Avrasya'nın güneydeki aşılmaz kalesi: Hindistan

'ABD, Gandhi sülalesinin geleneksel Batı taraftarlığından dolayı, Rajiv Gandhi’yi destekleyip iktidara getirerek Hindistan’ın siyasi yönünü değiştirmeye çalışmaktadır.

Geçen hafta yapılan Güney Afrika Genişleme Toplantısı ile, Asya’nın dört bir yanını kale gibi çeviren BRICS’in yeni bir dönemine girmiş olduk. Dünyanın en büyük kıtası ve en eski medeniyetlerin yuvası olan Asya, insanlığın bu yeni döneminde yepyeni bileşimlerle, insanlığın önünü açacağa benzemektedir.

Asya kıtasının kuzeyi, Sibirya’dan Urallar’a Rusya’nın toprakları olarak bir kale gibi durmaktadır ve henüz keşfedilmemiş kaynakları ile Avrasya motorunun dinamosu olacak bir güce sahiptir. Asya’nın doğusu Çin Halk Cumhuriyeti’nin devrimci uygulamaları ile hem tarihinde görülmemiş bir şekilde zenginleşmiş hem de yepyeni bir Çin Seddi yaratarak Doğu'yu garanti altına almıştır.

Batı Asya, BRICS’e yeni katılan İran ve aynı doğrultuda çalışan Orta Asya ülkeleri ile dipdiri ayaktadır. Ve tüm engelleme çalışmalarına rağmen, kendi yolunda ilerlemektedir. Batı Asya’da tek eksik olan memleketimiz Türkiye’dir ve tarih ile coğrafya, yavaş da olsa Türkiye’yi de bu Batı Asya kalesinin en önemli ve en batıdaki kulesi haline getirecektir en kısa zamanda.

BÜYÜK İSKENDER BİLE GEÇEMEMİŞTİ

Gelelim Asya kıtasının güneyini, hem Hint Okyanusu'ndan hem de Himalayalar’dan dolayı geçilmez bir duvar gibi çeviren Hindistan’a. Aslında eğer İngiliz İmparatorluğu'nun böl ve yönet politikalarının kurbanı olmasaydı, bugün sadece Hindistan’dan değil Hindistan-Pakistan ve Bangladeş’in oluşturduğu çok büyük ve çok güçlü bir Hindistan yarımadasından bahsediyor olacaktık. Ama yine de, gerek kalabalık ve çok dinamik nüfus yapısı ile, gerekse de çok renkli tarihinden gelen bir güç ile Hindistan, Asya’nın güney yarı-kıtası (subcontinenti) olarak, bir kaya gibi Asya’yı güneyden korumaktadır.

Böyle önemli bir stratejik öneme sahip olan Hindistan’ın, BRICS’in kurucu üyesi olması ve bu organizasyonun motorlarından biri rolüne soyunması elbette gayet doğaldır. İngiliz sömürgeciliği dönemindeki İngiltere’ye hortumlanan, bir hesaplamaya göre 20 trilyon dolarlık bir varlık kaybına rağmen, Hindistan ayağa kalkmayı başarmış ve dünyanın en önemli güçlerinden biri olma yolundadır. Bu noktada, İngiliz emperyalistlerinin 1947’deki “partition”, yani bölünme çabalarındaki uğraşları başarısız kalsaydı ve tüm yarı-kıta aynı ekonomi ve kültür içinde kalabilseydi, ortaya çıkacak olan gücün büyüklüğünü hesap etmek mümkündür. Ama buna rağmen, Hindistan’ın rolü giderek artacağa benzemektedir.

RUSYA’YA YAPTIRIMLAR SANKİ HİÇ OLMAMIŞ GİBİ

Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yaptığı özel operasyon sırasında, Hindistan’ın takındığı siyasi tutumun ne denli önemli bir rol oynadığını da göz önüne almak gerekir. Rusya ile ticaretini, ABD’nin tüm yaptırım tehditlerine rağmen daha da artırarak Batı sistemine meydan okuyabilmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti ve Hindistan’ın Rusya ile birlikte adımları sayesinde, Batı bugün Ukrayna’daki savaşın yenilen tarafındadır ve son süratle “onurlu bir çıkış yolu” aramak çabasındadır.

ABD ve Batı'nın savaş çığırtkanlığı döneminde, Hindistan ve Çin Halk Cumhuriyeti aralarındaki sınır anlaşmazlığını da dondurarak ilişkilerini daha da derinleştirmeye karar verdiler. Böylece dünya konjonktüründeki daha büyük sorunlar karşısında, kendi aralarındaki sınır sorunlarının küçüklüğünü kabul edebilmek olgunluğunu da göstermiş oldular. Hatta Hintliler bunu Pakistan ile olan ilişkilerde de uyguladılar. Şimdi hapiste olan eski Pakistan Başbakanı İmran Han ile Hindistan daha da yapıcı ilişkiler kurulması konusunda anlayış birliği içindeydiler. Aslında İmran Han’ın Putin ile samimi görüşmeleri de bu Hindistan-Pakistan yumuşamasının bir yansıması olarak ele alınmalıdır. Çünkü bu üç ülke, Batı'nın savaşkan faaliyetlerine karşı, çıkarlarının beraber olduğunu kavramaktadırlar. Ama bu çabaların ortasındaki İmran Han, çeşitli oyunlarla iktidardan düşürülünce yeni bir döneme girilmiş oldu.

'DİKTATÖRLER, DİNCİLER, GERİCİLER VE MUHAFAZAKARLAR' KULÜBÜ MÜ?

Dünyadaki değişen jeostratejik gerçeklerde, Hindistan hem insan kaynakları hem teknolojisi hem de siyasi gücü dolayısıyla çok önemli roller oynamaktadır ve bu rolün önemi giderek artacaktır. O nedenle de, Başbakan Narendra Modi, Batı siyasetçilerinin teşviki ve destekleri ile “Hindu milliyetçisi, muhafazakar, gerici” türünden nitelendirmelerle bir psikolojik savaşın hedefi halindedir. Bu konuda Modi; Erdoğan, Trump, Orban, Putin ve Xi aynı kategoriye sokulup, bir psikolojik savaş ile gözden düşürülmeye çalışılmaktadır.

Tam da bu noktada, Türkiye’deki CHP’nin bir izdüşümü olan Hindistan’daki Kongre Partisi, aynen bizdeki Altılı Masa türünden bir yapı ile ABD tarafından Narendra Modi’ye karşı desteklenmeye başlanmıştır. Bu stratejideki amaç, Hindistan’ın BRICS’teki yükselen gücü, Rusya ve Çin ile derinleşen ilişkileri ve Batı sistemine karşı tarihten gelen bir tepki ile bölgedeki öneminin artışını engellemektir. ABD, Gandhi sülalesinin geleneksel Batı taraftarlığından dolayı, Rajiv Gandhi’yi destekleyip iktidara getirerek Hindistan’ın siyasi yönünü değiştirmeye çalışmaktadır. Eğer seçimlerde Modi iktidarı değiştirilirse, Batı yanlısı Gandhi hükümeti ile BRICS’e darbe vurulup, Çin ve Rusya’nın yükselen etkilerinin kırılması amaçlanmaktadır. Burada ilginç olan ve Türkiye açısından dikkat çeken gerçek, bizdeki Erdoğan karşıtı Biden’ci koalisyonun karakter ve siyasetler bakımından Hindistan’daki Kongre Partisi'nin bir ikizi gibi görünüyor olmasıdır. Çünkü bu siyasetlerin arkasında ABD ve Batı bulunmaktadır.

BRICS’in Asya’daki bu dört taraflı kalesinin yanına yeni üyeler olarak alınan İran, Suudi Arabistan, Mısır, Etiyopya, Arjantin ve Birleşik Arap Emirliği ile Batı’nın uykularını kaçıracak bir ekonomik ve siyasi güç haline gelmiş olması, bugünün dünyasının en kaçınılmaz ve en sevindirici gerçeğidir. Elbette “darısı Türkiye’nin başına” dememiz gerek şimdilerde.

Sonraki Haber