Arkalarına bile bakmadan kaçtılar!

Lozan Antlaşması imzalandıktan sonra İngiliz yöneticiler, İstanbul’daki donanmalarının bir süre daha şehirde kalmasını ister. İsmet Paşa şu tarihi sözlerle bunu reddeder: Değil bir kruvazörün, İtilaf bayrağı taşayan bir kayığın bile kalmasına razı olamam!

ABD, Afganistan’da 20 yıllık işgale son verdi. Daha doğrusu yenildi ve kaçtı! Arkasında binlerce ölü, askeri malzeme ve araç gereç bıraktı. En önemlisi de Afganlılara yıkım ve binlerce eve bıraktığı onarılmaz ölüm acısı!.. Çekilmenin televizyonlardaki görüntülerini görünce, bizim işgal sonrası yaşadıklarımız aklıma geldi. Bugün çok kişi bunu hatırlamaz bile… Ne mutlu ki 100 yıldır işgal ve savaş görmedik! ABD’nin kaçışını, bugün yaşasaydı, eminin en güzel Atatürk yorumlardı. Çünkü, İngilizlerin Çanakkale’den kaçışı hakkında şöyle demişti: “Arkalarına bakmadan tam manasıyla kaçtılar!”

Biz de geçmişte üç tahliyeye şahit olduk. Güzel vatanımız bir işgal denemesi, iki de işgal yaşadı. Biri Çanakkale’de diğerleri de İstanbul ve İzmir’de… Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra 13 Kasım 1918 günü İstanbul, 15 Mayıs 1919 günü de İzmir üzerinden Anadolu işgal edildi. Tabi bir de Güney’den Fransız ordusunun işgal girişimi vardı. Onu da bölge halkının kahramanlığıyla geri püskürttük. Uzun sürmedi. İstanbul ve İzmir işgali daha trajik oldu. Bizim için de travma ve sonunda büyük mutluluk...

HER TAHLİYE RİSKLİDİR

Geçenlerde, Afganistan’ın tahliyesi aceleye getirilmiş diye ABD Başkanı Biden suçlandı. İlahi, 20 yıllık işgalin tahliyesi için bir 20 yıl daha mı bekleyecek zavallı Afgan halkı. Böyle şeyin beklemesi mi olur? Her çeklime riskli ve sıkıntılıdır. Hatta bazen çekilme sırasında daha fazla kayıp verilir. ABD’liler şükretsin ki insan kaybı vermediler. 20 yıllık işgalin onlara 6,5 trilyon dolara mal olduğu söyleniyor. Bu rakamın yanında, bıraktıkları ve Afganlılar kullanmasın diye de tahrip ettikleri askeri malzemeler devede kulak kalır. Çok ilginç, İngilizler de Çanakkale’yi boşaltırken binlerce ton yiyecek ve askeri malzeme bırakıp kaçmak zorunda kaldılar. Her şeyi götüremediler. Bıraktıklarının çoğunu da tahrip ettiler. Kalanların bile taşınması aylarca sürdü.

ÇANAKKALE’NİN TAHLİYESİ

İngiliz donanması yanında Fransız donanmasını da alarak Çanakkale Boğazı'nı zorlamaya başladı. 18 Mart 1915 günü yapılan saldırı ummadıkları direnişle karşılaştı ve bozguna uğrayarak geri çekildiler. Donanmalarının en ünlü savaş gemilerini kaybettiler. Malum, 25 Nisan 1915 günü de karadan geçmeye kalktılar. Ekim 1915’e kadar süren sayısız taarruzları da başarılı olamadı ve 4 Ekim’den itibaren bölgeyi tahliye etmeyi düşündüler. Bunu da iki aşamada gerçekleştirdiler. Aslında en başarılı oldukları iş geri çekilmeydi.

ÜÇ AŞAMADA TAHLİYE

İngilizler tahliye sırasında çeşitli taktik ve aldatmacalara başvururlar. Plandaki tahliyenin ilk safhası Arıburnu Anzak bölgesinde 10 Aralık 1915 gecesi gerçekleşir. General Birdwood tahliyenin üç gün içinde gerçekleşmesini ister. Daha sonraki aşamalar da 18 ve 20 Aralık 1915 günleri gerçekleşir. 20 Aralık gecesi ise Anafartalar bölgesinde 01.30’da bir tek asker bile kalmaz. Bu sırada patlayan lağımların ardından ilerleyen Türk askeri İngilizlerin kaçtığını anlar. Boşaltılan siperlere yerleşirler. Arıburnu bölgesinden de son tahliye 20 Aralık günü 04.10’da tamamlanır. İngilizler, bu bölgeden 88 bin er ve subay, 186 top, çok sayıda at arabası, at ve malzeme çekerler. Bırakmak zorunda kaldıkları malzemeyi de imha etmeye çalışırlar. Hatta atları bile vururlar… Bazı gıda malzemelerini de zehirlerler. Yine de hepsini imha edemezler.

SEDDÜLBAHİR’İN BOŞALTILMASI

Seddülbahir bölgesindeki tahliye ise 28 Aralık 1914-9 Ocak 1915 tarihleri arasında gerçekleşir. Burada Türk kuvvetleri hücum eder. Bir sonuç alınamaz. Buna rağmen düşman kuvvetleri tahliye planını uygular. Orada da yanıltma yöntemleri uygulanır. Kademeli çekilme gerçekleşir. Son kafileye kalan General Mavde ve emrindekiler, karda bırakılan yiyecek ve cephane depolarını ateşe verdikten sonra, 9 Ocak 1916 günü saat: 03.45'te dubalara atlayarak kıyıdan ayrılır.

İngilizler, Arıburnu ve Anafartalar’da olduğu gibi, Seddülbahir'de de, muharebe meydanında birçok eşya, yiyecek, araç hafif silâh ve cephane bırakmak zorunda kalır. 5’nci Ordu Komutanı Liman von Sanders, Seddülbahir'den yapılan tahliye için şöyle der: "Bütün dikkatlerimize karşın, İngiliz ve Fransızlar, tüm kuvvetlerini geri çekmekte başarılı olmuştur." Sanders, Başkomutanlık Vekâleti'ne çektiği ilk telgraf ise şöyleydi: "Tanrıya şükür, Gelibolu yarımadası tamamen düşmandan temizlenmiştir. Diğer ayrıntılar, ayrıca sunulacaktır."

Bazı kaynaklar, Türk komutanlığının tahliyeden haberi olduğunu ve daha fazla zayiat vermemek için buna göz yumduklarını belirtirler. Salih Bozok’un anlattığına göre Atatürk bu durumu bildiği için son bir hücumla düşmanı denize dökmekten yana olduğu ve üst komutanlığın buna izin vermediği için izin alarak İstanbul’a gelir. Tahliyeyi İstanbul’da öğrendiğinde ise o ünlü sözleri söylediğini aktarır: “Arkalarına bakmadan tam manasıyla kaçtılar!”

İSTANBUL’UN TAHLİYESİ

Çanakkale’yi geçemeyen İngilizler, kuvvetlerini Arap topraklarına kaydırarak daha geniş bir alanda yıpranan ve insan malzemesinin sonuna gelen Türk ordusunu buralardan geri çekilmeye zorladılar. Bunda da başarılı oldular. Batı Cephesinde Alman ordusunun savaşı kaybetmesi ve ardından masaya oturmasıyla Türkiye de bu yolu izledi ve sonunda Mondros Ateşkes Antlaşmasını kabul etti. Bunu fırsat bilen İngiliz ordusu, Fransız ordusunun da katılımıyla 55 parçalık donanmayla İstanbul’u 13 Kasım 1918 günü fiilen işgal etti. Bunu da 16 Mart 1920 günü resmi işgalle yeni bir boyuta taşıdı. Atatürk’ün deyimiyle tersaneler ve karargâhlar işgal edildi. Her yere girdiler. Öyle ki Enver Paşa’nın hamile eşini bile konağından çıkarıp sürdüler. Konağa İngiliz komutan yerleşti…

İşgal 6 Ekim 1923 günü Türk ordusunun İstanbul’a girmesiyle son buldu. İşgal kuvvetleri 24 Temmuz 1923 günü imzalanan Lozan Barış Antlaşması'yla çekilmeyi kabul ettiler. Onların tahliyesi de zaman aldı. 75 bin askerleri ve donanması vardı. Bu kadar asker İstanbul’un bütün kışlalarına ve tersanelerine girmişlerdi. İşgal yılları çok acı geçmişti. Onurlu Türkler sokağa çıkamaz olmuştu. Her yerde işgalci askerler vardı ve zaman zaman Türklere sataşıyor hatta öldürmeler oluyordu. O yılları gazeteci Yakup Kadri Karaosmanoğlu, “İnönü Savaşlarına kadar başımız öne eğik gezerdik. Zaferlerden sonra yüzümüz gelmeye başlamıştı.” sözleriyle anlatır.

Lozan Antlaşması imzalandıktan sonra İngiliz yöneticiler, İstanbul’daki donanmalarının bir süre daha şehirde kalmasını ister. İsmet Paşa şu tarihi sözlerle bunu reddeder: “Değil bir kruvazörün, İtilaf bayrağı taşayan bir kayığın bile kalmasına razı olamam!” (Ali Naci Karacan, Lozan Konferansı ve İsmet Paşa, 3. Baskı, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1993, s.417-418.)

YUNAN İŞGALİ

Son işgal Yunan ordusunun İzmir’e çıkması ve Ankara kapılarına kadar dayanmasıydı. Bu işgal de çok kanlı geçti. Yunan ordusu Ege’de katliamlar yaptı. Halka zulmetti. Aydın’ın Germencik ilçesinde 15 kadar genç kızımız kendilerini kovalayan Yunan askerlerinin eline geçmemek için bir yardan aşağı atlayarak intihar ettiler. 9 Eylül 1922 günü İzmir’de denize dökülen Yunan ordusu kaçarken geçtiği Afyon, Uşak, Kütahya, Manisa, Aydın ve İzmir’i yakıp yıktı. Sadece Aydın’dan bir örnek vereyim: 9 bin haneli şehirde 89 hane ev sağlam kalmıştı. İzmir günlerce yandı. Geçtiği yerlerdeki insanları ahırlara tıkarak yaktılar. Atatürk bu vahşeti görerek her yere haber saldı, zulmeden Yunan subaylarının rütbelerini ve yaka numaralarını almaya çalışın diye. Ayrıca canlarını kurtarmaları için dikkatli olmalarını istedi. Sivil halk dağlara çekildi.

Afyon önlerinde çevrilerek imha edilen Yunan ordusundan da binlerce ton malzeme kaldı. İngilizlerin desteğiyle malzemenin en iyisi onlarda vardı. 500’e yakın kamyon bizim olmuştu. O tarihte bizde doğru dürüst yük taşıyacak araç bile yoktu. En iyi araçlarımız deve ve öküzlerin çektiği kağnı idi. Onlar da saatte 3-5 km yol alıyorlardı. Atatürk, Büyük Taarruz sırasında topçulara önem vermişti. Onun atışlarıyla ilk etapta Yunan ordusu büyük darbe yemişti. Topçularımız mühimmatımız azalıyor dedikçe Paşa “Korkmayın Yunan ordusunun toplarının mühimmatı bize yeter” diyordu. Gerçekten de öyle oldu.

Yunan ordusu İzmir’den kaçarken, denizde ne bulduysa onunla kendini karşı kıyıya attı. Geriye kalan 100 bine yakın askeri ise ya esir düştü ya da imha oldu.

Dünden bugüne işgaller. Nedense yaşananlar pek değişmemiş… Emperyalizm var oldukça bu acılar yarın da yaşanacak gibi. Daha özgür ve güzelliklerle dolu bir dünya dileğiyle…

Sonraki Haber