Antlaşmalardan doğan haklar iç hukukla gasp edilemez

Batı Trakya Türklerinin haklarının korunması için Lozan dahil başka anlaşmalar da mevcuttur. Fakat Yunanistan bunu 1990'da iptal etti. Oysa uluslararası hukuka göre antlaşmalardan doğan haklar iç hukuk düzenlemeleri ile gasp edilemez.

Lozan Antlaşması’nın 100. yıldönümü üzerine baktığımızda, bu belgeyi yalnızca bir barış antlaşması olarak görmekten çok daha fazlası olduğunu anlarız. Lozan, bir yandan Türkiye ve Yunanistan arasında barışı ve iki ülkenin bağımsızlığını ve egemenliğini tescil ederken, diğer yandan da Batı Trakya Türkleri için Yunanistan’da “azınlık” statüsü kazanmanın tescilidir. Bununla birlikte 24 Temmuz günü Batı Trakya Türklerinin merhum lideri Dr. Sadık Ahmet’in de şüpheli bir trafik kazası ile ölümünün 28. yıldönümüdür.

Türkiye için her ne kadar Lozan antlaşması penceresi bağlayıcı olsa da, bunun tersine Batı Trakya Türkleri açısından Yunanistan için bağlayıcı ve yürürlükte olan başka antlaşmalar da vardır. Örneğin Yunanistan'daki Müslüman Türk Azınlığın müftü seçimi ile ilgili durumunu 1913 Atina Antlaşmasının 11. maddesi düzenlemektedir. Bu antlaşma sonrası Yunanistan iç hukukunda bir yasa ile bu esasları uygulamak için hazır hale getirmiştir. Bu yasa 1920 tarihinde kabul edilen 2345 sayılı yasadır. Bu yasanın da ismi "Müftüler ve Başmüftü İntihabıyla İslam Cemaatlerine Aid Varidat ve Evkafın Suret-i İdaresine Müteallik Kanun" dur. 1913 Atina Antlaşmasına dayanan bu yasa daha sonradan 1990'da iptal edilmiştir. 1990'da çıkan yeni yasa ile tayinli müftüler Yunanistan tarafından Türk Azınlığa maalesef dayatılmaya başlanmıştır.

LOZAN'LA ÇELİŞMESİN DİYE TADİL PROTOKOLÜ YAPILDI

Uluslararası hukuka göre antlaşmalardan doğan haklar iç hukuk düzenlemeleri ile gasp edilemez, fakat maalesef komşumuz Yunanistan kendi vatandaşı olan Müslüman Türk Azınlığa bu dayatmayı halen uygulamaktadır.

Ayrıca Batı Trakya Türkleri açısından Yunanistan’ı bağlayıcı ve yürürlükte olan diğer antlaşma 1920 yılında Yunanistan’ın imzaladığı "Azınlıkların korunmasına dair Sevr antlaşması”dır. Bu antlaşmanın 8. Maddesine göre “Irksal, dinsel veya dilsel azınlıklara mensup olan Yunan vatandaşları, hukuken ve fiilen diğer Yunan vatandaşlarıyla aynı muamele ve güvenlikten yararlanacaklardır. Özellikle, masrafları kendilerine ait olmak üzere hayır kurumlarına, dini ve sosyal kurumlara, okullara ve diğer eğitim kurumlarına, kendi dillerini kullanma ve dinlerini özgürce yaşama hakkıyla birlikte kurma, yönetme ve kontrol etme konusunda eşit haklara sahip olacaklardır." Üstelik bu antlaşma 1923 Lozan Antlaşması ile çelişmesin diye Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Japonya ve Yunanistan kendi aralarında tadil protokolü bile yapmışlardır. Bu protokol de bir arşiv belgesi olarak Dışişleri Bakanlığımızın antlaşmalarla ilgili internet sitesinde açık kaynaktan erişilebilir durumdadır. Üstelik Yunanistan 1920 Azınlıkların Korunmasına dair Sevr antlaşmasının 1. maddesinde şu taahhütte bulunmuştur: "Yunanistan, bu Bölümün 2 ila 8. maddelerinde yer alan hükümlerin temel kanunlar olarak kabul edileceğini ve hiçbir kanun, düzenleme veya resmi eylemin bu hükümlerle çelişmeyeceğini veya bunlara müdahale etmeyeceğini ve herhangi bir kanun, düzenleme veya resmi işlemin bunlara üstün gelmeyeceğini taahhüt eder.” Fakat maalesef bugün uygulamada Yunanistan’ın bu uluslararası antlaşma hükümlerine de aykırı gelen davranışlarda bulunduğunu, müftüleri kendisinin atadığını, azınlık okullarını kapattığını, azınlık okullarındaki müfredatı Türkçe ağırlık aleyhine değiştirdiğini görüyoruz. Halbuki Yunanistan’ın yanı sıra bu antlaşmalara imza koyan Birleşik Krallık, Fransa, İtalya ve Japonya da Batı Trakya Türk Azınlığın bölgedeki huzur ve refahının güvencesinden sorumludur.

TÜRK AZINLIĞIN HAKLARI GERİ VERİLMELİDİR

Türkiye ve Yunanistan arasında bir süredir var olan gerginlik iki tarafın da yaptıkları değerlendirmeler ve yaşanılan doğal afetler sonrasında birbirine destekleriyle yerini barış yollarını aramaya bıraktığını görüyoruz. Sayın Miçotakis ve Sayın Erdoğan’ın yeniden seçilmesi ile birlikte iki ülke arasında yeni bir sayfa açılması gündeme girmiştir. Dileriz ki Atatürk ve Venizelos’un savaş sonrası barışı tesis ettiği gibi Erdoğan ve Miçotakis de sürdürülebilir barışı tesis edebilir ve bugün gündemde olan sorunlara çözüm yolları üretebilir.

Bu yolda ilerlerken Batı Trakya Türk Azınlığının da uluslararası antlaşmalardan doğan haklarının Miçotakis’in yeni bir açılımı ile Yunanistan’da geri verilebileceğine inanıyorum. Unutulmamalıdır ki bu coğrafyada Türkiye ve Yunanistan var olmaya devam edecek ve biz komşu olmaya devam edeceğiz. Siyasilerin iki ülke halkı arasında olumsuz söylemlerden kaçınmaları, dostluğu teşvik etmeleri en büyük temennimizdir.

Yunanistan’ın uluslararası antlaşma hükümlerine aykırı davranışlarda bulunduğunu, müftüleri kendisinin atadığını, azınlık okullarını kapattığını, azınlık okullarındaki müfredatı Türkçe ağırlık aleyhine değiştirdiğini görüyoruz.

Sonraki Haber