Atatürk Avrasyacı mı?

Lenin-Mao gibi Asyalı düşünürler Marksizm’i Asya gerçeğine uyarladılar. 20. yüzyılın en büyük gerçeği Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki dev insan gücünün dünya siyaset sahnesine çıkması, uluslararası ilişkilere ağırlık koymasıdır.

M. Kemal Atatürk, I. Dünya Savaşı sonrası bağımsızlık bayrağını kaldırırken bu direnişe önderlik ediyor, bunu dünyaya ilan ediyordu.

Cumhuriyet’in 100. yılını kutladığımız bu günlerde Avrasya düşüncesini/olgusunu M. Kemal Atatürk ile bir araya getirmeyi düşündük. Bu, kimilerine garip gelebilir; Avrasya teorisinin 20. yüzyılda Rus aydınlarınca geliştirildiği biliniyor. Mustafa Kemal Atatürk’ü bu sürecin neresine koyacağız?

Aslında nereye koyacağımız açık: 2000’li yıllarda dünya çapında önem kazanan Avrasyacılık, Rus düşünürlerin algılarının çok ötesine geçti, Asyalıların ve kimi Avrupalıların inşasına taş taşıdıkları ekonomik, mali, siyasal, askerî bir büyük olguya dönüştü.

Venezuella’da Amerikan emperyalizmini konu alan bir duvar resmi

Sovyetler Birliği’nin yıkılışının ardından tek başına dünyaya hâkim olmaya çalışan ABD, baskı ve zulmünü artırdı. Tek kutuplu bir dünya inşa etmeye kalkıştı. Buna kısa sürede direniş baş gösterdi. Çin Halk Cumhuriyeti-Rusya Federasyonu-İran İslam Cumhuriyeti’nin başını çektiği Asya’nın kadim güçleri direnişin başını çektiler. 20. yüzyılın sonunda, 21. yüzyılın başında ortaya çıkan Şanghay İşbirliği Örgütü, BRİCS gibi oluşumlar, öteki bölgesel işbirliği kuruluşları, bu direnişin meyveleridir. Aslında bu direniş I. Dünya Savaşı sonrası, esas olarak da Türk/Sovyet devrimleri ile şekillenmiş, direnenlerin sayısı ve gücü II. Dünya Savaşı sonrası katlanmıştı. Diğer bir deyişle, Rus düşünürlerinin teorik öngörüleri, Asyalıların icraatları ile büyük bir uluslararası harekete dönüşmüştü.

M. Kemal Atatürk, döneminde uygulamada ve dünyaya bakışında bu büyük olguya harç koyan, dahası anıtı şekillendiren, büyük düşünür ve eylem adamıdır.

AVRASYACILIĞIN GELİŞİMİ

20. yüzyılın başında dünya tersini düşünürken Lenin “Gerici Avrupa, İlericiAsya”1 teşhisini koydu.

20. yüzyılda Marx ve Engels’in Avrupa için geliştirdiği savlar, Asya’da önem kazanmaya başlamıştı. Lenin- Mao gibi Asyalı düşünürler Marksizm’i Asya gerçeğine uyarladılar. 20. yüzyılın en büyük gerçeği Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki dev insan gücünün dünya siyaset sahnesine çıkması, uluslararası ilişkilere ağırlık koymasıdır. M. Kemal Atatürk, I. Dünya Savaşı sonrası bağımsızlık bayrağını kaldırırken bu direnişe önderlik ediyor, bunu dünyaya ilan ediyordu. TBMM, Halkçılık Programı’nda ve 17 Kasım 1920 günü dünyaya ilan ettiği “Halkçılık Beyannamesi”nde şöyle diyordu:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi hükûmeti hayat ve bağımsızlığını kurtarmayı yegâne ve mukaddes bildiği halkı emperyalizm ve kapitalizmin tahakküm ve zulmünden kurtararak irade ve hâkimiyetin hakiki sahibi kılmakla gayesine ulaşacağı inancındadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi hükûmeti, milletin hayat ve bağımsızlığına suikast eden emperyalist ve kapitalist düşmanların tecavüzlerine karşı… orduyu sağlamlaştırmayı ve onu millî bağımsızlığın dayanağı bilmeyi borç sayar”2 Görüldüğü gibi M. Kemal Paşa önderliğindeki TBMM, Avrasya saflarına daha 1920’lerde girmiştir. Bundan daha güzel bir Avrasya bildirisi olur mu? Öte yandan bunu kırıp dökmeden yapmış, eski husumetleri öne çıkarmamıştır. TBMM bölgede emperyalizme karşı mücadeleyi esas aldığı için, haksızlığa uğrasa da Emir Hüseyin’in oğlu Faysal’ı Irak Kralı olarak tanımış, Suriye ile dostluk ilişkilerini sürdürmüş, 1926’da Irak sınırlarını tanıyan barış anlaşmasını imzalamıştır. M. Kemal Atatürk, bütün dünyada savaş çanlarının çalındığı 1937 yılında Sadabat Paktı’nın inşasına önderlik ederek Batı Asya için bir dostluk-kardeşlik modeli de oluşturdu.

Atatürk, Ilgın manevraları sırasında Aralov’un (kasketli olan) da bulunduğu heyetle sohbet ederken. Kaynak: Aydınlık Gazetesi

SOVYET DOSTLUĞU RUS-İRAN-ARAP KOMŞULUĞU

M. Kemal Atatürk’ün Avrasya olgusuna büyük katkısı, Tanzimat’la Batı’ya-Atlantik’e bağlanan Türklerin Batı ile olan bağlarını kesip atması ve Türkiye’yi “Güneşin doğduğu ufuklara” yöneltmesidir. Sovyetler Birliği ile dostluk, Türkiye ile aynı sıkıntılarla boğuşan İran’la dostluk, İngiliz-Fransız emperyalistlerinin bütün tertiplerine Arap komşularla kardeşçe ilişkileri korumak ve sürdürmek, Asya’nın büyük bölümünü kaplayan Hindistan-Afganistan ile yoğun etkileşim, uzaktan da olsa, düşünsel düzlemde de kalsa Çin ile ilişkiler, Türk cumhuriyetleri ile özellikle Azerbaycan ile çok yönlü ilişkiler, M. Kemal Paşa’nın Avrasyacılığının temel taşlarıdır. Sovyetler Birliği ile dostluk özellikle önemlidir. Türklerle Ruslar arasında son iki yüzyılda meydana gelen savaşlar, Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte yerini iyi komşuluk ilişkilerine ve dostluğa bırakmıştır.

ATATÜRK VE BÖLGE BARIŞI

Barış son yıllarda, hatta eskiden beri, kutsanan bir kavramdır. İnsanoğlu doğal olarak barış ortamında yaşamak ister. Üretim, eğitim, sanat vb. gibi insani faaliyetler barış ortamında mümkün olur. Ancak barış kendiliğinden gerçekleşmez, tıpkı savaş gibi, emek ister çaba ister, ustalık, yapıcılık ve gerektiğinde özveri ister. Atatürk bu unsurların hepsini hayata geçirdi, savaştığı ülkenin (Yunanistan) bayrağını yerden kaldırdı, savaştığı ülke ile (Yunanistan, İngiltere, Fransa, Rusya) barış yapmayı bildi. Kendisini Misak-ı Millî sınırlarının ötesine yönlendirmeye çalışanlar oldu. Onlara hiç iltifat etmedi. Atatürk ve Avrasya konusunda yazan İsmet Bozdağ, Atatürk’ün bir “Avrasya devleti” düşüncesi içinde olduğunu, bunun için “Türkiyat Enstitüsü”nü, “Türk Dil Kurumu”nu, “Türk Tarih Kurumu”nu kurdurduğunu iddia etti.3 Kendi yayılmacı görüşlerini Atatürk’e mal etmeye çalıştı. Türkiyat Enstitüsü kurmak, Türklerin etnik, kültürel, toplumsal kimliğini araştırmak, neden başka milletlerin varlığına yönelik iddialar taşımış olsun? Yazar İsmet Bozdağ’ın getirdiği kanıtlar bile gülünç kaçıyor. Bir başka yalan iddianın sahibi Kafkasya4 dergisidir. Münih’te 1951’de yayımlanan derginin ilgili sayısında Atatürk’ün Mac Arthur’a II. Dünya Savaşının er geç patlak vereceğini, bu savaşı “komünizmin kazanacağı”nı söylediği iddia edilir. Bunun mantıki sonucu, Türkleri birleştirmek ardından Sovyetler Birliği’ne karşı saldırganlıktır, düşmanlıktır. Bir kez Kafkasya dergisinin bir Soğuk Savaş enstrümanı olduğu açıktır. İkincisi, TC-SB ilişkilerinin dorukta olduğu 1932 yılında Sovyetlerle dostluğa çok önem veren Atatürk’ün SB’ye karşı bu ifadeyi kullanmış olması, mantık dışıdır. Üçüncüsü, görüşmeyi izleyen genel sekreter Yusuf Bayur’un tutanağında böyle bir ifade yoktur. Atatürk, kimi “Türkçü” çevrelerin iddia ettiği gibi, Araplara karşı kırıcı herhangi bir ifade kullanmamış, tersine Arapların bağımsızlık mücadelelerine omuz vermiştir.5 Sonuç olarak “Biz Asyai bir milletiz” diyen Atatürk’ün söyleminde Batılılaşmayı yücelten tek bir satır bulunamaz. Atatürk, Avrasyacılığı icraatında hayata geçirdi. Dolayısı ile bugün Asya ülkelerini çok yönlü birleştiren sürecin mimarlarından olduğu açıktır.

DİPNOTLAR
1)
Lenin “Gerici Avrupa İlerici Asya”, Doğuda Ulusal Kurtuluş Hareketleri içinde, Ant yayınları, İstanbul: 1970.
2) ATABE, c.10, Kaynak Yayınları, İstanbul: 2003, s.102-103.
3) İsmet Bozdağ, Atatürk ve Avrasya Devleti, Tekin Yayınları, 1999.
4) Cüneyt Akalın, “Atatürk Mac Arthur Görüşmesinin İçyüzü”, www,academia.edu.tr
5) Bkz. Atatürk, Suriye ve Irak, Kaynak yayınları.

Sonraki Haber