Asya'da Devlet Birikimi Çalıştayı'nda 2. Gün

Asya'da Devlet Birikimi Uluslararası Çalıştayı’nın 2. günü tamamlandı. Çalıştayda İslam uygarlığının Türk devlet geleneğine katkılarını anlatan Ethem Sancak, Türklerin kerim devlet anlayışında olduğunu, İslamla birlikte Türklerin imparatorluk kurabildiğini söyledi

Ulusal Strateji Merkezi (USMER) ve Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesinin düzenlediği “Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. Yılında Asya'da Devlet Birikimi Uluslararası Çalıştayı”nın dün 2. günü tamamlandı. 17-18-19 Kasım günlerinde düzenlenen ve bugün sonuncu oturumu yapılacak olan çalıştayda, 9 Asya ülkesinden 30 bilim insanının sunumları sürüyor.

Çalıştayın dünkü 4. ve 5. oturumlarında Prof. Dr. Zilola Khudabergenova, Liang Yingying, Muraishi Esho, Prof. Caner Karavit Çalıştayın program akışına göre ilk sunumu Prof. Dr. Oktay Uygun ve önceki gün gazetemiz baskıya gittikten sonraki 3. oturumda Dr. Ahmed Rahdar, Prof. Dr. İlhamiye Galimzyanova, Dr. Habibullah Bbaei, Ethem Sancak sunum yaptı.
Çalıştayın ‘İslam Uygarlığında Devlet’ başlıklı önceki gün yapılan üçüncü ve günün son oturumuna Özge Yahşi Ergen başkanlık yaptı. Bilim insanları program akış sırasına göre söz alarak şu konuşmaları yaptılar:

‘MEDENİYETLER HÜKÜMETLERDEN ORTAYA ÇIKMIŞTIR’

Dr. Ahmed Rahdar, “Siyasi Medeniyet Teorisi: Şii Siyasi Hukukunun Kapasiteleri” konulu sunumunda şu bilgileri aktardı:

“Medeniyetin 4 tane temeli vardır. İnsani faktörler, bilim temeli ve teknoloji temeli bütün medeniyetler hükümetlerden ortaya çıkmıştır. Bütün medeniyetleri insanlar yapmışlar. Mesela hayvanlarda medeniyet diye bir şey yok. Bütün medeniyetler bilimsel olarak ortaya çıkmışlar. Bütün medeniyetlerde teknoloji de var. Bu 4 temele ek olarak medeniyetlerin kendilerine özel tutarlıkları var. Bütün medeniyetlerin disiplini var. Bütün medeniyetlerin iktidarları var. Ve bütün medeniyetlerin istikrarı var. İslamin medeniyetin de kendine göre özellikleri vardır. İslam medeniyeti rabbimizin sünnetlerine dayanmıştır. Felsefe ve sanat medeniyetin ortaya çıkmasına yardımcı olmuşlar. Bütün bu bilimlerin hepsinin kendine göre kendi kapasitesine göre İslam medeniyetin ortaya çıkmasına emek sağlamıştı.

ULU MUHAMMED

Prof. Dr. İlhamiye Galimzyanova, “Ulu Muhammed - Kazan Hanlığı Kurucusu” konulu sunuşunda söyle konuştu:
“Ulu Muhammed ismi farklı farklı karşımıza çıkıyor. Ulu Muhammed dendiğini görüyoruz. Farklı farklı şekilde ismi telaffuz edilebiliyor. Kendisinin 1405 ila 1445 yılları arasında yaşadığı düşünülüyor. Kendisi Altın Ordu'nun tabii ki hanıydı ve ardından da Kazan hanlığını kurdu. Ulu Muhammed Tatar devlet yapısının temellerini atan isim olarak karşımıza çıkıyor, Ulu Muhammed, Altın Ordu devletinin en sorunlu en kritik dönemlerinden birinde tahta geldi. “Ulu Muhammet Han’ın gerçekten sıra dışı bir gerçekçi perspektife sahip olduğunu görüyoruz. Karşısına çıkan olumlu durumları en doğru şekilde kullandığı ve kendisi başarılı bir şekilde saray kentinde iktidarını, kendi devletini tesis etti. Ulu Muhammed'in Tatar devletinin oluşumu da çok önemli bir rol oynadığını söylemek lazım. Aslında bir şahsiyet olarak Ulu Muhammed’in iki dönemi arasındaki bir köprü oluşturuyor ve bu şekilde Tatar devlet kuramlarının gelişmesinde önemli bir rol oynadığını vurgulamak lazım kendisinin.”

Dr. Habibullah Bbaei da “Ümmet - Devlet ve Müslüman Çeşitliliği” konulu bir sunum yaptı. Bbaei çalışmalarını şu ifadelerle anlattı: “Medeniyete dayalı devletin Müslüman ümmetinin başını çekmeye layık olması ve üzerindeki devlet küresel ölçekte anlamını kaybederken, burada bir taraftan toprakları aşan devlet ve hükümet biçimi, kendine etnik ve ırksal sınırlardan muaf tutar. Diğer taraftan da bu beraberinde ortaya koyduğu yapıları çeşitli topluluklara ve ülkelere yansıtır. Bu bakış açısından hareketle, buradaki medeniyetten doğan devletin ulusal devlet ve modern devlet bakımından farklılıkları vardır. Örneğin buradaki modern devletin aksine bu medeniyete dayalı devlet gücünün meşru kullanımını sadece temel rasyonelliğe dayalı sistemin uygulanması ve genişletilmesi için kullanır. Yani buradaki medeniyete dayalı devlet kendisini tüm sosyal boyutları düzenlemekten sorumlu olmak yerine, ahlaki rasyonelliği medeniyet ölçeğinde gelişmek, genişletmekten sorumlu tutar. Burada bir baskı altına alma şeklinde değil, küresel bir hedefle bunu gerçekleştirir. Buradaki İslami devlet aynı zamanda. Toprak parçalarını aşan uluslar bağlamında toplumsal bütünleşme, etnisiteye, ırka veya duygusal fikirlere dayalı değildir

‘İKTİSADİ-SİYASİ AYRIMINI
KUTSALLAŞTIRMAMALIYIZ’

Prof. Dr. Ali Murat Özdemir de “Türk Devrimi, Devlet Biçiminin Etkisi Üzerine Bize Ne Söyler” başlıklı bir sunum yaptı. Özdemir konuşmasında faklı birçok konuya da dikkat çeki. Prof. Dr. Özdemir şu ifadeleri kullandı:

“Kurul sistemleri yönetim mantığı vesaire düzenek içerisinde Türkiye'nin kendisine dayatılanlar karşısında karşı politikalar geliştirme kapasitesi nedir? Bunu tartışmamız lazım.

“İktisadi-siyasi ayrımını kutsallaştırmamamız gerekir. Dünyada değerinin üretimi ve paylaşımı sürecinde egemen olan sözleşmeler ve piyasalar değildir. Bugün doğu Akdeniz'de Mavi Vatanı savunuyorsanız bunu borsa içinden savunamazsınız. Evet, piyasa önemlidir, etkindir. Emperyalizmin aracıdır ama piyasalar dünyada zenginliklerin üretilmesi ve paylaşılması sürecinde yegâne koordinasyon eşgüdüm mekanizması değildirler.”

Çalıştayın 2. Günü, 3 oturum olan Asya’da Devlet Pratiği başlığıyla açıldı. Oturuma USMER Yönetim Kurulu Üyesi Emekli Kurmay Albay Halil Özsaraç başkanlık etti.

‘ÇOK AZ İŞLENEN KONU’

Çalıştayın program akışına göre ilk sunumu Prof. Dr. Oktay Uygun yaptı. “Orta Asya'da Devletleşme Süreci: Bazı Tespitler” konulu çalışmasını sunan Uygun şu ifadeleri kulandı: “Orta Asya’da devletleşme süreci çok az işenen bir konu. Çin, Hindistan, Mısır ve ABD gibi ülkelerde bu süreçler çok iyi analiz edildi. Ama Orta Asaya için bunu söylemek pek mümkün değil. Özellikle de Türklerin buna pek ilgi göstermediğini görüyoruz. Böyle bir toplantının gençleri bu alana yönlendireceğini düşünüyorum. Bu açıdan da önemli görüyorum. “Devlet, imparatorluk, başka siyasal birlikler aslında faklı disiplinlerde faklı anlamlara geliyor. Dolayısıyla kavramlar üzerinde bir uzlaşma yok. Özellikle Orta Asya’dan konuştuğumuzda bu belirsizlik daha da artar. Orta Asya’daki devletleşme sürecine genel hatlarıyla baktığımızda, bu bölgede devletleşme sürecinin geciktiğini görüyoruz. Mezopotamya’ya göre 3 bin yıl geç devletleşme olduğunu görüyoruz. Bu gecikmede göçebelik de bir etken. Bu göçebe kabileler konfederasyon büyüklüğünde yapılara dönüşerek, devasa imparatorluklar kurmuşlardır. Bütün Avrasya’yı kat eden imparatorluklar kurmuşlardır ve tarihçiler bunlara göçebe imparatorluklar der. “Siyaset bilimcilerin en çok tartıştığı konulardan biri, Orta Asya’da Türk adıyla kurulan devlet Göktürklerdir. Ondan önce Hunlarda çok önemli bir bileşendir. Ama onlar bile çok geç bir süreçtir. Buradaki en büyük tartışma da şudur. Bunlar bir devlet midir? Bu konuda ben birtakım kriterler konulması gerektiğini söylüyorum. Bulacağımız kriterler öle kriterler olmalı ki 5 bin 500 yıl önceki devlete de kullanılabilmeli, şu anki devlet için de kullanılabilmeli.

‘TABGAÇLARDA DEVLET’

Prof. Caner Karavit de “Kuzey Wei Hanedanı Döneminde Tabgaçlarda Devlet Sistemi ve Sanata Etkisi” konulu bir çalışmasını sundu.

Tabgaçlarda devlet düzenini, karar verme mekanizmaları, devlet yapıları ve yaşayış şekilleri hakkında sunum yaptı. Boy yönetme siteminin getirdiği çatışma ve isyan gibi sorunların nasıl çözüldüğüne değindi.

‘HEM ÖZGÜRLÜK HEM DÜZEN’

Muraishi Esho da “Japonya’da Devletin Kuruluşu ve Budizm” konusuna değindi. Esho şu bilgileri paylaştı:
“Medeniyetlerin tarihine baktığımızda bir mücadele var. Bir tarafta önce özgülük diyen kuvveler ve hayır önce düzen, nizam diyen kuvvetiler. İlk önce özgürlük fikriyatını ABD temsil ederken diğer taraftan düzeni de Çin temsil ediyor. “Özgürlük ve düzen fikirleri aslen birbiriyle çelişki içindedir. Eğer özgürlük bizlere tahakküm eden inşaların elinde duruyorsa bu sözde özgülük mevcut sosyal yapıları yıkacaktır. Fakat aynı şekilde düzen de katı bir liderliğin elinde olursa düzende doğasının içinde olan özgürlüğü yıkacaktır. Bizim günümüzde ihtiyacımız olan şey düzen ve özgürlük fikrinin ötesine geçmek ve eşitlik fikrini benimsemek. “Çin aslında geleneksel Çin imparatorluğunun modern bir versiyonu olarak bir yükseliş sergiliyor. Ve çok uzun bir aradan sonra Çin tekrar küresel çapta gücünü ortaya koyuyor. Çin adeta kendi Çin rüyasını gerçekleştiriyor ve Kuşak ve Yol Girişimi ile dünyaya yayıyor.”

‘TÜRKİYE İLE AYNI
SÜREÇ YAŞANIYOR’

Liang Yingying, “İzolasyondan ‘Kuşak ve Yol’ Girişimine”, “Çin'in Yüzyıllardır Süren Modernleşme Arayışı” başlıklı bir sunum yaptı. Sunumunda şöyle konuştu:

“Afyon Savaşları patlak verdiğinde Çin İmparatorluğu asker bulmakta zorlandı. Çünkü afyon yüzünde aileler parçalanmıştı. Afyon sayesinde Çin kapılarını dış dünyaya açmaya başladı. Özellikle Batılı anlamda bir Batılılaşma alanı ivme kazanıyor. Bu ivmenin Çin’de askeri üretimde hız kazandığını görüyoruz. Çin Batıdan çeşitli savaş malzemeleri alıyor. Son derece yetenekli öğrenciler Amerika’ya gönderildi. “Türkiye ile aynı süreç yaşanıyor. Söz konusu ivme ile beraber batılı eğitim almış yeni bir elit ortaya çıkıyor. Özellikle askeri ve eğitim alanında. Ancak söz konusu hareketinde başarısız olduğunu söylemek lazım. Çünkü son derece yetenekli inşaların Çin dışına çıkmasına neden oldular.

“Yuan Shi Kai deninde iktidar ele alındığında bir imparator gibi davranmaya başlıyor. O döneme bakarsak 1919’daki 4 Mayıs hareketi başlıyor. Bu hareketi başlatan liderleri Marksizmi Çin’e taşıdırlar. Eylemleri organize ettiler. Sloganları da demokrasi, ilerlemek ve bilim idi. Burada da Çin’in gelişimindeki 4 döneme geliyoruz. 1921 yılında Çin Komünist Partisi kuruluyor. Komünist Parti dönenimde iki misyon vardı. Birisi ulusun kurtuluşu, modernleşmesi gibi bir görevi yerine getirmek. “Kuşak ve Yol projesinde bazı Kazak bilim insanlarının konuyu ele aldığını görüyoruz. Burada 3 prensip görünüyor. Bunlarda biri kapsamlı istişare, kaynakların paylaşılması, yeşil ve temiz olması. Buralardaki iyi yaşam yaratma hedefleniyor.”

NEVAİ’NİN BİLİM VE
SOSYOPOLİTİK YÖNÜ

Prof. Dr. Zilola Khudabergenova da “Büyük Devlet Adamı Ali Şir Nevai ve Timurlu Devletinin Sağlamlaştırılmasındaki Rolü” hakkındaki sunumuna başlamadan önce Şule Perinçek’in dün yaptığı ‘Devletleşme Sürecinde Kadın’ konuşmasından çok etkilendiğini ve duygulandığını belirtti. “Her güçlü liderin arkasında güçlü bir kadın var. Bu konu dikkate değer bir konudur.” dedi. Daha sonra Büyük Devlet Adamı Ali Şir Nevai’nin Timurlu devletindeki rolüne dair sunum yaptı. Sununda detaylı şekilde Ali Şir Nevai’nin hayatını ve nasıl bir devlet adamı olduğunu anlattı. Büyük düşünür Ali Şir Nevai’nin büyüklüğünün sadece edebiyatımızın gelişmesine yaptığı evrensel hizmetlerle kısıtlanmaması gerektiğini belirten Khudabergenova, “Ali Şir Nevai’nin sanatsal yanı ne kadar eşsizse, bilimde, sosyopolitik konularda da o kadar eşsizdir.” ifadelerini kullandı.

‘KERİM DEVLET AHLAK VE ADALETTİR’

Ethem Sancak da “İslam Uygarlığının Türk Devlet Kurma Geleneğine Katkıları” başlıklı sunumunda şu konuşmayı yaptı:

“İnsanlık tarihinde nereye dokunursan Türkler çıkıyorlar. Batılılar ülkede neye dokunursak bir Türk çıkıyor karşımıza. Türklerin 3-4 bin yıla dayanan devlet kurma, organize etme birikimi var. Demiri müthiş kullanıyorlardı, çeliğe de dönüştürdüler. “Atı evcilleştirerek ve at sürüleri yetiştirerek zamanı ve mekanı açtılar. At çünkü zamanı ve mekanı aşmaktır. Yeri geldi su kanalları inşa ettiler, tarım yaptılar. Çok büyük hayvan sürüleri yetiştirdiler. Kur-an’ın yeryüzüne inmesiyle konuşan kuran peygamberin söylemi neydi? Medeniyet. Müslümanlar özellikle Medine kent devletinin 4 halife zamanında sınırları uzanılan sınırlara yetmemesinden sonra Hz. Ömer zamanında, Bizans’tan toprak alınması, Kudüs’ün, Mısır'ın, Sasanilerin yıkılması oradaki kavunları İslam'la müşerref bulmalarıyla sınırlar iyice genişledi. Bu coğrafyalarda en son Müslüman olan kavimlerden biri Türkler. Tarihçilerin söylediği bir yalan da var. Araplar, Türkleri kılıçla Müslüman yapmışlar. Türküler öyle kılıçla boyun eğecek bir millet değil, tam tersi İslam uygarlığında gördükleri büyük gelişmeyi hissediyorlar. Nitekim 800’lü yıllarda Müslüman olduklarında şunu yaptılar. Hz. Muhammed’in en büyük özlemi Türklerin Müslüman olması. Türklerin Müslüman olmasının ve Konstantin'in Müslüman olmasının çok önemsiyor. Nitekim vefatından sonra da bu 800’lü yıllarda gerçekleşti. Türkler Müslüman olmasaydı benim kanaatime göre İslamiyet evrensel bir din haline dönüşemezdi. Belki de yerel bir din olarak kalacaktı. İslamiyet olmasaydı da Türkler bu büyük imparatorluklara inşa edemezlerdi. İdeolojik membağı İslamiyet’teki ahlaktı. Yani kerim devlet diye başkanımın tarif ettiği adalet, ahlak… Peygambere din nedir diye soruyorlar. Din ahlak, adalet, sevgidir diyor. Türkler bunu çok iyi kavradı."

Sonraki Haber