Avrupa Komisyonu Ege’yi Yunan’a verdi

Avrupa Komisyonu, ‘Deniz Mekânsal Planlama’ çalışmaları kapsamında Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin deniz alanlarının haritalarını çıkardı. Resmi internet sitesinde yer alan haritalarda Türkiye, Ege ve Doğu Akdeniz’den tamamen dışlandı

Avrupa Birliği tarafından finanse edilen, Avrupa Komisyonu’na bağlı Deniz Mekânsal Planlama (MSP) Platformu, üye ülkelerin deniz sınırlarını gösterdiği bir çalışma yaptı. Söz konusu çalışmanın amacı, Avrupa denizlerinin sınırlarının belirlenerek bu alanlarda daha verimli, güvenli ve sürdürülebilir faaliyetlerin yürütülmesi olarak belirtiliyor.

Hükümetlerarası Oşinografi Komisyonu (IOC) tarafından yapılan Deniz Mekânsal Planlama tanımında da; deniz alanlarının “siyasi bir süreçle” belirlendiği, MSP’nin kendi içinde “bir amaç değil”, deniz alanı kullanımının “pratik bir yolu” olduğu vurgulanıyor.

Avrupa Komisyonu, 2016 yılında başlattığı çalışma kapsamında, Birlik üyesi ülkelerden 2021 yılına kadar Deniz Mekânsal Planlama çalışmalarını sunmalarını istemişti. Ancak halihazırda bu planı hazırlamayan ülkeler olduğu biliniyor.

Yunanistan da henüz resmi olarak bir MSP kabul etmemiş olsa da, bazı çalışmalarını Komisyon’a sunmuş bulunuyor.

En son Nisan 2024’te Komisyon tarafından incelenerek güncellenen Yunan planları, şimdilerde resmi internet sitesine de eklenmiş durumda. Ancak siteye girince sizi skandal bir harita ile hukuk dışı bilgiler karşılıyor.

AKILDAN, HUKUKTAN YOKSUN

Avrupa Komisyonu tarafından yayınlanan Yunanistan deniz yetki alanları haritası, tüm Ege’yi Yunanistan’a vermekle kalmıyor, Doğu Akdeniz’de de Türkiye’yi Antalya Körfezi’ne hapseden planlarla birebir örtüşüyor.

Haritanın altında “Yunanistan'ın 6 deniz mili mesafeye kadar olan karasuları yaklaşık 92.095 km2'lik bir alanı kapsamaktadır.” denilse de, haritanın 12 deniz miline uygun şekilde çizildiği, ters tarafta kalan adalara geniş deniz yetki alanları tanındığı, ortay hattın ana karalar değil adalar referans alınarak çizildiği, egemenliği Yunanistan’a devredilmemiş ada, adacık ve kayalıkların Atina yönetimine bırakıldığı, Meis Adası’na 40 bin kilometrekareden fazla deniz alanı tanındığı… görülüyor.

Bu sözde sınırlar çizilirken başvurulan uluslararası anlaşmalar ise hakikatle uyuşmuyor. Metinde, sınırları belirleyen anlaşmalarla ilgili şu bilgiler yer alıyor:

“Yunanistan'ın karasuları, esas hatlardan itibaren 6 deniz miline kadar uzanmaktadır. Yunanistan ile Türkiye arasındaki deniz sınırları Türkiye aşağıdaki şekilde tanımlanmıştır;

1) İtalya ve Türkiye arasında 4 Ocak 1932 tarihinde Ankara'da imzalanan anlaşma ve bu anlaşmanın ayrılmaz bir parçası olan ve 28 Aralık 1932 tarihinde Ankara'da imzalanan sözlü belge, Ege Denizi'nin güneydoğu kısmı ve Doğu Akdeniz'in deniz sınırlarını tanımlamaktadır. Yunanistan, İtalya'nın hak ve yükümlülüklerinin halefi olarak, 1947'den bu yana Oniki Ada üzerinde tam egemenlik kazanmıştır.

2) 1923'te imzalanan Lozan Barış Antlaşması ve 1926 Atina Protokolü, Balkan Yarımadası'nın bir bölgesi olan Trakya'daki deniz sınırlarını belirlemiştir (Meriç Nehri'nin halicinden 3 deniz millik bir noktaya kadar).

3) Bu noktadan Oniki Ada'nın kuzey kesimine kadar, iki ülkenin karasularının birleştiği her yerde, deniz sınırları Asya kıyısı ile bölgedeki Yunan adaları arasındaki orta çizgiyi takip edecektir. Bu deniz sınırları, geleneksel ve uluslararası teamül hukukuna uygundur.

OLMAYAN ANTLAŞMAYA GÖRE SINIR BELİRLEMİŞLER

Ancak söz edilen 28 Aralık 1932 tarihli Türk-İtalyan Teknisyenler Zaptı, hiçbir zaman imzalanmamış, parlamentolarda onaylanmamış ve yürürlüğe girmemiş bir dokümandan ibaret.

Türk deniz hukukçuları Ali Kurumahmut ve Sertaç Hami Başeren, birlikte kaleme aldıkları “Ege’de Gri Bölgeler” kitaplarında, söz konusu zabıt ile ilgili şu değerlendirmelerde bulunuyor:

“Menteşe Adaları bölgesinde Kardak Kayalıkları dahil yaklaşık 100 ada, adacık ve kayalığın İtalya’ya devredilmesi sonucunu doğurabilecek bir doküman olan 28 Aralık 1932 tarihli toplantı tutanağı, bir düzenlemenin uluslararası antlaşma olabilmesi için gerekli olan imza, onay, yürürlüğe girme ve tescil işlemlerinden yoksundur.

"Bu belge hiçbir zaman Türkiye ve İtalya’yı bağlayıcı bir antlaşma olmamıştır. Akdeniz’de bulunan Meis Adası ile Anadolu sahilleri arasındaki bölgede egemenlik düzenlemesi yapan ve burada bulunan çok sayıda adacığı İtalya’ya devreden 4 Ocak 1932 Türk-İtalyan Sözleşmesi ile Lozan Barış Antlaşması’nın eki veya tamamlayıcısı niteliğinde bir belge de değildir.

"Uluslararası antlaşma olmadığı Yunanistan ve diğer devletlerce de kabul edilmiş görünen söz konusu doküman, yapılması düşünülen bir antlaşmanın sonuçlanmamış bir hazırlık çalışması, ilk aşamasıdır.

"Geçerli bir şekilde akdedilmiş uluslararası antlaşma niteliği kazanmamış olan 28 Aralık 1932 toplantı zaptı, hukuken Türkiye’nin iradesini ifade etmez.

"Bütün bu olgular göstermektedir ki, Lozan Barış Antlaşması’nın açık hükümleri ile egemenliği İtalya’ya devredilmemiş olan Menteşe Adaları bölgesindeki ada, adacık ve kayalıklar üzerinde İtalya’nın veya halef devlet sıfatıyla Yunanistan’ın egemenlik hakkı doğmamıştır.”

KIBRIS RUMLARA VERİLDİ

Dahası, Avrupa Komisyonu sitesinde, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin sözde deniz alanlarını gösteren bir harita daha bulunuyor.

Kıbrıs’la ilgili çalışmaların tamamlandığı belirtilen belgede, “Kıbrıs'ın iç suları ve 12 deniz miline kadar olan karasuları yaklaşık 13 bin 968 km²'lik bir alanı kapsamaktadır. Kıbrıs'ın Münhasır Ekonomik Bölgesi ise yaklaşık 98 bin 240 km²'dir.” deniliyor.

Belgede Kıbrıs Türkleri’nin ada üzerindeki eşit hakları yok sayıldığı gibi, Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin ve Mısır’ın da deniz alanlarına giriliyor. Tüm bu sınırlamaların ise 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne uygun olduğu iddia ediliyor.

Sonraki Haber