Atatürk’ün teşkilatçılık mirası ve 13 günlük toplantı

Mustafa Kemal, teşkilat faaliyetlerine başladığı Harbiye yıllarında dahi iktidar olmayı hedefliyordu. İktidar olmak için ne gerektiği sorusuna da ‘Teşkilat, yani parti. Çünkü devrimci programı hayata geçirmek için kuvvet gerekir; toplumsal kuvvet de ancak teşkilatla olur’ yanıtını vermişti.

Atatürk’ün hayatı, teşkilatlı ve teşkilatçı bir devrimcinin hayatıdır. Hayatı boyunca devrimci programı olmuş ve onun gerçekleşmesi için mücadele etmiştir. Gözü hep iktidardadır. Hedef, toplumu yeniden kuracak olan gücü ele geçirmektir. Atatürk’ün yaşamından çıkan en büyük ders, teşkilatsız sonuca ulaşılamayacağıdır.

İstibdat döneminden 1908 Hürriyet Devrimine, Birinci Dünya Savaşı yenilgisinden Kurtuluş Savaşı zaferine ve Cumhuriyet’in kuruluşuna uzayan inişli çıkışlı uzun süreç boyunca, Harbiye sıralarından son nefesine kadar teşkilatlı ve teşkilatçı olan Atatürk vardır. Atatürk’ün kurduğu veya içinde yer aldığı bütün teşkilatlar, iktidar hedeflidir ve adı ne olursa olsun bugünün siyasal parti kavramına denk düşmektedir.

Mustafa Kemal, Nisan 1906’da Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin Selanik şubesinin kuruluş toplantısında arkadaşlarına şöyle seslenir:

“Arkadaşlar! Gerçi bizden evvel birçok teşebbüs yapılmıştır. Fakat onlar muvaffak olamadılar. Çünkü işe teşkilatsız başladılar. Biz kuracağımız Teşkilat ile bir gün mutlaka ne olursa olsun muvaffak olacağız. Vatanı, milleti kurtaracağız.”(1)

MİLLİ DEVLETİ KURACAK TEŞKİLATÇI

Mustafa Kemal’in hep bir devrimci programı, stratejisi olmuştur. Stratejisini Suriye’de örgütlenme çalışmaları yürüttüğü dönemde Beyrut’ta arkadaşlarına “Dava, yıkılmak üzere bulunan bir imparatorluktan, önce bir Türk devleti çıkarmaktır.” diyerek açıklar.(2) Daha Şam’a gitmeden önce İstanbul’da Harp Akademisi’nden mezun olduklarında arkadaşlarına, yanlarında göreve başlayacakları Osmanlı paşalarının hepsinin “İslam Alemi gafleti” içinde olduğunu hatırlatır. Arkadaşlarına “olanca kaynaklarımızı Türk Anadolu ortasında toplamalıyız” önerisinde bulunur.(3) 1905 yılında Mustafa Kemal’in programı “bir Türk devleti” kurmaktır. Cumhuriyet’in fiili kuruluş tarihi olan 23 Nisan 1920’yi esas alırsak, bu program, ilk dile getirildiği tarihten on beş yıl sonra hayata geçirilmiştir.

1927 yılında CHF’nin 2. Büyük Kongresi’nde okuduğu Nutku’nda “manzara-i umumiye”yi anlattıktan sonra, 1905 yılından itibaren geliştirdiği programı şöyle özetler:

“Efendiler, bu vaziyet karşısında bir tek karar vardı. O da milli hâkimiyete dayanan, kayıtsız şartsız bağımsız yeni bir Türk Devleti tesis etmek!”(4)

Geliştirdiği devrimci programı uygulamak için iktidar olmanın şart olduğunu bilmektedir. İlk teşkilat faaliyetlerine başladığı Harbiye dönemindeki hedeflerinde dahi iktidar olmak bulunmaktadır. Mustafa Kemal, iktidar olmak için ne gerektiği sorusuna da doğru yanıtı vermiştir: Teşkilat, yani parti. Çünkü devrimci programı hayata geçirmek için kuvvet gerekir; toplumsal kuvvet de ancak teşkilatla olur. Halkın kendiliğinden veya çağrılarla uyanması mümkün değildir.

Atatürk’ün Harbiye yıllarından ölümüne kadar kurduğu veya içinde yer aldığı teşkilatlar, bazen doğrudan parti adını taşımasalar da gerçekte siyasal parti niteliğindedirler. Bu sonuca varmamızın nedeni, bu teşkilatların hepsinin, hangi adı taşırlarsa taşısın iktidarı hedeflemiş olmalarıdır.

Devrim mücadelesinde geriye düşüşlerin yaşandığı dönemler hep olmuştur. Birinci Dünya Savaşı’nın bitiminde Türkiye’de, İttihat ve Terakki’nin kısmen dağılması nedeniyle bir teşkilatsızlık yaşanır. İstanbul’da bulunan ve çözümler arayan Mustafa Kemal, kendisiyle mülakat yapan gazeteci Refi Cevat (Ulunay) Bey’e “bir teşkilatçı Anadolu’ya geçer de milleti silahlı bir mukavemete hazırlarsa bu yurt kurtulabilir” der.(5) Bunun üzerine Refi Cevat, Mustafa Kemal’e “Paşam, milli mukavemet. Güzel. Ama neyle? Hangi askerlerle, hangi silahlarla, hangi parayla?” diye sorar. Mustafa Kemal’in bu soruya yanıtı, “teşkilatla!” olmuştur:

“Ama çölden bir hayat çıkarmak, bu çöküntüden bir varlık, bir teşekkül yaratmak lazımdır...Çöl sanılan bu alemde saklı ve kuvvetli hayat vardır. O, millettir; o Türk milletidir. Eksik olan şey, teşkilattır. Bu teşkilat organize edilebilirse, vatan da millet de kurtulur.”(6)

ÖNCELİK SİYASİ TEŞKİLATTA ORDUDA DEĞİL

Mustafa Kemal’in teşkilata, yani partiye verdiği önem, savaş dönemi için de geçerlidir. Salt askeri bakımdan değerlendirilirse, savaş koşullarında belirleyici olanın silahlı gücün durumu olduğu düşünülebilir. Ancak Mustafa Kemal, bu koşullarda bile “önce siyasi teşkilat” demiştir. Ali Fuat Cebesoy hatıralarında, “öncelik partinin mi, silahlı gücün mü örgütlenmesindedir” şeklinde bir tartışma yaşadıklarını; Mustafa Kemal’in partiye öncelik verdiğini anlatır.(7)

Mustafa Kemal’e göre, iktidarı ele geçirecek ve orduyu yönetecek bir parti kurulmadan, silahlı güç doğru hedefe yönelemez, doğru taktikler izleyemez ve etkisiz kalır. O, önce iktidarı alacak teşkilatı kurup geliştirmiş, ardından da teşkilatın ordusunu şekillendirmiştir.

Atatürk’ün teşkilat konusuyla yakın ilgisi, Harbiye yıllarından ölümüne kadar devam eder. İsmet İnönü, hatıralarında Atatürk’ün daima partiyle meşgul olduğunu ve bunu esaslı bir görev saydığını ifade eder.(8)

BENMERKEZCİLİĞİN REDDİ

Atatürk, 1907’de Selanik’e döndüğünde Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni devam ettirmeyip İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katılmıştır. Kurtuluş Savaşı’nın başında da önce Erzurum’da kurulu Doğu Anadolu Müdafaai Hukuk Cemiyeti’ne dahil olmuştur.

Devrimin başarısı için kuruluşunda yer almadığı bir teşkilata girebilmek; hatta kendi teşkilatını devrimin merkezi haline gelen teşkilata katılmak için feshetmek; Atatürk’ü önder kılan tavırlardır.

Kemalist Devrim, kendisinden önceki Birinci Meşrutiyet’in ve İkinci Meşrutiyet’in hem takipçisi hem de eylemli eleştirisidir. Bu iki önemli devrimin birikimini her bakımdan geliştirmiştir. Bu noktalardan biri de teşkilat meselesidir. Doğu Perinçek, CHF tüzüklerinin Türkiye’nin Yeni Osmanlılar ve İttihat Terakki’den gelen devrimci ve öncü parti geleneğini geliştirerek sürdürdüğü değerlendirmesinde bulunur.(9)

‘BİTARAF’ DEĞİL ‘BİR TARAF’

Atatürk, Harbiye sıralarında başlayan teşkilatçılığını vefatına kadar sürdürür. Her türlü görevinden, Cumhurbaşkanlığından bile vazgeçebilir; ancak teşkilatlılıktan/partililikten asla vazgeçmez. Cumhurbaşkanlığı ile Halk Fırkası Genel Başkanlığı görevlerini birlikte yapmasını eleştirenler olur. Mustafa Kemal, yakın çevresinden gelen bu eleştiriler hakkında, “bir reisicumhurun fırka reisliğiyle alakası cihetini ikide bir tekrar edenler ve bütün cihan bilsin ki, benim için bir taraflık vardır, bitaraflık değil” der.(10)

TARİHİ ÖNEMDEKİ TOPLANTI

Atatürk’ün devrimci strateji ve parti konusundaki birikimini anlamak için, en önemli kaynaklardan biri, Heyeti Temsiliye’nin 16-29 Kasım 1919 tarihleri arasında süren toplantısıdır. Öncelikle on üç gün süren bu toplantının tutanaklarının okunmasını ve incelenmesini öneririz. ARMHC Heyeti Temsiliyesi’nin Sivas’ta yapılan bu toplantısı, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin partileşmesi ve hükümet olması konusunda çok çarpıcı bir mücadeleye sahne olmuştur. Kazım (Karabekir), Rauf ve Refet Beyler, kurulduğundan beri Cemiyet’in siyasi parti ve hükümet olmanın aracı olduğunu kabul etmemişlerdir.

Bu toplantıda, Amasya görüşmelerinde yeniden toplanması üzerine anlaşılan Meclisi Mebusan’ın nerede toplanacağı, toplanmasından sonra milli teşkilatın alacağı şekil, Heyeti Temsiliye’nin Meclis’in içinde veya dışında mı yer alacağı gibi önemli konular ele alınır.

Mustafa Kemal’in bu tartışmalarda dile getirdiği öneriler şöyle özetlenebilir:

Bu toplantıda, Atatürk’ün dile getirdiği öneriler şöyle özetlenebilir:

  • Meclisi Mebusan’ı güvenli olan Anadolu’da toplamak

  • Bu mümkün olmazsa İstanbul’da açılacak Meclise hâkim olmak

  • Bu amaçla Meclis’te bir “siyasal grup” oluşturmak

  • Meclis’e güvenlik nedeniyle katılmaması gereken Heyeti Temsiliye üyeleriyle birlikte Anadolu’da bir siyasal karargâh kurmak

  • İstanbul hükümetini gerekirse milleti isyana yönelterek etkisiz kılmak

  • Sonuçta ülkenin yönetimini Anadolu’da bir Milli Hükümet kurarak ele almak.

AÇILACAK MECLİS’TE PARTİ’NİN ROLÜ

Padişah hükümetinden vazgeçemeyenler, bu toplantıda çoğunluktadır. Mustafa Kemal’in Cemiyet’in partileşmesi ve iktidar mücadelesi vermesi görüşlerine Kâzım (Karabekir) ve Rauf Bey’lerin itirazları vardır. Teşkilât tartışması, aslında İstanbul hükümeti mi, Anadolu hükümeti mi tartışmasıdır. Mustafa Kemal, gelecek tepkileri bildiğinden başta açıkça parti kavramını kullanmaz. Cemiyet’e siyasal görevler yükler ki, zaten Cemiyet baştan siyasal parti işleviyle kurulmuştur.(11)

Tartışmaların sonunda Meclisi Mebusan’ın İstanbul’da toplanması görüşü ağır basar. İstanbul’da açılması kararlaştırılan Meclisi Mebusan’da bir grup kurulması konusu ele alınır. Heyeti Temsiliye dışarıda kalırsa, Meclisi Mebusan’da Cemiyet’in maksatlarını kimin idare edeceği ele alınır. Muhalifler, Heyeti Temsiliye’nin Meclis’e girmesine karşıdırlar. Kazım Paşa, Heyeti Temsiliye’nin dışarıda kalmasını “Heyeti Temsiliye, bir partinin heyeti değildir” gerekçesiyle savunur. Mustafa Kemal Paşa, verdiği yanıtta Cemiyet’in maksatlarının belli olduğunu ve Heyeti Temsiliye’nin görevinin bu maksatları yerine getirmek olduğunu anlatır. Bundan dolayı dışarıda kalarak bu amaçların savunulamayacağını, Meclis’te olmak gerektiğini belirtir.(12)

Toplantılarda Cemiyet’in Meclis çalışmalarına ve mebuslara önderlik etmesi için yapılması gerekenler de tartışılır. Mustafa Kemal Paşa, Cemiyet’in “Milli Meclis’teki mebuslarını bir araya toplayıp, politik bir grup” oluşturmayı önerir. Heyeti Temsiliye, Meclis’te bir grup oluşturmalı ve bu grup siyasi çalışma yürütmelidir.13 Mustafa Kemal’in önerisi benimsenir ve Meclis’te Cemiyet’in amaçlarını savunacak “politik grubun” kurulması kararlaştırılır. Mustafa Kemal, İstanbul’a gitmez ve böylece Anadolu’da kurulan karargâhı terk etmemiş olur.

‘MİLLİ MECLİS’TE TEŞEKKÜL EDECEK PARTİNİN ÇEKİRDEĞİ’

Mustafa Kemal 18 Kasım’daki oturumda, İstanbul’a gidecek mebuslara anlatılacak hususların içinde “İstanbul’da toplanma halinde Cemiyet maksatlarının temini ve elde edilmesi için ‘grup politik’ esasları”nı da sayar.14 Mustafa Kemal, Meclis dışında kalacak Heyeti Temsiliye’yi güçlendirmek ve Meclis’te kurulmak istenen grubu oluşturmayı kolaylaştırmak için bir öneride bulunur. Cemiyet’in Nizamnamesindeki ek maddeye göre Heyeti Temsiliye’nin üye sayısı yetmiş kişiye kadar artırılabilir. Mebus olanlar arasından seçilmek üzere, her vilayetten iki, her livadan bir temsilci belirlenmelidir. Bu temsilcilerin bir yerde toplanması sonucu hem Heyeti Temsiliye güçlendirilmiş hem de Meclis’te grup kurmak kolaylaştırılmış olacaktır. Bu temsilcilerden dokuzu Meclis’in dışında kalır ve Heyeti Temsiliye’yi çalıştırır. Kalanları da Meclis’te bulunmak üzere İstanbul’a gider.

Bu öneri üzerine Alfred Rüstem Bey, İstanbul’a gideceklerin Heyeti Temsiliye’nin Meclis’teki delegeleri gibi mi olacağını sorar. Mustafa Kemal bu soruya “delege değil, grup olarak çalışacaklar” şeklinde yanıt verir. Mustafa Kemal Paşa’nın Meclis’te siyasi bir grup kurulmasındaki ısrarını anlayan Rüstem Bey, “demek ki bunlar Milli Meclis’te teşekkül edecek partinin çekirdeği olacak” diye sorar. Mustafa Kemal’in bu sözlere karşılığı kesin bir “evet” olur.(15)

Mustafa Kemal, görüşmelerin devamında Meclisi Mebusan’da kurulacak parti grubunun yönetimi hakkında şu açıklamayı yapar:

“Heyeti Temsiliye bugün bütün teşkilatı idare ediyor. Bunun içerisinde heyeti idare şeklinde partiyi de idare eder…Mebuslar siyasi görüşlerine göre bir grup teşkil ederler. Toplanması …partiler olabilir.”(16)

Böylece Mustafa Kemal, baştan söylemese de milli teşkilatın bir siyasal parti olduğunu belirtir. Meclisi Mebusan’daki grup oluşumu, parti örgütlenmesinin inşası şeklinde değerlendirilir.

BARIŞ SONRASI TEŞKİLATIN ALACAĞI ŞEKİL

Heyeti Temsiliye toplantılarında parti konusu, “barıştan sonra teşkilatın ne olacağı” sorusu temelinde de ele alınır. Kazım Paşa, askeri teşkilat gibi memleketin her tarafına yayılan milli teşkilatın İstanbul’da toplanması halinde parti haline geleceğini savunur ve korkusunu “Korkuyorum. İttihat Terakki’nin devamı derler” şeklinde ifade eder. Mustafa Kemal ise, yürütülecek psikolojik savaşın farkındadır: “Zaten bu hal daha birinci gün başlayacaktır.”

Mustafa Kemal, “parti haline gelme” konusundaki endişeler karşısında şöyle der:

“Müdafaai Hukuk Cemiyeti, memleketi kurtaracağı güne kadar birtakım esaslar kabul etmiştir. Dolayısıyla memleketi kurtarmak isteyen her partinin de programıdır. Bunda anlaşma ve ittifak lazımdır…Muhtelif partilerin teferruatlı programları olabilir. Fakat bağımsızlığı temin etmek için bizim esaslara dahil olur”(17)

TALAT PAŞA’YA ANLATTIĞI PARTİ PLANI

Sivas’taki bu Heyeti Temsiliye toplantısında yaşanan tartışmalar, Mustafa Kemal’in milli devrimci iktidar için partileşme planını net bir şekilde göstermektedir. Bu planını, 29 Ocak 1920’de Talat Paşa’ya yazdığı mektupta şöyle açıklar:

“…barış yapılmasından sonra milli teşkilata münasip bir şekil vereceğim. Ve bizzat Meclis’e girerek her halde kuvvetli bir parti yapmaya ve hükümete hâkim olmaya çalışacağım… Kuvvetli bir parti vücuda getirmek ve bu partiyi Meclis dahilinde ve memlekette devam ettirmek ve iyi idare etmek tarafını uzun zaman için daha faydalı ve tesirli görüyorum.”(18)

Mustafa Kemal, bu planını hayata geçirir. Önce fırka, sonra parti adıyla devrimin öncü partisini kurar. Halk Fırkası/Partisi, ARMHC’nin devamıdır. Zaten ilk genel kongresi olarak, Sivas Kongresi kabul edilir. Türk Devrimi’nin lideri, vefatına kadar, Genel Başkanı olduğu partisinin kuvvetine dayanarak, devrimi ilerletir.

Ali Fuat Cebesoy hatıralarında, “öncelik partinin mi, silahlı gücün mü örgütlenmesindedir” şeklinde bir tartışma yaşadıklarını; Mustafa Kemal’in partiye öncelik verdiğini anlatır.

Atatürk, 1905 yılından beri geliştirdiği programı şöyle özetler: “Efendiler, bu vaziyet karşısında bir tek karar vardı. O da milli hâkimiyete dayanan, kayıtsız şartsız bağımsız yeni bir Türk Devleti tesis etmek!”

DİPNOT:

1) Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.1, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1998, s. 32.

2) Ali Fuat Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk 2, Yenigün Haber Ajansı Bas. ve Yay. A.Ş., İstanbul, Ekim 1997, s. 145.

3) Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Doğan Kardeş Basımevi, İstanbul, 1969, s. 32.

4) Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.19, Nutuk I, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2006, s. 30.

5) Alev Coşkun, Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay-İşgal, Hüzün, Hazırlık, Cumhuriyet Kitapları, 19. baskı, İstanbul, Şubat 2010, s. 217.

6) Sadi Borak, Atatürk’ün İstanbul’daki Çalışmaları, 2. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1998, s. 207.

7) Ali Fuat Cebesoy, Bilinmeyen Hatıralar-Kuva-yı Milliye ve Cumhuriyet Devrimleri, Temel Yayınları, İstanbul, 2001, s. 131.

8) İsmet İnönü, Hatıralar, 2. basım, Bilgi Yayınevi, Ankara, Kasım 2006, s. 457.

9) Doğu Perinçek, Kemalist Devrim-6: Atatürk’ün CHP Program ve Tüzükleri, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2008, s. 40.

10) Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.16, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2005, s. 310.

11) Doğu Perinçek, Kemalist Devrim-4 Kurtuluş Savaşı’nda Kürt Politikası, Kaynak Yayınları, Genişletilmiş 3. basım, İstanbul, Temmuz 2010, s. 212-213.

12) Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.5, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2001, s. 189–190.

13) Age, s. 191.

14) Age, s. 201.

15) Age, s. 202-203.

16) Age, s. 207

17) Age, s. 206-207.

18) Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.6, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2001, s. 410.

(Aydınlık 100. Yıl Özel Eki'nde yayımlanmıştır.)

100. YIL ÖZEL EKİNE BAYİLERDEN YA DA E-AYDINLIK'TAN ULAŞABİLİRSİNİZ

https://egazete.aydinlik.com.tr/

Sonraki Haber