Almanya’ya göçün 60. yılı ‘Geleceği genç nesiller kuracak’
Almanya’ya iş gücü göçünün 60. yılı sebebiyle, Goethe Üniversitesi Uluslararası Öğrenci Bürosu’nda danışman olarak çalışan ve Uluslararası Frankfurt Türk Film Festivali’ni kuran Hüseyin Sıtkı ile keyifli bir röportaj yaptık
- Bu yıl göçün 60. yılını kutluyoruz. 60 yıl önce ilk misafir işçiler ellerinde bavulları, arkalarında sevdiklerini bırakarak hiç bilmedikleri bir ülkeye, Almanya’ya çalışmaya geldiler. Aslında niyetleri birkaç yıl çalışıp, para biriktirip ülkelerine geri dönmekti fakat dönemediler. Önce çocukları, sonra torunları oldu. Şimdi o çocuklar, sanattan siyasete, bilimden spora kadar her alanda çalışıyorlar. Bu da bizi çok gururlandırıyor. Göçün 60. yılı olması sebebiyle Avrupalı Türklerin başarı öykülerini anlatacağımız bir yazı dizisi hazırlamaya karar verdik. Bugün sizinle ilk röportajımızı yapıyoruz. Bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Sizi okurlarımıza daha yakından tanıtmak açısından, biraz kendinizi anlatır mısınız? Hüseyin Sıtkı kimdir, nerede doğdu, kaç yıldır Almanya’da yaşıyor ve neler yapıyor?
Almanya’ya göçün 60. yılını kutladığımız böylesi anlamlı bir dönemde bana gazetenizde yer verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Ben aslında 60’larda gelen ilk misafir işçi tanımlamasına girmiyorum fakat tam 41 yıldır Almanya’da yaşıyorum. 1980’li yıllarda okumak için Frankfurt’a geldim. O tarihten bu yana da Frankfurt’ta yaşıyorum. Ankara’nın Gölbaşı’na bağlı Bahçeköy’de doğdum. Sekiz kardeşten biriyim. Babamı küçük yaşta kaybettim. Annem bizleri büyüttü. Almanya’ya geldikten sonra dil eğitimi aldım. Ardından Frankfurt’ta Alman filolojisi ve siyasal bilimler okudum. O dönem eş güdümlü iki bölüm birden bitirebiliyordunuz.
- Almanya’nın köklü üniversitelerindendir Goethe Üniversitesi. Ben de oradan mezunum. Siz aynı zamanda Goethe Üniversitesi’nde eğitmensiniz. Hangi bölümde çalışıyorsunuz?
Üniversiteyi bitirdikten sonra uzun bir dönem sosyal bilimler bölümünde asistan olarak çalıştım. Aslında Almanya’da bulunduğum 41 yılımın tamamını Goethe Üniversitesi’nde önce öğrenci, sonra da çalışan olarak geçirdim diyebilirim. Şu anda Uluslararası Öğrenci Bürosu’nda danışman olarak çalışıyorum. 90 farklı ülkeden gelen yabancı öğrencilere lisans, yüksek lisans ve doktora konusunda danışmanlık veriyorum, yol gösteriyorum. Yabancı öğrencilerin üniversiteye kabulü konusunda karar verenlerden biriyim.
‘FARKLILIKLAR ÜZERİNE KONUŞMAYI HEDEFLEDİK’
- Aynı zamanda Uluslararası Frankfurt Türk Film Festivali’nin kurucususunuz. Bu yıl 21. kez gerçekleşen Uluslararası Frankfurt Türk Film Festivali, Frankfurt’un sınırlarını çoktan aştı, Almanya’da ve hatta Türkiye’de de çok bilinen bir festival haline geldi. Uluslararası Frankfurt Türk Film Festivali’nde yaşam boyu başarı ödüllerini alanlar arasında önemli sanatçılarımız vardı. Biraz entegrasyon konusuna değinmek istiyorum Hüseyin Bey. Almanya’da hâlâ tek taraflı entegrasyondan bahsediliyor. Ancak dördüncü kuşak zaten tam anlamıyla Almanya’ya entegre oldu. Fakat 21 yıl evvel bunun eksikliği çok hissediliyordu. Çift taraflı entegrasyon önemliydi. Bu festival sayesinde Almanların Türkleri ve Türk kültürünü tanımalarına vesile oldunuz. Şunu merak ediyorum; neden böyle bir festival yapma ihtiyacı duydunuz? Arkasında yatan motivasyon göçe yani uyuma hizmet etmek miydi yoksa sanatı sevdiğiniz için mi festival fikri ortaya çıktı?
Aslında hepsinden birer parça var, isterseniz birlikte biraz açabiliriz konuyu. 60. yıl, göç, Türkiye’den Almanya’ya çalışmaya gelen insanlar, onların yaşamları, sosyal uyumları kapsamında düşündüğümüz zaman, bu tür çalışmaların önemi ortaya çıkıyor. Ben de dolaylı olarak o neslin bir parçası olduğum için yıllardır aynı sorumluluğu taşıyorum. Türkiye’den gelirken siyasi birikimimiz vardı. Toplumsal sorumluluğumuzun olması, kazanımlarımızı paylaşma isteği bizi sürekli bir şeyler yapmaya, elimizi taşın altına koymaya itti. Ancak bu şekilde içinde bulunduğumuz toplumda barış içinde yaşayacağımıza inanıyordum. O nedenle 80’li yıllarda daha çok Türkiye’ye yönelik olan siyasi çalışmalarımız, daha sonra yönünü Almanya’ya çevirdi. Almanya’da yaşıyorduk ve topluma farklı şeyler sunmamız ve daha fazla insana ulaşmamız gerektiğini düşünüyordum. İçinde bulunduğumuz toplumda, başta Almanlar olmak üzere farklı kültürlerden, farklı etnik kökenlerden insanlarla birlikte yaşamanın yolunu bulmamız gerekiyordu. Amacım buydu.
Bugün Frankurt’un yüzde 50’sini yabancı kökenli vatandaşlar oluşturuyor. 178 ayrı ülkeden insan yaşıyor ve 200’e yakın dil konuşuluyor. Edebiyat, siyaset ve kültür ile birlikte çok daha fazla anlam yaratılıyor. Bu sebeple 1999 yılında film festivalini gündemime aldım. Bir yıl boyunca içerik üzerine çalıştım ve 2000 yılında ilk festivalimizi gerçekleştirdik. Benim için festival yani film amaç değildi. Bunu kullanarak buradaki uyuma katkı sağlayacak bir platform oluşturmaktı. Amaç, farklılıklar üzerine konuşmayı sağlamak ve farklı kültürlerle iletişim kurmaktı. Bunu da sinemanın başaracağına inanıyordum. İlk yıllar festival olacağını düşünmüyorduk hatta “Sinema Günleri” adı altında sekiz filmle başladık. Festivalimiz çok ilgi gördü, Frankfurt Belediyesi de ilgi gösterdi, bizi desteklediler.
Müjde Ar, Ömer Vargı ilk konuklarımız arasındaydı. Sanatçılarımızın gelmesi festivalimize ilgiyi artırdı. Filmlerimizi Almanca alt yazıyla vermeye başladık, hedefimiz Türkçe bilmeyenlere ulaşmaktı. Üçüncü yılımızdan sonra “Sinema Günleri” olarak başladığımız etkinliğimize festival adını verdik. Sonrasında sergiler, paneller, kısa film ve belgesel gösterimleri arttı. Aynı zamanda yarışmalarımızla festival çok daha fazla insana ulaşmaya başladı.
- Uluslararası Frankfurt Türk Film Festivali’ne Almanların ilgisi nasıl?
Bugün Uluslararası Frankfurt Türk Film Festivali gerek Frankfurt Belediyesi’nde gerek Eyalet Parlamentosu’nda takdir ve ilgi gören bir festival haline geldi. Şu an festivalimiz yüzde 40’tan fazla yabancı izleyiciyle buluşuyor. Ayrıca Japonya Konsolosluğu’ndan Fas, Sırbistan, Hırvatistan Başkonsolosluğu’na kadar birçok yabancı ülkenin Frankfurt’taki konsolosluklarının da festivale ilgisi büyük.
‘GENÇLERE YATIRIM YAPILMALI’
- Uluslararası Frankfurt Türk Film Festivali ile Almanlar, daha doğrusu Hessenliler, Türk kültürünü, aile bağlarını festivalde gösterilen filmlerle daha yakından tanımış oldular. Bu yüzden uyuma katkınız çok büyük. Hüseyin Bey, sizin birçok ödülünüz de var, bunlardan bir tanesi çok dikkat çekiyor. Almanya’nın bir önceki Cumhurbaşkanı Joachim Gauck tarafından 2014 yılında Üstün Liyakat Nişanı aldınız. Bu, çok onur verici bir ödül. Üstün Liyakat Nişanı bu yıl Özlem Türeci ve Uğur Şahin’e de verildi. Okurlarımıza ödülün önemini anlatmak açısından, sorum şu: Almanya Cumhurbaşkanı bu ödülü neden size verdi?
Birçok sebebi var aslında. Benim asıl çalışma alanım üniversite, eğitimciyim. Diğer yaptığım işler, festival de buna dâhil, gönüllü yaptığım işler arasında. Festivali 21 yıldır yaklaşık 40 kişiye yakın gönüllü arkadaşımızla birlikte hazırlıyorum. Festival tamamen entegrasyona odaklı olduğu için böyle bir ödüle layık görüldüm. Benim için de Cumhurbaşkanı’nın daveti çok sürpriz oldu. Davetiyeyi ilk aldığımda birilerinin şaka yaptığını düşündüm. Fakat daha sonra durumun ciddiyetini anladım. Cumhurbaşkanı Joachim Gauck bizi iki gün misafir etti. Kendisine ödülü, Almanya’daki Türk toplumu için aldığımı söyledim. Festival aslında bu ödül dışında da birçok ödüle layık görüldü.
Genç arkadaşlarımız hiçbir zaman umutsuzluğa ve karamsarlığa kapılmasınlar. 60 yıl önce gelen büyüklerimiz bu ülkenin gelişmesine çok büyük katkı sağladılar. Son dönemde gelen göçmenlere, mültecilere verilen olanaklar, o dönemde gelen işçilerimize verilmemişti. Buna rağmen burada kaldılar, Almanya ekonomisinin kalkınmasına çok büyük katkı sağladılar. Bizlere düşen, onlardan daha iyi şeyler yaparak bu toplumun parçası olduğumuz bilincini kaybetmeden güzel işlere imza atmak. Hayatın her alanında, sosyokültürel, ekonomik ve özellikle siyasal alanda katılım göstermediğimiz sürece haklarımızı aramamız, sorunlarımıza çözüm bulmamız mümkün olmayacak. Türk toplumu siyasete uzak, gençlere yatırım yapılması gerekiyor.
- Hüseyin Bey, siz ayrıca Hessen Belediye Meclisi üyesisiniz. Yıllardır Sosyal Demok-rat Partisi (SPD) için çalışıyorsunuz. “Türk toplumu siyasete uzak, gençlere yatırım yapılması gerekiyor.” dediniz. Özellikle yabancı kökenli gençleri siyasete nasıl kazandırabiliriz ve son olarak gençlere önerileriniz nelerdir?
Sivil toplum örgütlerine çok büyük görevler düşüyor. Örneğin gençlerin, partilerin gençlik kollarına üye olmaları konusunda teşvik edilmesi gerekiyor. Ayrıca zamanı en iyi şekilde değerlendirmek çok önemli. Ben hep şöyle derim; bir gün 24 saat, bunun 8 saatini uykuya, diğer 8 saatini işe, kalan 8 saatini de siyasete ya da sevdiğimiz başka bir şeye ayırabiliriz. Çözüm basit; zamanı iyi kullanmak. Geleceği genç nesiller kuracak. Duyarsız kalmasınlar, toplumsal konularda etkin rol üstlensinler.