Atalay - Kaboğlu ve hiyerarşik hukuk

İsterseniz bu gün Can Atalay olgusunu bilimsel olarak analiz edelim. Gerçekten de söyledikleri gibi hukuka darbe mi var? Yoksa bu yaşanılanlar hukukun doğasında mı var?

Can Atalay’ın Anayasa Mahkemesi tarafından verilen tahliye kararının, Yargıtay tarafından tanınmaması gündeme bomba gibi düştü. Sivil toplum örgütleri, partiler ve İbrahim Kaboğlu gibi akademisyenler bu duruma şiddetle karşı çıktılar ve ‘Hukuka darbe girişimi’ tepkisini koydular.

İsterseniz bu gün Can Atalay olgusunu bilimsel olarak analiz edelim. Gerçekten de söyledikleri gibi hukuka darbe mi var? Yoksa bu yaşanılanlar hukukun doğasında mı var?

SOSYAL BASKINLIK TEORİSİ

Şu unutulmamalıdır ki; bir primat olan insanlarda, güç ve baskınlık önemlidir. Sosyal baskınlık teorisine göre; sosyal baskınlık durumu, kaynakların kontrolünün bir sonucudur. Kaynağı ele geçirenler, baskınlığı da ele geçirirler ( Hawley ve ark. 2008; De Waal, 2006).

İki çeşit kaynak kontrolü vardır: 1) İşbirliği, saygı, karşılıklılık, paylaşım, yardım etme, arkadaşlık gibi pozitif ittifak kurma, eşitlik ve adalet gibi pro-sosyal kontrol. 2) Tehdit, hile, saldırmak, zorbalık gibi yaklaşımlarla kaynaklara direkt olarak el koyan coersive (zorlayıcı) kontrol. Bu sistemde güç ve baskınlık önemlidir.
Bazen bu iki strateji kombine kullanılır. İşte Türkiye’de uygulanan strateji de tam olarak budur. Bu iki stratejinin kombine kullanılmasıdır.

AMERİKANCI VESAYET

Ülkemizde ise geçmişte Amerikancı vesayet, NATO’yu kullanarak Türkiye’de kaynakların kontrolünü sağlamıştır. Bilgi ve terminoloji üreterek, yetiştirdikleri sömürge özneleri sayesinde Türk halkının yaşamı kontrol etmişlerdir. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül gibi Darbeler ile de Gramsci’nin bahsettiği ikna üretimini ve moleküler değişimi sağlayarak ahlaki olmayan hegemonyalarını kurmuşlardır.

G. Spivak’a göre; bilgi, onu üretenlerin çıkarlarını ortaya koyar. Çünkü bilgi ve terminolojiyi üreten, iktidarı üretir. İktidar ise, kaynaklardan yararlanan, avantajlı yaşam süren eşik bekçisi bir kitle üretir. Peki üretilen bu iktidar nasıl korunacak? İşte bu noktada iktidar ya da vesayet sahibi, etiği ve hukuku da üretmek zorundadır. Kendi lehine üretmek zorundadır. Yoksa ayakta kalamaz.

EŞİK BEKÇİLERİ

İşte bu nedenle Nietzsche; etik, hiyerarşiktir, demiştir. Etiğin hiyerarşik olduğu yerde, hukuk da hiyerarşi ve baskınlığın elinden kaçamaz. Sosyal baskınlık hipotezi dikkate alındığında; eşitsizliğin olduğu yerde, hukuk, baskın olanın lehine bükülebilir. Yorumlar ise, çoğunlukla güçlünün lehine olur. Etiğin ve hukukun doğası budur.

Peki Can Atalay olgusunda garabet olan nedir?

Muhalefet partilerinin, sivil toplum ve akademisyenlerin ‘hukuka darbe girişimi’ şeklinde bir açıklama yapmış olmalarıdır. Darbe girişimi yapılan şey nedir? 12 Eylül Darbe Anayasası…

Lütfen Can Atalay ve Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) eylem ve söylemlerine dikkatle bakınız. TİP Başkanı Erkan Baş, 1915 Ermeni olayları için Amerikan Başkanlarının kullandığı ‘BÜYÜK FELAKET’ terimini kullanmıştır. Bir sosyaliste bu terminoloji yakışır mı? Peki bu sosyalist TİP’lilerin yoldaşları kimlerdir? Amerika’nın Kürtçüsü Yeşil Sol (HEDEP), EMEP, İHD vb…

Lütfen mahkemelerin çatışması konusuna dikkatle bakın. Konu, Can Atalay değildir. Amerikancı vesayetin hiyerarşik hukukunun yıkılması ve Erdoğancı vesayetin emeklemeye başlamış olmasıdır. İşte bu nedenle Prof. İbrahim Kaboğlu gibi eşik bekçileri ‘Hukuk elden gidiyor’ diye bağırıp çağırmaktadırlar. Tıpkı 100 yıl önce 'din elden gidiyor' diye tutuşanlar gibi. Peki neden tutuşuyorlar?

Çünkü 12 Eylül Darbe Anayasası, Amerikancılara üstün hukuk; Prof. İbrahim Kaboğlu gibilere ise YÖK yasası sayesinde üstün etik sağlamıştır. Prof. Kaboğlu gibi profesörler unvanlarını akademi dışında hiç utanmadan kullanmaya başlamışlardır. Çünkü 2547 etik vesayeti arkalarındadır.

BABANIN YASASI VE HUKUKUN DOĞASI

ANAYASA, yasaların ANASI olsa da, eşitsizliğin olduğu ortamlarda BABANIN YASASI (Lacan) geçerlidir. Amerikancı vesayetin baba figürü, Askeri Darbelerde ortaya çıkardı. Gelinen bu noktada ise, Erdoğancı vesayetin başladığı görülmektedir. Baba figürü değiştiği için, hem etiğin hem de hukukun değişmesi beklenen bir sonuçtur. Hukukun hiyerarşik doğası bunu gerektirir.

Sonuç olarak, eşitsizliğin olduğu yerde hukuk ve etik, güçlünün lehine bükülür. Nihayetinde, Babanın Yasası (Lacan) kabul edilir. Tıpkı geçmişte 2547 Sayılı YÖK Yasasında, 28 Şubat’ta, hatta 367 kararında olduğu gibi. İşte bu nedenle bu gün de Babanın Yasası nedeniyle, Can Atalay’ın tahliye şansı yoktur.
Eşitsizliğin göz ardı edildiği bir dünyada özgürlük yanılsaması (Bauman) gibi, eşitsizliğin göz ardı edildiği bir dünyada da hukuk fakültelerinde hukukun üstünlüğü palavrası öğretilmektedir. İşte bu nedenle sistem adına adiaforizasyon (ahlaki nötrleme) yapan Prof. İbrahim Kaboğlu gibi profesörler diplomalarını yırtıp atmalıdır.

Sonraki Haber