Aşkın ve doğurganlığın şenliği

İsveç’in en önemli, en renkli şenliklerinden biri yaz gündönümünde, 21 Haziran’da tüm ülkede coşkuyla kutlanıyor. Şenlikle doğa, bereket, aşk ve doğurganlık kutsanıyor.

Yaz gündönümü şenlikleri İsveç halkı için yaz tatili başlangıcının da habercisi. Bir halk eğlencesi olarak özellikle kırsal kesimlerde kutlanan şenlik nedeniyle büyük şehirler neredeyse boşalıyor. Ama gidecek köyü kalmayanlar için de şehirlerde de kutlamalar yapılıyor. Üstelik giderek daha güçlü coşkulu kutlamalar düzenleniyor. Stockholm’deki en ünlü ve geleneksel kutlamalardan biri açık hava müzesi ve hayvanat bahçesi olan Skansen’de yapılıyor. Biz de uzun kışın ardından uyanan ve ilk hasatlarını veren doğanın, bereketin, doğurganlığın ve aşkın kutsandığı bu halk şenliğini Skansen’de izledik.

YÜKSELEN MİLLİYETÇİLİĞİN HALK BİLİMCİSİ

Bugün Stockholm’de birçok şenliğe ev sahipliği yapan, yaz kış açık bir halk parkı olan Skansen’in kurucusu Artur Hazelius, bir dil araştırmacısı, öğretmen, halk eğitimcisi ve halk bilimcisi. Sadece Skansen’in değil İsveç’in en önemli müzelerinden Nordiska Museet/Kuzey Müzesi’nin de kurucusu. Asker ve politikacı olan babasının etkisiyle eski kuzey kültürünü de kucaklayan bir vatan sevgisiyle büyümüş Hazelius. Daha çocuk yaşlarında İsveç kültür ögelerini tanımış, halk danslarına ve kıyafetlerine ilgi duymuş. 1872 yılında İsveç’i bir ucundan diğerine dolaşırken endüstrileşmenin ve tarımın da makineleşmesinin bir sonucu olarak insanların iş ve ekmek peşinde şehirlere göçtüğünü, kırsal kesimin giderek insansızlaşacağını görmüş. Eski köy toplumunun yok olmasıyla halkın kendi kültürüne ait ögelerinin de yok olacağı endişesine kapılmış. Sahip olunan kültür birikiminin gelecek nesillere aktarılmasını kendisine görev edinmiş. Bir halk bilimci olarak ancak tarihini bilen insanların kendisini de tanıyacağı inancını taşıyan Hazelius, Avrupa’da yükselen milliyetçilik dönemiyle de uyumlu olan “kendini tanı” ana fikriyle yola çıkmış.

İSKANDİNAV ETNOĞRAFYA KOLEKSİYONU

Halkın yarattığı, ürettiği, kullandığı her türlü el işi, dokuma, giysi, ev ve mutfak eşyası, araç ve gereçler gibi İskandinav kültürüne ait her şeyi köy köy dolaşarak toplamış. Çoğu gönüllü yardımcılarıyla ilginç gördükleri her ögeyi kendi deyimiyle “mümkün olduğunca bağış olarak” almışlar, satın almak zorunda kaldıklarında ise “sıkı pazarlık” etmişler. Toplama işleri yeterince hızlı yürümediğinde o bölgenin yetkilisinden “eski kıyafetlerin bağışlanması yasası” çıkarmasını talep etmişler, halktan “anavatan uğruna cömert olmalarını” istemişler. Hazelius, günden güne büyüyen bir “İskandinav Etnoğrafya Koleksiyonu” sahibi olmuş. Topladıkları sergi alanlarına, depolara sığmayınca koleksiyonunu devlete bağışlamayı önermiş. Bir de vakıf kurmuş. Sonuçta 1882 yılında krala ait “Hayvanat Bahçesi Adası, Aslan Düzlüğü”nde ufak bir kira karşılığında bir arazi almış, müze inşaatı başlamış. Bugünkü muhteşem Nordiska Museet/Kuzey müzesi 1907’de açılmış. Müze yıllar içerisinde 1.5 milyon eser ve eşya, 4 bin metre uzunluğunda belge dolu raf ve en eskisi 1844’ten kalma 6 milyon kültür tarihini betimleyen fotoğrafa sahip dev koleksiyonuyla müthiş bir İskandinav kültür müzesi haline gelmiş.

Hazelius bu defa İsveç’te insanların eskiden beri nasıl yaşadığını göstermek, bitki ve hayvan çeşitliliğini yaşatmak üzere yeni çalışmalara başlamış. 1891 yılı baharında yine Hayvanat Bahçesi Adası’nda Stockholm’ü tepeden ve farklı açılardan gören, eski bir tabya arazisini satın almış. Skansen’e adını veren de bu tabya olmuş. En eskisi 1.300 yıllarında yapılmış olan 40 kadar orijinal ahşap köy evini içindekilerle bulundukları yerlerden Skansen’e taşımışlar. Evlerin dışına o bölgede yetişen bitkiler ekilmiş. Böylece İsveç’in hemen her bir bölgesinde kırsal kesimde yaşayan insanların yaşam ve çalışma alanları gözler önüne serilmiş. Bununla da yetinmeyen Hazelius bir de eski bir mahallenin canlandırılmasını istemiş. Çeşitli şehirlerden özgün ve hiç yapısına müdahale edilmemiş eczane, matbaa, cilt evi, işçi evleri, kilise gibi yapılar da taşınmış ve insanlara eski şehir yaşantısını göstermek üzere bir de mahalle inşa edilmiş. 1891 yılında açılan Skansen’de evlerde ve işyerlerinde önceleri gerçeğe uygun kıyafet ve aksesuarlarla donatılmış cansız mankenlere yer verilmiş. Ancak Hazelius kısa bir süre sonra cansız mankenlerin canlılarıyla değiştirilmesini istemiş ve Skansen birden bir müze yerine yaşayan bir eğitim ve kültür kurumuna dönüşmüş. İsveç’in tarihi, insanların bulundukları bölgenin doğasında nasıl yaşadıkları, dönemin gelenek ve görenekleri, işleri, günlük yaşamları ve eğlenceleri tarihi kıyafetleriyle gezen, eski usullerle üretim yapan dokumacı, demirci, matbaacı, cam ustası gibi zanaatkarlarca anlatılmaya başlanmış, ürünleri ziyaretçilere satılmış, halen de satılmakta.

Hazelius, Skansen’in doğa müzesi kısmında ise İsveç’te yaşayan hayvan türlerinden bir hayvanat bahçesi, tıbbi ve diğer bitkilerden oluşan bitki bahçeleri, göletler yapmış. Daha sonra burası Stockholm Hayvanat Bahçesi haline getirilerek fil, deniz aslanı, penguen gibi hayvanlar da sergilenmiş ancak zaman içerisinde bu hayvanların büyük bir kısmı satılmış. Geniş bir akvaryum ve birkaç değişik tür dışında Hazelius’un ana fikrine dönülmüş. Çocuklar için oyun alanları da yapılan Skansen yaz kış açık. Bugün Skansen doğaya uygun eski tip satış kulübelerinde zanaatkarların, sanatçıların işlerinin satıldığı, konserlere ev sahipliği yapan, bolca dinlenme alanları olan, ailece kırlara oturup mangalsız piknik yapılabilecek bir müze park. Yeşili bol Stockholm’de insanların hem doğayla bütünleştiği hem geçmişini öğrendiği yemyeşil bir eğitim kurumu. Skansen’de sergilenen ve İsveç kültür tarihine ışık tutan 30 bin öge aslında Nordiska Museet’e ait ancak sonsuza kadar sergilenmek üzere Skansen’e verilmiş. Hazelius hayatını Skansen’deki evinde tamamlamış. “İsveç’in sahip olduğu en vatansever kişi” olarak 100 bin Stockholmlü tarafından uğurlanarak Skansen’de toprağa verilmiş.

Skansen ve Nordiska Museet önceleri tek bir kurum olarak yönetilirken, 1963 yılında her ikisi de ayrı vakıflar haline getirilmiş. Artık müze yöneticileri hükümet tarafından atanıyor, ayrıca atanmış politikacılardan oluşan bir kurul da vakıf yönetimlerinin yanında görev yapıyor. Skansen’e her gidişimde çocukluğumun İstanbul’undaki Gülhane Parkı’nı, dev kayık salıncaklarını, zengin akvaryumunu ve etrafı çivilerle çevrilmiş yuvarlak ve küçücük yerinde ziyaretçilere hortumunu sallayan fili, masamıza semaverle gelen çayları, sıcacık gevrek simitler, reçel ve peynirden oluşan ikindi kahvaltısını hatırlarım. Ne güzel olur doğa ve kültürü birlikte yaşayabileceğimiz Skansen gibi bir Gülhane Parkımız olsa. Başka bir yazıda buluşmak üzere...

Skansen dünyanın en eski açık hava müzesi

Stockholm’ün her yanı yemyeşil ama özellikle doğallığı büyük ölçüde korunmuş olan “Djurgården/ Hayvanat Bahçesi” adası dev çınarları, sahilleri, su kanalıyla bir başka yeşil. Adanın kuzey burnu 1.500 yıllarında kralIII. Johan zamanında geyikler, karacalar ve kuzeyin sığın geyikleri için park olarak ayrılmış. Öylece de kalmış. Adada çok sınırlı bir yapılaşmaya izin verilmiş. Bu adanın üzerindeki tepede 3000 metrekarelik bir alan üzerinde kurulmuş olan Skansen dünyanın en eski açık hava müzesi.

Skansen’de yaz gündönümü şenliği

Kelime anlamı “yaz ortası” olan şenlikler, gecenin en kısa olduğu günde yaz gündönümünde yapılmakta. Yaz gündönümü ilkel toplumdan bu yana, ilkbaharda işlenen toprağın, ekilen tohumun ilk karşılığının alınması, doğanın ilk ürünlerini sunmasıdır. Bu nedenle yapılır hasat şenlikleri, bereket kutsanır. Kuzeyde ilk ürünlerin alınması ancak haziran sonuna doğru gerçekleştiği için ilk şenlikler de bu dönemde yapılırmış. Sadece evlerin içi ve dışı değil, balıkçı tekneleri, tören alanları yeşil yapraklar ve dallarla süslenerek yazın gelişi, aydınlık ve coşan doğa kutsanırmış. Kuzeyin bronz çağına ait kaya resimlerinde güneş etrafında dans edenlerin betimlendiği; Viking dönemini de kapsayan demir çağında ise yapılan şenliklerde büyük ateşler yakıldığı, dans edildiği, doğaya ve tanrılara insan dahil adaklar verildiği çeşitli kaynaklarda yer almakta. Bu toplu törenlerde yemek yenirken “tanrıların içkisi” denilen ve mayalandırılmış balla sudan oluşan bal şarabı içildiği de biliniyor. Mayalandırılmış bal ile yapılan bu içkilere ait en eski bulgu İ.Ö. 7.000 yılından kalma ve Çin’de bulunmuş. Mezopotamya, Mısır, Antik Yunan, Roma, Maya uygarlıklarının da tanrıların içkisi olarak bir cins mayalandırılmış ballı içki içtikleri bilinmekte.

Gürbüz çocuklar için kurban...

Kuzeyin şenliklerinde doğanın bereketi kadar aşk ve doğurganlık da önemli. Günün en uzun olduğu yaz gündönümünde bir sonraki yıl gürbüz çocuklara sahip olmak için tanrı Frej ve Freja’ya kurban verilirmiş. Törenlerde erkekler tarafından bir direk, kadınlar tarafından ise bir halka taşınırmış. Direk ve halkanın çiçeklerle süslendiği gibi kadınlar da başlarında yapraklar ve çiçeklerle süslenmiş bir taç taşırlarmış. Çiçekli taçlarıyla tören alanına gelen kadınlar ellerinde çiçekle süslenmiş halkayı direğe bağlarmış. Güçlü kuvvetli erkeklerce tören alanına dikilen direk etrafında eğlence başlarmış. Şarkılar söylenip oyunlar oynanırken neslin devamını sağlayacak gençlerin birbirine yaklaşması hedeflenirmiş. Ateş sönüp, eğlence sona erdiğinde gençler “kaynağından su içmek” için büyüklerden uzak su kenarlarına giderlermiş.

Çiçek toplamaktan aşk lapası yemeye rüyaya yatmak

Aşk ve doğurganlığın kutsandığı şenliklerin büyüsü genç kız ve delikanlıların birbirini bulması üzerine kuruluyor. Şenliklere hazırlanan genç kızlar gelecekteki eşlerinin kim olacağını bilmek için doğadan yardım alarak İskandinav usulü istihareye yatıyorlar. Yaz gündönümü gecesi hiç konuşmadan evden kaçan kızlar 9 farklı bahçenin çitinden atlayarak 9 farklı çiçek topluyorlar. Sonra eve dönerek yine hiç konuşmadan yatağa giriyorlar. Yastıklarının altına da topladıkları çiçekleri koyarak rüyaya yatıyorlar. Rüyalarına giren erkek evlenecekleri erkek oluyor.

Aşk lapası yemek rüyaya yatmanın bir başka yolu. Un, su ve bolca tuzu kaynatarak yapılan lapayı yiyerek uyuyan kızlar, rüyalarında kendilerine içecek vererek susuzluklarını giderecek erkekle evleneceklerine inanıyor. Rüyasındaki erkeğin ne içirdiği ve ne kadar içirdiği, kızın onunla birlikte geçireceği yaşamın yoksul ya da zengin olacağını gösterirmiş.

Bir de sessizlik yemini var. Yaz gündönümü gecesi sessizlik yemini eden genç kızlar eski kurban alanlarında, bir yol ayırımında ya da toprakla bütünleşmiş bir kayanın üzerinde de beklermiş. Gelecekleri ile ilgili bir işaret, bir ses duymak için beyaz gecenin büyüsünden medet umarlarmış. Aşkını bulmuş kadınlarsa ilkbaharda doğacak bebekler bir sonraki kışa kadar yeterince büyüsün ve güçlensin diye bereket ve doğurganlığın kutsandığı bu gecede hamile kalmaya çalışırmış.

Çiğin büyüsü gündönümü şenliği

Yaz gündönümü kutlamalarının geçmişten kalan adetlerinden biri de çırılçıplak soyunarak çiğ düşmüş çayırlarda yuvarlanmak. Çiğin büyüsüne o kadar inanılıyormuş ki halk doktorları tıbbi bitkiler üzerine düşen çiğ damlacıklarını toplayıp şifalı ilaçlar yaparmış. Bütün yıl sağlıklı kalmak için tedavi edici özelliği olan çiği ilaçlara karıştırmak, içmek, ekmeğe suya katmak önemliymiş. Sağlam ayaklara sahip olmak için çıplak ayakla çayırlarda koşmak büyülü çiğden faydalanmanın diğer bir yoluymuş.

Gençliğin, aşkın ve bereketin büyülü gecesi yaz gündönümü şenliklerinin kökeni kuzeyin Hristiyanlık öncesi döneminden çok öncesine ait. Bugün belki bu adetlerin hepsi yapılmıyor ama herkes adetleri biliyor ve sonu aşkla biten bu eğlenceleri çok seviyor. Avrupa’da Hristiyanlığın en son yerleştiği coğrafyalardan biri İskandinavya. Misyonerler 900 yıllarından itibaren buralara gelmiş olsa da İsveç’in Hristiyanlaşması 1.100 yılında oluyor. Ama halkın çok tanrılı inancına ait töreler, örf ve adetler Hristiyanlıkla paralel yaşamaya devam ediyor. Halen de yaşıyor.

Yaz gündönümü şenlikleri de bugüne kadar gelen pagan kökenli bir tören. Tüm tek tanrılı dinlerde olduğu gibi Hristiyanlık da yok edemediği bu şenlikleri ele geçirmeye çalışmış, dini bir kılıf yaratmış. 24 Haziran “Hz. Yahya Günü” ilan edilmiş. Yaz gündönümü yerine “24 Haziran Yahya Günü” kutlanmaya çalışılmış. Vikinglerin direği ve halkası yerine dev bir haç yaprak ve çiçeklerle süslenmiş. Kilise Vikinglerin serbest aşkına, büyülü içeceklerine yasaklar getirmiş, çoğu kadın halk doktorlarını cadı ilan edip yakmış ama halkın geleneksel kültürünü yok edememiş. Bu yıl da “yaz gündönümü” sadece Skansen’de değil tüm İsveç’te kırsalda ve şehirlerde yine coşkuyla kutlandı, eminim dünya durdukça şekli biraz değişse de özde hep aynı şekilde kutlanacak, insanlar eğlenecek, eşler seçilecek ve mart ayında doğacak bebekler aşk, bereket ve doğurganlığın temsilcisi olacak.

Sonraki Haber