Atatürk ve Cumhuriyet'in felsefesi

Atatürk ve Cumhuriyet düşüncesinin insanın onurunu ve değerini koruyan bir temel taşıdığını söylemek gerekir. Belirli dünya görüşleri ve ideolojilerle, çıkarlarla bakılmadığında görülecektir ki, günümüz dünya sorunlarının çözümleri de bu düşüncede saklıdır.

Günümüzden yaklaşık 2500 yıl önce yaşamış Yunanlı filozof Sokrates’in bize bıraktığı önemli düşünsel miraslardan birisi de, kişinin, üzerinde tartıştığı şeyin- tartışılan her ne ise, hangi konu ise- ne olduğunu bilmesi gerektiği, aksi takdirde tartışılan şeyden herkesin anladığının farklı farklı olacağını, bunun da kötü sonuçlar doğuracağını öne sürmesidir. Erdemin öğretilip öğretilemeyeceğini soran kişiye, Sokrates’in verdiği yanıt; ‘’öncelikle erdemin ne olduğunun bilinmesi’’ gerektiği olmuştur. Felsefi bakışın en önemli işlevlerinden birisi kavramlara açıklık getirmek, onlara doğru içerikli tanımlar vermektir. Sonuçlarıyla yaşadığımız bütün eylemlerin doğuş yeri, kavramların içeriğini belirlemeye çalıştığımız zihinsel yapıdır. Bilgiye dayanmadan, ezbere ve çıkara dayalı bakış açılarının egemen olduğu tüm yaklaşımların ortak özelliği, üzerinde konuşulan kavramın/konunun içeriğini açık ve seçik olarak belirleyememesidir.
Türk Devriminin öncüsü Atatürk’e ve onun en büyük kazanımı olan Cumhuriyet’e getirilen eleştiriler de bu ileri sürdüğümüz yargıların dışında değildir. Tarihsel koşulların bilgisiyle de bakılmayınca, konuya olan yaklaşım eksik ve yanlı olmaktadır. Yalnızca Söylev dikkatle okunduğunda bile, Atatürk’ün Cumhuriyet’i nasıl kurduğu bilinecek ve Cumhuriyet’i Türk gençliğine bırakmadan önceki son sözlerinin değeri hatırlanacaktır:

‘’Sizi günlerce işlerinizden alıkoyan uzun ve ayrıntılı sözlerim en sonunda tarihe mâl olmuş bir çağın öyküsüdür. Bunda ulusum için ve yarınki çocuklarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek kimi noktaları belirtebilmişsem kendimi mutlu sayacağım. Bu söylevimle, ulusal varlığı sona ermiş sayılan büyük bir ulusun; bağımsızlığını nasıl kazandığını, bilim ve teknolojinin en son verilerine dayanan ulusal ve çağdaş bir Devlet’i nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım.’’

ÇAĞDAŞLAŞMANIN ÖN KOŞULU: LAİKLİK

Teokratik nitelikli, çağdaş değerlerden ve bağımsız olma düşüncesinden uzaklaşmış Osmanlı İmparatorluğunun yerine Cumhuriyetle birlikte yeni bir insan, yeni bir toplum ve yeni bir devlet anlayışının geldiğini şu sözler çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Hasan-Âli Yücel’in ifadeleriyle bunlar ne milletvekili ne de bir profesörün sözleridir. Köyden çıkmış, cephelerde düşmanla dövüştükten sonra, yine köyüne dönmüş bir köy eğitmeninin sözleridir. Onu dinleyenler okuma yazma bilmez, vatanın ücra bir köşesinde asırlardır bakımsız kalmış köydeki çocuklar ile onların ana ve babalarıdır: ‘’Şimdiye kadar hangi gün şu gördüğümüz bayrağın bizim olduğunu, Türk Milleti’nin hayatının onunla kamil olduğunu ve bulunduğumuz ufacık köyde çocuklarımızın okumasının da haktan sayıldığını duymuş mu idiniz? Padişahlar zamanında bizim köye yol yapılacağı, bizim çocuklarımızın da okuyacağı hiç söylenilmiş mi idi? Yaşasın Atatürk, yaşasın millet, yaşasın Cumhuriyet’’. Cumhuriyet, çocukların okumasının haktan sayıldığı bir anlayışla gelmiştir. Yazar Mehmet Başaran bir şiirinde Cumhuriyet öncesinin unutulan köylerini, köylüyü şöyle anlatmaktadır:

‘’Otlar, böcekler gibiydik bozkırda,
Acılarda gökyüzü kadardık.
Bizden geçerdi zamanın karanlığı,
Yorgun öküzler karasabanlarla,
Unutulmuş, unutulmuş, unutulmuş köylerdik’’.

Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümet biçiminin Cumhuriyet, Cumhurbaşkanın da Gazi Mustafa Kemal olduğuna karar verdiğinde, Ulu Önder kürsüden Cumhuriyet öncesini ve Cumhuriyetle birlikte gelen yeniyi şu sözlerle anlatmaktadır: ‘’Yüzyıllardan beri doğuda mağrur ve mazlum olan ulusumuz, Türk ulusu, gerçekte onur duyacağı niteliklerden yoksun sayılıyordu. Son yıllarda ulusumuzun eylemli olarak gösterdiği yetenek, anlayış, kendisi hakkında kötü kanaatte bulunanların ne kadar bilgisiz, incelemeden uzak, görünüşe önem veren insanlar olduğunu pek güzel kanıtladı. Ulusumuz kendinde bulunan nitelikleri ve değerleri, hükümetin yeni adıyla uygarlık dünyasına çok daha kolay göstermeyi başaracaktır. Türkiye Cumhuriyet’i, dünyada işgal ettiği yere layık olduğunu eserleriyle kanıtlayacaktır’’. Bu sözler Atatürk’ün Türkiye’nin nerede durmak istediğini, eğitim ve kültür politikalarında hangi amaçları koyup neler yapması gerektiğini bildiğini gösteriyor. Devrimci Önder, Cumhuriyetle birlikte kişi-toplum-devlet üçlüsünde oluşan yeninin, insanca yaşamak için sağlayacağı olanakları baştan görüyor, yaratı- özgür insan yetiştirmek, çağdaş bir toplum oluşturmak ve bağımsız, modern, laik ulus devlet kurmanın önemini kavratıyor.

Atatürk Devrimi’nin genişliğini ve değerini anlamanın yolu, eğitimden kültüre, kadın haklarından Dil Devrimi’ne, saltanat ve halifeliğin kaldırılıp ulus egemenliğine dayalı laik devlet anlayışına kadar tek tek sayılamayacak kadar çok uygulamaları değerlendirmenin yolu, Cumhuriyet’in düşünsel temellerinde yatan tarihsel ilkeleri bilmekten geçmektedir. Bu tarihsel ilkelerden ikisi, laiklik ve çağdaşlaşma olarak çevirebileceğimiz sekülarizmdir. Genellikle bu iki kavram birbirlerine eş içerikli olarak görülür ya da karıştırılır. Laiklik ‘’laikos’’ sözcüğünden gelmektedir. Laikos, ‘’klerikos olmayan’’ kişi demektir. Yani, toplumsal özellikleri ne olursa olsun, ruhban sınıfına ait olmamayı açıklamaktadır. Laik devlet, laik hukuk, laik eğitim bağlamlarında kullandığımız laik ifadesi, kurulmak istenen herhangi bir devletin, hukukun ve eğitimin temelinde herhangi bir din inanç ve normun olmaması gerektiğini söylemektedir. Dinsel normlar bu sistemlerin temelinde yer alamaz, demektir. Dolayısıyla laiklik bir sistemin temelinde ‘’ne olmaması gerektiğini’’ söyleyen bir kavramdır. Laiklik, bir devlet örgütlenmesinde ve işleyişinin nelerin olmaması gerektiğini söylerken, onu tamamlayan kavram olan çağdaşlaşma nelerin olması gerektiğini söylemektedir. O halde, laiklik olmadan çağdaşlaşmanın gerçekleşemeyeceği de açıktır. Atatürk birbirlerinden ayrılmaz bu iki temel kavramın değerini düşüncelerinde açık hale getirmiş ve uygulamalarına yansıtmıştır. Önce halifeliği ve saltanatı kaldırmış ardından Türk Devrimi’nin çağdaş uygulamalarını hayata geçirmiştir.

EĞİTİM VE KÜLTÜR DEVRİMİ OLARAK CUMHURİYET

Laiklik ve çağdaşlaşma kavramları aynı zamana Aydınlanmanın da tarihsel ilkeleridir. Felsefi düşüncenin bir ürünü olan Aydınlanmanın ne olduğunu Immanuel Kant bilinen şu sözleriyle ileri sürmüştür: ‘’Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu ergin olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedeni de aklın kendisinde değil, fakat aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğini gösteremeyen insanda aramalıdır. Sapare aude!... Aklını kendin kullanmak cesaretini göster! Sözü şimdi Aydınlanma’nın parolası olmaktadır. (...) İnsan kendi adına ve belli bir süre için bilmesi gereken konularla ilgili olarak kendi aydınlanması için kendisinin göstereceği çabayı erteleyebilir, onu bir müddet için sonraya bırakabilir. Ancak, böyle bir aydınlanmadan bütünüyle vazgeçmek demek, bu kendi adına ya da daha sonraki kuşaklar adına da yapılsa, insanlığın kutsal haklarını ayaklar altına almak ve onu incitmek demektir’’. (Immanuel Kant)

Cumhuriyet bir eğitim ve kültür devrimidir. Tarihsel ilkeler olan laiklik ve çağdaşlaşma yolunda gerçekleştirilen her uygulama gerçeğini buradan almaktadır. Bu nedenle Atatürk Devrimi’ni diğer iki devrim olan Fransız ve Sovyet Devrimi’nden ayıran özgün yan burada saklıdır. Fransız Devrimi bir burjuva devrimidir ve o tarihe kadar filozofların, yazarların ileri sürdüğü hazır Aydınlanma düşüncesinin hayata geçirilmesidir. Sovyet Devrimi ise bir mülkiyet değişimini esas alır. Atatürk kültür kavramını uygarlıktan ayırmaz: ‘’Kültür dediğimiz şey bir toplumun, devlet yaşamında, düşünce yaşamında, iktisadi yaşamında yapabileceği şeylerin toplamıdır. Uygarlık da bundan başka bir şey değildir’’. Kültürün uygarlıkla birlikte ele alınması Cumhuriyet’in bir dönüm noktası oluşturduğu savını da haklı çıkarmaktadır.

ÇAĞDAŞ TÜRK DÜŞÜNÜRLERİNDE DÖNÜM NOKTASI OLARAK CUMHURİYET

Cumhuriyet dönemi düşünürlerinden Hilmi Ziya Ülken Cumhuriyet’in neden dönüm noktası olduğu konusunda bazı belirlemeler ileri sürmüştür. Ona göre Türkiye Ortadoğu’nun bağımsızlık ve özgürlük mücadelelerine ilk örneği vermiş, bu ‘’kuvvetli dirilme’’ hareketini bir ‘’devrim ruhu’’ ve birçok sosyal reformlar izlemiştir. Bu reformların başlıcaları laik yasaların kabulü, ‘’skolastikle mücadele’’, halifeliğin kaldırılması, Türk kadınlarının sosyal ve siyasi yaşama katılması, üniversitelerin modernleşmesi, Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu’nun bilimsel araştırmalara girmesi, büyük endüstri ve tekel idarelerinin kurulması, kısmen bireysel ekonomik girişimlerin desteklenmesi, soyadı kabulü, Türkiye’nin uluslararası ilişkilerde yerini alması ve Latin harflerine geçiştir.
hilmi ziya ülken ile ilgili görsel sonucu (Hilmi Ziya Ülken)

Suat Sinanoğlu Cumhuriyet’i izleyen dönemle birlikte ‘’coşkulu bir etkinlik ve yaratma’’ döneminin başladığını vurgulamaktadır. Laik devletin kurulması, Arapça ve Farsça’nın okullardan kaldırılması, öğretimde çağdaş bilimlere ağırlık verilmesi, din esasına dayanan yasanın yerine İsviçre vatandaşlık yasasının konması, Arap harflerinin kaldırılıp Latin harflerinin kabul edilmesi, toplumsal ve kültürel kurumlarla eğitim ve sanat kurumları başta olmak üzere pek çok yenilik çok kısa bir zaman dilimine sığdırılmıştır.
Macit Gökberk ‘’Aydınlanma Felsefesi, Devrimler ve Atatürk’’ başlıklı yazısında Atatürk’ün ‘’duraksamaları aşıp Türk toplumuna, onu ortaçağdan kesin olarak ayıracak adımları’’ attıran kişi olduğunu yazmaktadır. Bedia Akarsu’ya göre Atatürk Devrimi tümüyle bir ‘’Türk Aydınlanma Çağı’’dır. Atatürk Devrimiyle tümden bir kültür dünyasından kopup başka bir kültür dünyasına geçerken akıl ve bilim rehber yapılmıştır.

SON SÖZ OLARAK...

Atatürk ve kurduğu Cumhuriyet düşüncesinin temellerinde tarihsel bazı ilkeler yer alır. Laiklik ve çağdaşlaşmayla birlikte gelen yenilikler Cumhuriyet’in eğitim ve kültür devrimi olarak benzersiz özellikler taşıdığını göstermektedir. Atatürk ve Cumhuriyet düşüncesinin insanın onurunu ve değerini koruyan bir temel taşıdığını söylemek gerekir. Belirli dünya görüşleri ve ideolojilerle, çıkarlarla bakılmadığında görülecektir ki, günümüz dünya sorunlarının çözümleri de bu düşüncede saklıdır.

KAYNAKLAR

Atatürk, Söylev ve Demeçler, (Bugünkü dille ayına hazırlayanlar: Prof.Dr.A.Sevim, Prof.Dr.İ.Öztoprak, Prof.Dr. M.A. Tural), Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2006.
Atatürk, Gazi M. Kemal, Söylev, (Basıma Hazırlayan: Ord.Prof.Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu), Çağ Pazarlama Gazete Dergi Kitap Basın ve Yayın A.Ş., 40. Bası, İstanbul, 2002.
Gökberk, Macit, ‘’Aydınlanma Felsefesi, Devrimler ve Atatürk’’, Çağdaş Düşüncenin Işığında Atatürk, Dr. Nejat Eczacıbaşı Vakfı Yayınları, İstanbul, 2004.
Kant, Immanuel, ‘’Aydınlanma Nedir? Sorusuna Bir Yanıt (1784)’’, Seçilmiş Yazılar, (çev: Nejat Bozkurt), Remzi Kitabevi, İstanbul, 1984.
Kuçuradi, İoanna, ‘’Devrim Kavramı ve Atatürk’ün Kültür Devrimi’’, Atatürk’ün Doğumunun 125. Yılı ve Cumhuriyetimizin 83. Yılı Özel Sayısı, Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Muğla, 2006.
Sinanoğlu, Suat, Türk Hümanizmi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1980.
Ülken, Hilmi Ziya, İnsani Vatanseverlik, Ülken Yayınları, İstanbul, 1998.

Sonraki Haber