Atatürkçü dış politika ve bağımsızlık çizgisi
Avrupa’daki ilk bölgesel ittifak, Balkan Paktı’ydı. Emekli diplomat ve siyaset bilimci Hüner Tuncer, bu paktın herkesten çok Atatürk’ün eseri olduğunu belirtiyor. Tuncer, Türk devlet adamlarının bu paktı önemsediğini vurguladı.
Emekli diplomat ve siyaset bilimci Doç. Dr. Hüner Tuncer’le Atatürkçü dış politikayı konuştuk.
Atatürk’ün dış politikadaki temel ilke ve yaklaşımını anlatan Tuncer, bu politikanın günümüzde de uygulanması gerektiğinin altını çizdi.
Hüner Tuncer’le yaptığımız söyleşimizi, 100. Yıl Özel Ekimizde okurlarımıza sunuyoruz.
Sorularımızı yazılı olarak ilettiğimiz Hüner Tuncer hocamıza, bizi kırmayıp yanıtları çok kısa sürede gönderdiği için bir kez daha teşekkür ederiz.
-
Mustafa Kemal Atatürk’ün dış politikadaki temel ilkeleri nelerdi?
Bugün Ortadoğu’da İsrail ile Filistinliler arasında cereyan etmekte olan ve diğer büyük devletleri de yakından ilgilendiren büyük ve korkunç bir savaş gelişmekteyken; Türkiye’nin, laik bir Cumhuriyet olarak izlemesi gereken dış politikaya, umut ederim ki, Cumhuriyetimiz’in kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk’ün dış politika ilkeleri bir rehber olsun!
Atatürk’ün dış politikasındaki başlıca hedeflerini şöyle belirleyebiliriz:
DIŞ POLİTİKADA İLKELER
Gerçekçilik: Atatürk’ün dış politikasının temel niteliği, gerçekçiliği, yani hedef saptamasındaki ustalığıydı. Gerçekçi bir dış politika, maceracılıktan uzak bir dış politikaydı. Atatürk, bu dış politika anlayışını şu sözleriyle dile getirmekteydi: “Sınırlarımızı ve olanaklarımızı bilelim!” Yeni Türk Devleti, gücünün ve olanaklarının bilincinde olarak, dış politikasını saptamalıydı. Ayrıca, diğer devletlerin güçlerinin de bilincinde olmalıydı. Bu “gerçekçilik”te, “ödün vermek” ya da “sindirilmek” söz konusu değildi. Bu “gerçekçi” yaklaşım doğrultusunda, hangi koşullarda olursa olsun, herhangi bir baskıcı güce karşı direnişte bulunulacaktı.
Taktikte Ustalık: Atatürk, karşılaştığı sorunların hepsine birden el atmayıp bunları öncelik sırasına koymasını çok iyi biliyordu. Atatürk’ün, yeni Türkiye için zihninde oluşturduğu yapıyı adım adım gerçekleştirmesi de taktikteki ustalığının göstergesiydi.
Diyaloğa Açık Olmak: Atatürk, Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında mücadele ederken dahi düşmanla diyalog kapısını aralık bırakmıştı. Atatürk, düşmanlık ilişkisinde aşırılıktan kaçındığı gibi, dostluklara gereğinden fazla bel bağlamamak gerektiğini de biliyordu.
Dünü, Bugünü ve Yarını Başarılı Kavrayış: Atatürk, dünü çok iyi bildiği için, bugünü ustalıkla kavrayabiliyor; böylece, yarını da ustalıkla önceden tahmin edebiliyordu. Tarih bilgisinin diplomasideki yerini bilen Atatürk, tarih alanında çok okuyor ve tarihten gerekli dersleri çıkartabiliyordu.
Güvenilirlik: Atatürk, Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında, Misak-ı Millî’de öngördüğü hedefin ötesinde bir amaç taşımadığını söyleyip, uygulamada da bunu doğrulayınca, güvenilirliğini dış dünyaya kabul ettirebilmişti. 1930’ların ortalarında dünyada kaba kuvvete başvurmanın yaygınlaştığı bir dönemde Atatürk, bu yola başvurmadan ülkesinin haklı isteklerini dile getirirken, herkesçe bilinen güvenilirliğinden dolayı anlayış ve destek toplayabilmişti.
Tam Bağımsızlık: Türk Devleti, öteki devletlerle olan ilişkilerinde tam bağımsızlığını hiçbir zaman yitirmemeliydi. Atatürk’e göre, “tam bağımsızlık” siyasal, ekonomik, malî, yasal, askerî ve kültürel bağımsızlık demekti. Eğer bu alanlardan herhangi birinde bağımsızlık söz konusu değilse, o zaman devlet tam bağımsız sayılamazdı.
Barışçı Dış Politika: “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi, Atatürk’ün barışçı dış politikasının en anlamlı göstergesiydi. “Atatürk’ün dış politikası” denilince, ilk akla gelen kuşkusuz “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesidir. “Yurtta sulh”, devlete, vatandaşını huzur ve güven içinde yaşatabilmeyi sağlayabilmesi için, yükümlülükler yükler. “Cihanda sulh” ise, uluslararası ilişkilerde güce ve güç tehdidine başvurmamayı, uluslararası uyuşmazlıkların barışçı yollarla çözülmesini öngörür.
Güvenlik Politikası ve İttifaklar Sistemi: Atatürk’ün görüşüne göre Türkiye, öncelikle kendi gücüne dayanacaktı. Atatürk, büyük devletlerle ittifaklardan uzak kalmak istiyordu, çünkü büyük bir devletle ittifak durumunda, iki müttefik devlet arasındaki ilişkiler, kolaylıkla ‘koruyucu devlet’ ve ‘koruma altındaki devlet’ ilişkilerine dönüşebilirdi ve bu ittifakların karşılığı çoğunlukla güçsüz ulusların sırtından çıkarılırdı.
Aktif Bir Dış Politika: Türkiye, 1930’larda Avrupa’daki gelişmelere ilişkin olarak, düşüncelerine değer verilen bir ülke konumundaydı.
1 Çağdaşlık: Yeni Türk Devleti, çağdaş uygarlık düzeyine erişmeli ve hatta onun ötesine geçmeliydi. Çağdaş uygarlığı hangi devletler temsil etmekteyse Türkiye, o devletlerle yakın işbirliği içinde olmalıydı.
2 Akılcılık: Atatürk’ün dış politikası, ideolojik dogmalar ve ön yargılar yerine, akla ve bilime dayanıyordu.
3 Eşitlik: Atatürk’ün dış politikada titizlikle savunmuş olduğu bir ilke de eşitlik, yani Türkiye ile başka egemen devletler arasında yasal açıdan mutlak eşitliğin var olmasıydı.
4 Atatürk’ün dış politikası, sömürgeciliğe karşıydı ve uluslararası hukuka saygılı olmaktan yanaydı.
-
Atatürk, İngiltere, Fransa, Yunanistan gibi devletlerle yıllarca savaştı. Ancak Cumhuriyet döneminde iyi ilişkiler geliştirdi. Atatürk bunu nasıl sağladı? Bu ilişkiler hangi temelde gerçekleşti?
Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Atatürk’ün, Yunanistan dahil Batılı devletlerle dostluk ilişkileri geliştirmesinin başlıca nedeni, Türkiye Cumhuriyeti’nin dünya devletleriyle iyi ilişkiler geliştirmesini dış politikasında amaç edinmiş olmasıydı.
Atatürk, diğer devletlerle savaşı ve düşmanlığı ancak zorunlu gördüğü durumlarda geçerli bir yöntem olarak benimsemişti. Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında da Atatürk, savaş ve diplomasi yöntemlerini bir arada uygulamış; bir yandan ülkesini işgal etmiş olan devletlere karşı savaşı gerçekleştirirken; öte yandan da bu devletlerle diplomasi yöntemini uygulayarak, dostluk ilişkileri geliştirmeye çalışmıştı.
Şunu da unutmamak gerekir ki; Atatürk diğer devletlerle dostluk ilişkileri kurarken, kesinlikle onların önünde diz çökmemiş ve yalnızca kendi ulusal çıkarlarını göz önüne alarak hareket etmişti.
AVRUPA’DAKİ İLK İTTİFAK
-
Atatürk döneminde Sababad ve Balkan Paktları kuruldu. Bu işbirliklerinin amacı neydi? Bu ortaklıklar kapsamında hangi faaliyetler yürütüldü? Bu paktlar nasıl ve neden sona erdi?
Türkiye’nin barış içinde yaşayabilmesi için, güçlü olması gerekiyordu ve bunun için de diğer ülkelerle işbirliği içinde olmalı ve bölgesindeki devletlerle ittifaklar kurmalıydı. Türkiye, Balkan devletleriyle 1934’te Balkan Paktı’nın, doğusundaki devletlerle de 1937 yılında Sâdâbad Paktı’nın kurulmasında öncülük etmişti.
Balkan Paktı ya da Antantı, 9 Şubat 1934’te Atina’da Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya arasında imzalanmıştı. Bu pakta revizyonist bir dış politika izlediği için Bulgaristan katılmamıştı. Şu gerçeği hiçbir zaman göz ardı etmemek gerekir ki, Balkan Paktı’nın kurulmasında Türkiye’nin Yunanistan’la anlaşmasının ve işbirliğinde bulunmasının büyük rolü olmuştu.
Balkan Paktı, Avrupa’daki ilk bölgesel güvenlik ittifakıydı. Ve bu pakt, herkesten çok Atatürk’ün eseriydi.
İkinci Dünya Savaşı’nın ortaya çıkışına değin Türkiye Balkan Paktı’nın ilkelerine sadık kalmış ve Türk devlet adamları, Balkan birliğinin bozulmasını önleyebilmek için ellerinden gelen her türlü çabayı harcamıştı. Ancak Balkan devletleri, son toplantılarını 1940 yılında Belgrad’da yaptılar.
Türkiye’yi, doğusundaki devletlerle bir pakt çerçevesinde ilişkiler kurmaya yönelten, İtalya’nın Habeşistan’a saldırması olmuştu. Bu olay üzerine Türkiye, İran ve Irak arasında 2 Ekim 1935’te Cenevre’de üçlü bir antlaşma parafe edilmiş; bu gruplaşmaya daha sonra Afganistan da katılmıştı. Sâdâbad Paktı; İran ile Irak arasındaki toprak uyuşmazlığının çözüme kavuşturulması sonucunda Türkiye, İran, Afganistan ve Irak arasında 8 Temmuz 1937’de Tahran’da imzalanmıştı. Sâdâbad Paktı bugüne değin taraflarca feshedilmemiş olmakla birlikte, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra unutulmuştu.
SOVYETLER BİRLİĞİ’YLE DOSTLUK ÇİZGİSİ
-
Kurtuluş Savaşı döneminde Sovyetler Birliği ile başlayan iyi ilişkileri Türkiye’ye nasıl faydası oldu?
Atatürk’ün Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında Sovyetler Birliği’yle kurduğu iyi ilişkiler, öncelikle Türkiye’nin ulusal çıkarlarını koruma nedeniyle gerçekleştirilmiş olup, Atatürk’ün izlediği akılcı dış politikanın bir sonucuydu. Gerek Türkiye gerek Rusya’da yeni rejimler kurulmaktaydı ve yeni Türk Devleti’nin, Sovyetlerin maddi yardımına gereksinmesi vardı. Bu çerçevede Sovyetler Birliği, Türk Devleti’ne para, silah ve cephane yardımında bulunmuştu. Ancak Atatürk, kesinlikle Sovyet rejimini yeni Türkiye’de uygulamak istememiş ve barış döneminde de bu koşulla Sovyetler Birliği’yle dostluk ilişkilerini sürdürmüştü.
HÜKÜMETE ÖNERİ
-
Türk dış politikasında hangi anlayış olmalı? Yeniden Atatürk dönemindeki ilişkiler ve anlayışlar oluşturulabilir mi?
Atatürk’ün dış politikası, ufak tefek sapmalarla, genellikle O’ndan sonra iktidara gelen hükümetlerce izlenmiştir. Ancak, bu politikanın AKP döneminde izlenmediği kuşku götürmez bir gerçektir.
Bundan sonra ülkemizde iktidara gelecek hükümetlere şunu önermek isterim: İç politikaya yönelik görüşleri ne olursa olsun, dış politikada kesinlikle Atatürkçü çizgiden sapma göstermemeleri gerekir.
Eğer Türkiye Cumhuriyeti onurlu ve itibarlı bir dış politika izlemek istiyorsa, eğer Türkiye Cumhuriyeti dış politikada görüşlerine değer verilen bir devlet olmak istiyorsa, bunun yanıtı “Atatürkçü Dış Politika”nın uygulanmasında yatmaktadır.
(Aydınlık 100. Yıl Özel Eki'nde yayımlanmıştır.)
100. YIL ÖZEL EKİNE BAYİLERDEN YA DA E-AYDINLIK'TAN ULAŞABİLİRSİNİZ
https://egazete.aydinlik.com.tr/