‘Atina’nın iki büyük hatası Türkiye’ye kazandıracak’

Yunan basını, Türkiye ile Yunanistan arasındaki olası bir deniz yetki alanı paylaşımında, İtalya ve Mısır ile imzaladıkları anlaşmaların Ankara’nın lehine sonuçlar doğuracağını yazdı

Türkiye ile Yunanistan arasındaki istişari/istikşafi görüşmeler kapsamında, deniz yetki alanlarının paylaşımı konusu da gündeme alındı. Şimdilik sadece konunun müzakere edilip edilemeyeceği inceleniyor. İki ülke arasındaki en temel yorum farkı ise, sorunların varlığı konusunda yaşanıyor. Türkiye, Ege’deki tüm sorunların birbiriyle bağlantılı olduğuna dikkat çekerek bunların bir paket halinde görüşülmesini isterken, Atina sorun başlıklarını kabul dahi etmeyerek sadece kıta sahanlığı paylaşımını ele alabileceklerini belirtiyor. Yakın dönemde bir müzakere zemini bulunması zor görünse de, Yunan basını konuyu işlemeye devam ediyor…

İHANETİ İFŞA ETTİLER

Yunan Pentapostagma gazetesi, önceki gün yayımladığı geniş bir analizde, Türkiye ile Yunanistan arasındaki olası bir deniz yetki alanı paylaşımını masaya yatırdı.

Söz konusu keşif temaslarının uzun bir geçmişi olduğunu hatırlatan gazete, Türkiye açısından bir “ihanet” sürecini de ifşa etti. “Yunanistan ve Türkiye, Kasım 2003'teki istikşafi temaslar çerçevesinde, Yunan karasularının genişletilmesi temelinde bir anlaşmaya varmaya çok yaklaşmışlardı.” denilen analizde, şu bilgiler paylaşıldı:

“Yunan anakarası ve Eğriboz’da karasularımız 12 mile kadar uzanacak, adalarımızda ise 8 ila 10 mil arasında olacaktı. Ancak bu düzenlemenin Türk kıyılarına yakın tüm adaları kapsayacağı açık değildi. Ulusal Hava Sahası, karasularımızın yeni sınırlarıyla orantılı olacaktı. Bunun ardından Yunanistan, Türkiye ile mutabık kalarak karasularını tek taraflı olarak genişletecek, ancak gelecekte adalarda 12 mile çıkarılmasından vazgeçecekti. Hemen ardından Atina ve Ankara ortak bir açıklama ile kıta sahanlığının sınırlandırılması için müzakerelerin başladığını duyuracak ve muhtemel sonuç, bir mutabakat zaptının imzalanmasının ardından Lahey'deki Uluslararası Adalet Divanı'nda alınacaktı. Büyük olasılıkla siyasi maliyeti nedeniyle bir anlaşmaya varılamadı.”

Yunan gazete, aynı yöndeki benzer düşüncelerin 2010 yılında da dile getirildiğini, ancak yine ilerleme kaydedilemediğini bildirdi.

YUNANİSTAN-İTALYA ANLAŞMASININ TUZAKLARI

Diğer yandan Pentapostagma, yeni dönemde Türkiye ile yapılacak bir deniz alanı sınırlandırmasında, Atina’nın elini zayıflatacak iki gelişme olduğunu kaydetti. Yunanistan-İtalya ve Yunanistan-Mısır arasındaki Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sınırlandırmalarına atıf yapan gazete, bu anlaşmaları “Ege’deki Truva Atı” olarak nitelendirdi. Analiz şöyle devam etti:

“Herkes İyon Denizi'nde karasularımızın 12 mile genişletilmesini ve İtalya ile MEB sınırlandırmamızı kutlarken biz, bu anlaşmanın Türkiye ile Ege ve Doğu Akdeniz'de yapılacak bir sınırlandırma konusunda ‘arka kapı’ oluşturacağını değerlendiriyoruz.

Bu ‘arka kapıların’ ilki, İtalya ile MEB sınırlandırmasında, İyon Denizi'ndeki adalarımıza, özellikle de Othonoi ve Strofades'e tam değil kısmi etki tanınmasıdır. Othonoi ve Strofades’in; Meis, Bozbaba, İpsara, Çamada ve Karaada gibi adalarımızla büyüklük ve nüfus açısından önemli benzerlikler gösterdiğine, bu nedenle de Türkiye ile anlaşma sırasında olumsuz bir emsal teşkil ettiğine işaret ediyoruz.

İkinci olarak da İtalya ve Yunanistan arasındaki MEB hattı çok net bir şekilde çizilmiş olmasına rağmen, yine de anlaşma hükmü gereği İtalyan balıkçıların Yunan MEB'i içerisinde avlanmalarına izin verilmektedir. Böylece Ege'deki Türk balıkçı gemileri için de benzer bir emsal oluşturularak, sınır çizildiğinde Yunan MEB’i içerisinde, adalarımızın yakınında avlanmalarına olanak verilmektedir. Halbuki MEB içerisindeki balıkçılık faaliyetleri kıyı devletine haizdir, ihtilaflı devlete değil.”

YUNANİSTAN-MISIR ANLAŞMASININ TUZAKLARI

Mısır ile imzalanan kısmi Münhasır Ekonomik Bölge anlaşmasının da benzer sorunlar yarattığına dikkat çekilen analizde, şu ifadelere yer verildi:

“Mısır ile yaptığımız kısmi MEB sınırlandırması da 28 derece meridyeninin doğusuna uzanmamakta ve Meis, Karaada ve Çamada kompleksini içermemektedir. Girit, Kerpe, Kaşot ve Rodos hattına da kısmi etki tanınarak yukarıda bahsettiğimiz İtalya ile yapılan anlaşmada olduğu gibi sorunlar doğurmaktadır. Anlaşma ayrıca, Yunan MEB'inin ileride Türkiye ve Kıbrıs gibi ülkelerle de sınırlandırılması için Mısır'a önceden bildirimde bulunulmasını şart koşmaktadır. Kısmen Mısır kısmen Yunan MEB'inde bulunan bir hidrokarbon yatağı olduğunda ise iki ülke arasında varılacak bir anlaşmanın ardından yatağın ortak işletilmesi öngörülmektedir. Böylece benzer şekilde Ege’de Türkiye MEB’i ile kesişen bi kaynak bulunduğunda ‘ortak işletme’ için ‘arka kapı’ açmaktadır. Özellikle Deniz Hukuku’na göre bir MEB'e sahip olması gereken Meis kompleksi üzerinde duruyoruz. Çünkü bu komplekse tam etkisi tanınması, Avrupa Birliği adına Sevilla Şartı’nda açıkça tanımlandığı üzere, Yunan MEB'i ile Kıbrıs MEB'ini birleştirmektedir.”

‘TÜRK MEB’İ KAMA GİBİ ARAYA GİRECEK’

Analizde, her iki anlaşmada sayılan açıkların, Türklerin şiddetle başvuracağı tezler olduğu kaydedildi. Olası sonuçları ise şöyle sıralandı:

“1) Meis, Karaada ve Çamada’nın MEB sınırlandırmasında tam etkiye sahip olmaması, Türk MEB'inin Yunanistan ve Kıbrıs arasına bir ‘kama’ gibi girmesine neden olur. Bu durumda ne Kıbrıs-Girit elektrik projesi ne de Yunanistan-Kıbrıs Birleşik Savunma Doktrini uygulanabilir.

(2) Ege’de sınırlandırmada Türkiye, pek çok Yunan adası için sınırlandırılmış etkiyi gündeme getirecektir.”

Bu durumda oluşacak Türk haritasına ilişkin de bir öngörüde bulunan Yunan gazete, olası Türk sınırlarını şöyle ifade etti:

“A. Semadirek'in kuzeyi-Dedeağaç'ın güneyi-Taşoz'un önüne kadar olan bölge.

B. Limni-Semadirek-Taşoz arasındaki bölge (büyük petrol sahası ‘Bamboura’nın bulunduğu yer).

C. Limni-Midilli arasındaki bölge, Bozbaba’nın güneyi, İskiri’nin önü.

D. Midilli-Sakız arasında, İpsara’nın kuzeyinde, İskiri’nin güneydoğusunda kalan bölge.

E. Sakız-Sisam arasındaki bölge, Ahikerya'nın kuzeyi, İskiri’nin güneyi.

F. Sakız-Sisam arasından Ahikerya'nın güneyine, Oniki Ada'nın arkasına uzanan, daha sonra İstanbulya ve İstanköy arasından geçerek Rodos-Kerpe arasında ve daha güneyde, Rodos'un doğusunda ve Meis arasında Türk MEB'i ile buluşacağı bir alan.”

‘SÖZDE TAVİZLER VERİLECEK’

Böyle bir durumda Yunan deniz ve hava sahası bütünlüğünün ortadan kalkacağı belirtilen analizde, “Aynı zamanda Ulusal Hava Sahası'nın ve Atina FIR'ının genişliği de daralacaktır.” denildi. Türkiye’nin böyle bir anlaşma karşılığında “iyi niyet” göstergesi olarak TBMM’nin 1995 tarihli “casus belli” kararını kaldıracağı değerlendirilen analizde, “Ancak bu da hiçbir şey ifade etmeyecektir, çünkü Türkiye gelecekte diğer iddiaları nedeniyle bazı durumlardan hoşnut kalmazsa, bunu eski haline getirebilecektir.” ifadelerine yer verildi.

Analiz şöyle sona erdi:

“Aynı zamanda, Türkiye'nin Meis, Karaada ve Çamada’nın 12 mil genişliğinde karasularına sahip olmasını kabul etmesi de mümkündür, bu da onlar tarafından bir geri çekilme olarak ilan edilecek, ancak gerçekte önemli bir şey ifade etmeyecektir. Çünkü Akdeniz'de bu adaların sınırlı etkiye sahip olduklarını kabul edeceğimizden, Yunan MEB'inin Kıbrıs MEB'i ile birleşmeyeceği ve Türk MEB’inin bir ‘kama’ olarak aralarına gireceği sonucuna varabiliriz. Türkiye ayrıca, Ege'deki adalarımız üzerindeki Yunan egemenliğinin tartışılmamasını da bir geri çekilme olarak sunacak, ancak bunların askersizleştirilmesini isteyecektir. Sonuç olarak, Yunanistan'ın Türkiye ile müzakerelerden sadece kaybeden olarak çıkacağını söyleyebiliriz.”

Sonraki Haber