Aydınlık Donbass cephesinde - 4: Çeçen taburunda Özbek pilavı
Meşhur Ahmat Özel Kuvvetler biriminin bir kolu da Donbass'ta bulunuyor. Bu fırsatı kaçırmayarak, yolu uzatma pahasına talim alanına giriyoruz. Telefonlar uçuş moduna alınıyor. Bölüktekiler rahat; kask, yelek yok ama RPG var!
Donetsk Halk Cumhuriyeti'nde süren seyahatimizin son günü geldi çattı. Üç gün boyunca Azov Taburu'nun kapana kısıldığı Azovstal harabelerinden Rus ordusunda savaşan Ukraynalı gönüllülerin taburu Maksim Krivonos'un talimine, sekiz kez el değiştiren efsanelerin tepesi Saur Mohlya'dan Donetsk'in caddelerine oradan da çatışmaların sokak sokak yaşandığı Mariupol'ün yepyeni çehresine uzandık.
Şimdi bizi Moskova'ya kadar 14 saatlik bir yolculuk bekliyor. Fakat yapmamız gereken, kayıtsız kalınamayacak son bir iş daha var. Bir önceki gün program uzadığı için ertelemek mecburiyetinde kaldığımız, sonra oy birliğiyle dönüş yolunu birkaç saat daha uzatma pahasına uğramaya karar verdiğimiz bir yer: Çeçenlerin efsane taburu Ahmat.
PİKAPTAN İNEN SÜRPRİZ İSİM
Donetsk'ten yola çıkıyoruz, saatler sonra Lugansk Halk Cumhuriyeti'nin (LHC) sınırlarına varıyoruz. Burası da savaşın merkezlerinden biri ve Donetsk Halk Cumhuriyeti'nin (DHC) kardeşi. Lugansk'ın da benzer bir kaderi var. O da 2014'te bir referandumla Ukrayna'dan ayrılıyor ve 2022'de Rus Federasyonu'na bağlanıyor.
Kırsal kesimde yine hasarlı binalarla karşılaşıyoruz ancak kentin içinden otobüsle geçerken burada da hayatın tüm canlılığıyla aktığını, yaraların sarıldığını görüyoruz. Kentin dışında bir noktada duruyoruz. Bacaklarını rahatlatmak isteyenler ve sigaracılar otobüsten iniyor. Bu arada bir pikap araç hemen yanımıza park ediyor. İçindense üzerinde kamuflajlarıyla Çeçenistan Lideri Ramazan Kadirov çıkıyor!
Sakallarını kısaltsa Kadirov'un aynısı olabileceğini düşündüğüm Çeçen komutan, önce Rus dostlarımızla sonra bizimle selamlaşıyor, hal hatır soruyor ardından tekrar araçlara biniyoruz ve kendisini takip ederek Ahmat Özel Kuvvetleri'nin karargahına varıyoruz. Birimin adı eski Çeçen lider ve Ramazan Kadirov'un babası Ahmet (Rusça Ahmat diye okunuyor, Latin alfabesiyle Ahkmat diye yazılıyor) Kadirov'dan geliyor. Özel Askeri Operasyonu'nun başından beri çeşitli cephelerde Kiev güçlerine karşı savaşıyorlar.
'TELEFONLARI UÇUŞ MODUNA ALALIM'
Otobüsten hızlıca iniyoruz, maalesef çok zamanımız yok, bir uğrayıp çıkacağız. Bulunduğumuz yer Ukraynalı gönüllülerinkinden daha farklı; orası dev bir poligonken burası daha çok içinde talim sahası da bulunduran bir tesis gibi. Girişindeki karşılıklı iki sütun sanki bir villaya giriyormuşsunuz havası yaratıyor fakat içerisi pek de öyle değil...
Tesise giriş yaparken her zamanki uyarılar geliyor:
“Ufuk çizgisi ile yapıların fotoğraf ve videolarını çekmek kesinlikle yasak.” Bu sefer bir de ek talep var: “Telefonları uçuş moduna alalım.”
Talimin tam orta yerindeyiz. Ukraynalı gönüllülerin taburundan farklı olarak burada bize kurşun geçirmez yelek ve kask vermeye gerek görmüyorlar. Zaten kendileri de kullanmıyor. Poligonda, yerden yaklaşık 20 cm. yükseklikteki bir platformun üzerine taramalı tüfek yerleştirilmiş. Bir asker bunu sahada ilerleyen arkadaşlarını korumak için kullanacak.
Farklı yerlerde siper almaya yarayan nesneler bulunuyor. Her seferinde üç asker bir eğitmen eşliğinde ya koşarak ya da sürünerek sipere ulaşıyor; sonra bir anda avazı çıktığı kadar bağırarak ortaya çıkıp hedefe ateş açıyor ardından diğer sipere doğru hareket ediyor.
Bu arada eğitmen daima yanlarında bulunuyor, yüksek sesle komutlar veriyor. Askerin hareketi geç kalırsa tüfekle zemine doğru birkaç el ateş ediyor. Yerde ne kadar taş varsa bir o kadar da mermi kovanı var.
GÖZLER JAPON ASKERİ ARADI
Talim sürerken bizi karşılayan komutan birliğin artık yalnızca Çeçenlerden oluşmadığını Rus Federasyonu'na bağlı ya da bağımsız Türki Cumhuriyetler'den de katılım olduğunu söylüyor ve ekliyor:
“Hatta aramızda bir Japon bile vardı.” Maalesef Japon gönüllüyü göremiyoruz. Hiç Türkiye'den katılım oldu mu diye soruyorum, “hayır” cevabını veriyor. Savaşçıların yaşları 20 ila 50 arasında değişiyor. Sarışın yeşil gözlülerden Orta Asya izleri taşıyanlara kadar tam bir Rus Federasyonu karması.
'ALLAHU EKBER' DİYE BAĞIRAN ABD'Lİ
Hiç tüfeklerle vakit kaybetmeden doğrudan “RPG ile atış yapmak ister misiniz?” diye soruyorlar. Önce işi bilen bir savaşçı kendi gösterisini yapıyor. Atıştan önce ağzımızı açmamızı, kulaklarımızı tıkamamızı tembihliyorlar. Çıkan gürültü gerçekten sağır edici.
Maksim Krivonos Taburu'nda kalaşniloflarla ateş etmiş olsak da burada kimse RGP'yi omuzlamaya istekli değil. Bunun haklı sebepleri de var: Bir kere silah 25 kg. ve atış yapmamızı istedikleri yerin 10 m. ilerisinde sağ çaprazda askerler duruyor. O koca RPG atış anında biraz sağa doğru salınsa durup dururken bir katliama imza atabilirsiniz.
Fakat tüm bunlar Çeçenlerin umurunda değil. Bu emniyetsizlik aşırı özgüven ve kadercilikten kaynaklanıyor olsa gerek. Yine de ekibimizden silah kullanmaya pek hevesli bir ABD'li RPG'yi omuzlamaya gönüllü oluyor. Ve Amerikan aksanıyla “Allahu ekber” diye bağırarak mermiyi ateşliyor. Yetmiyor bir daha yapıyor.
Fakat namlunun ucu biraz fazla yukarı bakıyor ve mermi taburun talim alanını sınırlayan duvarı aşarak arkadaki ağaçları vuruyor. Ben Amerikalı için “şimdi ayvayı yedi” diye düşünürken, Çeçenler kahkahalar atarak onu teselli etmeyi tercih ediyor.
BÖLÜĞÜN EN ACIMASIZ İSMİ GELİYOR
Tesiste biraz daha dolaşıyoruz, bir başka polingonda süren talime de göz atıyoruz ancak hava ağır ağır kararıyor, yavaştan yola çıkmak gerek. Ancak önce bölüğün yemeğini yiyeceğiz. Çardak benzeri, üstü kamuflajlı, uzunlamasına bir yere oturuyoruz. Kazan geliyor, kepçe daldırılıyor, içindeki her neyse çelik çukur tabaklara bol bol dolduruluyor.
Yemekte, Moskova'da methini çok duyduğumuz Özbek pilavı var. O ortamda harika gidiyor, herkes büyük bir iştahla Özbek pilavını mideye indirirken, tanıdık bir gürültü duyuyoruz. İki kedi az ötede bağıra çağıra talim yapıyor. Biri diğerini yere çarpıp, ağır ağır yanımıza geliyor, mağrur ve şahin bakışlı... Kod adı Gaddar Çeçen. Bölüğün en acımasız isimlerinden biri. Pilavımı paylaşmanın benim açımdan daha iyi olacağını söylüyorlar, ben de itaat ediyorum.
Otobüse binerken karanlık çökmüş durumda, sabaha kadar yol gideceğiz. Saatler sonra eski Rusya sınırına geliyoruz, hala pasaport kontrol noktaları var ama fiili anlamda bir işe yaramıyorlar. Yavaş yavaş herkes uykuya dalıyor. Gözlerimizi açtığımızda Donbass'taki ilkbahar bitmiş, sonbahar başlamış. Hava yağmurlu ve soğuk artık ne de olsa Moskova'dayız...
NOT: Bu yolculuk için bizi davet eden, rehberlik eden ve bu deneyimi yaşamamızı sağlayan tüm Rus dostlarımıza Aydınlık ailesi adına sonsuz teşekkür ederim.
PUŞİLİN İLE BASIN TOPLANTISI
Donetsk Halk Cumhuriyeti (DHC) Lideri Denis Puşilin 45 yaşında. Yukarıdan kondurulmuş biri değil bizzat Donbass direnişinin içerisinden geliyor. Kendisi Donetsk'te ekibimize özel bir basın toplantısı düzenledi.
Burası Ahmat Taburu'na doğru yola çıkmadan önceki son durağımızdı. Puşilin tam olarak da DHC'de yaşayanların bizden istediği tek meseleyi dile getirerek söze başlıyor:
“Sevgili dostlar, sizleri Cumhuriyetimizde gördüğüme gerçekten çok sevindim. Sizleri burada ağırlamaktan ve hakikatleri kendi gözlerinizle görme fırsatına sahip olduğunuz için mutluyuz. Sizden çok fazla şey istemiyoruz sadece objektif olmanızı ve bu gerçekleri ülkelerinizin vatandaşlarına aktarmanızı diliyoruz. Hepsi bu...”
İSTANBUL BARIŞ GÖRÜŞMELERİ
Toplantının süresi bir saat olarak belirlendiğinden herkese sadece tek soru sorma hakkı veriliyor. Benim sorum 2022 Mart ayında İstanbul'da yapılan barış görüşmeleriyle alakalı. Kiev'in taraflar anlaşmaya hiç olmadığı yakınken Batı baskısıyla masadan kalktığı geçen kış ortaya çıkmıştı.
Puşilin'e İstanbul'da DHC için de bir mutabakata varılıp varılmadığını ve gelecekteki olası barış görüşmelerinde Türkiye'nin yeniden müzakereci rolüne soyunmasına nasıl baktığını sordum:
“Müzakerecilerin barışçıl bir yol aradıkları belgeleri gördük. Rusya ve Ukrayna için bir uzlaşı arıyorlardı ve burası da dahil olmak üzere sonuca yakındılar. İnsanların Boris Johnson (dönemin İngiliz Başbakanı) olduğunu söylediği üzere dışarıdan da müdahale vardı ama bence bu sadece görüntüydü. Sorunu daha derin seviyelerde aramamız gerekiyor. Bence müzakerecilerin hangi ülkeden olacağının bir önemi yok.
Önemli olan siyasi irade ama Ukrayna'dan bahsetmiyorum çünkü Ukrayna 2014'te tabiri caizse bağımsızlığını kaybetti. Şu anda Ukrayna'yı kukla bir devlet olarak adlandırabiliriz. Her alanda bağımlı:
Savaş için paraya ihtiyaçları var, emekli maaşlarını ödemek için paraya ihtiyaçları var, zaten aldıkları kredilerin yüzdesini ödemek için paraya ihtiyaçları var, bu yüzden Ukrayna'nınki tam bir bağımlılık. Kendileri hiçbir şeye karar veremez.
'TÜRK MÜZAKERE MASASI'
“Başkanımız Vladimir Putin müzakereye hazır olduğumuzu düşünüyordu. Biz de her zaman müzakereye hazırdık. Fakat ABD gibi Batılı ülkeler ve lider kimlikli devletler iradeleri ile konumları nedeniyle barışçıl bir çözüm için gereken arzuya sahip olmalı. Barışçıl çözüm için bir mekanizma geliştirmeleri gerekiyor.
Bu açıdan bakıldığında Brezilya veya Çin gibi ülkelere destekleri için gerçekten minnettarız, bizi desteklemek için ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorlar. Ancak bir kez daha köşe taşının Batılı ülkelerin pozisyonu olduğunu düşünüyorum. Ancak o zaman Türk müzakere masasına yeniden oturma fırsatına sahip olacağız.”
'BATI DEĞERLERİNİ GERİDE BIRAKTIK'
Ulusal Kanal Dış Haberler Şefi Kıvanç Özdal ise Puşilin'e şu soruyu sordu: “Güzel şehrinizi gördük.
Donetsk cephe hattına yakın ama burada kent hayatını gördük, günlük yaşam devam ediyor. Herkes işine gidiyor, herkes birbirine ve bize karşı çok kibar. Bu günlük yaşam rehabilitasyonunu nasıl sağladınız? Ve Donetsk halkının hangi özelliği size günlük yaşamı rehabilite etme şansı verdi?”
Bu soruyu duymaktan memnun görünen Puşilin şöyle yanıt verdi:
“Tüm bu duruma rağmen bizim için kolay oluyor çünkü tarihi bir mirasımız var. Bir tür propagandayla ya da bu tür şeylerle ortaya çıkmamıza gerek yok. Sadece kendimiz olmamız gerekiyor. İnsanlara hayatlarını daha iyi hale getirmek, kentlerini yeniden inşa etmek ve benzeri konularda adımlar attığımızı göstermemiz gerekiyor. Vatandaşlarımın duyarsız olmamasından dolayı gerçekten çok mutluyum. Diğer insanlarla, ihtiyaç sahipleriyle ilgileniyorlar ve onlara sahip çıkıyorlar.
“Ama 2014 yılına kadar tabiri caizse Batı değerlerine sahiptik. Kiev hükümeti gibi para ve Batı'nın bize gösterdiğini istiyorduk. Ama şimdi, 2014'ten sonra, neyin gerçekten değerli olduğunu anladık. Yani 'insan toplumu' gibi var olarak, insan gibi iletişim kurarak, tüm akrabalarınız ve arkadaşlarınızla iyi ve sağlıklı bir yaşam sürerek, her şey gibi onlarla da iyi geçinerek yaşamak... Onu alacağız, bunu vereceğiz, para kazanacağız, diğer hiçbir şey önemli değil.
SOVYETLERDEN SONRA İLK BÜYÜK YATIRIMLAR
“Diğer yandan şu anda Donbass'ın yeniden inşa edildiğini görebiliyoruz. Sadece savaş nedeniyle değil, aynı zamanda Sovyetler Birliği'nden sonra 2014'e kadar Ukrayna tarafının etkin katılımı olmadığı için tahrip olan yolların, binaların, okulların onarımını gözlemleyebiliyoruz.
Ve elbette çok fazla zorluğumuz ve engelimiz olduğunun farkındayız ancak bununla başa çıkacağız çünkü yalnız değiliz. Tüm Rusya Federasyonu yanımızda, sadece hükümet değil, sıradan insanlar da bize yardım ediyor. İşte bu yüzden iyimseriz, işte bu yüzden yüzümüz gülüyor, işte bu yüzden çocuklarımızı dünyaya getiriyoruz.
İnsanlar evlerine dönüyor. Bu en iyi gösterge ve hayat devam ediyor. Vatandaşlarımın tüm bu değer değişimlerinden sağ çıkma ve hayatın bu temel anlamını elde etme fırsatına sahip olmalarından dolayı gerçekten çok mutluyum.”