Andre Vltchek'in son söyleşisi: ABD seçimleri çöküşü değiştiremez

Vefatından önceki son söyleşisini Aydınlık’a veren gazeteci-yazar Andre Vltchek ABD’de geçirdiği 15 yılı ve pandemi sürecinde ülkenin geldiği durumu anlattı. Ülkede tam bir kaosun hakim olduğunu söyleyen Vltchek, ‘Amerikan seçimleri bunu değiştirmez’ dedi

Andre Vltchek’le 21 Temmuz’da mesajlaştığımızda, ABD’den Şili’ye yeni dönmüştü. 6-7 hafta içinde de İstanbul’a geleceğini söylüyordu. Heyecanlıydı. ‘Oturup plan yapmamız lazım’ diyordu. Kitap ve belgesel projeleri vardı gündemimizde. Uluslararası bir sempozyum önerisi ortaya atmıştım, çok önemsemişti. Tüm bunları İstanbul’a geldiğinde konuşacaktık.

25 Ağustos’ta İstanbul’a geldi, ertesi gün buluştuk. Onur Sinan Güzaltan ve Orçun Göktürk arkadaşlarımla kaldıkları otele gittik. Eşi Rossie de vardı, akşamı beraber geçirecek, sohbet edecektik. Fakat Andre’yi görünce hepimiz şaşırmıştık. Telefonda bahsetmişti, yine de sağlığının bu kadar kötü olduğunu tahmin etmemiştik. Yardım almadan yürüyemiyordu, o kadar güçten düşmüştü. Doktor tavsiyelerimize de uymadı. Hastanelere gitmekten, muayene olmaktan filan hoşlanmıyordu. Kendiliğinden düzeleceğini umuyordu. Daha fazla ısrar edemedik.

Çarpıcı olan, o hasta haliyle birkaç gün sonra Belgrad’a hareket etti. Zihin enerjisi çok yüksekti. Seyahat etmeden ve üretmeden duramıyordu. O akşam ve sonraki buluşmamızda bize hep Türkiye’yi sordu. Yaşanan süreçlerin ve değişikliklerin farkındaydı. Doğu Akdeniz’deki gelişmeleri ve sıkılaşan Türkiye-Çin ilişkilerini özellikle merak ediyordu. Anlattıklarımızı dinleyince sevindi. ‘Yapacak çok işimiz var’ deyip duruyordu.

Söyleşimizi yaptık ve İstanbul’dan ayrıldılar. Eşiyle birlikte bir süreliğine Samsun’a gittiler. Bu esnada haberleştiğimizde, artık kendini çok daha kötü hissettiğini ve korktuğunu söylüyordu Andre. İstanbul’a döndüğünde muayene olmak istiyordu ve doktor sormuştu bana. Ben de randevu almıştım. Ne yazık ki İstanbul’da tekrar buluşamadık. İstanbul’a arabayla vardıklarında, sabaha karşı 5’te eşi Rosi beni ağlayarak arıyordu. Andre’yi kaybettiğimizi haber veriyordu.

Dünya bilgisi ve birikimiyle, Andre Vltchek çok değerli bir aydındı. Çağımızın mücadele ruhunu doğru yakalamış bir düşünce insanıydı. Kendini devrimci ve anti emperyalist olarak tanımlıyordu. Batı uygarlığının dışında kalan coğrafyalara gerçekten büyük sevgi duyuyordu. Latin Amerika’dan Güney Doğu Asya’ya, Afrika’dan Ortadoğu’ya tüm kültürlere merakı ve hayranlığı vardı. İnsanlığın geleceğini buralarda görüyordu. Çok büyük talihsizlikle onu çok erken kaybettik. Dünyada neredeyse gezilmemiş ülke bırakmayan Andre’yi İstanbul semalarında ebediyete uğurlamamız ise çok manidar oldu. Tarihin en şanlı mücadelelerine tanıklık etmiş olan bu topraklar onu bağrına bastı.

Andre Vltchek ile Amerika Birleşik Devletleri’nde geçirdiği yıllara, New York’a son ziyaretine ve ABD’nin içinde bulunduğu krize dair yaptığımız son röportajı sizlere sunuyoruz.

Tunç Akkoç ve Onur Sinan Güzaltan söyleşinin çekimleri esnasında Andre Vltchek ile.

‘TAM BİR ŞİZOFRENİ HAKİM’

  • Bugün sizinle ABD hakkında konuşmak istiyorum, çünkü siz ABD’yi çok iyi bilen sayılı insanlardan birisiniz. Orada çok uzun süre yaşadınız.

15 yıl!

  • 15 yıl, uzun bir süre. Ve sanırım ayrıca New York’ta da bulunmuştunuz.

Evet, oradayken sürekli Manhattan’da kalmıştım

  • Yani New York’u çok iyi biliyorsunuz, orada yaşadınız ve son haftalarda da orada bulunmuştunuz. Öncelikle, oradaki pandemi durumu nedir? Çünkü tüm dünya bunu merak ediyor, herkes bunu konuşuyor ve siz oradaki durumu gördünüz, nasıldı?

Tam bir şizofreni var. Geçtiğimiz haftalarda, Avrupa’yı, Karayipler’i gördüm ve şimdi Türkiye’deyim, ama ABD’de gördüklerimi başka hiçbir yerde görmedim, eşi benzeri görülmemişti. Hiçbir plan yok. Bu hükumetin mantığa uygun bir planı yok. Merkezi hükumet, eyalet valileriyle ve belediye başkanlarıyla kısacası herkesle bir çatışmaya girmiş durumda. Ortada bir fikir birliği yok. Ortada sadece büyük çelişmeler var. İş dünyası her şeyin önüne geçiyor. Pandemiyi fazlasıyla suiistimal ediyor. Bunu seyahat ederken bile görebiliyorsunuz. İyi bir otele gittiğinizde, yine aynı parayı ödüyorsunuz ama size verilen hizmetlerin hepsi kısılıyor. Pandemi var diyerek her şeyi kısıtlıyorlar. ABD’de iç hatlarda uçakla seyahat ederken, sosyal mesafeden bahsediyorlar, ama ABD’de ekonomi sınıfında uçsanız bile, altın gümüş veya platin statünüz varsa sizi Birinci Sınıf yolcu olarak alıyorlar. Ama Birinci Sınıf yolculara sosyal mesafe yok. Birinci Sınıf yolcuların hepsi sıkışık oturuyor. Sıkış tepiş oturuyorsunuz, ama pandemi var diyerek size yemek de sunmuyorlar. Evet, size yemek yok, ama hastalıklı olup olmadığını bilmediğiniz bir yol arkadaşınız var. Yani her şey şizofrenik bir halde.

‘TOPLUM KARGAŞA İÇERİSİNDE’

Hizmet sektörü çöküyor, ama lojistik sektörü patlama yapıyor. Amazon gibi şirketler ve kurumlar müthiş paralar kazanıyor. Toplum bir kargaşa içerisinde. İnsanlar evlerini kaybediyor. ABD nüfusunun yüzde 30-40’ı kendilerine birkaç hafta sonra ne olacağını bilmiyor, çünkü yaşadıkları evi kaybedip kaybetmeyeceklerini bilmiyorlar. Sokağa atılıp atılmayacaklarını bilmiyorlar. İstihdam yok oluyor. İnsanlar korkuyor. Üstelik bir de demokrasiden bahsediyoruz değil mi? Demokrasinin ana amacı, halkın egemenliği ve halkın felaketlerden korunmasıdır. Eğer korunmaya ihtiyaçları olursa, halk korunmak zorundadır. Ama görünüşe göre ABD’de yalnızca iş dünyası kazanıyor. Yani anlayacağınız durum çok vahim. Üç haftalık sürelerle New York ve İspanya’nın Madrid şehrine gittim. Madrid, çürümüşlük ve kargaşa içerisindeki New York’la karşılaştırdığınızda tamamen birinci dünya ülkesinin bir şehri gibiydi. Eylemlerdeki protestocuların giyimleri çok kötü bir haldeydi. Çünkü giyimlerini düşünecek zamanları yok, geçim derdi var, yarın başıma ne gelecek kaygısı var. Karşımızdaki tablo, tam olarak çökmekte ve gerilemekte olan bir imparatorluğun tablosu.

‘NEW YORK’TA İNSANLAR FAKİRLEŞTİ’

  • New York’a son gidişinizde nelerden etkilendiniz? Sizi en çok etkileyen şey neydi? Manhattan’da veya New York’ta nelere tanıklık ettiniz?

Beni en çok etkileyen şey, insanların ne kadar fakirleştiği ve güvenliklerinin ne kadar kötüleştiğiydi. Ve bu sadece New York’ta da değil, ülkenin başkenti olan Washington DC’ye de gittim. Metro sisteminden tutun, insanların kamusal alanlara kadar her şey bir çürümüşlük içerisinde. Evsiz insanlar, yaşam alanı olarak devlet binalarının önlerine çadırlar kuruyorlar. Buna benzer yine, Washington’daki Dupont Kavşağı meydanında insanlar ırksal ayrımcılığa karşı protestolar düzenliyorlardı. Polis her yerde. Polisler artık heykelleri korumaya başladı. Kristof Kolomb gibi toprak ağalarının ve köle sahibi insanların heykellerinin önünde birçok polis aracı ve zırhlı araç bulunduruluyor.

‘AMERİKAN DEVLETİ MAFYA GİBİ DAVRANIYOR’

  • Size zaten soracaktım ama ikinci soruya cevap verirken zaten “sözde bir imparatorluktan” bahsettiniz. Herkesin merak ettiği ve hakkında konuştuğu üzere, sizce ABD hala süper güç konumunu koruyor mu? Veya içinde bunduğumuz pandemi süreci bu konuda bizlere neler gösterecek?

ABD artık kesinlikle bir imparatorluk değil. Ama mesele askeri güç olduğunda hala bir imparatorluk. Mafya gibi davranması gerektiği anlarda hala bir imparatorluk. Bağımsız ülkelere gidiyorlar, bizim dediklerimizi yap yoksa senin kolunu bacağını kırarız diyorlar, ve kimse buna sesini çıkaramıyor. Bu ülkeler korkuyla Birleşmiş Milletler’e gidiyor, ama Birleşmiş Milletler de bir şey yapamıyor. Yani bu açıdan bakarsanız, bir imparatorluktur, tabi kötü bir şekilde. Ama eğer imparatorluklara, vatandaşlıklarına iyi bakan veya dünyaya yön veren bir ülke gibi iyi bir yandan bakarsanız, kesinlikle imparatorluk değil. Çin gibi, Rusya gibi hatta Küba gibi ülkeler birçok açıdan ABD’den daha lider gibi davranıyorlar. Bu çok açık ortada ve aslında tüm bilinenlerle çelişiyor.

‘BİDEN YA DA TRUMP FARKETMEZ’

  • Kasım’da başkanlık seçimleri var. Seçim sonuçlarından ne bekliyorsunuz? Trump iktidardan giderse ve Biden yerine gelirse neler olacaktır?

Tekrar söylüyorum, ülke şu an çok büyük bir kafa karışlığı içinde, o yüzden hiçbir sonuç benim için bir sürpriz olmayacaktır. Biden ya da Trump kazanırsa, beni şok etmez. Kazanırlarsa çok iyi, üstün bir ideolojik, siyasi veya artık adına ne derseniz, bir teorileri olduğu için veya lider oldukları için kazanmayacaklar. Eğer kazanırlarsa medya sayesinde, manipülasyonlarla veya insanların sinirlerini belirli konularda ve belirli şekillerde bozarak kazanacaklar. Yani Trump tekrar kazanırsa iyi bir lider olduğu için değil. Ya da Biden kazanırsa iyi bir lider olduğu için değil. Biden, insanlar Trump’ın siyasetinden korktuğu için kazanabilir. Trump ise milyonlarca Amerikalının aşırıcı ve fanatik milliyetçiliği ile kazanabilir. Yani kim zafer kazanırsa kazansın, bu sağlıklı ve iyimser bir zafer olmayacaktır.

‘ÜLKEDE KİMSE KENDİNİ GÜVENDE HİSSETMİYOR’

  • Son sorum şu. 15 yıl ABD’de yaşadınız ve 90’larda da orada bulundunuz. Sizin yaşadığınız o dönemlerden bu yana ABD’de neler değişti?

Ben ABD’ye ilk geldiğimde, Reagan iktidarı vardı. O dönemlerde son derece saldırgan, aşırı milliyetçi, herkese “hurra hücum!” diyen bir ülkeydi. Şimdi de hiç güzel zamanlar değil, ancak o zamanlar da farklı açılardan hiç güzel zamanlar değillerdi. Kendinden çok emin bir ülkeydi, çok küstah bir ülkeydi, kendisinin çok eşsiz ve istisnai bir ülke olduğundan çok emindi. Sadece bu açıdan bakarsanız bile hiç hoş değil, çok tehlikeli bir düşünce bu. Hiçbir şeyden şüphe etmezlerdi, ve toplumun en fakir yüzde 20’lik kesiminden başka hiçbir şeyden korku duymuyorlardı. Şimdi her şey tersine döndü. Artık herkes korkuyor. Hiç kimse kendini güvende hissetmiyor. Tanıdığım insanlar, sanatçılar, akademisyenler, profesörler burayı terk edip nereye gideceklerini tartışıyorlar. Nasıl kaçabileceklerini… Ta en uzaklara Şili’ye mi taşınsam, Tayland kırsalına mı yerleşsem, Madrid’e mi göç etsem? Durum bu raddeye geldi. Akıllı olan, mantığı olan herkes ABD’den gitmekten bahsediyor artık. Hala ABD’ye göç etmek isteyenler de, Honduras veya Guatemala gibi ülkesi bu imparatorluk tarafından yıkılmış olan fakirlik ve umutsuzluk içerisindeki insanlar. Belirsizlik var. Fikirsel açıdan bir belirsizlik var. Ekonomik ve fikirsel çöküşün olduğu bu dönemde artık mutluluktan bahsetmek mümkün değil.

22 Eylül 2020’de İstanbul’da hayatını kaybeden Andre Vltchek, Kilyos mezarlığına defnedildi.

‘İSTANBUL’A 25 YILDIR AŞIĞIM’

  • İlk kez İstanbul’da değilsiniz, İstanbul’u ve Türkiye’yi çok iyi biliyorsunuz. Peki İstanbul’da kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Türkiye hakkında ne düşünüyorsunuz?

Her seferinde çok iyi hissediyorum. İstanbul’a 25 yıldan beridir aşığım. İstanbul ne zaman yorgun düşsem veya ne zaman sağlığım iyi olmasa kaçtığım şehir oluyor, çünkü sadece şehrin manzarasına baktığımda, yemeklerini yediğimde ve insanlarla konuştuğumda bile bana iyi geliyor. Bu yüzden buraya bayılıyorum, tekrar burada olmaktan çok memnunum.

KRİZ BÖLGELERİNDEN YAYIN YAPTI

Kendisini devrimci ve Batı emperyalizmine karşı mücadele eden biri olarak tanımlayan Andre Vltchek 1962 St. Petersburg doğumlu, felsefeci, roman yazarı, belgeselci ve araştırmacı gazeteci idi. Onlarca ülkeden ve kriz bölgesinden yayın yaptı. Latin Amerika ve Doğu Asya’da yaşadı.

Yayınlanan son altı kitabı şunlar; ‘New Capital of Indonesia’, ‘China Belt and Road Initiative’, ‘China and Ecological Civilization’ John B. Cobb, Jr. ile beraber, ‘Revolutionary Optimism, Western Nihilism’, ‘Aurora’ isimli roman kitabı ve ‘Exposing Lies Of The Empire’.

En çok bilinen belgeselleri arasında Rwanda Gambit var. Noam Chomsky ile birlikte hazırladıkları kitap ‘On Western Terrorism’, ‘Batı Terörü ve Propagandası’ başlığı ile Türkçe de yayınlandı.

Sonraki Haber