Aşı karşıtlığının tarihçesi
Aşı ilk olarak M.Ö. 1000’li yıllarda Çinliler tarafından kullanılmıştır. Daha sonra orta Asya Hindistan ve Osmanlı devletine kadar uzanmıştır.
Avrupa’nın aşı ile tanışması Türklerin aşı uygulamalarını Avrupa’ya taşıyan Emanuel Timonius sayesinde olmuştur. İngiltere’de 1721 yılında ilk aşılama yapıldı ve yoğun ilgi oluşturdu. Edward Jenner, çiçek geçiren hastaların çiçek hastalığından korunduğunu fark etmiş çiçek hastalığı geçiren hastanın kesecik sıvısını sağlıklı kişiye enjekte etmiştir. Jenner böylece bireyin çiçek hastalığından korunduğunu fark etmiştir. 19 yüzyıl sonlarında o dönemde yaygın görülen sayrılıklara karşı aşı uygulamaları geliştirilmiştir.
TANRININ CEZALANDIRMASI DÜŞÜNCESİ
Aşı uygulamasındaki başarı ile birlikte hastalığın seyrinin değişmesinin ardından 1772 yılında Rahip Edmund Massey aşı uygulamalarını tehlikeli günahkâr şeytani operasyonlar olarak adlandırmıştır. Aşılama işlemini tanrının günahkarları cezalandırma işlemine karşı çıkma olarak görür. Tanrının kurallarına karşı gelinemeyeceği söyleyen bir başka rahip de John Williams’tır bu rahip de benzeri nedenlerle aşı uygulamalarını reddetmiştir. Aşı karşıtlığı, yalnızca dinsel nedenlerle değil siyasal ve yasal nedenlerle de karşı çıkışlarla gündeme gelmiştir. İngiltere, 1853 yılındaki çiçek salgınında halkı yeterince bilgilendirmeden zorunlu aşı uygulamalarına gitmiş, karşı çıkanlar ağır cezalarla karşılaşmışlardır. Buna tepki olarak da hızla anti aşılama birliği adı altında bir gurup kurulmuştur. Bu birlik işlevini parlamento ve zorunlu aşı yasaları ile iradesi yok sayılan halkın özgürlüklerini korumak diye belirtmiştir. Sonuçta bu birliğin direnişi ve yaptığı baskı nedeni ile parlamento geri adım atmış isteyenin aşı olabileceğini karara bağlamıştır. Bu ve buna benzer çalışmalar ile, aşı karşıtlarının büyük faaliyetleri sonucu aşılamalarda yarı yarıya denecek bir miktarda düşüş yaşanmıştır. Aşılama oranlarındaki bu düşüklük ikinci bir hastalık gibi tüm dünya ülkelerini etkilemiş yeni salgınlara kapıyı aralamıştır. Aşı karşıtlığı nedeni ile özellikle batı ülkelerinde kızamık gibi çocukluk çağı hastalıkları salgın yapmaktadır. Ülkemizde de aşı karşıtı akımın etkilerini gözleyebiliyoruz. 2010 yılında 183 aile aşıyı reddederken 2019 da 23 bin 000 gibi yüksek rakamlara ulaşmıştır.
TOPLUMSAL BİR KARAR
Aşı reddinin bireysel ve toplumsal sonuçları bulunmaktadır. Bireysel olarak bakıldığında aşı reddi ve aşı geciktirmenin aşılanmamış kişilere önlenebilir hastalık riskini artırdığı yani aşılanmayan birey hem kendi hem de toplum için potansiyel hastalık riski taşıyıcısıdır. Aşılanmamak hastalık riskinin önlenebilir hale gelmesini 10 kat yavaşlatmaktadır, salgın kontrolüne büyük darbe vurmaktadır. Sayısal ortamların artan okuyucu oranı, bilimsel ortamın tartışılabilir bilgiler içermesi, aşı karşıtlığını artırmaktadır. Aşılama ile ilgili yazılan bilgilerin yarısı gerçeği yansıtmamaktadır. Kitle iletişim araçları yüzde 30 ile yüzde 60 dolayında aşılama karşıtlarının düşünceleri ile ilgili yayınlar yapmaktadır. Çocuklarına aşı yaptırmayan anne babalar yalnız çocuklarına değil bulundukları topluma da zarar vermektedirler. Kişi hakkı gibi görünmesine rağmen aşı reddi toplumsal sorumluluk gerektiren karardır. Kamusal sağlık açısından bakıldığında toplum bağışıklaması herkesin yararınadır.
Batı dünyasında aşılama karşıtı hareketlerin artışı insan sağlığı ve toplum bağışıklığı açısından ciddi tehdit içermektedir. Kızamık, çiçek hastalığı gibi ortadan kaldırılacakken yeterli bağışıklama sağlanamadığı için yeniden ortaya çıkan hastalıktır. Kızamık salgını her yaştan insanı etkilemektedir. Toplumun kendine kader biçtiği bu salgınlar hem ulusal sağlık politikalarını olumsuz etkilemekte hem de hem de can kayıplarına neden olmaktadır. Bu nedenle aşı karşıtı politikalara karşı durmak önemlidir. Aşı yaptırmaya eğilimli olan insanların bile aşı konusunda aşı karşıtlarını dinledikçe isteksiz oldukları görülmektedir. Kitle iletişim araçlarından yapılan aşı karşıtlığı, bağışıklama sürecini kesintiye uğratmaktadır. Aşı karşıtlığında bir başka önemli husus aşı istemeyen kişilerin aşı ile ilgili en temel bilgileri bilmediğidir. Bir başka etik sorun da aşıyı reddeden kişilerin hastalandıklarında ortaya çıkacak sorunların telafisinin nasıl olacağı yönündedir. Bu yazıdan da anlaşılacağı gibi aşı karşıtlığını batı toplumları üretmiştir. Bu yaklaşımın dinsel, siyasal tecimsel nedenleri vardır. Salgın sürerken çözüm aşıda iken aşı karşıtlığı fikri üretmek bilim dışı olduğu kadar ahlak dışıdır. Bilimsel yöntemlerle geçerliliği kanıtlanan kuşaklardır, toplum sağlığı için güvence teşkil eden aşı uygulamaları toplumun geleceği için yaşamsal önemdedir.