Antidepresanlar intihara yol açar mı?
2018 Şubat’ta Prof. Dr. Canan Karatay ağabeyinin antidepresan yüzünden intihar ettiğini söyleyerek büyük gündem yaratmıştı. Son zamanlarda da aşı ve ilaç endüstrisiyle ilgili yoğun bir tartışma mevcut. Peki antidepresanların intihara sebep olduğu iddiasının bilimsel gerçeklikte bir karşılığı var mı?
Öncelikle bilimsel gerçeklikten ne anladığımızı konuşalım. Çağdaş tıp, kanıta dayalı sağaltımı öneren bir durumda. Kanıta dayalı tıptan anladığımızı da bir örnekle açıklamaya çalışayım. Örneğin bir ilacın bir hastalığa nasıl geldiğini araştırmak isteyelim. Bunu en nesnel şekilde nasıl yaparız? Bilimsel yöntemin ve istatistik bilimin önerdiği yöntem şu: Aynı hastalığa sahip bir gruba ilaç verelim, diğerine ise vermeyelim. Böylece hastalıkta düzelme olursa bunun ilacın etkisi mi, yoksa hastalığın doğal gidişatından mı olduğunu anlayabiliriz. Bu düşünceyle, iki hasta grubu belli bir zaman diliminin başı ve sonunda değerlendirilir ve iki grup arasında istatistiksel yöntemle fark bulunmazsa düzelme ilaçtan değil diye düşünülür. İstatistiksel olarak anlamlı fark varsa bu düzelme ilacın etkisine atfedilir. Ancak yanlılığı azaltmak adına bilimsel çalışma çok daha titiz olmayı gerektirir. İlaçların plasebo etkisi vardır. Bu etkiyi ekarte etmek için ilaç verilmeyen gruba plasebo dediğimiz içinde ilaç molekülü olmayan hap verilir. Bu hapların şekilleri aynı olduğu için hasta gerçek ilaç mı, sahte ilaç mı aldığını bilmez. Değerlendirmenin nesnel olması için değerlendiricilerin de kimin gerçek ilaç, kimin sahte ilaç aldığını bilmemeleri gerekir. Ancak iyileşmeye etkili olan etmenler çoğuldur. Bu sebeple ilaç dışı etmenlerin iki grupta benzer olması istenir. Gruplar yaş, cinsiyet ve eğitim durumu açısından eşlenir. Eşlenemezse istatistiksel yöntemlerle bu etmenlerin etkileri dışarıda bırakılır. Bu anlattığım araştırma tasarımına çift-kör rastgele plasebo kontrollü çalışma denir ve tıpta kanıt düzeyi en yüksek çalışma türü olarak kabul edilir. Daha sonra bu tür çalışmalar üst analizlerde incelenir ve daha genel sonuçlara ulaşılır.
Yukarıda anlattığım bilimsel anlayışla yapılan çalışmaların sonuçlarına baktığımızda antidepresanların kesinlikle Canan Karatay’ın ağabeyinin intihar ettiği yaşta özkıyım riskini arttırmadığını söyleyebiliriz. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesinin 2004’te gençler için yaptığı kara kutu (black box) uyarısında, antidepresanların intihar davranışı riskini arttırdığı önermesinin bulunması bu iddianın sürekli dillendirilmesinde payı büyüktür. Gerçekten, rastgele kontrollü çalışmaların üst analizinde 25 yaş altındaki kişilerde suisidal* davranışların antidepresan almayan gruba göre daha fazla olduğu gösterilmiştir (1). Suisidal davranışın kapsamında yeni ortaya çıkan özkıyım düşüncesi, özkıyım girişimi ve tamamlanmış özkıyım bulunmaktadır. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesinin yaptığı bir üst analizde ise 25 yaş üstünde antidepresanların koruyucu etkisi bulunmuştur (2). Büyük sayıda katılımcının analiz edildiği, doğal nüfusu temsil edebilecek örnekleme sahip farmakoepidemiyolojik bir çalışmada ise seçici serotonin geri alım önleyici antidepresan kullanımının özkıyım girişimini arttırdığı, ancak özkıyımı azalttığı belirlenmiştir (3). Bu bilgiler bir arada değerlendirildiğinde şu üç sonuca ulaşabiliriz:
1) “Antidepresanlar özkıyım riskini arttırır,” gibi genel bir ifade bilimsel gerçeklikten uzaktır.
2) Antidepresanlar 25 yaş üstü kişilerde özkıyım düşüncesi, girişimi ve tamamlanmış özkıyımı azaltır.
3) Antidepresanlar 25 yaş altı kişilerde özkıyım düşüncesi ve girişimini tetikleyebilir ancak özkıyıma karşı koruyucudur.
Antidepresanların yan etkisi sayılabilecek suisidal davranışların yanı sıra ergenlerdeki yararı göz ardı edilemeyecek düzeydedir. Bu sebeple bu yan etki 25 yaş altı kişilerde antidepresan kullanımını engellememelidir. Ancak bu yan etkiyle mücadele için daha dikkatli olunmalıdır. Ne yazık ki bu, günümüz Türkiye sağlık sisteminde olanaklı görülmemektedir. Türkiye’de çocuk psikiyatristi sayısının ve çocuk psikiyatrisi servisinin oldukça yetersiz olması sebebiyle ergenlerin ruhsal sağaltımıyla daha çok psikiyatristler ilgilenmektedir. Bu da psikiyatrist başına düşen hasta sayısını arttırmaktadır. Hasta sayısının artması hastaya ayrılan zamanı azalttığı ve iş yükünü arttırdığı için hasta ve hasta yakını, yan etkiler konusunda ayrıntılı bir şekilde bilgilendirilememekte ve sık kontrollere çağrılamamaktadır. Ayrıca genç nüfusa terapi uygulama yetkinliğine sahip personel yetersizliği de sağaltım seçeneği olarak sadece ilaçları bırakmaktadır. İngiltere’de uygulanan hafif depresyona plasebo verilmesi uygulaması Türkiye’de yapılmamaktadır. Hafif düzeyde depresyonu olan kişilerde plasebo ilaçlar antidepresanlar kadar etkilidir ve yan etkileri daha azdır. Ülkemizde böyle bir uygulamanın konuşulmasının gerekli olduğunu düşünüyorum.
Genel olarak antidepresan kullanımıyla ilgili bazı durumlara dikkati çekerek yazımı tamamlamak istiyorum. Antidepresanlar birçok hastalıkta kullanılmaktadır. Bunlar arasında çökkünlük, kaygı bozukluğu, obsesif kompulsif ilişkili bozukluklar, aralıklı patlayıcı bozukluk gibi ruhsal bozukluklar yanı sıra, migren, gerilim tipi baş ağrısı, nöropati, fibromiyalji, erken boşalma gibi psikosomatik hastalıklar da yer almaktadır. Geniş bir yelpazede faydasının olduğu gösterilmiş bir ilaç grubunun yaygın olarak kullanımı olağan görünmektedir. Ancak bu hastalıkların çoğunluğu terapi ile de sağaltılabilmektedir. Hatta terapiyle daha yavaş olsa da daha kalıcı sonuçlar elde edilebilmektedir. Şu anki sağlık sistemi bu hastalıklara iyi gelecek terapi yöntemlerini uygulayabilecek personeli istihdam etmemektedir. Ayrıca, mevcut personeline bu eğitimi verecek personele de sahip değildir. Bu durum da antidepresanların kullanımını kaçınılmaz olarak arttırmaktadır. Peki bu artış bir sorun mudur? Türkiye ulusal bir ilaç sanayisine sahip olmadığı için, bu kadar antidepresan kullanımı ekonomik açıdan önemli bir yük oluşturmaktadır. Ancak kullanıldığında genel toplumun ruh sağlığı üzerinde olumlu etkileri tartışılmazdır. İlaç sektörünün antidepresan satışından yüksek miktarda kar ettiği doğru olmakla birlikte, ilaç firmaları antidepresanları insan sağlığına zarar vermek pahasına piyasaya sürmemektedir. Çünkü ilaç sektörü, sürekli hakkında spekülasyon yapılan gıda sektörüne kıyasla denetimin ve araştırma yöntemlerinin çok daha yapılandırılmış olduğu bir alandır. Bununla beraber hiçbir ilaç masum değildir ve özellikle ergenler ve genç yetişkinler için bilişsel davranışçı terapi ve kişilerarası psikoterapi gibi ilaç dışı sağaltım yöntemlerinin yaygınlaşması halk sağlığı açısından zorunluluktur.
*Suisid: özkıyım, intihar
Dipnotlar
1. Hammad TA, Laughren T, Racoosin J. Suicidality in pediatric patients treated with antidepressant drugs. Arch Gen Psychiatry 2006;63(3):332-9.
2. Stone M, Laughren T, Jones ML, et al. Risk of suicidality in clinical trials of antidepressants in adults: analysis of proprietary data submitted to US Food and Drug Administration. BMJ 2009;339:b2880.
3. Tiihonen J, Lonnqvist J, Wahlbeck K, et al. Antidepressants and the risk of suicide, attempted suicide, and overall mortality in a nationwide cohort. Arch Gen Psychiatry 2006;63(12):1358-67