar gibi durmuyor. Hala netlik kazanmamış olmakla birlikte üzerinde çalışılan imkan yine faizsiz bir devlet kredisi fakat gelecek çözümün öğrenciyi borçlandırma tehlikesi düşündürüyor. Öğrencilerde hakim olan belirsizlik ise endişe yaratıyor, nitekim ay sonu geldi ve hayatını daha eline alacak gençlik borçlu yaşamak istemiyor. Öğrencinin talebi ise açık: kriz dönemleri için fon oluşturulmalı, karşılıksız ödenek sağlanmalı.

DİPNOTLAR

[1] https://www.zeit.de/wirtschaft/2020-04/coronavirus-wirtschaftskrise-deutsche-unternehmen-geschaeftsklima-ifo.
[2] https://www.bafoeg-rechner.de/Hintergrund/art-2353-soforthilfe-als-darlehen.php.
[3] https://www.unicum.de/de/archiv/studienfinanzierung-zwei-drittel-aller-studenten-sind-nach-dem-studium-verschuldet.
Sonraki Haber