Angela Merkel bilmecesi

Avrupa ülkeleri arasında en ‘Avrasya’ olan Almanya’dır. Merkel sonrasında Almanya, ‘devletin devamlılığı’ uğruna devleti yönetemez duruma gelmiştir. Almanya karar verecek bir cesur ve atılgan iktidar arayışındadır

Geçen hafta Almanya’da bundan önceki başbakan olan Angela Merkel’in neredeyse bütün gazete ve dergilerde sözü edildi. Çünkü 17 Temmuz yaş günüydü. Ama gene de bir olağanüstülük vardı. Onu açıklayan da 70. yaş günü olmasıydı. Yuvarlak yaşlar büyüdükçe önemli oluyordu. Bir başka dikkat çeken nokta ise Merkel hakkında yazanların neredeyse hepsinin olumlu değerlendirmeler yapmalarıydı.

Her siyasetçi gibi onu hiç beğenmeyenler de vardı. Zaten kendi partisi dışında her siyaset ona muhalefetti. Ama böylesine olumlu yaklaşımların bir nedeni olmalıydı. Merkel neden takdir topluyordu, neden bu kadar takdir ediliyordu?

Kimisi, Alman siyasetindeki yönetim sorununun önem kazanması yüzünden Merkel’in böyle sorunlara düşmeden bir yönetim dönemi geçirdiğinden söz etmişti. Artık onu arayanlar vardı. Onun zamanı özleniyordu. Eleştiriye uğradığı konularda bile aslında haklı olduğunu düşünenler onu kayırıyor gibiydi.
Anlaşılması zor bir durum! Adeta bir bilmece gibi.

Merkel’in olumlu izler bırakan çalışmaları ve meziyetleri saymakla bitmiyor. Bunlar geçmişinde de ele alınacak olduğunda Merkel’in ne kadar ölçülü, rahat, sade, gösterişten uzak, dirayetli, pratik zekâlı, gerginlik yaratmayan davranışlara sahip olduğunu göstermekte. Bunlar hepsi iyi de, Merkel’in esas başarısı neydi, bugün olumlu bulunması asıl nedendir diye baktığımızda sayılan olumlu nitelikler neden değilmiş gibi görünüyor. Bu sıfatlar, böyle tanımlamalar nedeni değil, sanki sonucu gösteriyor.

Açıklamak için bu yüzden tarihsel bağlantıları ele almak gerekiyor. Tarihsel ihtiyaç ve görevle (misyonla) ilişkisini kurmalıyız. Dönem ne gerektiriyordu ve Merkel’in görevi neydi?

SPD, bağımsızlıkçı olmamakla birlikte Alman dış siyasetinde açılım rolü üstlenmişti.

YAKIN TARİHTEN BUGÜNLERE GELEN

İkinci büyük savaş sonucunda başında ABD’nin bulunduğu galipler Almanya’nın kaderini belirleme imkânına da kavuşmuşlardı. Buna karşı, aynı birinci büyük savaş sonunda olduğu gibi, Almanya’nın bir şey yapabilme şansı yoktu. Almanya Müttefikler tarafından paylaşılarak işgal edildi. Herkes bir parçada işgalciydi.

Almanya’nın siyasal ve ekonomik hayatına el konuldu. Uyumlu yönetimlerce işgalcilerin idaresi sağlandı. ABD, kendisiyle ilişkilerinde ve Almanya için tasarladığı projelerde sorun yaratacak iktidarlar istemezdi. İçten içe hissedilen tepkilerle birlikte yaşanan dönem bu yöndeydi.

Almanya’nın “Doğu” ve “Batı” olarak ikiye bölünmesi de bunların sonucu olacaktı.
Doğu Almanya, Sovyetler Birliği’nin işgal ettiği bölgelerdi. Geride kalan Almanya “Batı Almanya” idi.

O yıllardan sonra, özellikle 1975’lerden sonra ABD’nin Almanya’yı askeri işgali, üsleri, silah konuşlandırmaları (raketler, roketler, nükleer başlıklı füzeler) önemli toplumsal karşılık bulunca “barış” döngüsü altında yeni siyasal akımlar ilgi görmeye ve partileşmeye başladı. Yeşiller hareketinin büyümesi de bu dönemin bir sonucudur.

Almanya üzerindeki siyasal-diplomatik-kültürel ABD ağırlığına tepki ifade eden “barış”, Almanya için gene de olumlu bir gelişmeydi. Yüz binler, milyonlar Amerika karşıtı gösterilerde yer alırken siyasal partiler yeniden konumlandılar. Savaş sonu Amerika’ya uyumlu “rıza” gösterme dönemi, yerini, ABD ile zaman zaman çekişmelere bırakan durumlara yol açmıştı.

Ancak her şeye rağmen Alman bağımsızlıkçılığı her şeyin önüne geçemiyor, ABD karşıtlığıyla durumu sürdürme politikaları birbirini bastıramıyordu. ABD’nin küreselleşme döneminde ve yeni yüzyılda dengeyi koruma, her şeyin önündeki ihtiyaçtı. İşte Merkel’in rolü, bu dengenin korunması olarak iyi bir aday olmasında yatıyordu.

Siyasal konumlanmalar ise şöyleydi: Alman siyasetinde sağı temsil eden ABD’ye uyumlu Birlik partileri ABD’ye en mesafeli bir konumdaydı. “Sol” parti olan SPD, bağımsızlıkçı olmamakla birlikte Alman dış siyasetinde açılım rolü üstlenmişti. Kilit parti olarak Yeşiller ABD’nin politikalarına en yakın olandı (bugün ise Almanya’nın en Amerikancı gücü durumundadır).

MERKEL SONRASINDA NE OLDU? DAHA NELER OLACAK?

Merkel’in denge cambazlığındaki olağanüstü başarısı, yeni dönemde yaşananlardan görülmektedir. Bir yönetim krizi vardır. Almanya, mecburiyetleri ile elli yıllık alışkanlıkları arasına sıkışmış durumdadır.

Doğusundaki büyük ülkeye enerji bağımlısıdır. Doğusundaki bir başka büyük ülkeye ticaret ve mali işbirliği bağımlısıdır. Bağımsızlığı bağımlılıklarına karşılık gelecekken bağımsızlığı yönünde seçim yapamamaktadır. Bu, büyük bir karar ve önemli bir siyaset değişimini gerektiriyor.

Aslında bütün Avrupa ülkeleri değişen ölçülerde aynı sorunu yaşamaktadır. Çünkü sorun “Avrasya olmak”la ilgilidir. Ancak Avrupa ülkeleri arasında en “Avrasya” olan da Almanya’dır. Ve Almanya Avrupa’nın her bakımdan öncüsü ve önderi olacak kadar Avrupa’nın başındadır. Bu konuda Avrupa’nın çözümü Almanya’dan başlamak durumundadır.

Merkel sonrasında Almanya, “devletin devamlılığı” uğruna devleti yönetemez duruma gelmiştir. Almanya karar verecek bir cesur ve atılgan iktidar arayışındadır.

Almanya, Rusya ve ÇHC’yi tecrit etme, onlara yaptırımlar uygulama siyasetlerini yerine getiremez. Doğu dünyasıyla ilişkilerini sorunlu hale getiremez. Böyle özgürlükler kullanabilecek durumda değildir.

Almanya, NATO’yu Doğu’ya doğru genişletme siyasetlerinin uygulayıcısı olamaz. Bu konuda NATO siyasetlerini sürdüren ülkelerden biri olamaz, bütün ilişki hassasiyetleri sarsılır.

Almanya, ABD’nin peşine takılır durumdan kurtulmak zorundadır. Bağımsız olmak ve milli çıkarlarını korumak zorundadır.

Almanya, bir dönüm noktasındadır.

Bunun iktidarını yaratmak, bu dönüm noktasını çözebilecek lideri çıkarmak zorundadır.

Almanya, karar veremediği ve kararlı olamadığı sürece iktidar sorunları yaşayacaktır.

MERKEL İÇİN AÇIKLAMA TARİHSEL DÖNEMDE YATIYOR!

Çıkardığımız sonuç, Merkel’in bir kadın olarak “devlet adamlığı”na karşılık gelecek nitelikte olmamasına rağmen görevini başarıyla tamamlamış olmasında yatmaktadır. Görevi, dengeyi bozmadan, Almanya’nın Batı bağlantıları ve Doğu dünyası ilişkilerini birbirlerine zarar vermeden yürütebilmesindeydi, bunu başarmıştı.

Merkel döneminde ne ABD Avrupa üzerinde önemli bir hamle yapabilmişti, ne de Rusya.

Merkel içte hem bağımsızlıkçılığı gemleyebilmiş, hem de daha fazla Amerikan etkisine açık kalmamıştır. (ABD’nin de onu “dinlemesi” bu yüzdendir, yani Merkel’e güvenmemektedir.)

Kendisinden önceki başbakanların bu konuda bir beceri göstermesine gerek yoktu. O zamanlar Almanya böyle konularda zorlanmamaktaydı. Batı dünyasının bir mensubu olarak Almanya, Doğu dünyası ile farklı ilişkiler kurmadan durumunu sürdürebilmekteydi. Sovyetler Birliği, Soğuk Savaş’ın sıkıştırdığı sınırlar içindeydi, Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) henüz yükselişe geçmemiş, Batı dünyası için vazgeçilmez bir partner durumuna gelmemiş, belirleyici olmamıştı.

Almanya’da “devlet adamı” geleneğini temsil eden nitelikte örnekler bulunmaktadır. Adenauer, Willy Brandt, Helmut Schmidt, Helmut Kohl bunlar arasındadır. Ve bütün devlet adamları, en azından bu konuda büyük bir zorluk taşımadan dış ilişkilerinde çoklu seçeneklerle karşı karşıya değildi.

Almanya’nın Doğu dünyasıyla ticari ve enerji alışverişi gerekliliği, zamansal olarak hepsini atlamıştı.
İşte Merkel’in seçim ve tercih zorunlulukları döneminde bu zorlu dönemi aşabilmesi, onun becerisi ve başarısıdır. Sanıyoruz, farkına varılmadan takdir edilen, hem Almanya, hem de dünya çapında anlam taşıyan bu durumdur.

Sonraki Haber