Anayasa'da Aleviliğin ne işi var? İstanbul Horasan Erenleri Cemevi Derneği: ‘Alevilerin en büyük anayasal güvencesi laikliktir’
İstanbul Horasan Erenleri Cemevi Derneği’nin düzenlediği ‘Yeni Anayasa ve Alevilik’ panelinde konuşan hukukçular, ‘Anayasa’da Alevilik yasal bir statü almalı mı?’ sorusuna eğildi. Aleviliğin ve diğer mezheplerin laikliğin güçlendirilmesiyle güvence altında olacağı vurgulandı
İstanbul Horasan Erenleri Cemevi Derneği, yeni anayasa tartışmalarının olduğu bu süreçte önemli bir panele imza attı. Panelde hukuk uzmanları ve Alevi kanaat önderleri konuşmalar yaptı. ‘Yeni anayasa hazırlanırken Alevi-Bektaşi toplumunun ihtiyaçları” masaya yatırıldı. Anayasada Alevilik tanımı yapılsın mı yapılmasın mı tartışması masaya yatırıldı. Alevilerin en büyük güvencesinin laikliğin güçlendirilmesi olduğu saptandı.
Panel dün Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi’nde yapıldı. İki oturumdan oluşan panelin ilk bölümünde Avukatlar Hüseyin Özbek, Metin Tarhan ve Erdem Cömert konuştu. İkinci oturumda ise Alevi kanaat önderlerinden İstanbul Horasan Erenleri Cemevi Derneği Başkanı Ali Rıza Özkan, Seyit Pir Harun Nurdede Ocağı Kırklar Cemevi Başkanı Baki Güngör ve Avrupa Alevi Düşünce Derneği Başkanı İsmet Abbasoğlu görüşlerini aktardı. Panelde ‘yeni anayasa’ gündeminde Alevi-Bektaşi toplumunun ihtiyaçları çerçevesinde yasal düzenlemelerin yapılabilmesine olanak sağlayacak değişiklikler konusuna odaklanıldı.
Paneli Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ethem Sancak ve MKK Üyesi Em. Deniz Kurmay Albay Halil Özsaraç da takip etti.
‘HUKUKİ BİR ÇERÇEVEYİ UYGUN GÖRMÜYORUM’
Eski Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı Avukat Hüseyin Özbek, şu ifadeleri kaydetti:
“Anayasal metin son derece kısa: ‘Madde 136; Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek özel kanunda gösterilen görevleri yerine getirir.’
“Türkiye'de inanç üzerinden bir ayrışmayı, mezhepler üzerinden bir boğazlaşmanın sahası haline getirme stratejisinin belki en çarpıcı denklemi Madımak ve Başbağlar’dı. Bu anlamda anayasada Aleviliğin tanımlanması, Aleviliğin hukuki bir çerçeveye oturtulmasını ben kendi açımdan uygun görmüyorum. Bunu anayasal hüküm haline getirirseniz bir kapı açılır. Buradan çok fazla ummadığınız, beklemediğiniz, tahmin etmediğiniz şeyler girer. Bir kapı açılırsa kapatmak çok zordur. Burada değişik mezhepler, bin tane diyanet ortaya çıkar. Şu anda Diyanet İşleri Başkanlığını çok eleştiriyoruz. Ben de eleştiriyorum. Uygulamadaki birtakım hatalardan, hatadan da öte geçen şartlanmadan dolayı çok ağır biçimde eleştiriyorum. Ama Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırıldığı an, kurumsallık yok edildiği an, Menzil Diyaneti, İsmail Ağa Diyaneti ortaya çıkar. Başka bin tane diyanet ortaya çıkar. Bir bir parçalanma olur. Türkiye Yugoslavyalaşma sürecine sokulur.
“Sorun uygulamadan, politik şartlanmadan, politik bağnazlıktan kaynaklanıyor. Sorunun temeli bu. Bu anlamda anayasada farklı inançlara farklı yaklaşım yok. Anayasamızda Sünniliğin kutsanması, Aleviliğin yerilmesi yok. Bunlar fiili durumlar, uygulamada ortaya çıkan sorunlar. Laiklik, devletin dinler karşısındaki tarafsızlığıdır. Devlet, din referanslı olmamalıdır.”
‘TALEPLERİN KARŞILANAMAMASI BÜYÜK EKSİKLİK’
AK Parti MKYK Üyesi Avukat Metin Tarhan, AK Parti iktidarında Alevi toplumunun taleplerine devlet nezdinde kulak verildiğini anlatan bir konuşma yaptı. Tarhan şu ifadeleri kullandı:
“Milli bir devlet anlayışıyla kurulan cumhuriyetimiz kuşkusuz kurumlarla birlikte var olmaya çalışmıştır ve bugüne kadar da gelmiştir. Eksiklikleri de olsa en azından bugün bağımsız yaşayan bir ülkemiz var. Karar alabilen ve işleyen bir demokrasimiz, cumhuriyetimiz var. Dolayısıyla bu çok büyük bir ödül. Öte yandan dünya hızla bir değişime doğru gidiyor. Gerçekten de teknoloji yeni bir çağ, insan yeni bir evreye geldi. Bu çerçevede özellikle ekonomi temelli dünya ölçeğindeki anlaşmalar veya çıkışlar ulusları etkiliyor. Hatta önümüzdeki dönemde birçok devletin yok olacağı, birçok ulusun sıkıntı yaşayacağı bir süreç yaşanıyor.
“Bu çerçevede Cumhuriyetin kuruluşunda çok aktif bir rol almış ve yaşatılmasında tüm değerlerle birlikte her şeye rağmen özveride bulunmuş ve katkı sunmuş Alevilerin halen günümüzde hukuk nezdinde taleplerinin karşılanmamış olması büyük bir eksiklik. Ama atılan adımlar var.
“2009-2010 yıllarında devlet ilk kez Alevileri keşfetmeye, sorunlarını dinlemeye başladı. Bu dönemin devlet bakanı olan Faruk Çelik nezaretinde tüm sivil toplum kuruluşları, siyasiler, akademisyenler, herkesle tartışılan bir süreç oluşturuldu ve bir rapor yayınlandı. Alevilerin talepleri rapora çok net yansıdı. “Kamu hizmeti alımlarında Alevilere ayrımcılık yapıldı ve Aleviler anayasanın özellikle 10. maddesine aykırı davranılan süreçler yaşadı. Alevilerin temel sorunu eşitlik problemi. Alevilerin başka sosyolojik kesimlerle, devletle bir sorunu yok. Aleviler devletin asli unsurunu. Önce bu ayrımcılığın giderilmesi gerekiyor.
‘DEVLETİN ALEVİ HAFIZASI YOK’
“2022 Kasım'da bir idari birimimiz kuruldu. Bu idari birim çok değerli. Aleviler ilk kez devlette bir kapı buluyor. Eksiklikleri olabilir. Bu süreçte biraz çalışma yaptım. Alevilerle ilgili devletin bir hafızası yok. Kamu bürokrasisi ne yapacağını bilmiyor. Dolayısıyla şu veya bu şekilde arzuladığımız düzeyde olmasa da bir kapı açıldı.”
‘ALEVİLER İÇİN EN BÜYÜK GÜVENCE LAİKLİKTİR’
Vatan Partisi Hukuk İşleri Bürosu Başkanı Av. Erdem Cömert, anayasada Alevilik tanımının yapılması söylemlerini çok tehlikeli bulduğunu söyledi. Alevilerin en büyük anayasal güvencesinin laikilik olduğunu vurgulayan Cömert şöyle konuştu:
“Anayasa, Diyanet İşleri Başkanını kimin seçeceğini, ne iş yapacağını, çalışma işleyiş usulünü belirllemiş. ‘Genel idare içinde yer alır’ diye özellikle belirtmiş. Bu ne demek? Bu kanunla bile anayasa değişikliği yapmadan Diyanet İşleri Başkanlığına tüzel kişilik veremezsiniz. Yani kendi haline bırakamazsınız, genel idarenin dışında bir bütçeye, idari ve mali özelliklere sahip olamaz. Bu çok önemli: Anayasa herhangi bir cemaate, dine hatta din işlerine bile özerklik verilmesini yasaklıyor. Bu anlamda da ‘anayasaya Alevileri, Bektaşileri sokalım’ demek çok tehlikeli. Sünnilik de anayasaya girememiş zaten.
“Anayasa’da eşitlik kısmı var, 10. madde diyor ki ‘Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.’ Peki Alevilik bunların hangisine giriyor? Acaba Alevilik bir din mi, dil mi, felsefi düşünce mi, inanç mı, mezhep mi? Acaba hepsi mi? Tartışma bir de oraya geliyor.
“O nedenle biz hukuki anlamda cevap veremeyeceğim ama Pir Sultan Abdal'ın dizeleriyle cevap verebilirim: ‘Sofu dedikleri bir kolay iştir. Erenler dediğin bir engin düştür. Eti yok, karı yok bir uçar kuştur. O kuşun adını bilenler gelsin.’ Şimdi biz o kuşu anayasada nereye konduracağız?
“Tarihe çok girmek istemiyorum ama Selçuklu Sarayı'na, Osmanlı Sarayı'na giremeyen Alevilik Cumhuriyetle beraber devletin başına kadar geliyor. O nedenle Alevilik öncelikle Cumhuriyet'le beraber özgürleşiyor.
“Aleviliği tanımlamak, bir mezhep haline getirmek, anayasal bir organa dönüştürmek ya da bir kamu kurumu içerisinde bunu örgütlemek tehlikeli bir bölücülüğe de sebep olabilir. Hele ki şimdi ırkçı, mezhepçi, Kürtçü hareketleri de görüyoruz.
“Anayasa’ya Aleviliği koyalım’ diye toplumu bölmek, Alevilerin dayandığı en temel güvence olan laikliğin tehlike altına girmesi demektir. O nedenle Alevi hakları, Alevi özgürlüğü derken bir yandan da o eşit yurttaşlık gibi emperyalist projelerin de oyuncağı olmamak gerekiyor. Şu anda anayasa yapma yetkisini bana verseler, ‘Alevi olarak otur yaz’ deseler Aleviliğin A’sını bile koymam anayasaya. Çünkü anayasaya laikliği koymak ve laikliği güçlendirmek, Aleviler için en büyük güvence olacaktır.”
Panelin ikinci bölümünde Alevi kanaat önderlerinden Ali Rıza Özkan, Baki Güngör ve İsmet Abbasoğlu konuşmalar yaptı. Anacak konuşmalar gazetemizin baskı saatine yetişmedi. Panelin ikinci kısmını yarın ayrıntılarıyla yayınlayacağız.