Atlantik salonlarında dolarsızlaşma korkusu

Batılı düşünce kuruluşları doların hakimiyetini tartışıyor. Dolardan vazgeçmenin zorlukları öne çıkarılsa da, bunun imkansız olmadığı, hatta ABD'nin de bu yönde adım atabileceği belirtiliyor. CFR'de konuşan AMB Başkanı Lagarde ise, Çin'in artan etkisine ve Rusya'nın adımlarına değindi.

Atlantik cephesinde doların hakim konumunu tartışan çalışmalar artmaya başladı. “Dil çürük dişe gider.” deyişine uygun olarak Batı basınında ve Amerikan hegemonyasının propaganda kurumlarında doların rezerv para konumunun devam edeceği vurgusu hakim. Fakat kaleme alınan raporların ayrıntılarında hegemonyanın değişmeye başladığına dair bulgular dikkat çekiyor.

ABD'nin propaganda kurumlarından Carnegie Endowment'te 12 Nisan'da Michael Pettis imzalı “En iyi küresel para birimini değiştirmek, küresel ticaret kalıplarını değiştirmek anlamına gelir.” başlıklı bir makale yayımlandı.

İMKANSIZ DEĞİL AMA ÇOK ZOR

Makalede, “Tartışmalar çoğunlukla dünyanın ya da Çin, İran, Rusya ve Venezuela gibi bazı ülkelerin ABD doları olmadan idare edip edemeyeceği konusunda yoğunlaşmasına karşın; ABD dolarına daha az bağlı bir dünyada ticaret etkisinin nasıl olacağı konusu da üzerinde pek durulmasa dahi aynı derecede önem arz eden başka bir konudur.” denildi. Söz konusu makalede Çin ve Rusya gibi ülkelerin ABD dolarının egemenliğini alt üst etmesi imkânsız değilse de son derece zor olacağı, ABD dolarının dünyanın baskın para birimi olmaktan çıkması için, Amerikalı politika yapıcıların, yabancıların ABD mali piyasalarını kullanmalarını sınırlamak için özel tedbirler almaları gerektiği, Ortak para birimi olarak ABD doları olmadan küresel bir ekonominin, aynı zamanda kalıcı ticaret ve tasarruf dengesizliklerinin imkânsız olduğu bir küresel ekonomi olacağı öne sürüldü.

Makalede, doların hakim konumunun yitirilmesi genel anlamda küresel ekonomi için olumlu olsa da, yapısal iç talep yetersizliklerine sahip pek çok büyük ekonomiyle, küresel ticaret dengesizliklerinin ortadan kaldırılmasını veya keskin bir şekilde azaltılmasını zorlayan herhangi bir politikanın, küresel ekonomide aynı zamanda birçok ülke için siyasi olarak yıkıcı olacak derin kurumsal değişiklikleri de zorlayacağı ifade edildi.

ABD dolarının dünyanın baskın para birimi olmaktan çıkması için, Amerikalı politika yapıcıların, yabancıların ABD mali piyasalarını kullanmalarını sınırlamak için özel tedbirler almaları gerektiği, ortak para birimi olarak ABD doları olmadan küresel bir ekonominin, aynı zamanda kalıcı ticaret ve tasarruf dengesizliklerinin imkânsız olduğu bir küresel ekonomi olacağı öne sürüldü.

MADALYONUN DİĞER YÜZÜ

Makalede küresel ticaret sistemindeki dengesizliğe, emtia ticaretine, ABD piyasalarının geçişkenliğine işaret edilerek dolardan vazgeçmenin yaratacağı olumsuzluklara değinildi. Bunun yanında ABD'nin diğer ülkelerin dolar kullanımını azaltmak konusunda adım atıp atmayacağı da şu ifadelerle tartışıldı: “Uluslararası ticaretin ve sermaye akışının yapısı, esasen ülkeleri değil ekonomik sektörleri karşı karşıya getirmektedir. Bu anlamda, ABD dolarının küresel egemenliğinden bir bütün olarak tüm ABD yararlanmamakta, ülke içinde bazı gruplar ABD dolarının dünyadaki egemenliğinden yararlanırken, bazı gruplar bunun bedelini ödemektedir. Bu durumdan yararlananlar Wall Street ve dış ilişkiler ve savunma kuruluşları olmak üzere iki farklı politik olarak güçlü grup iken, bu durumun ekonomik yükü ise Amerikalı işçiler, çiftçiler, üreticiler ve küçük işletmelerdedir. Fazla veren ülkeler, yabancı talebi çekerek küresel üretimde büyüyen bir pay elde etmekte ve yabancı varlık birikimi sağlamaktadır. Bununla birlikte bu büyüyen pay, ABD gibi açık veren ülkelerin küresel imalattaki paylarının düşmesi pahasına gerçekleşmektedir... Ancak her koşulda, küresel ticaret ve sermaye rejiminin ABD dolarına aşırı bağımlılığından uzaklaştırılmasında ana aktör ABD olmalıdır. ABD yetkililerinin bu konuda adım atmasının yakın zamanda gerçekleşmeyeceği öngörülse de ABD bir noktada tek taraflı ya da toplu olarak bu yönde adım atmak durumunda kalacaktır.”

ABD'NİN BORCU ORTAKLARININ PRANGASI

Yine 14 Nisan'da da Amerikan bankası Wells Fargo uzmanları, "ABD dolarının rezerv döviz durumu hâlâ güvende" başlıklı bir çalışma yayımladı. Çalışmada 2000 sonrası rezerv kompozisyonunda doların payının 20 puan civarında azalmasının avronun devreye girmesinden kaynaklandığı, bu eğilimin tek seferlik olduğu ve yine ticarette dolar kullanımı yerine farklı para birimlerinin de tercih ediliyor olmasının tek seferlik kalacağı öne sürüldü.

Çalışmada şu ifadeler ise dikkat çekti: "Uluslararası Finans Enstitüsü'nün (IIF) verilerini kullanarak, Amerika Birleşik Devletleri'nin (30.3 trilyon ABD doları) ve Japonya'nın (9.5 trilyon ABD doları) ödenmemiş devlet borcu, diğer büyük devlet tahvili piyasalarının boyutunu rahatça aşıyor. Bu, bu tahvil piyasalarını ve ilgili para birimlerini döviz rezerv yöneticileri için popüler seçenekler haline getirmelidir, bu durum ABD için daha da geçerlidir." Yani dolardan vazgeçilmesi durumunda ABD'nin borçlarının boşa düşeceği, ülkelerin alacaklarını alacaklarından vazgeçmek istemeyecekleri için bunu sürdürecekleri alt mesajı verildi.

ARZ ŞOKLARI YENİDEN

17 Nisan'da ise Avrupa Merkez Bankası (AMB) Başkanı Christine Lagarde, şimdiye kadar olduğundan daha fazla parçalanmış bir dünyaya doğru ilerlediğimizi söyledi. Bu parçalanmanın merkez bankaları açısından zorluğuna değinen Lagarde, özellikle rezerv paralar ve küresel ödeme sistemlerindeki ayrışmalara dikkat çekti. ABD'nin derin devleti olduğu öne sürülen düşünce kuruluşu Dış İlişkiler Konseyi'nin (Council on Foreign Relations / CFR) sohbet toplantısında CFR Başkanı Richard Haass ve katılımcıların sorularını yanıtlayan IMF'nin önceki dönem başkanı Lagarde, dünyanın ABD ve Çin ile bu ülkelerin müttefikleri şeklinde kutuplaşmaya başladığına dikkat çekti. “Daha esnek küresel arz yerine, tekrarlanan arz şokları riskiyle karşı karşıya kalabiliriz." uyarısı yapan Lagarde, "Yeni ticaret modellerinin ödemeler ve uluslararası döviz rezervleri için sonuçları olabilir. Son yıllarda Çin, gelişmekte olan pazarlar ve gelişmekte olan ekonomilerle ikili mal ticaretini şimdiden 130 kattan fazla artırdı ve ülke aynı zamanda dünyanın en büyük ihracatçısı oldu." dedi.

HAKİMİYET SÜRECEK ANCAK...

"SWIFT'i gerçekten geçersiz kılma veya alternatif bir sistem kurma girişimleri de var." diyen Lagarde, "2014'ten bu yana Rusya, geçen yıl bir düzine ülkede elliden fazla bankayla yurt içi ve sınır ötesi kullanım için böyle bir sistem geliştirdi. Bu konulardaki kesin verileri tahmin edebileceğiniz gibi değerlendirmek biraz zor. Ancak gördüklerimize göre, muhtemelen bu on iki ülkedeki bankalar bu alternatif sistemi kullanıyor. Ve 2015'ten beri Çin, tüm ödemeleri renminbi cinsinden tahsil etmek için kendi sistemini kurdu." bilgilerini verdi.

Bu gelişmelerin dolar ve avro için yakın zamanda bir hakimiyet kaybına işaret etmediğini kaydeden AMB Başkanı Lagarde, dolar ve avronun diğer para birimlerine göre ağırlığının çok daha baskın olduğunu vurguladı ve ekledi: "Bu nedenle, şu ana kadar veriler uluslararası para birimlerinin kullanımında önemli değişiklikler göstermemektedir. Ancak, uluslararası para birimi statüsünün artık hafife alınmaması gerektiğini ve ticari işlemlerin organize edildiği para birimine gerçekten dikkat etmemiz gerektiğini öneriyorlar. Ve bu, benim görüşüme göre, özellikle petrol için geçerli."

RENMİNBİ VE RUPİ DÖNEMİ

"Son araştırmalar, bir ülkenin Çin ile ticareti ile rezerv olarak renminbi tutması arasında önemli bir ilişki olduğunu gösteriyor." bilgisini aktaran Lagarde, bir başka çalışmanın ise ittifakların, bir para biriminin ortağın rezerv varlıklarındaki payını kabaca yüzde 30 oranında artırabileceğini ortaya koyduğunu belirtti. Lagarde, "Şimdi, tüm bunlar, Batılı ödeme sistemimize ve para birimi çerçevelerimize olan bağımlılıklarını azaltmak isteyen bazı ülkeler için fırsatlar yaratabilir... Resmi açıklamalar da dahil olmak üzere anekdot niteliğindeki kanıtlar, bazı ülkelerin uluslararası ticareti faturalandırmak için Çin renminbisi veya Hindistan rupisi gibi alternatif para birimlerini kullanma niyetinde olduklarını gösteriyor. Muhtemelen jeopolitik olarak Çin ve Hindistan'a çok daha yakın olan ülkeler tarafından yönlendirilen, alternatif bir rezerv varlığı olarak artan altın birikimini de görüyoruz." ifadelerini kullandı.

Sonraki Haber