Güney Kore izlenimleri 1! Asyalılık ruhundan uzaklaşmış bir ülke: Güney Kore
Gece ışıkları yanan bürolar, fazla çalışmaktan ölen işçiler, güzellik standartları, K-pop salgını... Güney Kore, emperyalizmin etki alanında, Asya'nın insanı önceleyen özelliklerinden kopuk durumda. Yeni dünya düzeninde insandan yana kutupta olması dileğiyle... Güney Kore gözlemlerimiz...
1 Nisan 2024’te eşimle bir haftalığına Tayland’dan Güney Kore’ye gitmiştim. Gerçekten çok gelişmiş ve kalkınmış bir ülke ile karşılaştım. Havaalanından Seul’e doğru giderken geniş caddeler ve gökdelenler dikkatimi çekti. Koreli sürücüler ve yayalar trafik kurallarına harfiyen uyuyordu. Hız sınırını aşmayan arabalar trafikte uyum içinde ilerliyordu. Trafikte genelde Güney Kore’nin milli otomobil markalarından Kia ve Hyundai’yi gördüm.
Tayland’da çok yaygın olarak bulunan Japon marka otomobillerini görmek zordu. Almanya’dan Mercedes ve BMW, İngiltere’den Bentley ve Rolls-Royce gibi otomobil markaları ara sıra göze çarpıyordu. Gördüğüm motorlu araçların profili ülkenin içeriye ve dışarıya dönük ekonomi-politik eğilimleri konusunda ipucu veriyordu. Örneğin, Japon arabalarının ülkede çok nadir bulunması Kore ve Japonya arasındaki tarihi ve siyasi geçmişle ilgili. Japonya, Kore’yi 1910 ve 1945 arasında sömürge haline getirmiş ve Kore’yi askeri güç kullanarak idare etmişti.
Seul’ün en hareketli yerleşim merkezlerinden biri olan Jongno-gu’nun Gwancheol-dong bölgesinde yer alan kalacağımız otele vardıktan sonra hemen dışarı çıktık. Insa-dong ve Gwanhun-dong’da bir süre gezdikten sonra ünlü Cheonggyecheon deresi boyunca yürüyüş yaptık. Yaklaşık 11 km uzunluğundaki derenin kenarlarında oturan, yürüyen ve koşan insanlar vardı.
Havanın kararmasıyla birlikte etrafta yer alan binaların ve gökdelenlerin de ışıkları yanmaya başlamıştı. Eşimle daha sonra Seul’ün restoranlar, kafeler, kozmetik mağazaları ve sokak yemeği satıcıları ile dolu çok hareketli alanlarından biri olan Myeong-dong’a geçtik. Bu bölge İstanbul’un İstiklal Caddesi gibi kalabalık ve ışıl ışıl. Akşam olunca yanan binaların tabelaları Myeong-dong’u göz kamaştırıcı bir yer haline getiriyor. Bir meydanda karides şiş, kuzu şiş, peynirli kavrulmuş ıstakoz, çeşitli meyvelerin sularını satan sokak yemeği satıcıları bu bölgeyi turistler ve yerel halk için oldukça çekici bir hale getiriyor. Bazı kafeler 24 saat hizmet veriyor.
KAPİTALİZMİN ÇİRKİN YÜZÜ ‘KWAROSA’
Bir Kore restoranında karnımızı doyurduktan sonra tekrar kaldığımız otele doğru yürümeye başladık. Gece saat 10 civarında otelin civarında yer alan uzun binaların neredeyse yarısının ışıkları yanıyordu. Ofislerinde gece yarılarına kadar çalışan Korelilerin bu çalışma kültürünü biliyordum ama insanın bunu gözleriyle görmesi bir başka oluyor.
Korecede aşırı çalışma sonucu meydana gelen ani ölümleri nitelemek için kwarosa diye bir kelime var. Benzer bir durum Japonya’da da karoshi olarak tanımlanıyor. Güney Kore’de aşırı çalışmadan dolayı ölen insanların sayısı gerçekten dikkate değer.
Kore basınında 2017’de çıkan bir haberde Kore Posta İşçileri Sendikası başkanı Kim Myung-hwan şunları diyor: “Son beş yılda ölen 190 “Kore Postası” çalışanından 150’si 40-50 yaşlarındaydı ve 85’ten fazlası posta işçisiydi. Bu, hizmet sektöründeki mesleki tehlikelerin çok ciddi olduğunu gösteriyor” ([K-Terminology] Koreans being overworked to death in 'kwarosa', The Korea Times). Kim, Kore Çalışma Enstitüsü anketinin verilerine dayanarak posta işçilerinin haftada 55 saatten fazla çalıştığını iddia ediyor.
Yine aynı haberde kwarosa nedeniyle hayatını kaybedenlerden örnekler veriliyor: Fazla çalışmadan kaynaklı ateroskleroz nedeniyle hayatını kaybeden 44 yaşındaki Cho Man-sik, Sağlık ve Refah Bakanlığı'nda çalışan üç çocuk annesi sivil bir memur, günde 14 saatten fazla çalışan ve kalp krizi nedeniyle hayatını kaybeden bir başka memur. 48 yaşındaki iki çocuk babası kargo teslimat işçisi Im Gwang-Soo haftada 90 saat çalıştığı için bir gece ağır bir beyin kanaması geçirmiş ve komaya girmiş. Doktorlar ona yüzde 5 yaşama şansı vermiş ama kurtulmuş. Hangi sektöre bakarsanız bakın benzer hikayeler bulmak mümkün.
K-POP İSTİLASI VE KORE GÜZELLİK STANDARTLARI
Güney Kore’nin ışıltı sokaklarını, pop şarkıcılarını, dizilerini ve estetik sektörünü güzelleyenler bu ülkeyi emperyalizm ve kapitalizm bağlamında okuyamıyor ve karşımıza sahte ve toz pembe bir Güney Kore tablosu koyuyor. Tam da bu noktada, tüm bunların birbiriyle bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Güney Kore’de uzun çalışma saatleri olacak ki, özel sektörde ve kamu sektöründe çalışanlar okumaya ve araştırmaya, eleştirel düşünmeye fırsat bulamasın!
Gençler sanattan yoksun K-pop şarkılarını dinlesin, Koreli genç kızlar estetik kliniklerinde ve kozmetik mağazalarında kuyruğa girsin, sahte güzelliklerin peşine düşsün! Erkekler akşam geç saatlere kadar yüksek binalarındaki ofislerinde çalışsın, işten çıktıktan sonra da barlarda stres atmak için içsin ve eve gidip uyusun! Seul’de gezerken bunu çok açık bir şekilde gözlemleyebildim. Bunların doğal bir sonucu olarak Güney Kore’de belirgin ve güçlü bir toplumsal hareket de kitlesel bir muhalefet de yok.
Bu durumun ortaya çıkmasında ABD emperyalizminin ve oryantalizminin nasıl bir rol oynadığını kısaca açıklamakta fayda var. ABD’nin 1953 Kore Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasıyla sona eren Kore Savaşı’nın ardından Güney Kore’de askeri varlığını sürdürmesi ve ABD Savunma Bakanlığı’nın 1959’da Güney Kore’de “Silahlı Kuvvetler Kore Ağı” (AFKN) adı verilen bir TV ve radyo ağını başlatması ülkede ABD kültürünün yayılmasında çok etkili oldu. AFKN, ABD’nin Güney Kore üzerindeki ekonomik, siyasi ve askeri hegemonyasını kültür emperyalizmi yoluyla daha da güçlendirdi. Savaşın yarattığı yıkımdan ve fakirlikten psikolojik olarak kaçmak isteyen Güney Koreliler pazarlanan Amerikan refah dünyasına hayranlık duymaya başlamıştı.
Bunun sonucu olarak, Soğuk Savaş sırasında ve özellikle 1965’lerden sonra Güney Koreliler ABD’ye eğitim görmek ve çalışmak için gitti ve bunların bir kısmı kalıcı olarak ABD’ye yerleşti. Soğuk Savaş sırasındaki ABD oryantalizmi, Asya’dan ABD’ye gerçekleşen göç dalgasını kendi çıkarları için akıllı bir şekilde yönlendirerek, Amerikalılar ve Asyalılar arasındaki kültürel etkileşime ve bütünleşmeye odaklandı, Asyalıların Amerika’ya yabancı olmadığını vurguladı ve ABD’nin emperyalist karakterini gizlemeye çalışarak evrensellik iddiasında bulundu (Christina Klein, Cold War Orientalism, ss. 1-60). Kısacası, ABD’nin Güney Kore’deki askeri varlığı ve ABD’nin Soğuk Savaş Oryantalizmi, 1990’larda ortaya çıkacak ve yaygınlaşacak K-pop’un ABD toplumunda kabul edilmesi açısından sağlam bir zemin hazırlamıştı. ABD, K-pop ortaya çıktığında bu müzik türünü Asya ile sözde bütünleşme adı altında kendi ülkesinde destekledi.
Bu bağlamda, K-pop’un ABD emperyalizminin bir ürünü olduğunu ve onun etkisi altında geliştiğini söylemek mümkün. Kore kültürüne ve tarihine ait olmayan bir müzik türü olan K-pop, bugün ortaya koyduğu ve dayattığı ideoloji, Batı tarzı müzik, dans, kıyafet modası ve cinsiyetsizlik ile Güney Kore gençliğini denetim altında tutuyor ve onların akıllarını içi boş bir yaşam tarzıyla oyalıyor. K-pop müzik gruplarını dinleyen kitleler böylece toplumsal ve anti-emperyalist mücadelenin dışında tutulmuş oluyor, tarih yapan özneler olmaktan çıkıyor. Güney Kore’deki iki büyük siyasi partinin liberal “Kore Demokratik Partisi” ve muhafazakar Halkın Gücü Partisi olması, ilerici ve kitlesel büyük bir siyasi hareketin olmaması bunun en büyük göstergesi.
Güney Kore’de insanların apolitik kalmasını sağlayan faktörlerden bir diğeri de “Kore güzellik standartları”. Güney Kore, dünyanın plastik cerrahi başkenti olarak tanınıyor ve ülkede estetik ameliyatı olmak oldukça sıradan bir durum. Bunun temelinde de Avrupamerkezci ideoloji ve Batı emperyalizmi var. Günümüzde Batı kültür emperyalizmi medya yoluyla Avrupa merkezli güzellik anlayışını tüm Asya’ya dayatıyor. K-pop grupları da bu güzellik standartlarının dayatılmasında önemli bir rol oynuyor. Estetik cerrahlar Asyalı genç kızlar ve kadınlar dayatılan bu estetik anlayışına ayak uydursun diye onların burnunu kaldırıyor, gözünü büyütüyor, yüzünü küçültüyor, dudaklarını dolgun hale getiriyor, derisinin rengini beyazlaştırıyor.
Kore güzellik standartlarına göre güzel görünmenin tek yolu soluk veya açık tenli olmak. Korelilerin beyaz tene sahip olma takıntısının tarihi gerekçeleri de var elbette ama burada üzerinde durulması gereken kapitalizmin belirli standartlar yaratarak büyük bir sömürü alanı yaratması. Güney Kore’deki ameliyatların çoğu tıbbi gereklilikten kaynaklanmıyor. Burada gerçekten tıbbi nedenlerle estetik ameliyata ihtiyacı olan kesimleri eleştirmiyorum. Dikkat çekmek istediğim nokta, milyonlarca dolarlık büyük bir estetik ve kozmetik sektörü tarafından yönlendirilen insanların güzellik takıntısıyla apolitikleşmesi, kendi toplumunun ve dünyanın sorunlarına yabancılaşması.
Emperyalist kapitalizmin dayattığı Kore güzellik standartlarının dışında kaldığınız zaman ise toplumda dışlanıyorsunuz, yadırganıyorsunuz veya küçük görülüyorsunuz. Hatta güzel ve yakışıklı değilseniz iş başvurularında başarılı olma şansınız da azalıyor. Güney Kore’de insanların mesleki birikimi, ahlaki değerleri ve kişiliği, estetik ameliyatlı burna, botokslu alna, V şeklindeki çeneye, beyaz deriye ve ince bir bedene tercih ediliyor (In Korea, beauty is in the eye of the recruiter, https:// koreajoongangdaily. joins.com/). Kilonuz biraz normalin üstünde ise Güney Kore’de şişman olarak nitelendiriliyorsunuz ve olumsuz yorumlara maruz kalıyorsunuz. İşte tüm bunlar bir araya geldiğinde Güney Kore toplumun apolitik hale gelmesi kaçınılmaz hale geliyor.
ÇOK KUTUPLU DÜNYANIN UZAĞINDA BİR ÜLKE
Kore kültürü ve tarihi ilgimi çok çekse de emperyalizmin ve kapitalizmin denetimi altındaki Güney Kore beni büyülemedi ve ülkede Asyalılık ruhunu çok derinden hissedemedim. Aşırı çalışma ve bundan kaynaklanan ölümler, işçi sınıfının çiğnenen hakları, sanatsal değerden yoksun K-pop istilası, sistemin dayattığı güzellik standartları, tüketim kültürü içinde apolitik bir şekilde yaşamını sürdüren Güney Kore halkı ile çok fazla bir ortak payda bulamadım.
O yüzden çok kutuplu bir dünya düzeni oluşurken Güney Kore’yi bu düzene en yabancı ülkelerden biri olarak görüyorum. Bu, Güney Kore çok kutuplu dünyada yer almayacak anlamına gelmiyor. Vurgulamak istediğim şey, uzun yıllardır ABD emperyalizmin denetimi altında yaşayan Güney Kore devletinin ve Kore halkının büyük bir çoğunluğunun kültürel ve ideolojik bağlamda dünyanın en önemli sorunlarına karşı tavır alamaması ve dünyaya sadece Batı’nın gözünden bakması. Eğer bir gün Güney Kore çok kutuplu dünya düzenine olumlu bakar ve kamucu bir çizgiye girerse buna en çok biz seviniriz.
Güney Kore sağlık sistemi ve grevdeki doktorlar
Ben Güney Kore’deyken doktorlar, tıp öğrencisi kotalarını artırmayı amaçlayan hükümet planına karşı grevdeydi. Kore Stajyer Asistan Derneği'ne göre, Güney Kore’deki stajyer ve asistan doktorlar 36 saatlik vardiyalarla çalışırken, ABD’deki vardiyalar 24 saatten az. ABD’li genç doktorların yarısı haftada 60 saat veya daha az çalışırken, Koreli doktorlar ise genellikle 100 saatten fazla çalışıyor. Bu yüzden, geçtiğimiz şubat ayından sonra 8 bine yakın stajyer ve asistan doktor istifa etti. (We’re overworked and unheard, say South Korean doctors in mass walkout, The Strait Times).
Kore Tabipler Birliği, Güney Kore'nin tıbbi hizmetlerindeki eksikliğin temel nedeninin doktor eksikliği değil, tıbbi tesislerin kentsel ve kırsal alanlar arasındaki dengesiz dağılımı, kötü çalışma koşulları ve yüksek dava riskleri olduğunu düşünüyor, ama Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol, doktor açığına ve birçok insanın bu yüzden tedavi alamamasına işaret ediyor. OECD verilerine göre Güney Kore, 1000 kişi başına 2,6 ile üyeleri arasında hasta başına doktor oranının en düşük olduğu ülkelerden biri...
OECD’nin hasta başına düşen doktor ortalamasının 3,7 olduğunu göz önüne alırsak Güney Kore sağlık sistemindeki yetersizlikleri daha net görebiliriz. Bu yazıyı yazarken, Güney Koreli doktorların tıp fakültesi reformunu protesto etmek için 18 Haziran 2024’te geniş çaplı greve başlayacağına dair bir haber okudum.
Güney Kore yasaları 12 saati fazla mesai olmak üzere haftada 52 saat çalışmaya izin veriyor ancak dünyadaki en düşük doğurganlık oranına sahip ülkelerden biri olduğu için ülkeyi yönetenler ortaya çıkan işgücü açığını çalışma saatleri artırılarak dengelemek istiyor. Kore deyince herkesin aklına Kore dizileri, Kore pop müziği, Korelilerin çalışkanlığı ve Kore-Türk dostluğu geliyor ama nedense Güney Kore’deki uzun çalışma saatleri, aşırı çalışma olgusundan kaynaklı ölümler ve kapitalizmin yarattığı olumsuz sonuçlar hiç sorgulanmıyor.