Çin’in Kapadokyası
Turfan’ın tarihi, MÖ. 2’nci yüzyıla kadar uzanıyor. Tarihte burası müreffeh ekonomisi ve gelişmiş kültürüyle İpek Yolu güzergâhındaki önemli bir merkez haline gelmiş. Antik Kalıntılar, Sinciang Kültür Eserleri Bürosu’nun çabalarıyla 2014 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde kendine yer bulmuş
Urumçi’den Turfan’a geçiyoruz. Uygurca “Turpan”, Çincesi “Tulufan” (吐鲁番) olarak söylenen bu “vaha şehri”, Çin’in Sinciang Uygur Özerk Bölgesi’nin orta kesiminde yer alıyor. Yetkililer bizlere şehrin, sadece modern bir şehir olmaktan öte zengin tarihi ve kültürel mirasa sahip antik bir şehir olduğunu belirtiyorlar.
Turfan’ın tarihi, MÖ. 2’nci yüzyıla kadar uzanıyor. Geçmişten bugüne Turfan, Batı Han Hanedanlığı (MÖ. 202 - MS. 25) dönemindeki Koçu Devleti ve Doğu Han Hanedanlığı (MÖ. 25-220) dönemindeki Karaşehir Devleti ve diğer birçok krallığın başkenti olmuş.
Tang Hanedanlığı döneminde (MÖ. 618-907) Turfan, müreffeh ekonomisi ve gelişmiş kültürüyle İpek Yolu güzergâhındaki önemli bir merkez haline geldiğini öğreniyoruz.
JIAOHE ANTİK ŞEHRİ
Şehrin iki bin yıllık tarihini dinledikten sonra ilk durağımız da buna uygun olarak Jiaohe (ciaohı) Kalıntı’ları oluyor. Jiaohe (交河) ismi Çincede “nehir kavşağı” anlamına geliyor. Antik şehir, iki derin nehir vadisi arasında yaprak şeklinde bir platoda, dik bir uçurumun tepesinde bulunan doğal bir kale olarak bulunuyor.
Ünlü İngiliz arkeolog Aurel Stein, bu Antik Şehrin diğer adı olan “Yarkoto” isminin Türk ve Moğolcanın birleşimi olduğunu, yar (eski Türkçede “vadi”) ve khoto (Moğolca “kasaba”) kelimelerinden türediğini ileri sürmüş.
Harabeler lös toprağından oluşuyor, özellikle açık hava müzesinde gezinirken toprağa basılmaması gerekiyor. Toprak oldukça hassas. Bölgeye girer girmez Aydınlık heyeti olarak “Kapadokya’ya benzeyen bir yerdeyiz” hissine kapıldığımızı birbirimizle paylaşıyoruz.
Kapadokya Çinlilerin de gözbebeği elbette, yılda on binlerce Çinli turist ağırlıyor. Çinli dostlarımıza da benzerliği söylüyoruz, “Burada maalesef Kapadokya’daki gibi güzel sıcak hava balonları yok” diyor bir yerel gazeteci.
Jiaohe kalıntılarını gezmeye devam ediyoruz. 9’uncu yüzyılın başından itibaren Uygur Kağanlığı bölgeye hâkim olmuş, kısa bir süre sonra 840 yılında Kırgızlar tarafından fethedildiğini dinliyoruz rehberimizden.
Şehir, doğal savunma oluşturan bir nehrin ortasındaki büyük bir adacık (1650 metre uzunluğunda, en geniş noktasında 300 metre genişliğinde) üzerine inşa edilmiştir.
Bu da şehrin herhangi bir savunma duvarından yoksun olduğunu açıklıyor. Bunun yerine, nehrin her tarafında 30 metreden daha yüksek sarp kayalıklar doğal duvar görevi gördüğünü belirtiyor yetkililer.
Şehrin yerleşim planında doğu ve batı yerleşim bölgeleri bulunurken, kuzey bölgesi Budist tapınaklarına ayrılmış. Bunun yanı sıra güneydoğu bölgesinde kayda değer mezarlıklar ve büyük bir devlet dairesinin kalıntıları bulunuyor. Tang hanedanı kayıtlarına göre 7 bin kişilik bir nüfusa sahip olduğunu öğreniyoruz.
Nihayet 13. yüzyılda Cengiz Han liderliğindeki Moğolların istilası sırasında yıkıldıktan sonra şehir terk edilmiş bir yapıya dönüşüyor.
1961’den bu yana Çin Halk Cumhuriyeti tarafından koruma statüsüne alınan Antik Kalıntılar, Sinciang Kültür Eserleri Bürosu’nun çabalarıyla 2014 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde kendine yer buluyor.
İPEK YOLU KERVANLARININ CAN SUYU: KARIZ SU KANALLARI
Yarkoto veya Jiaohe Antik Kalıntıları’ndan sonraki durağımız ise ünlü “Turfan Karızı” oluyor. Bu dikey tünel sistemleri ile oluşturulan Turfan’ın kuyu sistemi, Turfan’ın çorak ve vahşi Taklamakan Çölü’nü aşan antik İpek Yolu üzerinde önemli bir vaha olarak gelişmesinde kritik öneme sahip. Yetkililer bizlere “Turfan refahını, Karız kuyu sisteminin sağladığı suya borçlu” bilgilendirmesi yapıyor.
Yaklaşık 2 bin yıl önce bölge halkı tarafından inşa edilen bu su kanalları, İpek Yolu üzerinden bölgeye gelen veya giden kervan kafilelerinin su ihtiyacını gidermesini sağlıyor çünkü önlerinde aşılması gereken Çin’in en büyük çölü olan Taklamakan Çölü bulunuyor…
Karız su kanalları, Tanrı Dağları’nın ve yakındaki Yanan Dağlar’ın tabanındaki su havzası yüzey akışından su toplamak için yatay yeraltı su kanalları ile birbirine bağlanan bir dizi dikey kazılmış kuyudan oluştuğunu öğreniyoruz.
Çinli rehberimiz bize şu anda 5 bin km’nin üzerinde 1200’e yakın su kanalı bulunduğunu söylüyor. İnsanlığın binlerce yıllık uygarlık birikiminde suyun önemini tekrar ve tekrar dinliyoruz. Kuyular çoğunlukla atalarından torunlarına usta-çırak ilişkisi ile; tecrübe aktarımıyla açılıyor ve korunuyor.