Arif Şentürk Aydınlık’a konuştu (3):'Türkü söyleyenden korkma, zarar gelmez'
'Türkü benim havam, ekmeğim, suyum dünyam. Türkü olmadığı zaman ben inanın ki kendimi bomboş hissederim... duramam, arabada da söylerim, yolda da söylerim, uyurken söylerim her yerde söylerim. Türkü benim gıdamdır. Türkünün olmadığı yerde yokum'.
Bu hafta İbrahim Can arkadaşımla, Arif Şentürk babamızdan, “Çıksana Takoşum Balkona” bir Roman türküsünün hikayesini ve derleme sürecini dinliyoruz. Değerli türkücümüzün askerlik arkadaşı, 2019 yılında yetmiş yedi yaşında kaybettiğimiz değerli sinema yönetmenimiz Yavuz Özkan ile askerlik hatıralarını dinledik hüzünle… İlk bant okuma heyecanını, turnelerin zorluklarını, güzelliklerini ve o günkü heyecanını tüm samimiyetiyle Aydınlık okurlarıyla paylaştı.
Askerliğinizi nerede yaptınız?
1961’de Yozgat’ta askerliğimi yaptım. Yozgat’a ilk gittiğimde Altıncı Alay’da bana “mesleğin var mı?” diye sordular. Berberim dedim. Hemen gel bakalım dediler, bana bir dükkan verdiler. Burada çalışacaksın dediler. Tam da bizim Alay’ın önünde şehrin çay bahçesi vardı. Bütün gün iki tane türkü çalardı. Nida Hocamın türküleri. Türkülerden bir tanesi Yozgat sürmelisiydi.
Askerde de futbol oynadınız mı?
Evet. Jandarma gücünde oynamaya başladık. Jandarma Gücünde Türkiye’nin çok meşhur bir yapımcısı vardır. Rahmetli Yavuz Özkan. Benim asker arkadaşımdır. Dördüncü bölük ile birinci bölük arasında maç yapıyoruz. Yavuz Özkan dokuz numara ile santrafordu. Daha sonra Yavuz’u yazıcı yaptılar.
Yavuz Özkan ile başka askerlik hatıralarınız var mı?
Olmaz mı? Bir gece beni iki saat önce nöbete kaldırdılar. Çok kızdım. Ve dedim ki kendime bir sene sonra on başı olacağım. Gittim kursa ve on başı oldum. Sabah bölük sekizde kalkıyor. Yavuz Özkan hala uyuyor. Gece çok geç yatıyordu tabi. Kaldırmaya çalışırdım: “Ya Arnavut ne olur bırak yatayım” diye yalvarırdı. Kıyamazdım, bırakırdım uyurdu. Son zamanlarda Özkan piyes yazdı. Askerler arasında tiyatro oyunu oynayacağız. Şu anda anlıyorum ki o zaman bile çok yetenekliydi.
Yavuz Özkan ile daha sonra görüştünüz mü?
Terhis olduktan sonra baktım bizim Yavuz Hürriyet gazetesinde filmlerle ilgili yorumlar yazıyor. Hürriyet gazetesini aradım. Yavuz Özkan Bey ile görüşebilir miyim diye. Şu an burada yok dediler. Berber Arif Şentürk aradı dersiniz dedim kapattım telefonu. O zaman semtte iki telefon vardı. Fotoğrafçıda ve eczacımızda… Sağ olsunlar bir saat sonra beni çağırdılar. Gittim telefona: “Vay Arnavut” deyince anladım tabi bizim Yavuz. Sıraselviler’de bir yazıhanesi vardı. Ben de oradayken Kadir İnanır ve o dönemin birçok sanatçısı onun makamına gelmişti. Kendisini o çevreye kabul ettirmişti Allah rahmet eylesin. 1980 darbesinden sonra Almanya’ya gitti.
Daha sonra sanat yaşamınızda neler oldu?
Daha sonra plakçılar düştü peşime. Emre Plak, Hüseyin Emre. Bulmuş bir hemşerimi kafa kola almış. Bir pazar günü geldiler aldılar beni, Ataköy’de bir restorana gittik. Güzel bir yemek yedik. Yarın pazartesi günü Unkapanı’na bekliyorum seni dedi. Tamam dedim. Ertesi gün gittim üç aşağı beş yukarı yüz bin liraya anlaştık. Güvendi bana hemen parayı verdi peşin verdi. Derken gün geldi… Beyoğlu, Tünelde bir handa bir stüdyoda bant yapacağız. İçeri bir girdim arkadaş, karşımda Yücel Paşmakçı, Tuncer İnan, Hamdi Özbay, Ali İhsan Yılmaz, Arif Sağ, Deve Yavuz, Osman Bayşu. Allah var, Hüseyin Emre hiç masraftan kaçınmadı. Biz de banda okuduk. O zaman long play vardı. 12 türkü okudum. Ek olarak dört adet de yedek okudum. Bant okuduğumu unutmuşum. Sabah bir sokağa çıktım ki bangır bangır “Deryalar” çalıyor. O zaman “Ayağında Kundura” ile “Deryalar” türküsü büyük bir patlama yaptı. Gong Dergisinde on dokuz hafta bir numara oldu. İkinci İbrahim Tatlıses, üçüncü İzzet Altınmeşe “Esmerim biçim biçim” ile, dördüncü “Drama Köprüsü”. Sokağa çıkıyorum millet artık İbrahim abi, kimi Kamil abi diye bağırıyor bana. Ben de bozmuyordum onları.
Bant doldurduktan sonra sahnede çıktınız mı?
Simsarlar İzmir Fuarı’na çıkmam için geldiler. Yirmi beş bin lira yevmiyeyle İzmir Fuarı’nda çalışacağız. Kadro Hülya Koçyiğit, Erol Evgin, Belkıs Akkale, Barış Manço. Çok güzel bir gruptu. Ben İzmir Fuarına gittim bir folklor ekibi kurdum. Patron bu durumu görünce “Bundan sonra yevmiyen 45 bin lira” dedi. Aşağı mahalleden bütün Arnavutlar, göçmenler toplanmış gece saat ikiye kadar gazinonun tamamını dolduruyorlar. Tahta sandalyelerin üzerinde hem de… Giriş de on beş lira. Bitmesine beş gün kala patronun kardeşi Cengiz kaptı parayı vın, kaçtı. Ödemede sıra bana geldi. Benim ekipte on dört adamım vardı. Çalışmamdan dolayı bana üç yevmiye fazla verdi. Sen hakkettin dedi. Otuz iki gün çalıştık nimet için bütün kazandığım para otuz bin lira idi. Kamil Sönmez’in durumu benden beterdi. Kamil Sönmez borçlu kaldı. Arnavut ver elli lira bana dedi. Nur içinde yatsın. Adam gibi adamdı. Bütün parası onun bağlamacısına giderdi. Neyse perşembeden perşembeye Arnavut bana elli lira borç ver derdi. Veririm elli lira. Sonra geri verirdi bana. Diyorum şakasına “ula manyak ben alıyorum kırk beş bin lira, sen alıyorsun yüz bin lira. Nerede bu paralar?” Ama niçin parasız? Para onda kalmaz ki. Oturuyoruz Menekşe Çay Bahçesinde yanına. Kamil abi hemen “Garson bak bakalım çocuklar ne istiyor? Bir tost bir ayran ver” derdi ve o öderdi. Akşama kadar paralar bitiyor tabi. Parayı hep çevresine harcardı rahmetli.
Son gece duydum ki İzmir’den İstanbul’a adam başı yüz liraya uçak bileti var. Dört saz bir de benim hanımım beş toplam altı kişiyiz. Verdim altı yüz lira aldım biletleri. Bindik saz arkadaşlarımla uçağa İstanbul’a geldik. Para kazanamadım ama aylarca yanımda dolaşan sazcılarımı rahat ettirmiştim. Kendim için ne yapıyorsam onlar içinde yapıyordum. Son olarak Emel Sayın ile çalıştım. Emel Sayın Hanım asil bir hanımefendi. Duruşuyla, güzelliğiyle, kişiliğiyle…
Türkiye’de turnelere çıktınız mı?
Türkiye’de ne kadar yöre varsa çoğunu gezdim. 81 il olmasa da 60 ili turnelerle gezdim. İlk turneme Kamil Sönmez ile çıktım. 1980 yılında solistimiz Bilgen Bengi ile, Kamil Sönmez, ben ve dört uvertür Trakya’yı dolaştık. Saat on iki olmadan kaçıyoruz otele. Trakya’yı olduğu gibi gezdik. Artık son döneceğiz Bilgen Bengü’nün orkestrasından bir şantöz vardı otobüste. Bulgar askeri gibi löp löp yürüyor. Bize dönerek: “Siz yanlış yaptırdınız orkestraya. Siz çalmasını bilmiyorsunuz, hep yanlış çaldınız” falan, filan diye kıyameti koparıyor. Kamil ile ben ikinci sırada aynı koltukta oturuyoruz. Kamil, kaptana: “Aç şu kapıyı dedi. Kaptan açtı kapıyı. Kamil abi, sazı bir aldı tarlaya attı. Biraz da yağmur yağmış, çamur vardı. Kadın şaşırdı ne oluyor diye. Arkasında ona da çık otobüsten diye bağırdı. O gürültücü kadın süt dökmüş kedi gibi otobüsten indi. Menajerler aldı onu arka kapıdan bindirdi ve kadın arka tarafta uyudu.
İkinci turneye çıkıyoruz, Osman Yağmurdereli ile. Solistimiz Nesrin Topkapı. Ben varım. Oğuz Abadan da vardı. Güzel bir batı orkestrası vardı. Ben de dört sazımı da almıştım yanıma. Allah inandırsın turnede sahneye çıktığımda bir bakıyorum arkam olmuş sekiz kişi, dokuz kişi. Benimle beraber onlarda sahneye çıkıyor ve arkamda çalıyorlar. Dolaşıyoruz… Marmaris’e oradan Gaziantep’e gittik. Gaziantep’te bir kıyamet koptu. Otelde kavga, gürültü, patırtı. Nesrin Topkapı ile yanındaki sevgilisi kavga etmiş, kıyamet kopmuş. Sabah kalktık, bir de baktık ki sanki hiçbir şey olmamış gibi iki sevgili kol kola geldiler. Bindik birkaç yer daha dolaştık, Mersin’den sonra son olarak Marmaris’e geldik. İlk ben çıktım sahneye, arkamda Osman Yağmurdereli. Son olarak solistimiz Nesrin Hanım sahneye bir çıktı ki olmuş Müslüm Gürses! Kadın hem İngilizce okuyor, on beş dakika Türk Sanat Müziği okuyor hem de on beş dakika günün şarkılarını okuyor. Düşmek üzereyken, fırladık Osman’la girdik koluna, öyle bitirdik programı. Tesadüfen Hürriyet Gazetesi’nin muhabiri de oradaymış. Manşetten vermişler: “Bir assolistin çöküşü” diye.
Türkiye’nin her yerinde size ilgi var mıydı?
Vardı. Gittiğimiz yörenin değil benim türküleri söylememi istiyorlardı.
Bazı sitelerde derlemeleriniz üç adet gözüküyor. Kaç türkü derlediniz?
Ohooo! Çok var. Hepsi Süleyman Şenel’in kitabında yazılı.
HÜZÜNLE SEVİNÇ BİR ARADA
Deryalar türküsü bir ağıt. Rumeli türkülerinde öyle bir şey var ki hüzün ve sevinci aynı anda yaşayabiliyorsun. Deryalar söylenirken bir ağıt olmasına rağmen halay çekecekmiş gibi hissediyorsun. Bunun nedenini biliyor musunuz?
Evet doğru. Bazı uzmanlar araştırıyor bir ağıt nasıl bir halay olur diye. Bunun sebebi galiba hem sevinç hem de hüzün bir arada yaşanması. Hüzün yaşamışlar, ama yaşam da devam ediyor. Umudu da yaşıyorlar. Mesela bizde komşuda bir düğün var, öbür tarafta da cenaze var. Cenaze sahibi der ki aman düğünü bozmayın. O olay ayrı, bu olay ayrı. Dolayısıyla acı ve eğlence bir arada yaşanır.
Kendi acısı varken bir yandan düğün yapanın sevincine de ortak oluyor yani.
Evet.
'TAKOŞ, FATOŞ OLACAKTI SON ANDA VAZGEÇTİM'
Derlemeleriniz arasında “Çıksana Takoşum Balkona” türküsünün hikayesi var mı?
Bu bir roman türküsü. Bir kambur, zayıf Bülent diye bir çocuk vardı. Bayağı kamburdu. Türk Sanat Müziği camiasında isimli bir adamdı. Arif abi dedi onların hepsi Selanikli. Çalgıcıların tümü. Kasımpaşa’dakilerin hepsi Selanikli. Çanakkale’dekiler de… Trakya’dakiler de… Çalgıcı takımı hep oradan gelme. Dedi; “O benim halam”. Takoş halasıymış. Ben denetime Fatoş olarak vereyim dedim, sonra vazgeçtim, Takoş olarak geçecekse geçsin dedim.
Takoş, çok takıştıran mı?
Evet, galiba öyle.
Değerli TRT sanatçımız Süleyman Şenel Hocamızın sizinle ilgili bir kitabı var.
Ben Zeytinburnu’nda oturuyorum. Buradan da hiç ayrılmadım. Sağolsun Zeytinburnu Belediye Başkanı adıma bir kitap çıkardı. Zeytinburnu Belediyesi Kültür Yayınları’ndan çıktı. Süleyman Şenel yazdığı kitabın ismi: “Kumanova’dan Zeytinburnu’na Bir Rumeli Delikanlısı Arif Şentürk”. Bir sokağa da ismimi verdiler. Buradan teşekkür ediyorum kendilerine.
Türkü nedir sizce?
Türkü benim havam, ekmeğim, suyum dünyam. Türkü olmadığı zaman ben inanın ki kendimi bomboş hissederim. Ben hiç duramam, arabada da söylerim, yolda da söylerim, uyurken söylerim her yerde söylerim. Türkü benim gıdamdır. Türkünün olmadığı yerde yokum. Türkü söyleyenin yanına git, korkma! Ondan zarar gelmez.
Aydınlık Gazetesi okurlarına ne mesaj vermek istersiniz?
Aydınlık Gazetesi’ne başarılar diliyorum. Çok satmasını diliyorum. Çalışanlara sağlık, mutluluk diliyorum. Koronadan uzak olsun, çoğu evde kalsın otursun. Hepinize iyi günler. Sevgiler, saygılar. 4 Biz de sizi tanımaktan dolayı çok mutlu olduk.
Ben de sizinle bugün tanıştım. Hemşeri sayılırız. Görüşürüz.
İbrahim Can: Seninle gurur duyuyoruz. Sen bizim büyüğümüz, sevgili ağabeyimizsiniz.
Ben böyle güzel kardeşlerimi bulduktan sonra mutluluklar diliyorum. Zaten bazen hep beraber oluyoruz. Ama unutmayın yine bir araya gelelim. Yemeğe davetliyiz.
Aydınlık ailesi olarak size çok teşekkür ediyor, sağlıklı ve uzun ömürler diliyoruz.
ARİF ŞENTÜRK’ÜN MEŞHUR ETTİĞİ TÜRKÜ
Çıksana Takoş'um Balkona
Çıksana Takoş'um Balkona
Seni Göreyim
Göreyim Bre Takoş'um
Sorada Üleyim
Takoş'umun Evi Önü
Yabani Asma
Takoş'a Babası Almış
Çiçekli Basma
Yöresi: Kırklareli
Kaynak Kişi: Arif Şentürk
Derleyen: Süleyman Şenel
Notaya Alan: Süleyman Şenel
Makamsal Dizi: Saba
Konunu-Türü: Aşk-Sevda
Ses Genişliği: 6 Ses