Aydınlık deprem bölgesinde! Barınma, güvenlik, altyapı, iş, üretim çözülemedi! Enkazdan çıktık ama sesimiz hala duyulmadı

Bugün söz vatandaşlarımızın... Sorularımızı kimisi 'Biraz bekle' diyerek gözünün yaşını sildikten sonra cevapladı; kimisi de 'Ne anlatabiliriz ki, bir tek canımızı zor kurtardık. Her şeyimizi yitirdik' diye yanıtladı...

6 Şubat, sabah 04.17… İnsanın unutamadığı bir an. Bütün binalar yerlerinden oynuyor. Sanki her bina ayağa kalkıyor. Yer altınızdan kayıyor. Bütün kilitli kapılar açılıyor, bütün sürgülü pencereler bir işaretle açılıyor… Unutulmayacak o anlar ve büyük acılar...

Depremde can verenleri yakından izledim, ben de depremden sağ çıkanlardan birisi olarak kendimi sokağa zor attım. Birinci depremden sonra tekrar yıkılmayan eve döndüm ve fotoğraf makinemi ve kameramı aldım. Yaşıyorsam görevimi yapmalıyım, dedim. Ancak şehirde yıkılmayan yer kalmadığı için yolumu zor buldum. Sanki kötü bir rüyadaydım. Güzel Hatay ilçeleriyle yerle bir olmuş… O büyük acı unutulmaz! Bir yıldır da Hatay’da kalarak o acıyı vatandaşlarımızla birlikte yaşadım ve onların dertlerini elimden geldiğince sizlere aktardım.

Bugün büyük yıkımın ve acının birinci yıl dönümü. Binalar yıkıldı ancak umutlar yıkılmadı. Bir kişi bile kalmışsa umut var demektir. İşte o duygularla tekrar sokaklardayım. Boynumda fotoğraf makinem ve elimde mikrofonum... Yaşayanlarla, Hatay’ı terk etmeyenlerle konuşacağım… Sorularımızı kimisi “biraz bekle” diyerek gözünün yaşını sildikten sonra cevapladı; kimisi de “Ne anlatabiliriz ki, bir tek canımızı zor kurtardık. Her şeyimizi yitirdik.” dedi. Bugün söz vatandaşlarımızın:

‘YARALARIN SARILMASINI İSTİYORUZ’

Mahmut Dağkesen: “Ailemizle birlikte kendimizi dışarıya zor attık. Dışarı çıktığımızda her yer zifiri karanlıktı, komşularımız enkazın altında kaldı. Bir hafta sokaklarda kaldık. Devletimiz ve milletimiz hep birlikte bize kol-kanat gerdiler. Aradan bir sene geçti ama bir ay geçmiş gibi, halen yaralarımız sarılmadı. İnsanlarımız gerçekten perişan. Bu konteyner sonsuza kadar sürmez. Şimdi başımızı soktuk ama sonrası var. Kiralar ve geçim çok pahalı. Bundan sonra ne yapacağız bilmiyoruz. Normal bir hayata dönülmesi beklentisi içindeyiz.”

Şükriye Nalcı: “Herkese ev çıktı, bize çıkmadı. Ne yapacağımızı bilmiyoruz. Ben kanser hastasıyım, şekerim var, tansiyonum var. Bundan sonra başımızı sokacak bir ev istiyoruz, başka bir şey istemiyorum.”

‘KİRACILARA YARDIM EDİLSİN’

Dünya Dalyaman: “Eşimi depremde yitirdim. Yalnız yaşıyorum. Devletimizden destek bekliyorum, kendime ait bir evim olmasını istiyorum. Emekliliğim var ama 7 bin 500 lira, şimdi kiraya çıksam en az kira parası 15 bin lira. Çocuklarımın da durumu iyi değil. Devlet kiracılar konusunda yardım etmeli.”

Hatice Ciğerli: “Depremi Hatay’ın İskenderun ilçesinde yaşadık. Canımızı kurtardık, evimiz depremde yıkıldı ve enkazını kaldırdılar. Evim için yerinde dönüşüm istedim ama ne AFAD ne de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı gelip incelediler, ne de ilgilendiler. Üç oğlum var, üçü de binalarından sağ çıktılar. İlk iki-üç gün aç kaldık, iki ay çadırda kaldık. Market camlarını kırarak, ekmek ve su aldılar. Hastane bahçesinde yaşadık, tuvalet ve banyolar yoktu. Çadırlardan daha iyiyiz ve güzel konteynerler ama eksikler var. Konteynerler zaman zaman su alıyor, misafirimiz geldiğinde terlikleri ve ayakkabıları dışarıya bırakıyoruz onlar su içinde kalıyorlar. Konteynerlerde zeminde çökmeler var, kaplaması parçalanmakta, verdikleri ısınma aletleri ve ocaklar son derece kalitesiz ve kabloları yanıyor.”

Aysel Karakuş: “Hâlâ korku ve panik içindeyiz. Devletten beklentimiz, evi olmayanlar için evlerinin yapılması ve teslim edilmesi… Depremden sonra üç-dört ay çadırda kaldık. Buranın yemekhanesi var, çocuklar için kreş, top sahası ve kütüphane gibi yerlerimiz yapıldı.”

Sonraki Haber