Atatürk'ün Hatay kararlılığı

İSMET ÖĞÜTÜCÜ / YAYINCI-VATAN PARTİSİ İSTANBUL EĞİTİM BÜROSU BAŞKANI

Atatürk, 1935-37 yılları arasında Hatay'ın anavatanımıza katılması için yoğun çaba harcadı. Bir akşam Çankaya Köşkü'ne çağırdığı Sabiha Gökçen'e “Hatay konusundaki senin görüşün nedir?” diye sorar. Gökçen bu soruya, “Eskiden Girit için söylenen bir marş vardı. Annemden dinlemiştim bunu. Girit bizim canımız, feda olsun kanımız! Aynı şeyi ben Hatay için düşünüyorum Paşam! Hatay bizim canımız, feda olsun kanımız!” diye cevap verir. Atatürk, “Aferin, mükemmel.” dedikten sonra Gökçen'in söylediğini tekrar eder. “Hatay bizim canımız, feda olsun kanımız ha? Bunu Fransız dostlarımızın kulaklarını dört açarak dinlemelerini istiyorum.” der.

Suriye'yi işgal etmiş olan Fransızlar işi sürekli yokuşa sürüyorlar ve sürüncemede bırakmak istiyorlardı. 12 Şubat-12 Mart 1921 tarihleri arasında yapılan Londra Konferansı'nda heyetler bir araya gelerek bir görüşme yaptı. Bu konferansa gönderilen zamanın Dışişleri Bakanı Bekir Sami Bey, Ankara'nın kendisine verdiği yetkiyi kötüye kullanarak kabul edilemez bir anlaşmaya imza atarak Ankara'ya döner. Anlaşma, BMM tarafından "ret" edilir ve Bekir Sami Bey, 8 Mayıs 1921 günü istifa etmek zorunda kalır..

Fransızlarla 5 ay süren zorlu müzakerelerden sonra Güney sınırımızı belirleyen 20 Ekim 1921 Ankara Antlaşması imzalandı. Yapılan anlaşmayla Güney sınırlarımızı güvenceye aldık, bölgedeki kuvvetlerimizi de Batı Cephesi'nde Yunanlılara karşı konuşlandırdık.

Bu antlaşmayla Hatay'ı anavatana dâhil edemedik ama, muhtariyet yönetimine kavuşturarak, ileride kurtarılmasının yolunu açtık.

Öncü Türk kuvvetleri 4 Temmuz’da, esas birlikler ise 5 Temmuz 1938’de Kurmay Albay Şükrü Kanatlı komutasında Hatay’a girmiştir.

'DAHA FAZLA GECİKMEYELİM'

Mustafa Kemal Paşa 15 Mart 1923 günü Adana gezisinde “Kırk asırlık Türk yurdu ecnebi elinde bırakılamaz!” diyerek Hatay'ın kurtarılacağı müjdesini verdi. Aradan uzun bir zaman geçmesine rağmen Atatürk verdiği sözü unutmadı.

Lozan, Türkiye için bağımsızlığının tescili anlamına geliyordu. Fakat ortaya çıkan Antlaşma metnine göre Hatay, millî sınırlarımızın dışında kalmış; Suriye ile Türkiye arasındaki sınır da belirlenmiştir. Lozan Konferansı devam ederken, 30 Mayıs 1923’de Antakya-İskenderun veHavalisi Müdafaai Hukuk Cemiyeti resmen kurulmuştur.

Türkiye, Hatay meselesini 1936 yılında tekrar gündemine aldı. Atatürk, Tayfur Sökmen’le 2 Kasım 1936’da yapmış olduğu görüşmede; “Sökmen, bugünden itibaren davaya resmen el kondu. İskenderun ve havalisinin adı bundan böyle Hatay’dır. Cemiyetinizin adını 'Hatay Egemenlik Cemiyeti' olarak değiştirin ve faaliyetlerinizi bu isim adı altında yürütün” demiştir. 1936’da verdiği bu emirle Antakya-İskenderun ve havalisinin adı Hatay olarak değişmiştir.

O tarihlerde Fransa Suriye'nin muhtar vilayeti olan Hatay'ı tamamen Suriye'ye bağlamaya çalışıyordu. Bölgedeki Türklere de baskılar artınca, Türkiye Fransa'nın tutumunu 9 Ekim 1936 tarihli notayla protesto etti ve Fransa'yı görüşmeye davet etti. Türkiye 1921 Ankara Antlaşması'na göre Hatay'ın kaderinin belirlenmesini istedi. Fransa bu istekleri geri çevirdi. Konu 27 Kasım 1936 günü TBMM'de görüşüldü ve ayrıca Milletler Cemiyeti'ne de intikal ettirildi.

Atatürk, konuyu Başvekil İsmet Paşa'ya da açtı. "İsmet, Hatay Meselesini hal etmenin tam zamanı! Artık bu davayı Fransızlarla görüşmeye başlayalım. Fransızlar, Almanların karşısında zor durumda! Bastırırsak bu işi hal ederiz. Daha fazla gecikmeyelim!" dedi.

İsmet Paşa ise aynı fikirde değildi. “Fransızların üzerine çok gidersek, Hatay meselesini gurur meselesi yaparlar ve silahlı bir çatışmanın eşiğine geliriz. Fransa'yı şu ortamda karşımıza almayalım.” diye cevap verdi.

Bu cevap, Atatürk'ü tatmin etmedi. Konuyu bir de Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ile görüştü ve desteğini aldı. Ancak İsmet Paşa iknâ edilemiyor, işleri ağırdan alıyordu. Bu nedenle Atatürk ile aralarında sert tartışmalar başlar.

Atatürk, Suriye Cumhurbaşkanı'na Fransız işgaline karşı atak olmayı öneriyor, “ Bir kere tutununuz, ordu yapınız. Korkmayınız. Bir şey yapamazlar. Kuvvet kullanmaz iseniz her şey yaparlar.” diyordu.

ATATÜRK'ÜN KARARLILIĞI

Tartışmaların sürdüğü bu dönemde Atatürk kamuoyu oluşturmak için gazetelere 'Başyazılar' kaleme almaya başlar. Bu yazılar, Cumhuriyet ve Kurun (Vakit) gazetelerinde yayımlanır.

Kılıç Ali Bey, anılarında aralarında geçen bir konuşmayı şöyle nakleder: "Kesin şekilde halletmek kararında olduğu Hatay işini, Ankara'ya dönerken trende bizlere şu şekilde açıklamıştı: 'Hatay meselesi için Fransızlarla bir savaş durumuna gireceğiz diye İsmet Paşa gereksiz bir evhama kapılmış, telaş içindeydi. Hükümet başkanı olarak telaşında belki de haklıdır. Fakat ben hükümeti hiçbir zaman güç duruma sokmak niyetinde değilim. Benim kararım şuydu: Cumhurbaşkanlığından istifa ederek, toplayacağım mücahitlerle birlikte sınırı geçmek! Tabii bizi bekleyen Hataylılar da, belki bazı askeri birlikler de bana katılmış olacaklardı. Bu şekilde Hatay meselesini fiilen halletmiş olacaktım. Bu hareketim karşısında tabiatiyle ve çok haklı olarak hükümet beni ve bana katılacak olanları asi ilan edebilirdi.' Arkadaşlardan biri söze karıştı: 'Paşam, o zaman ne yapacaktın?' 'Haa... İşte o zaman Hatay meselesini hallettikten sonra döner, bu kez de bizi asi ilan edenleri kolundan tutup atar, yine duruma biz hâkim olurduk.' Atatürk'ün bu kararı kesin ve ciddiydi.

Atatürk, Sağlık sorunları da olan Başbakan İsmet İnönü'yü, 20 Eylül 1937 günü '1,5 ay izinli' sayarak görevinden alır veyerine Celâl Bayar'ı atadı.

'HATAY'I ALACAĞIM'

Hatay'ın kaderi Milletler Cemiyeti'nde görüşülürken, Atatürk, müzakereler sırasında kararlılığını göstermek için sınıra asker yığılmasını ister. Konunun oldu bittiye bırakılmaması için Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak'a da gerekli talimatları verir.

Cenevre'de Milletler Cemiyeti'nde yapılan görüşmelerde Türkiye'nin haklılığı kabul edildi.

27 Ocak 1937'de alınan kararla, Hatay'ın bağımsızlığı onaylandı. Hatay'ın bağımsızlığı ve yeni Anayasası, 29 Mayıs 1937 günü Milletler Cemiyeti tarafından onaylandı. Bu karar 14 Haziran 1937 günü de TBMM'de onaylanarak 29 Kasım günü yürürlüğe girdi.

Atatürk, 29 Ekim 1937 günü Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla Ankara Sergi Evi'nde düzenlenen Cumhuriyet balosunda, Hatay meselesi hakkında Fransız Büyükelçisi Henri Ponsot'ya şu tarihi sözleri sarf eder: "Ben toprak büyütme dileklisi değilim; barış bozma alışkanlığım yoktur; ancak antlaşmaya dayanan hakkımızın isteyicisiyim. Onu almasam edemem. Büyük Meclis'in kürsüsünden milletime söz verdim: Hatay'ı alacağım... Milletim benim dediğime inanır. Sözümü yerine getirmezsem onun huzuruna çıkamam, yerimde kalamam. Ben şimdiye kadar yenilmedim, yenilemem; yenilirsem bir dakika yaşayamam. Bunu bilerek ve sözümü mutlaka yerine getireceğimi düşünerek benim dostluğumu lütfen bildiriniz ve teyit ediniz, Ekselans Ambasadör..."

'KORKMAYINIZ'

Atatürk, Ankara'ya temaslarda bulunmak üzere gelen Suriye Başbakanı Cemil Mardam'la, Aralık 1937 gecesi Ankara Şehir (Karpiç) Lokantası'nda bir görüşme yapar. Bu görüşmede Hatay meselesine de değinir: "Suriyelilerin ellerini kollarını bağlamışlar. Çözünüz onları, koparınız bağları! Biz Türkler sizi seven dostlarınızız. Hatay nedir küçük bir şey. Ben, onu bize verin demiyorum. Mesele benim için bir namus meselesidir. Hatay Suriye Başvekili ile benim aramda kalsa daha çabuk olur. Bunu yapacağım. Fransızlara veremem. Ben ve hükümetimiz sizin tam bağımsızlığınızı istiyoruz. Suriyelilerin ordusu yoktur. Fakat bizim ordumuz kâfi. Söz veriyorum: İcap ederse girerim ve sonra yine çıkarım. Suriye'yi terk etmek istemiyorlar. Fakat terk edeceklerdir. Bir kere tutununuz, ordu yapınız. Korkmayınız. Bir şey yapamazlar. Kuvvet kullanmaz iseniz her şey yaparlar. Bundan emin olun. Bizi dost gibi görünüp de bizi birbirimize düşürmek için vaziyetlerden istifade etmek isteyenler aldanıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti Suriye'nin samimi dostudur."

Fransa’nın oyalama taktiklerinden dolayı tepkili olan Mustafa Kemal, devam eden müzakereler sırasında Hatay’a girecek birliklerin hazır edilmesini istemiştir. Atatürk, anlaşmanın gerçekleşmesi üzerine, Türk kuvvetlerinin ertesi günü Hatay’a girmesi emrini vermiştir. Öncü Türk kuvvetleri 4 Temmuz’da, esas birlikler ise 5 Temmuz 1938’de Kurmay Albay Şükrü Kanatlı komutasında Hatay’a girmiştir.

2 Eylül 1938 günü Hatay Millet Meclisi açılmış, Tayfur Sökmen Devlet Başkanlığı'na seçilmiştir. 7 Eylül 1938 günü de yeni Anayasa kabul edilmiştir.

29 Haziran 1939 günü ise Hatay Meclisi'nin kararıyla Hatay, anavatanımıza katılmıştır.

Kaynak Kitap: Ercan Dolapçı, Göklerin Kızı Sabiha Gökçen, Kategori Yayıncılık, 2017, s. 93-108.

Sonraki Haber