‘Avrupa’nın şımarık çocukları insanlığa saldırıyor’

Çevrecilik adı altında son dönemlerde gerçekleştirilen eylemler, ünlü sanat yapıtlarını hedef alıyor. En son İtalya’nın başkenti Roma’da bir grup eylemci, Dört Nehir Çeşmesi’ne kömür bazlı sıvı döktü. Önemli sanat eserlerine yapılan bu saldırılara ise tepkiler var

Kapatılan sokaklar, üzerine çorba atılan tablolar ve işgal edilen amfiler, son haftalarda Avrupa’nın merkezlerinde sık sık bu tarz eylemler gündeme geliyor. Çevrecilik adı altında yapılan sivil itaatsizlik eylemleri, Avrupa kamuoyunda da amacından kopuk olmakla eleştirilirken, “Son Kuşak” isimli grubun son saldırısı, İtalya’daki Dört Nehir Çeşmesi’ne oldu. Gian Lorenzo Bernini tarafından 17. yüzyılda Roma’da yapılan çeşmeye dört eylemci, kömür bazlı sıvı döktü. Eylem nedeniyle çeşmedeki su siyaha boyandı.

Eylemi düzenleyen göstericiler, “Bizim geleceğimiz de aynı bu su gibi kara. Su yoksa yaşam yok” sloganı atarken pek çok ziyaretçi, eylemcilere tepki gösterdi. Tepkiler, sadece eylemlere tanıklık eden vatandaşlarla da sınırlı değil. Birçok uzman ve sanatçı da eylemlere tepki gösteriyor.

Vatan Partisi Sanat Bürosu Başkanı Murat Demirbaş eylemler için şu değerlendirmeleri yaptı.

‘SAHTE BİR ÇEVRECİLİK MAKESİ’

“Her şeyden önce bu eylemlerin kaynağına baktığımızda Avrupa’nın şımarık çocuklarını görürüz. Kendilerine çevreci diyen bu topluluk her türlü toplumsal sorumluluktan kendini soyutlayıp sahte bir çevrecilik maskesiyle bir anlamda hırçınlıklarını tatmin ediyorlar. Doğanın kirlenmesine ve gelir eşitsizliğine karşı çıktıklarını söylüyorlar. Dünyada şu kadar aç insan varken, bir avuç zenginin büyük paraları sanat eserlerine yatırmalarını protesto ediyorlar. Böyle bakıldığında sanki muhalif ve halkçı gibi görünüyorlar. Oysa doğayı kirleten ve bu gelir eşitsizliğini yaratan sisteme laf ettiklerini hiç duymuyoruz. Uluslararası tekelci sermayeye başkaldırdıklarını hiç duymuyoruz. Daha da önemlisi sinirleri bozuk bu çocukların sisteme alternatif bir çözümleri de yok. Yalnızca kızgınlar… Zaten sistem de bunları meşru görüyor ve evin şımarık çocuğu muamelesi uyguluyor. Böylece bir ‘muhalefetçik’  de var görüntüsü sistemin ağa babalarını hiç rahatsız etmiyor. Öyle ya muhalefetsiz demokrasi olur mu? Hem onlar da tehlikeli çocuklar değil. Biraz hırçın olsalar da bizim çocuklar diye algılanıyor. Bu onları daha da şımartıyor ve bu şımarıklıkla Avrupa’nın medeniyete kattığı önemli birikimlere bile saldırmalarına neden oluyor. Büyük sanatçıların yarattıkları bu eserler yalnızca Avrupa’nın değil, insanlığın ortak birikiminin değerleri. Yalnızca bu eserlere saldırmış olmuyorlar, insanlığa da saldırmış oluyorlar. Bu durum Avrupa’nın geldiği akıl almaz yozlaşmayı göstermesi bakımından üzücüdür.”

‘BAŞARIYA ULAŞMA ŞANSLARI YOK’

“Eğer kendini oraya buraya yapıştırmakla veya sanat eserlerine saldırmakla insanlık kurtulacak olsaydı emin olun Afrika’daki herkes kendini yerden yere atardı. Keşke sistemle mücadele etmek bu kadar kolay olsaydı. Tekelci sermayenin büyük patronlarına karşı öfkeli olabilirler ama bu patronların elindeki güç böyle alınmaz. Bu onlara tersine daha büyük konfor alanı yaratır. Unutmayalım ki o sanat eserlerini yaratan sanatçıların çoğu varlık içinde değildi. Şöyle bir örnek vermek gerekirse golf oynayan bir zengine kızıp golf topunu parçalamak ne anlama geliyorsa bunların yaptığı da o anlama geliyor. Bu yüzden başarıya ulaşma şansı da elbette ki yoktur.”

‘AVRUPA’NIN HIRÇIN ÇOCUKLARI’

Dünya kapitalizmden emperyalist döneme geçti epeydir. Gelir adaletsizliği ulusal düzeyden uluslararası düzeye sıçradı. Yıllarca mazlum halkların emeğini ve ekmeğini sömürerek görece refah oluşturmuş Avrupa ülkelerinin bu hırçın çocukları şimdi biraz harçlıkları kesilince şuursuzca tepki veriyorlar o kadar. Neo-liberal sistem artık bitiyor. Hiçbir toplumsal sorunu çözemediği gibi bizatihi kendisi sorun üreten bir sisteme dönüştü. Gerçek mücadele alanını ıskalamak bir süre sonra mücadele ettiğiniz şeyin ekmeğine yağ sürmeye dönüşebilir diye düşünüyorum.”

‘POST HÜMANİZİMDEN BESLENİYORLAR’

Eylemlerin büyük ilgi çekme peşinde olduğuna işaret eden Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Caner Karavit ise şunları söyledi:

“Bu eylemlerin, gündemi giderek işgal eden post hümanist ideolojiden pek uzak olmadığını ve hatta bu ideolojiden beslendiğini düşünüyorum. Zaten post hümanizm insan merkezciliği ve her türlü dualiteyi reddetmektedir. Bu şu anlama geliyor; insan, hayvan, bitkiden oluşan yaşam formlarının sınıflandırılmasının, tanımlanmasının, normatif sübjektifliğin reddedilmesidir. Böyle bir türsüzleşme ve eşitlenme düşüncesinin hedefi, insan türünün yarattığı sanat yapıtıyla, diğer yaşam formlarının yaratımının farklılığını oluşturan sınırlarını yok etmektir.

Vandalların eylemlerini haklı zemine oturtmak yerine, daha çok sansasyonel etkilerin peşinde oldukları görülmektedir. Yoksa, çevre bilincini oluşturmanın çok daha etkili ve kitlelere daha çok ulaştırmanın yöntemleri elbetteki var.”

BU VANDAL EYLEMLER NEDEN YAPILMAKTADIR?

“Eylemlerin amacının dünyanın genel sorunu olan küresel ısınma ve çevre sorunu olduğu açık. Hepimizi ve geleceğimizi ilgilendiren bu haklı mücadeleyi geniş kitlelere ulaştırıp, onları bu mücadelenin içine çekebilmek için, eylemlerin sansasyonel değil, duyarlılık odaklı olması gerekir. Ancak, çevrecilerin daha geniş kitleyi kendisine çekebilen eski alışıldık eylem formlarının dışına çıkarak, daha marjinal kalmalarına neden olan bu eylem tarzları hayli düşündürücü. Biz genellikle, sanat eserlerinin tahribatı hakkında dini ideolojilerin yönlendirdiği fanatik dinci grupların rolünü biliriz ve bu eylemler kültürel varlıklarımıza, dünya miraslarına karşı duyarlı olan her insanın tepkisini çekmiştir. Ancak, çevreci gruplarla bir husumeti olmayan, üstelik yakınlık duyan sanatçıların, sanatseverlerin tepkisini çekebilecek bu vandal eylemler neden yapılmaktadır? Çevre konularıyla ilgili ses getirmekten çok, eylem biçimiyle sansasyon yaratan bu saldırıların, çevreye duyarlılığını arttırmadığı gibi, çevrecileri giderek marjinal dar bir alana sıkıştırdığı da bir gerçektir.”

 

‘EYLEMLER KARŞISINDA İKİRCİKLİ TUTUM’

“Bu tür sanat yapıtlarını hedef alan eylemleri farklı zeminlerde de görüyoruz. Örneğin; geçtiğimiz günlerde İsviçreli sanatçı Miriam Cahn'ın Paris'teki Palais de Tokyo'da sergilenen çocuk pornografisini andıran tartışmalı tablosu yaşlı bir adam tarafından sprey boyayla boyandı. Daha sonra, bu tablo bazı çocuk hakları kuruluşları tarafından da eleştirildi. Bundan farklı olarak da, tabloya saldırı Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron tarafından sanat eserine yapılan bir "vandalizm eylemini" olarak kınandı. Her ne kadar sanatçı Cahn resimde betimlediği figür için "onlar çocuk değil" dese de, resmin neyi çağrıştırdığı oldukça açık.

Bu ikircikli yorum yaratan eylemler üzerinden bir tarafın meşrulaştırılmasıdır. Bu paradoks, hem pedofili kokan bir resmin muhafazakar izleyici tarafından, hem de ünlü klasik başyapıtların çevreciler tarafından saldırıya uğramasından ortaya çıkar. Birinci eylem Fransa devletinin en üst kademesinde tepki görüyorken, ikinci eylem biçiminin olabilirliği tartışılmaktadır. Ve bu ikircikli durum, sizi yapılan eylemlerin hangisinin meşru olduğuna dair şüphede bırakır. Bu bizi, köklü örgütlenme ve kuramsal alt yapısı olmayan iki marjinal grubun; çevrecilerin ve türlü cinsiyet örgütlenmelerinin, bu eylemlerdeki gerçek rollerini sorgulamaya itiyor. ”

Sonraki Haber