Avusturya seçimleri, malumun ilanı oldu

Avusturya’da gözler yeni kurulacak olan hükümette. Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) tarihi bir zafere imza atarak birinci oldu. Peki FPÖ’nün seçim zaferinin sırrı ne? Avusturya vatandaşları ne talep ediyor? Avusturyalı tarihçi Christoph H. Benedikter, Aydınlık Avrupa’nın sorularını yanıtladı

Avusturya genel seçimlerinde, NATO ve AB karşıtlığıyla öne çıkan Avusturya Özgürlük Partisi’nin (FPÖ), en çok oyu alarak birinci parti olması ancak diğer partilerin FPÖ’yle ortaklığa yanaşmayarak bir “kaybedenler koalisyonu” kurma çabaları, Avrupa siyasetinin önemli gündemlerinden biri oldu. Aydınlık Avrupa, seçim sonuçlarını uzmanlarla konuşmaya devam ediyor. Sorularımızı cevaplayan Avusturyalı tarihçi Christoph H. Benedikter, birçok Avusturyalının Avusturya’nın uluslararası tarafsızlığını korumaktan yana olduğuna ayrıca ekonomik zorlukların seçmenleri FPÖ’ye yönelttiğine dikkat çekti.

GÖÇ VE ENFLASYON SONUÇLARI ETKİLEDİ

Benedikter’e göre Avusturya vatandaşlarının önceki hükümete verdikleri oyları çekmelerinde artan kitlesel göç, enflasyon ve pandemide yaşananlar etkili oldu:

“Seçim sonucu, uzun süredir devam eden güç dengelerinin tescilini yansıtıyor: 1945'ten bu yana Avusturya'da sadece 1970-1983 yılları arasında ortanın solunda bir çoğunluk vardı. O yıllar Bruno Kreisky ve SPÖ'nün (sosyalist parti, şimdi sosyal demokrat parti) mutlak çoğunluğa sahip olduğu yıllardı. Bunun dışında ÖVP (Avusturya Halk Partisi) ve FPÖ toplamda her zaman daha fazla oya sahipti. Avusturya'da geleneksel olarak sol çoğunluk yoktur. Şu anda ÖVP ve FPÖ birbirleriyle bağlantı halindeler, ÖVP'nin kaybettiği oylar FPÖ'ye gitti ki bu neredeyse yarım milyon seçmene denk geliyor. Burada en önemli konular birkaç başlıkta toplanabilir. Birincisi, iltica hakkının kötüye kullanılmasına yol açacak şekilde Avusturya’ya yönelen kitlesel dış göç ve bunun doğurduğu, güvenlik sorunu ve radikal fikirlerin artması gibi, olumsuz sonuçlar. Bu kitlesel göç aynı zamanda eğitim ve sağlık bütçelerine aşırı yüklenilmesi sonucunu doğurdu. İkinci büyük konu ise son yıllardaki yüksek enflasyon seviyesiydi. Üçüncü nokta, Kovid pandemisi sırasında kısıtlayıcı önlemlerin birçok insana yaşattığı hayal kırıklığıydı.”

Christoph h. Benedikter

HALK UKRAYNA KONUSUNDA, MACARİSTAN ÇİZGİSİNİ İSTİYOR

Rusya - Ukrayna savaşında Brüksel’in AB ülkelerini Ukrayna’ya doğrudan mali ve askeri destek vermeye zorlaması, birçok Avrupa vatandaşının tepkisini çekmişti. Benedikter, Avusturyalıların da tarafsızlık politikasını önemsediğini ifade etti:

“FPÖ'ye oy veren birçok seçmenin temel kaygıları arasında Avusturya'nın artık siyasi ve askeri tarafsızlığını koruyamayacağı ve Ukrayna'nın yanında yer alacağı endişesi vardı. Avusturyalıların en az yarısı AB'nin Ukrayna konusundaki mevcut tutumundan memnun değil. Birçoğu Macaristan'ın politikasına benzer bir çizgiyi tercih ediyor. Ancak bu konu seçimler için belirleyici olmadı.”

FPÖ, AB’YE KARŞITLIĞIYLA ÖNE ÇIKIYOR

Benedikter, FPÖ’nün Avrupa Birliği fikrine “fazla eleştirel” yaklaşmasının, ÖVP’ye FPÖ ile ittifak konusunda geri adım attırdığına işaret etti. Ayrıca, Avusturya medyasında FPÖ’ye yönelik yürütülen politika da bu tutumda rol oynuyor:

Alexander Van der Bellen-Herbert Kickl

“FPÖ ve ÖVP, programlarında en büyük benzerliklere sahip partilerdir. Bir koalisyon mantıklı olurdu çünkü bu sayede bir reform gündeminin uygulanması mümkün olabilirdi: ücret dışı işgücü maliyetlerini azaltarak şirketleri güçlendirmek, refah devletini yeniden boyutlandırmak, Avusturya'ya yatırım yapma teşviklerini iyileştirmek, kitlesel göçü ciddi şekilde sınırlandırmak ve aşırılıkçı tutumlarla mücadele etmek. Ancak böyle bir koalisyonun var olması pek mümkün görünmüyor. Seçimlerde ikinci olan ÖVP, Şansölye ve muhtemelen İçişleri Bakanlığı olmadan idare etmek zorunda kalacaktır. Ayrıca ÖVP'nin bakış açısına göre FPÖ, Avrupa Birliği'ne fazla eleştirel yaklaşıyor. Buna ek olarak, Avusturya'daki medya organlarının neredeyse tamamı, FPÖ'ye karşı kışkırtmalar yapıyor. Bu durumda, ideolojik olarak anlaşamayan ortaklar arasında kurulacak bir hükümetin politika uygulamakta çıkmazlara girmesi beklenebilir.”

Cumhurbaşkanı Van der Bellen: Bir çıkmazdayız

Avusturya’da 29 Eylül’de yapılan seçimler sonrasında Meclise giren 5 partinin liderleri ile görüşmelerde bulunan Avusturya Cumhurbaşkanı Alexander Van der Bellen, yeni kurulacak koalisyon hükümeti ve hangi siyasi partinin bu görev için belirleneceği hakkında basına açıklamalarda bulundu.

Van der Bellen

Van der Bellen, bu zamana kadar genel olarak seçimde en çok oy alan partinin genel başkanının hükümet kurmak için görevlendirildiğini ancak bu sefer alışılmışın dışında bir durumun ortaya çıktığını belirterek, “Bu ilk defa karşılaşılan, tamamen yeni durum. Hiçbir parti seçimin kazananıyla hükümet kurmak istemiyor” ifadesini kullandı. Bütün partilerin kamuya açık bir şekilde ya FPÖ ile koalisyon kurmak istemediklerini ya da Avusturya Halk Partisi (ÖVP) gibi FPÖ’nün lideri Herbert Kickl’e koalisyon hükümeti kurmayacağını açıkladığını hatırlatan Van der Bellen, parti başkanlarıyla yaptığı görüşmede bu yaklaşımı çok daha yakında gözlemleme şansı bulduğunu dile getirdi. Van der Bellen, Kickl ile yaptığı görüşmede de kendisinin başbakan olmayacağı bir koalisyona partisinin yanaşmayacağını aktardığını kaydederek, ortaya çıkan durumun ‘klasik bir çıkmaz’ olduğunu söyledi.

Yapılan seçimde Herbert Kickl önderliğindeki NATO ve AB karşıtı Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) oyların yüzde 28,9’unu alarak birinci parti oldu. Başbakan Karl Nehammer’in Muhafazakar Halk Partisi (ÖVP) ise oyların yüzde 26,3’ünü aldı. Avusturya Sosyal Demokrat Partisi’nin (SPÖ) ise oyları yüzde 21,1 ile küçük bir gerilemeyle neredeyse aynı kaldı. FPÖ, sandalye sayısını 31’den 57’ye çıkartırken, ÖVP 71’den 51’e düşürdü.

Sonraki Haber