Avrupa milliyetçiliği isyana dönüşüyor
Bugün Avrupa’nın üstünde yeniden bir hayalet dolaşmaktadır. Atlantikçi parti ve hükûmetlerin korkulu rüyası, kısa sürede hızla gelişen milliyetçi partilerdir. İnsanlığın yaşadığı en yıkıcı sistem olan emperyalist hegemonyacılığın ortadan kaldırılmasında ideolojik silah milliyetçiliktir
Hegemonyacılığın çöktüğü ve Yeni Dünya’nın hızla geliştiği süreçte önemli gelişmelerden birisi de Avrupa’da yükselen milliyetçiliktir. Avrupa milliyetçiliği hegemonyacılığa karşı isyana dönüşmektedir. İsyan tanımlaması Romanya’nın başkenti Bükreş’teki hegemonyacı sistemin savunucusu bir siyaset bilimcisine aittir.
Gözlendiği gibi Avrupa Birliği’nde yükselen milliyetçilik olgusu derin tartışmalara yol açmaktadır. Bu tartışma bütün politik çevreler gibi devrimci saflarda da yürütülmektedir. Olaylara kitaplardan bakanlarla olgulara göre karar verenler arasında derin görüş farkları oluşmaktadır.
MÜCADELENİN İDEOLOJİK SİLAHI: MİLLİYETÇİLİK
Gelişmeleri süreç içindeki olgulara bakarak mı değerlendireceğiz; yoksa milliyetçi partilerin gelişmesine CIA, NATO ve Atlantik hizmetindeki Avrasya’ya karşıtı kampanya yürütenler açısından mı bakacağız?
Karl Marx ve Friedrich Engels, 21 Şubat 1848’de Komünist Parti Manifestosu’nu ilan ederken “Avrupa üstünde bir komünizm hayaleti dolaşıyor.” demişlerdi.
Evet, o hayalet Avrupa üstünde dolaştı ancak şartlar gereği gerçek halini almadı. Devrim Asya’ya kaydı. Günümüzde devrim süreci küresel bir ivme kazanmıştır. Devrim sürecinin itici gücü devletlerin bağımsızlık mücadelesidir.
Hızla şekillenen Yeni Dünya, devletlerin ezici çoğunluğunun bağımsızlık saflarında ortaklaşmasıyla ilerlemektedir. En Amerikancı, Batıcı ülkelerin Atlantik hakimiyetine başkaldırısı yükselmekte, hatta isyan halini almaktadır.
Bugün Avrupa üstünde yine bir hayalet dolaşmaktadır. Atlantikçi parti ve hükûmetlerin korkulu rüyası kısa sürede hızla gelişen milliyetçi partilerdir. Bu durum günümüzün karşı konulamaz gerçeğidir.
İnsanlığın yaşadığı en yıkıcı ve çürütücü sistem olan emperyalist hegemonyacılığın bütünüyle ortadan kaldırılmasında ideolojik silah milliyetçiliktir.
AVRUPA’NIN ATLANTİK’TEN UZAKLAŞMASI
ABD’nin yıkılmakta olan küresel hâkimiyetini, zorlama yöntemlerle ayakta tutmanın aletleri olan NATO, CIA ve Batı’nın medya organları; ülkelerinin egemenliğini isteyen, Rusya, Çin ile ilişkileri savunan milliyetçi parti ve akımları ırkçı, aşırı sağcı, faşist gibi kavramlarla yaftalamaktadırlar.
Bu kavramlar en gelişmiş, yayılmacı ve saldırgan emperyalist merkezler ve ona bağlı güçlere uyan adlandırmalardır. Güncel olarak ABD-İsrail siyonizminin Filistinlilere karşı yürüttüğü soykırım Almanya, Fransa gibi ülkelerin yöneticileri tarafından desteklenmektedir.
Batı Asya’da, öncelikle Türkiye, Suriye, Irak gibi egemen ülkeleri bölmek için maşa olarak kullanılan PKK, FETÖ ve sahte İslamcı terör örgütleri milliyetçilik karşıtı merkezler tarafından kollanılmakta, desteklenmektedir.
Rusya’yı yok etme çağrısı yaparak Ukrayna’ya sınırsız silah ve mali destek sağlayanlar Almanya, Fransa gibi AB yöneticileri olmuştur. Ukrayna’nın ABD emrinde Rusya’ya karşı savaşı için başta Almanya olmak üzere AB ülkeleri koçbaşı rolüne girmişlerdir.
Küresel gelişmelerin bir sonucu olarak seçilen Trump, savaşı durduracağını açıkladı. Bu sürece paralel olarak Almanya’da koalisyon yıkıldı. Liberal Parti’den Maliye Bakanı Chritian Lindner, Ukrayna’ya desteğe karşı çıktığı için görevden alındı.
ABD politikalarında ısrar ederek Ukrayna’ya sınırsız desteği sürdürmek isteyen Sosyal Demokrat Başbakan Scholz ve Yeşiller’den Annalena Baerbock, “muz cumhuriyeti” temsilcileri olarak adlandırıldılar. Bu tutumlar sonuçta milliyetçiliğin güçlenmesine hizmet etti.
ABD’de Biden yönetimi Çin’i sistem rakibi olarak gerçek hedef ilan etmişti. Her ne kadar Çin’e karşı bir kuşatma ve müdahale çökmekte olan Atlantik hegemonyacılığının boyunu aşsa da, AB’yi harekete geçirmek için çabaladılar.
Almanya ve AB yapılanması küresel rol oynamak için Batı Asya’da yoğunlaşma yönünde teşvik edilmektedir. Almanya’da askeri harcamalar için yüzde 2 olan GSMH payını yüzde 3,5 yükseltme adımı gündemdedir.
Çöküntü içindeki Almanya’nın bu durumunu daha da derinleştirecek olan adımlara yönlendiren ABD’nin Biden çizgisidir. Ekonomi Bakanı Robert Habeck seçimlerden önce bu yasayı geçirerek yeni hükümetin gündemine girmesini sağlamak istiyor.
Seçimler sonucunda AfD ve BSW üçte bir oranında sandalye sahibi olurlarsa bu yasa geçemez. Trump’ın görevi devralması bu durumu kökten değiştirebilir mi? Burası bir soru işaretidir. Trump önümüzdeki sürecin planlayıcısı değil, küresel gelişmelerin ABD’yi zorladığı şartların bir ürünüdür.
Başta da belirttiğimiz gibi ABD hegemonyacılığı çökme derecesinde gerilemesine rağmen hayallerinden vazgeçmemektedir.
Ancak Avrupa halkları arasında Atlantik hegemonyacılığına karşı hareketlenme hızla artmaktadır. Milliyetçi partilerin yükselişi bunun göstergelerinden birisidir.
AB yetkililerinden de ABD zorlamalarına karşı çıkışlar belirginleşmeşmektedir. İtalya’da G7 ülkeleri Dışişleri Bakanlarına Ukrayna ve İsrail’e desteklerin artarak devam etmesi tavsiye edildi. Bu zirve sırasında AB yetkililerinden farklı konularda açıklamalar geldi:
AB Dışilişkiler yetkilisi Joseph Borrell, Trump’ın açıkladığı (Meksika, Kanada ve Çin) cezai gümrük vergilerinin yeni ticaret savaşlarına yol açağını açıkladı.
“Avrupa buna karşı durmalı ve karşı tedbirleri güçlendirmelidir.” dedi. Alman Ekonomi Bakanı Robert Habeck ise, sonuçta ABD dahil hepimiz kaybedeceğiz. Avrupa olarak birlikte hareket etmeliyiz çağrısı yaptı.(1)
Avrupa yönetimleri içinde de çelişmeler oluşuyor:
“Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) İsrailli politikacılara karşı çıkardığı tutuklama emri, Alman hükûmetini çelişkili bir duruma düşürdü. Berlin'in yakın müttefiki bir devletin hükûmet politikacılarını Lahey'e vermesinin imkânsız olduğu düşünülüyor. Berlin’in çelşilişkiyi nasıl uzlaştırmayı planladığı belli değil. Muhafazakâr muhalif politikacılar, tutuklama emirlerini ve dolayısıyla UCM'yi görmezden gelmeyi öneriyorlar. Tutuklama emrinin çıkarılması sadece İngiliz ve İsrail medyasının araştırmasına göre UCM'nin İsrail'in yıllarca süren büyük bir istihbarat kampanyasının hedefi olması nedeniyle dikkat çekici değil. Netanyahu ve Galant aleyhindeki dava başarılı bir şekilde sonuçlandırılırsa, Batı'nın yakın müttefiklerini ilk kez mahkum edecek.”(2)
ALMANYA VE AB BURAYA HANGİ SÜREÇTEN GEÇEREK GELDİ
Almanya’da dört dönem aralıksız Başbakanlık yapan Angela Merkel, AB’nin Rusya ile ilişkilerini bozmadan politika yapma yolunda ısrar etti. “Rusya da Avrupa’nın bir parçasıdır.” dedi.
Ancak son kurulan Sosyal Demokratlar (SPD), Yeşiller ve Liberaller (FDP) Koalisyonu bu çizgiyi terk etti. Almanya, Ukrayna-Rusya çatışmasından itibaren bütünüyle ABD denetimine girdi.
Rusya’nın doğal gazını Almanya üzerinden Avrupa’ya taşıyan boru hatları patlatıldı. Almanya, enerji krizi yanında ekonomik açıdan da çöküş yaşamaya başladı. Rusya’ya motor ve ağır sanayi ürünlerini satarken bu ticaret olanağını kaybetti.
ABD denetimi altında Alman toplumunun sosyal, kültürel, ahlakî bakımlardan da çöküşü hızlandı.
Toplumun temeli olan ailenin dağılması başta LGBT, bazı uyuşturucuların yasallaşması gibi insan doğasını bozan etkinlikler yayıldı. Burjuva demokratik devrimlerin Avrupası ABD yönlendirmesi altında, yıkılan Roma ve Eski Yunan’ın çöküşündeki gelişmelerden daha derin sorunların içine yuvarlandı.
Ancak bunun bir sonu olmalıydı. Bu sonu milliyetçi partilerin yükselişinde açıkça görüyoruz. Almanya ve AB hegemonyacılığa uymayı o kadar benimsedi ki, Rus gazını tekrar alma önerilerini kesinlikle kabul etmiyor.
Başka ülkeler üzerinden birkaç misli fiyatla almayı tercih ediyor. Diğer yandan derin krizlere uğradıkları Rusya’ya yaptırımlardan dersler çıkaracaklarını ifade ederlerken bu defa Çin mallarının Avrupa’ya girişini engellemeyi planlıyorlar.
Avrupa Birliği politikalarını sistemleştirenler ABD’den bağımsız bir Avrupa için bir birlik oluşturduklarını ifade ettiler. Hatta bir Avrupa Ordusu kurmayı ve NATO’dan bağımsız bir karargâh kurmayı da dillendirdiler. Küresel kamplaşmalar AB’nin Atlantik hegemonyasının Avrupa üzerinde yönlendirme organı haline gelmesine yol açtı.
Bu gelişme Avrupa’nın ABD’den uzaklaşmasını körükledi. ABD ve NATO’ya karşı olan milliyetçi partiler de AB’den çıkmayı ve bu aygıtın dağıtılmasını savunuyorlar.
2013 yılı Şubat ayında kurulan Almanya için Alternatif (AfD) partisi Almanya çapında ikinci büyük parti olarak SPD ve Yeşiller gibi iktidar partilerinin önüne geçmiştir. Almanya’nın doğusunda ise birinci partidir.
Sahra Wagenknecht’in kendi adıyla anılan BSW 2024 Ocak ayında açıklandı. Hızla yükseldi ve bugün anketlerde yüzde 9-16 arası oyu vardır. Fransa’da Le Pen birinci partidir. İtalya’da Georgia Meloni Başbakan’dır. ABD’nin en güçlü askeri üssünün bulunduğu Romanya’da Batı’yı şaşkına uğratan bir gelişme oldu. Bağımsız milliyetçi cumhurbaşkanı adayı en çok oyu alarak birinci oldu.
ROMANYA’DA ATLANTİK VE AB’YE İSYAN
Avrupa’nın diğer ülkelerinde de milliyetçi partiler yükselmektedirler. Milliyetçiliğin başarı kazanarak kendisini gösterdiği diğer bir AB ülkesi Romanya olmuştur. Kasım ayının son pazarında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ilk turu bağımsız milliyetçi aday Calin Georgescu birinci olarak tamamladı.
Mevcut sosyal demokrat Cumhurbaşkanı Cialacu, ikinci tura kalamadı. Georgescu 8 Aralık’taki ikinci turda Muhafazakâr-Merkez Partili Elena Lasconi ile yarışacak. Romanya’nın Devesel kasabasında NATO’nun balistik füze üssü bulunuyor. Georgescu bu durumu “diplomasi ayıbı” olarak ilan etmişti.
“NATO ve AB, Romanya’nın çıkarlarını temsil etmiyorlar.” diyen bağımsız cumhurbaşkanı adayı açıklamasında, “Rusya harekete geçerse Atlantik ve NATO hiçbir üyesini koruyamaz.” dedi.
Alman Devlet Kanalı, Romanya seçimlerini şöyle özetledi: “Favori olarak görülen sosyal demokrat Cialacu elenendi. İkinci tura kalamadı. Yüzde 23’le birinci olan Calin Georgescu Rusya dostu, muhafazakâr ve milliyetçidir. Romanya’nın NATO üyeliğine karşıdır.”
Bükreş’ten siyaset bilimci Valentin Naumes’in yorumu da şöyle: “Sonuç hayal kırıklığı ve hoşnutsuzluktur. Seçmenlerin çoğunluğu, aşırı sağcı, radikal, bağımsızlıkçı ve Batı karşıtı adayı tercih etti. Bu, sisteme karşı kızgınlık ve isyandır. Georgescu kazanırsa AB ve NATO karşıtlığı dış politikanın esası olacaktır.”(3)
AB KOMİSYONU’NDA DUVAR YIKILIYOR
Ursula von der Leyen yönetimindeki AB Komisyonu, milliyetçilere yönelik koruma duvarını yıkıyor:
“Gelecekte, ‘aşırı sağ’ dedikleri partilerden iki temsilci Komisyon’da olacak. Meloni'nin partisinden Raffaele Fitto ve Viktor Orban'ın partisi Fidesz'e yakın Oliver Varhelyi.
İtalya Demokratik Partisi, Avrupa Muhafazakârları ve Reformcuları (ECR)’nın grubuna, Fidesz ise Marine Le Pen'in Ulusal Birlik Partisi (RN) ve FPÖ'yü de içeren Avrupa İçin Vatanseverler (PE) grubuna ait. CSU'lu politikacı Manfred Weber liderliğindeki muhafazakâr Avrupa Halk Partisi (EPP), son yasama döneminde ECR ile tekrar tekrar işbirliği yaptı ve gelecekte bunu yapma hakkını açıkça saklı tutuyor.
O, son zamanlarda, PE'ye, hatta AfD'nin de üyesi olduğu Egemen Uluslar Avrupası (ESR) parlamento grubuna birkaç kez oy verdi. Milliyetçilere karşı geleneksel ‘güvenlik duvarı’ böylece çöküyor. Avrupa Parlamentosu Anlaşması: AB Komisyonu gelecekte iki aşırı sağcı Komisyon üyesini de bünyesine katacak. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, böylece aşırı sağa karşı güvenlik kordonunu kırıyor.”(4)
MİLLİYETÇİ PARTİLERE KARŞI YABANCI DÜŞMANLIĞI ELEŞTİRİSİ
Öncelikle gelişmeleri doğru okuyunca şunu tespit ediyoruz: Son yıllarda kitlesel hal alan düzensiz göç dalgalarının önde gelen sebebi Atlantik merkezi ve onun yörüngesindekilerdir. Afganistan yıllarca ABD işgalinde kaldı.
Suriye, 11-12 yıldır ABD’nin işgali altındadır. ABD “kara gücüm” dediği PKK/PYD maşasını kullanarak “Büyük Kürdistan” yani “İkinci İsrail” planını uygulama peşindedir. Bölücü örgütlerin ABD komutanları emrinde estirdiği terör, insanları yerinden yurdundan etmektedir.
AB’de son yıllarda yükselen yabancı düşmanlığı ve İslamafobi, “Avrupa merkezciliğin” ürettiği tutumlardır. Bu durum bütün toplumu etkilediği gibi milliyetçi partileri de etkilemiştir.
Ancak ortaya çıkışları çok yeni olan milliyetçi partilerin bu konuda giderek netleştikleri attıkları adımlardan, açıklamalardan anlaşılmaktadır.
Aydınlık gazetesinde iki gün süren ve genişçe yer alan AfD Başkanı Tino Chrupalla’nın açıklamaları gelişme yönünü göstermektedir.
AB’DE MİLLİYETÇİ YÜKSELİŞ VE TÜRKLER
Chrupalla’nın açıklamalarının yanında çeşitli görüşmeler, söyleşilerden de anlaşıldığı gibi söz konusu bu sorun geride kalmaktadır. Ayrıca AfD Gençlik Akademisi’nde Vatan Partisi adına davet edildiğimiz bir konferansta, Türk gençlerinin de bulunduğunu ve Türkiye’deki gelişmelere yakın ilgi dösterdiklerini gözledik. Diğer bir nokta: Türkiye ve Avrupa’daki Türklerin etkileri milliyetçilerin olumlu yönlerini güçlendirmektedir.
4 milyona yakını Almanya’da olmak üzere Avrupa’da 6-7 milyon Türk yaşamaktadır. Almanya’da bir milyondan fazla Alman vatandaşı olarak seçme ve seçilme hakkıına sahiptir ve çifte vatandaşlık yasasının onaylanmasıyla bu sayı gittikçe artmaktadır. Bu durum yeni gelişmekte olan milliyetçi akımların eksiklerine dikkat çekmek için önemli bir olanaktır.
Batı Asya’nın öncüsü, Yeni Dünya’nın aktif bir üyesi olan Türkiye’nin Avrupa’daki vatandaşları gelişmeleri etkileme birikimine sahiptir. Geleceğin dünyasının temsil etmektedirler. Bu durum milliyetçilerin hedefleriyle buluşmaktadır.
Türkiye ve Avrupa’daki Türklerin politik gelişmelerde etkili olmaları, ilişkilerini geliştirmeleri küresel çelişmelerin yoğunlaşacağı Doğu Akdeniz bakımından da gerekli bir ön hazırlıktır.
DİPNOTLAR:
(1) Alman Basın Ajansı (dpa), 26.11.2024
(2) German Foreign Policy (GFP), 22 Kasım 2024
(3) Alman 1. Kanalı ARD, Tagesschau programı. 25.11.2024
(4) GFP, 21.11.2024