Amerika’nın olmadığı ülke: İran

İran’da büyük bir medeniyete, kültüre, insancıllığa ve emperyalizme meydan okumaya tanıklık ettim. Ambargoya boyun eğmeyenlerin ülkesinde pek çok değer hala korunuyor. Batı medyasının büyük saldırısı altındaki İran’a yönelik karalama oldukça fazla. Her Türk insanı İran’ı daha yakından tanımalı

Haziranın ilk haftasında İran’da bir hafta vakit geçirme fırsatım oldu. Beş tarihi şehri, Tahran, İsfahan, Kum, Rey ve Kaşan’ı gezdim. İlk kez geldiğim İran’da son 500 yıla tanıklık eden mekanları ve eserleri gördüm.

Adımımı ilk attığım andan itibaren gördüğüm en net şey şuydu: Ayetullah Humeyni önderliğindeki devrim, ülkenin tamamına yayılmış. Ülke ambargolara, ekonomik sıkıntılara ve emperyalizmin her türlü kışkırtmasına rağmen üreterek ayakta durmuş, kendi kültürünü yaşatmış ve bağımsızlıkta ısrar etmiş.

İRAN’IN YARATTIĞI ÖRNEK

İran’a gittiğimde Cumhurbaşkanı Reisi ve helikopter kazasında şehit düşen 7 devlet adamı için tutulan yas resmi olarak bitmişti. Ancak yasın etkisi sürüyordu.

Her yer siyah bayraklar, Reisi, Emirabdullahiyan ve diğer şehitlerin resimleriyle donatılmış.

Ayrıca 1979 Devrimi, İran-Irak Savaşı ve ABD’yle mücadele kahramanlarının resimlerini de ülkenin her yerinde görebiliyorsunuz. Her köşe başında Humeyni’nin resimleri ve sözleri, duvarlarda İran-Irak savaşı şehitleri ve tabi ki 2020’de ABD’nin şehit ettiği General Kasım Süleymani…

2020'de ABD'nin şehit ettiği General Kasım Süleymani'nin Tahran Vali Asr Meydanı'ndaki büstü.

1979’da şahlığa karşı, daha doğrusu ülkedeki Amerikan hegemonyasına karşı yapılan devrim bugüne kadar başarılı bir şekilde sürmüş. Ülkede birkaç ufak kalıntı dışında ABD’den eser yok. Hatta Batı’dan eser yok… Ülkede Batı menşeili araba sayısı çok az. Batı mimarisini taklit eden binalar neredeyse yapılmamış. Yeme içme, giyim, sokak kültürü, sanat… Hepsinde olabildiğince kendi ürünlerini üretmişler. ABD’li fast food firmaları yok, giyimde Avrupa markaları yok, gözünüze devasa reklamlar sokmuyorlar. Hatta ülkede reklamcılık anlayışı çok çok az diyebilirim. Batı kültürü empoze edilmiyor.

Bir hafta boyunca sürekli bunu düşündüm. Türkiye kültürel açıdan Batı’nın saldırısı altında. Ülkemizde hayatın her alanında Batı’nın etkin olduğunu daha iyi anladım. Kendi kültürümüzü ve toplumsal varlığımızı ayağa kaldırmak için büyük bir mücadeleye girmemiz gerektiğini düşünüyorum. İran bu konuda büyük bir örnek yaratmış.

Teoride emperyalizmden kurtulmanın yöntemlerini ve sonuçlarını düşünebiliyorsunuz. Ama İran’da bunu bizzat deneyimleyebiliyorsunuz: “Amerika’sız bir hayat mümkün!”

ANTİEMPERYALİST BİLİNÇ

Taksicisinden esnafına, sokaktaki sıradan halkından gençlere, öğrencilere kadar bütün insanlarda siyasi bilinç var. Herkesle ülkenin siyasetleri, ekonomisi ve dış politikası konusunda somut olgulara dayanarak konuşabiliyorsunuz.

Amerikan karşıtlığı toplumun geneline yayılmış. Ancak bu karşıtlık, salt bir düşmanlık değil. Siyasi bilinçle destekleniyor. Hemen hemen herkes ABD’nin İran’a ve bölgeye yönelik planlarının farkında.

1979 Devrimi'nde el konulan ABD Büyükelçiliği, bugün müze olarak hizmet veriyor.

Bindiğim bir takside şoför, Türkiye’yle İran’ın dost olduğunu söyledi ancak Türkiye’nin Filistin savaşı başladıktan sonra İsrail’le ticareti 7 ay sürdürmesini de eleştirdi.

Tabi ülkeye yönelik Amerikancı saldırı devam ediyor. Bu da gençleri kısmen etkiliyor. Batı’ya gitme eğilimi olan gençler var. Ancak bunlar toplumun tamamını kapsamıyor. Devrime bağlılık yüksek. Hatta Humeyni, sadece İran’ın değil tüm dünyanın en büyük devrim lideri olarak görülüyor.

Türkiye’ye dönmeden bir gün önce İran’da 10 yıldır yaşayan bir Türk arkadaşla uzunca sohbet ettik. İran’ın sosyolojik durumunu konuştuk. İran İslam Cumhuriyeti yönetimin temel anlayışının antiemperyalizm mi yoksa din mi olduğunu sordum. Bana “antiemperyalizm” yanıtını verdi.

İran, bağımsızlığı sağlamadan dini bir yönetim de kurulamayacağına işaret ediyor.

ABD Büyükelçiliği'nin girişindeki "Kahrolsun ABD" temalı resim.

EMPERYALİZME DİRENİRKEN ÜRETİMİ BÜYÜTME

İran’da yüksek miktarda hava kirliliği var. Başlıca sebeplerinden biri araba ve motosiklet sayısının fazla olması. Ülkede petrol sıkıntısı yok, benzin ucuz. Ayrıca ambargodan kaynaklı otomobiller de çok yeni değil. Mevcut araçlar ya eski ya da İran’ın kendi ürettiği markalar. Onlar da Batı’daki gibi lüksü öne çıkaran değil ulaşımı önceleyen araçlar olmuş. Araçlar düşük kaliteli ancak çoğu insanın alabileceği düzeyde. Dolayısıyla ülkede araç fazlalığı oluşmuş.

Ambargonun burada nasıl işlemediğini görebiliyorsunuz. İran, “Bize araç satmazsanız biz de kendi arabamızı yaparız.” diyerek birkaç marka yaratmış ve bol bol üretmiş. Ancak bu üretime, sadece yollardaki arabalardan değil hayatın içinde her an tanıklık edebiliyorsunuz. Özellikle gıda ürünlerinde bolluk mevcut. Hem geleneksel yiyeceklerinde hem fabrika ürünlerinde üretimin ne kadar yüksek olduğu anlaşılıyor.

Hayatını kaybeden Cumhurbaşkanı Reisi, yabancı ülkeleri, İran'a dikenli tel bile vermedikleri için eleştirmişti. Şimdi ülke nükleer enerji konusunda dahi çalışmalar yapabiliyor. Bu çok önemli. Bu yüzden bu alanda da ABD'nin tehdidi ve saldırısı altındalar. İran'ın nükleer çalışmaların başındaki fizikçi Prof. Dr. Muhsin Fahrizade, 2020'de suikastla şehit edildi. Onun da mezarını Tahran’dayken ziyaret ettim. İmamzade Salih Türbesi’ne gelen herkes Prof. Fahrizade için de dua ediyor.

Prof. Dr. Muhsin Fahrizade ve Devrim Muhafızları Komutanı Razi Musevi'nin İmamzade Salih Türbesi'ndeki mezarı.

Ülkeye yönelik ABD tehditleri devam ediyor. Ancak İran emperyalist baskı ve ambargoya karşı üretme iradesini sürdürüyor.

SOKAKLARDA İRAN KÜLTÜRÜ

Devrim ülkeden Amerikancılığı söküp atmış. İran’ın binlerce yıllık tarihi ve kültürü adeta ayaklanmış.

Sokaklarda yürürken İran sanatını, minyatürlerini görebiliyorsunuz. Bina duvarları boydan boya minyatürler, şehit resimleri, devrimi anlatan çizimler, İran tarihini anlatan grafitiler…

Tahran'daki binalarda İran kültürünü ve tarihini anlatan minyatürlere rastlayabilirsiniz.

Binaların yapımında hala sarı taşların kullanılması güzel bir görüntü oluşturuyor. Tahran, İsfahan veya Kum’da dolaştığınızda Batı Asya coğrafyasına geldiğinizi hissediyorsunuz.

İran’da gezerken en çok, kendi kültürümüzün etkisinin ne kadar azaldığını düşündüm. İran, ambargoyu fırsata çevirmiş ve şahlık döneminde yozlaşan kültürü 1979’da yıkmış. Bizim de ülkemizdeki Batı taklitçisi kültürü yıkmamız, kendi kültürümüzü daha fazla öne çıkarmamız gerekiyor.

TARİH VE MÜCADELE BİLİNCİ

İran’daki son günümde Kutsal Savunma Müzesini gezdim. Burada İran Devrimi ile Irak-İran savaşını anlatan çarpıcı eserler var. Savaşta kullanılan tanklar, uçaklar, silahlar müzede sergileniyor.

Irak’ın işgal sırasında İran şehirlerini bombalaması da canlandırılmış. Bir odaya giriyorsunuz, karşınızdaki ekranda bombalama anının videosunu izliyorsunuz, üzerinde durduğunuz platform da bombalamayla eş zamanlı olarak şiddetli şekilde sallanıyor.

Başka bir odaya giriyorsunuz. Odanın sıcaklığı yaklaşık 50 derece… Başka bir odaya giriyorsunuz, sıcaklık sıfıra yakın… İranlıların savaşta hangi hava şartlarında nasıl savaştığını ziyaretçilere yaşatıyorlar.

İran sokaklarında olduğu gibi burada da en çok gözünüze çarpan, şehitler… İran, şehitlerine fazlasıyla sahip çıkıyor. Müzede en çok yer onlara ayrılmış. Müzenin bir bölümünde şehitlerin isimlerinin verildiği cadde ve sokak tabelaları, duvarlara yerleştirilmiş. Müzede görevli bir kadın, “Cadde ve sokaklara şehitlerin isimlerini bilerek veriyoruz. Yeni nesle onların mücadelesini aktarmak istiyoruz. Bu şekilde onları yaşatmış da oluyoruz.” diye anlattı.

Açıkçası bizim de Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı gibi önemli savaşlarımızı böyle canlı bir anlatımla sunmaya ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Bu yöntem hem savaşları etkili bir şekilde aktarabiliyor hem de gençlere bir tarih bilincini verebiliyor.

İbret Müzesi olarak hizmet veren işkencehanede tutuklulara yapılan işkenceleri gösteren bir bölüm.

Benzer şekilde İbret Müzesi ve ABD Büyükelçiliği müzesi de bu mantıkla kurgulanmış. Bu müzeleri gezdiğiniz zaman 1979 İran Devrimi’nden önce yaşananlar sizi oldukça etkiliyor.

İbret Müzesi, şahlık rejiminin işkencehanesi… Şaha muhalif isimler, 1979’dan önce burada hapsedilerek çeşitli işkencelere maruz bırakılmış. Tahran’ın merkezindeki bu yapı Almanlar tarafından yapılmış. Ses yalıtımı o kadar yüksek ki içeride işkenceye uğrayan mahkumları dışarıdan kimse duymuyor.

İran Devriminin önemli isimlerinden Ali Şeriati, İran İslam Cumhuriyeti Rehberi Seyyid Ali Hamaney, İran Cumhurbaşkanlarından Rafsancani de bu işkencehanede tutuklu kalanlar arasında.

Ayetullah Seyyid Ali Hamaney'in işkencehanede kaldığı hücre ve Hamaney'in balmumu heykeli.

Bizim tarihimizde de benzer işkencehaneler vardı. İstanbul Eminönü’nde Gladyo’nun kullandığı Sansaryan Han, Kadıköy Göztepe’deki Ziverbey Köşkü, Osmanlı’nın son dönemindeki Bekirağa Bölüğü… Buraları benzer şekilde müze yapabilsek çok etkili olurdu muhtemelen.

‘TÜRKÜM’ DEYİNCE GELEN MUTLULUK

İran'da 20-30 milyon arası Türk nüfusu olduğu var sayılıyor. Ülkede Farsça bilmeseniz bile “Türk müsünüz?” diye biri mutlaka soruyor ve “Türküm” yanıtını verince hemen bir sohbet başlıyor.

İranlılar Türkleri çok seviyor. Bu sevgiyi ilk andan itibaren hissedebiliyorsunuz. İki ülke toplumunun tarihsel birlikteliği bugüne kadar gelmiş. Kardeşlik devam ediyor. İran’da kendinizi kesinlikle yabancı gibi hissetmiyorsunuz. Bu duygu anlatılmaz, yaşanır. Bir taksiye bindiğinizde Tebrizli birine rastlamanız, bir esnafa gittiğinizde Erdebilli biriyle karşılaşmanız, yemek yediğiniz bir restoranda garsonun Türk çıkması kaçınılmaz.

Özellikle Türk milleti olarak İran’ı ve İranlıları daha yakından tanımaya ihtiyacımız var. Tarihimiz, kültürümüz, insanımız, coğrafyamız bir. İki ülkenin birbirine ihtiyacı var. İki toplumun daha fazla birlikte olmaya ihtiyacı var.

1937'de Sadabad Paktı'nın imzalandığı Sadabad Sarayı'nda anlaşmayı anlatan tablo.

Ambargonun ve emperyalist saldırganlığın fazla olduğu bu ülkeye yönelik yalan bilgiler de çok fazla. Bunu bizzat gittiğimde de gördüm. Bir dönem moda olan “Yallah İran’a” sözüne neden olan sözde “gerici” yaftalamasının burada hiçbir karşılığının olmadığını gördüm. İnsanlar o kadar hoş sohbet, samimi, yardımsever, insancıllar ki Batı’nın dayattığı bencillik, bireycilik, kibir burada neredeyse hiç yok. İran’dan öğreneceğimiz çok şey var.

Tahran’da evinde kaldığım, birlikte vakit geçirdiğim arkadaşım, kardeşim Gürkan Demir’e ve İsfahan yolunda bana mihmandarlık eden İranlı Cihangiri kardeşime de ayrıca teşekkür ederim. Onlar geziye daha da anlam kattı.

İran Devrimi önderi Humeyni'nin Kum şehrindeki evi.
Safevi Hanedanı dönemi inşa edilen ve UNESCO Dünya Mirası listesine alınan Nakşı Cihan Meydanı.
İran şehitlerinin resimlerini, şehir merkezlerinin önemli noktalarında görebilirsiniz.
Kudüs'ün kurtuluş mücadelesini anlatan bir resim. (Tahran Filistin Meydanı)
Kaçar Hanedanı döneminde inşa edilen Gülistan Sarayı (Tahran)
Sonraki Haber