Avrupa Birliği Özel Zirvesi ve Türkiye-AB İlişkileri
AB Zirvesi’nin en büyük kaybedeni Fransa Cumhurbaşkanı Macron oldu. Türkiye’ye karşı Avrupa adına meydan okumak istedi; fakat Türkiye’nin geri adım atmaması sonucunda, Akdeniz ülkeleriyle bir zirve düzenleyerek Türkiye’yi izole etmeye çalıştı.
1-2 Ekim 2020 tarihleri arasında Avrupa Birliği (AB) Devlet ve Hükümet Başkanları Özel Zirvesi Toplantısı’nda birliğin gündeminde olan birçok sorun tartışıldı. Bu üst düzey zirvede Belarus’a yaptırım uygulanması, Dağlık Karabağ’daki Azerbaycan-Ermenistan çatışması ve Türkiye ile Yunanistan arasında Doğu Akdeniz’de devam eden kriz konuları ön plana çıktı. Zirvenin ardından yapılan açıklamalara bakıldığında, öncelikle Türkiye-AB ilişkilerinde Türkiye’nin belirleyici bir aktör olduğu görülüyor. AB içinde yaşanan sorunların yanı sıra, AB’nin bir bütün olarak uluslararası arenada etkileyici bir rol üstlenemediği ve dış politikada karar vermekte çok zorlandığı ortaya çıkmış oldu. Doğu Akdeniz krizi, AB’nin dış politikada etkin bir aktör olamadığını da gösterdi. Bu krizde Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un AB’nin karar süreçlerini sınırladığı ve krizin yönetimini engellediği görüldü. Diğer taraftan Almanya bu zirvede çözüm odaklı bir politika sergiledi; Fransa’nın zirveyi sabote etmesine izin vermedi ve zirvede ağırlığını ortaya koymuş oldu.
AB Zirvesi’nin en büyük kaybedeni ise Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron oldu. Zira Macron Doğu Akdeniz bölgesine savaş gemisi göndererek Türkiye’ye karşı Avrupa adına meydan okumak istedi; fakat Türkiye’nin geri adım atmaması sonucunda, Akdeniz ülkeleriyle bir zirve düzenleyerek Türkiye’yi izole etmeye çalıştı. Macron bu girişiminde de başarılı olamadı ve (Yunanistan ve Güney Kıbrıs dışında) diğer Akdeniz ülkelerinden beklediği desteği bulamadı. AB Zirvesi’nde de beklediği desteği alamayan Macron, özellikle Almanya ile önemli bir anlaşmazlık yaşadı.
Türkiye ve Yunanistan Doğu Akdeniz’de çatışma ihtimali çok yüksek olan bir kriz içine girmiş ve bu kriz çok kısa bir zaman içinde küresel bir nitelik kazanmıştır. Fransa’nın Yunanistan’ı desteklemek için Doğu Akdeniz bölgesine savaş gemisi göndermesi, ABD’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) için silah ambargosunu kaldırması ve son olarak AB’nin Türkiye’ye karşı yaptırım tehdidi ile Türkiye tartışmaların merkezî bir aktörü haline geldi.
FRANSA-ALMANYA ANLAŞMAZLIĞI
AB Liderler Zirvesi düzenlenmeden önce üye ülke liderleri Doğu Akdeniz sorunuyla ilgili birbirinden farklı açıklamalarda bulundu. Fransa, Yunanistan, GKRY ve Avusturya AB’nin Türkiye’ye karşı yaptırım uygulaması fikrini desteklerken, Almanya, İtalya, Malta ve Macaristan Türkiye’nin lehine bir tutum sergiledi. Türkiye karşıtı kampanyanın baş aktörü Macron, Türkiye’nin AB için artık bir ortak olmadığını söylerken, GKRY ve Yunanistan daha sert açıklamalarda bulundu ve Türkiye’ye karşı yaptırım uygulanması gerektiğini ifade etti. Buna ek olarak, Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz Türkiye-AB müzakerelerinin askıya alınmasını talep etti.
Almanya ise AB’nin Doğu Akdeniz krizini tırmandırmak yerine çözüm odaklı hareket etmesi gerektiğini savundu. Almanya’nın rasyonel, dengeli bir politika izlemesi Türkiye-Yunanistan gerginliğini yumuşatırken bu konuda AB ülkelerinin büyük çoğunluğunu ikna etmeyi de başardı.
Diğer taraftan Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Türkiye’nin AB için çok önemli bir ortak olduğunu ve Türkiye’ye bir yaptırım uygulanmasına kesinlikle karşı olduğunu açıklaması ise Almanya’nın krize karşı pozisyonunu ortaya koyması bakımından önem arz ediyor. Bununla birlikte, İtalya’nın zirve öncesi Yunanistan ve GKRY lehine bir açıklama yapmasına rağmen, İtalya Dışişleri Bakanı Luigi Di Maio Doğu Akdeniz’in istikrarı için Türkiye’nin önemli bir aktör olduğunu söyledi ve bundan dolayı da AB’nin Türkiye ile yapıcı bir diyalog kurması gerektiğini ifade etti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın birçok kez Türkiye’nin yapıcı bir diyaloğa hazır olduğunu ifade etmesine rağmen, Yunanistan ve GKRY Türkiye’ye karşı yaptırım konusunda AB’ye baskı yaptı. Rum yönetimi AB’nin Türkiye karşıtı bir yaptırım kararı almaması halinde Belarus’a karşı önerilen yaptırımı desteklemeyeceğini açıklayarak AB’nin karar mekanizmasını engelledi. Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın bu konudaki özgüvenli ve ısrarlı duruşunun arkasında hiç şüphesiz Fransa’dan aldığı destek bulunuyor.
Fakat zirvenin sonuçlarına bakıldığında, Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı önerdikleri yaptırım konusunda başarılı olamadıkları görülüyor. AB Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen Türkiye yapıcı bir diyaloğa hazır olduğu sürece, AB’nin Türkiye’ye karşı yaptırım uygulamasının gerekmediğini söyledi. Almanya Başbakanı Angela Merkel Türkiye ile AB arasındaki göç mutabakatının yeni bir aşamaya getirilmesi, Gümrük Birliği anlaşmasının geliştirilmesi ve vize serbestisi konusunun Aralık ayına kadar görüşülmesi gerektiğini ifade etti. Bu toplantının sonuçlarına ve sonrasında yapılan açıklamalara bakıldığında, Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın kendi ulusal çıkarlarını AB’ye kabul ettiremediği ortaya çıkıyor.
YALNIZLAŞAN TÜRKİYE Mİ, MACRON MU?
AB Zirvesi’nin en büyük kaybedeni ise Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron oldu. Zira Macron Doğu Akdeniz bölgesine savaş gemisi göndererek Türkiye’ye karşı Avrupa adına meydan okumak istedi; fakat Türkiye’nin geri adım atmaması sonucunda, Akdeniz ülkeleriyle bir zirve düzenleyerek Türkiye’yi izole etmeye çalıştı. Macron bu girişiminde de başarılı olamadı ve (Yunanistan ve Güney Kıbrıs dışında) diğer Akdeniz ülkelerinden beklediği desteği bulamadı. AB Zirvesi’nde de beklediği desteği alamayan Macron, özellikle Almanya ile önemli bir anlaşmazlık yaşadı. Macron zirve öncesi aldığı kararlarla, AB’nin birlik olarak yürütmeye çalıştığı dış politikalarını da olumsuz etkiledi. Macron zirve öncesi tek başına askeri güç kullanarak AB’nin gerçek lideri olduğunu göstermek istemişti. Buna karşı Almanya ise AB’nin Doğu Akdeniz krizini tırmandırmak yerine çözüm odaklı hareket etmesi gerektiğini savundu. Almanya’nın rasyonel, dengeli bir politika izlemesi Türkiye-Yunanistan gerginliğini yumuşatırken bu konuda AB ülkelerinin büyük çoğunluğunu ikna etmeyi de başardı. Türkiye’nin Doğu Akdeniz konusundaki kararlı tutumu, Almanya’nın bu zirvede elde etmiş olduğu başarıda destekleyici bir unsur olarak öne çıktı.
Macron ilk kez “Sarı Yelekliler Hareketi” ile ciddi bir siyasal erime sürecine girmişti ve son yerel seçim sonuçlarıyla da geri dönüşü büyük bir başarısızlıkla karşı karşıya kaldı. İç politikada hareket alanı daralan Macron dış politikada bir takım agresif girişimlerde bulunarak bu açığı kapatmaya çalışıyor. Libya’da darbeci General Halife Hafter’i desteklemesi, Lübnan iç siyasetine ilişkin girişimleri, Suriye iç savaşındaki tavrı ve Doğu Akdeniz krizi konusundaki çabaları bu konudaki en belirgin örnekler. AB Liderler Zirvesi’nde Doğu Akdeniz krizine ilişkin beklediği hemen hiçbir sonucu elde edemeyen Macron’un başka bir toplantıya katılma gerekçesiyle zirveyi erken terk etmesi de özel bir anlam taşıyor.
AB’NİN DIŞ POLİTİKADAKİ ETKİSİZLİĞİ
Fransa, Yunanistan ve GKRY ile Türkiye’nin yaşadığı kriz AB’nin karar verme mekanizmasının çok yavaş işlediği konusundaki eleştirileri bir kez daha haklı çıkarıyor. NATO’nun Doğu Akdeniz krizi konusundaki girişimleri AB’ye göre daha etkili oldu ve gerginliğin giderilmesinde önemli bir etken olarak ön plana çıktı. Bu konuda Yunanistan, GKRY ve Fransa gibi sırf ulusal çıkarlarının peşinde koşan devletlerin AB’nin ortak çıkarlarını engellediği konusunda da tartışmalar ortaya çıktı. Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) Avrupa Parlamentosu (AP) Milletvekilli Norbert Neuser Güney Kıbrıs’ın AB’nin Belarus’a karşı yaptırım kararını engellemesini şiddetle eleştirdi ve AB’nin oybirliğiyle değil çoğunluğa dayalı olarak karar vermesi gerektiğini söyledi. Ayrıca AP Başkan Yardımcısı Nicola Beer böyle devam etmesi durumunda, AB’nin dış politika süreçlerinde uluslararası arenada diğer büyük aktörlerle aynı masada oturamayacağını dile getirdi. Doğu Akdeniz krizi AB’nin bir bütün olarak hareket edemediğini ve karar verme mekanizmasının işlevsizliğini bir kez daha göstermiş oldu. Diğer taraftan bu zirve, Türkiye’nin uluslararası kamuoyu nezdinde ciddi bir aktör olduğu gerçeğini de ortaya çıkarmakta.
[Bielefeld Üniversitesi’nde siyaset bilimi ve felsefe eğitimi alan Yunus Mazı Türk-Alman Üniversitesi’nde Avrupa ve uluslararası ilişkiler alanında lisansüstü çalışmalarına devam etmektedir]